| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 56 |
| Tarih: | 25.01.2012 |
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu araştırma önergesinin lehine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yalnız, konuşmama geçmeden önce, biraz önce Barış ve Demokrasi Partisi olarak verdiğimiz araştırma önergesindeki tartışmalara ben de dikkat çekmek istiyorum. Özellikle, Meclis Başkanımızın söylediği şeyi aynı zamanda grubumuzun görüşü olarak da ifade ediyoruz. Burada kadınlar ve erkekler ayrı ayrı değil hepimiz milletvekili kimliğini taşıyoruz. Kendisine de teşekkür ediyorum Meclis adına böyle bir uyarıda bulunduğu için ama burada benim dikkat çekmek istediğim bir şey Fatma Şahin'edir. Sayın Fatma Şahin, kadın konusunda çok ciddi tartışmalar yürütüyor, her yerde AKP'nin kadın politikalarını ifade ediyor. Sayın Bakana önerim, öncelikle kendi grubunda başlasın, kendi grubundaki erkek vekillerin cinsiyetçi yaklaşımını ve onu alkışlayan kadın vekillerle başlasa sanırım burada daha önemli katıda bulunmuş oluruz. Bunu hatırlatmayı gerekli görüyorum.
Diğer bir konu, mümkünse erkeklerin, erkek vekillerin bu kürsüyü kullanırken "bayan" kelimesini artık unutmasını "kadın" kullanmasına da dikkat çekmek istiyorum. Bu da cinsiyetçi yaklaşımın bir ürünüdür.
Sayın milletvekilleri, aslında biraz önce biz, KCK tutuklamalarının araştırılmasına ilişkin kanun teklifi verdiğimizde Anayasa'nın 138'inci maddesi gerekçe gösterildi ve sürmekte olan bir davadan dolayı araştırma yapılamayacağı, araştırma komisyonuna indirilemeyeceği söylendi ama başka bir dava -biraz önce AKP'li milletvekili de söyledi- devam eden bir dava konusunda başka bir önerge görüşüyoruz. Demek ki burada hukuk konusunda bir problem var. Zaten bu ülkede genel olarak hukuk konusunda bir sıkıntı var. Kişiye göre hukuk uygulanıyor, yaklaşıma göre, hangi parti grubu vermişse araştırma önergesini ona göre hukuk uygulanıyor. Bu, ciddi bir sorun. Bunu da burada bir kez daha hatırlatmak isteriz.
Sayın milletvekilleri, Hrant Dink cinayeti, gerçekten Türkiye'de özellikle farklılıklara tahammül göstermek açısından önemli bir dava çünkü bu dava sonuçlandı aslında. "Devam ediyor." deniliyor, AKP'li vekiller, işte Başbakan, bu konuda özellikle ortaya çıkan tepki karşısında şöyle ifade ettiler: "Süreç bitmedi, süreç devam edecek." Oysa süreç bitirildi. Bu süreçte ne ortaya çıktı? Bu süreçte aslında devlet aklandı. Biraz önce, Sayın Muammer Güler burada açıklama yaptı. Muhtemelen bu açıklamalara ihtiyaç var. Eğer gerçekten samimiyse AKP İktidarının kendisinin bu olayların araştırılması konusunda bir araştırma önergesi getirmesini, biz de Barış ve Demokrasi Partisi olarak bu araştırma önergesini destekleyeceğimizi ifade ediyoruz çünkü bu dava boyunca özellikle Hrant Dink'in arkadaşlarının söylediği isimlerden birisi Sayın Muammer Güler'dir, yine Cemil Çiçek'tir, yine AKP Hükûmetinin kendisidir. Bu konuda ciddi anlamda ithamlar var. Bunlar bilindiği hâlde soruşturma kapsamlı yapılmadı diye, eğer gerçekten bu konuda AKP samimiyse kendisi bir araştırma önergesi getirsin çünkü biz araştırma önergesi sundukça hepsi reddediliyor ve buradan sonuç almıyoruz. Ama şunu da bir kez daha ifade etmek istiyoruz: Türkiye geçmişiyle yüzleşmediği sürece, gerçekten demokrasiye ulaşması mümkün değildir. Ermeni meselesinde olsun Kürt sorununda olsun Dersim katliamında olsun, Türkiye hâlâ katliamlarla anılan bir ülke ve katliamlarla yüzleşebilmiş değil, yüzleşebilme cesaretini gösteremiyor. Yüzleşebilme cesaretini göstermediği sürece de gerçek anlamda bu ülkede eşitlik, özgürlük, kardeşlik olması mümkün değil.
Şimdi, AKP'li milletvekilleri diyor ki "Özgürlük mü, güvenlik mi?" Güvenlik olacak ki özgürlük olsun. Özgürlüğün olmadığı yerde güvenliğin olması mümkün değildir. Eğer denklemi ters kurarsanız hiçbir problemin, hiçbir sorunun çözümü olmaz. Yanlış denklem, yanlış sonuçlara götürür bizi. Bu Ermeni meselesinde de tam da böyle.
Şimdi, özellikle birkaç gün önce Fransa'da bir yasa tasarısı geçti, hepimiz kıyamet kopardık, bu Parlamentoda kınamalar sunuldu ama kimse, hiçbir milletvekili "Ya burada ne yaşanmış? 1915'te neler yaşandı? Biz bundan nasıl kurtulabiliriz? Geçmişimizle nasıl yüzleşebiliriz? Yüzleşebilmek için neler yapmalıyız? Parlamentonun görevi nedir?" diye hiçbir soru sormadı. O noktada, Fransa'nın yaptığı şeyin ne kadar ayıp olduğu üzerinden bir tartışma yürütüldü.
Sayın milletvekilleri, şimdi, birkaç imzayla kamuoyuyla paylaşılan bir belgeyi size okumak istiyorum. Arat Dink, Garo Paylan, Hayko Bağdat, Markar Esayan, Sibil Çekmen, Tamar Nalcı, Tatyos Bebek bu Fransa'daki inkâr yasasına ilişkin şey görüşülmeden önce kamuoyuyla bir şey paylaştılar. Bu ne kadar sizin dikkatinizi çekti bilmiyorum ama buradan bir kez daha paylaşmak istiyorum. Bu yasa tasarısı geçmemişti yayınlandığında.
"Türkiye İnkâr Hakkının Peşinde!" diye başlık atılmış.
"Fransa'da, ifade özgürlüğünü soykırımların inkârı yönünden kısıtlayacak tasarı yasalaşıyor.
Özgürlükler cenneti ülkemiz yine seferberlik hâlinde.
Parlamentoların tarihî olaylarla ilgili karar alması çok yanlışmış.
Parlamentoların tarihî olaylarla ilgili karar alması yanlışsa, bu, bizim Ermeni soykırımı ile ilgili TBMM'den bekleyebileceğimiz bir şey olmadığı anlamına mı geliyor?
Siyasetin tarihî olaylarla ilgili karar alması yanlışsa, Dersim hakkında edilen kelam bizi niye heyecanlandırdı?
Ama bu kez Fransa'da geçmekte olan yasa tasarısı, soykırımı tanımanın ötesinde, soykırımın inkârını cezalandırmayı öngören bir tasarı.
Böyle olunca da Türkiye inkârcı zihniyetine ve haksız konumuna ince bir haklılık kılıfı geçirme şansına erişti.
Belli ki soykırımın inkârının cezalandırılmaması gerektiği konusunda cümleten hemfikiriz.
Peki, inkârın ahlaken de bir suç olmadığını mı düşünüyoruz?
Önünde sonunda Türkiye'nin savunduğu, soykırımı inkâr hakkı değil midir?
Doksan altı yıldır süren bu hakkı kullanma rahatlığının devamı değil midir?
İnkâr suç değilse, Türkiye bunca yıldır hangi suçu işliyor?
2006 yılında aralarında Hrant Dink ve Ragıp Zarakolu'nun da bulunduğu 9 Türkiyelinin Fransa'da savunduğu şey ile Türkiye'nin bugün savunduğu şey gerçekten aynı mıdır?
Türkiye'nin, Hrant Dink'ten kendi lehine devşirdiği sözleri kullanmaya hâlâ yüzü var mıdır?
Türkiyeli Ermenilerin son çığlığı Hrant Dink'in, "soykırım" sözcüğünü kullanmama tercihiyle bugün başkalarının "soykırım" kelimesini kullanmama tercihleri aynı kalibrede midir?
Türkiye'nin kendi sahici sözü nedir?
İnkâr politikası, kötülüğe olur vermesiyle 1915 sonrası birçok suç işledi. Hrant Dink'in öldürülmesinin de iklimini hazırladı.
İnkar, soykırım mağdurlarına travmayı tekrar yaşattığı ölçüde şiddeti yineleyebilir ve bu hâliyle suçtur.
İnkârdan beslenen bir ifade özgürlüğü söylemi buram buram riya kokuyor.
Kokuyu almıyor musunuz?
Türkiye'nin tutunduğu ifade özgürlüğünün bu en ince dalı, hantallığını taşıyabilecek güçte değildir.
Evet, tartışmayı üçüncü ağızlardan alıp ait olduğu topraklara taşımalıyız.
Söz konusu tasarıya karşı çıkmanın belki de en haklı gerekçesi budur.
Onun için bırakın Fransa'yı.
Fransa çok kötü bir şey yapıyormuş, niyeti hayra değilmiş?
Peki, Türkiye ne yapmayı düşünüyor?"
Bence bu imza metninin burada tartışılması gerekir.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) - Ermenilerin mi yanındasınız, Türkiye Cumhuriyeti'nin mi yanındasınız, onu söyle?
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Evet, biz Ermeni halkının da yanındayız, Türkiye halkının da yanındayız, Kürt halkının yanındayız.
Biz?
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) - O tasarının mı yanındasınız, Türkiye Cumhuriyeti'nin mi yanındasınız?
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - İşte bu tartışmanız çok yanlış yani.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) - Tasarıyla ilgili konuşuyorsunuz...
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Biz şu an Ermeni halkının yanındayız, Hrant'ın yanındayız, "Hepimiz Hrant'ız, hepimiz Ermeni'yiz." diyoruz, sizin gibi ırkçı yaklaşımları ifade etmiyoruz yani.
Şimdi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Irkçılığı sen yapıyorsun ırkçılığı, burada konuşurken. Kafatasçılık yapıyorsun.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Irkçılığı yapan varsa bellidir. AKP'nin ırkçılık ve faşizm konusunda kimseye toz kondurmadığı ortada. Bu bayrağı en iyi dalgalandıran şu an AKP Hükûmetidir. Hatta Alman faşizminden bile öte bir yaklaşımları, uygulamaları olduğu açıktır.
Şimdi, sayın milletvekilleri, Ermeni meselesini eğer çözeceksek bu Parlamentonun bu konuda tartışma yürütmesi ve bu konuyu burada ifade edilen gibi kendi topraklarına, burada yaşanan yere taşıması gerekiyor. Bu taşınmadığı sürece Hrant Dink cinayeti adli bir vakaymış gibi ifade ediliyor.
14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Rüstem Eryılmaz'ın kendisi bile açıklamasında diyor ki "Vicdanıma sığmadı -yani vicdanım elvermedi- bu kararı verirken." Acaba bu kararı verdiren neydi? Biraz önceki bu inkâr yaklaşımı olmasın, Türkiye'de hâlâ Ermenileri, Kürtleri, Lazları, Çerkezleri düşman gören, öteki gören yaklaşımın ürünü olmasın.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) - Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı görüyor.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Burada diyelim ki bir yaklaşım gösterildiğinde "Aman siz Ermenilerden yanasınız ya da Kürtlerden yanasınız." yaklaşımı mıdır? Hrant Dink de tam da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıydı. O bunu çok iyi ifade etti ama siz anlayamadınız Sayın Milletvekili.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) - Biz, çok iyi anlıyoruz.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Anlayabilseydiniz şimdi burada çatışmazdınız, burada Hrant Dink'i öldüren zihniyeti sorgulardınız ki yeni Hrant Dinkler ölmesin.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) - Hrant Dink meselesini söylüyorsunuz, Fransa'da kabul edilen Ermeni tasarısı?
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Şimdi, sataşma yaparak bu işin altından kurtulamazsınız.
Biz, bu araştırma önergesinin eksik olduğunu çünkü bu konuda bir bütün araştırılması gerektiğini ama ona rağmen sadece TİB kayıtlarının araştırılmasının bile önemli olduğunu düşünüyoruz. Buna "Evet" oyu vereceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.