| Konu: | CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUN İLE DENETİMLİ SERBESTLİK VE YARDIM MERKEZLERİ İLE KORUMA KURULLARI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 91 |
| Tarih: | 05.04.2012 |
CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, bugün cezaevlerinde tam 132 bin tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde, 2002 yılında 59 bin olan toplam tutuklu ve hükümlü sayısı bugün âdeta cumhuriyet tarihi rekorları kırmaktadır. Bunun sonucu olarak bugün cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin büyük bir bölümü ya yatak nöbeti tutmakta ya da beton zeminlerde yatmaktadır.
Ayrıca yine bugün, ülkemizde uzun tutukluluklardan kaynaklanan insan hakkı ihlalleri iç ve dış tüm çevrelerce ciddi kaygılar yaratan ağır bir soruna, ağır bir bunalıma dönüşmüştür. Dolayısıyla görüştüğümüz bu yasa tasarısının diğer gerekçelerinin yanı sıra, başta cezaevi kapasite sorunlarını kısmen de olsa azaltmak amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildiği ancak bu alandaki temel sorunları büyük oranda çözmekten uzak olduğu görülmektedir.
Değerli milletvekilleri, tasarıya baktığımızda birinci olarak, açık ceza infaz kurumlarında cezasının altı ayını kesintisiz olarak geçiren veya çocuk eğitimevinde toplam cezasının beşte 1'ini tamamlayanlardan, koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha az süre kalan hükümlülerin istekleri hâlinde cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbirinin uygulanarak infazına ceza infaz kurumunca hazırlanan değerlendirme raporu dikkate alınmak suretiyle infaz hâkimi tarafından karar verilebilecektir.
İkinci olarak, açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartları oluştuğu hâlde iradesi dışında bir başka nedenle açık ceza infaz kurumuna ayrılamayan veya bu nedenle kapalı ceza infaz kurumuna gönderilen iyi hâlli hükümlüler, açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartlarının oluştuğu tarihten itibaren altı aylık süre geçtiğinde bu hükümlüler de tasarıyla getirilen infaz hükmünden yararlanabileceklerdir. Dolayısıyla bu hükümlere bakıldığında, tasarıda suçlar ve cezalar arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın hapis cezasının infaz koşullarının dikkate alınması suretiyle düzenleme gerçekleştirildiği görülmektedir.
Yine, tasarıyla eklenmesi düşünülen 105/A maddesinin üçüncü fıkrasında, denetimli serbestlik uygulanmak suretiyle cezasının dışarıda infazına karar verilen hükümlünün koşullu salıverilme tarihine kadar kamuya yararlı bir işte ücretsiz olarak çalıştırılması veya bir konut ya da bölgede denetim ve gözetim altında bulundurulması veya belirlenen yer veya bölgelere gitmemesi yahut belirlenen programlara katılması yükümlülüklerinden bir veya birden fazlasına tabi tutulmasına, hükümlünün isteğine bağlı olmaksızın sonradan değiştirilmesi mümkün olmak kaydıyla ilgili denetimli serbestlik müdürünce karar verileceği ifade edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, cezaevinde kaldığı süre içerisinde çoğunluğu işini, ailesini ve sosyal ortamını kaybetmiş, yardım ve desteğe ihtiyacı olan hükümlülerin toplum içine planlı bir şekilde bırakılmaları, dışarıda desteklenmeleri suçluların ıslahı ve topluma kazandırılmaları açısından önemlidir. Bu bağlamda, tasarıyla getirilen düzenlemeler ülkemizde suç ve ceza siyasetinin istikrarlı hâle gelebilmesi açısından eleştirilse de, daha doğru olan, modern ceza hukukunda cezanın tenkil edici özelliğinin yanı sıra ıslah edici, topluma kazandırıcı özelliğinin daha önde tutulması nedeniyle bu tasarı bizce de olumlu bir tasarıdır ancak eksik bir tasarıdır.
Değerli arkadaşlar, öncelikle az önce Sayın Kaplan'ın da ifade ettiği gibi, bu tasarıda suçlar ve cezalar ayrımı yapılmaksızın cezanın miktarı ve cezaevleri niteliği göz önünde tutularak bir değerlendirme yapılmaktadır. Yani ya açık cezaevine nakledilmiş olacak hükümlü ya da açık cezaevine nakledilme şartlarını taşımış olacak. Yani dolayısıyla, bu düzenlemede yüksek güvenlikli cezaevleri yasanın kapsamı dışında bırakılmıştır. Oysaki hepimizin bildiği gibi, Anayasa'mızın 10'uncu maddesinde ifade edilen kanun karşısında eşitlik ilkesi, hukuk devletinin temelidir. Bu tasarıyla sadece açık cezaevinde yatan hükümlülerin veya açık cezaevine nakledilme koşulları gerçekleşmesine rağmen, ellerinde olmayan sebeplerle açık cezaevine nakledilemeyen kapalı cezaevindeki hükümlülerin yararlandırılması, yüksek güvenlikli cezaevindeki özellikle terör suçu gibi nitelendirilen, aslında bizim anladığımız anlamda terör suçu kapsamına girmeyen, düşünce suçu kapsamında değerlendirilen hükümlülerin bu yasa tasarısı kapsamı dışında tutulması hukuk devletinin, demokratik devletin temel normlarıyla, temel ilkeleriyle örtüşmemektedir. Bunu öncelikle temel eleştiri olarak koymak gerekir.
Değerli milletvekilleri, cezanın koşullu salıverilmesine kadar olan, bir yılı aşmayan kısmının denetimli serbestlik tedbirinin uygulanarak infazı, hükümlünün cezasının infazının bir parçasıdır ve bu anlamda yargısal bir faaliyettir. Hepimizin bildiği gibi, Anayasa'mızın 9'uncu maddesine göre yargı faaliyeti Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce yerine getirilmektedir. Bu nedenle, mahkemelerce verilen cezanın bir bölümünün denetimli serbestlik programlarından hangisiyle çektirileceğine yargıcın değil, denetimli serbestlik müdürünün karar vermesi bir yargı fonksiyonu hakkında yargıcın dışında bir başka kişi veya kurumun karar vermesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, Anayasa'mızın 9'uncu maddesinin açık hükmü göz önünde tutulduğunda denetimli serbestlik tedbirlerinden hangisine denetimli serbestlik müdürünce karar verileceğine yönelik düzenleme, yargı yetkisinin Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce ve yargıçlarca kullanılacağı hükmüne, yani Anayasa'nın 9'uncu maddesine açıkça aykırılık oluşturmaktadır.
Değerli milletvekilleri, tasarıdaki öngörülen tedbirlerden kamuya yararlı bir işte ücretsiz çalıştırmanın da Anayasa'mızın 18, 49 ve 55'inci maddelerine açıkça aykırılık oluşturduğu görülmektedir. Anayasa'mızın 18'inci maddesine göre "Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır." ancak 18'inci madde tutuklu ve hükümlülere yönelik bir istisna da getirmiştir ve tutukluluk ve hükümlülük süreleri içerisindeki çalıştırmaların angarya sayılamayacağına yönelik bir düzenleme içermiştir.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; ancak Anayasa'nın 18'inci maddesine baktığımızda, tutuklu ve hükümlülerin çalıştırılmaları her ne kadar angarya olarak kabul edilmese de ücretsiz çalıştırmaya yönelik herhangi bir hüküm içermediği açıkça görülmektedir. Yine Anayasa'mızın 55'inci maddesine göre de "Ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun, adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır." Yani Anayasa'mızın 55'inci maddesi, emeğin karşılığı olan ücretin ödenmesi konusunda devlete özel takip görevi vermiştir. Şimdi, biz, burada, devletin Anayasa'da anılan yükümlülüklerinin yine devlet eliyle kaldırıldığı bir düzenlemeyi yasalaştırmaya çalışıyoruz.
Dolayısıyla, biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Anayasa'mızın 18 ve 55'inci maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, kamuya yararlı bir işte ücretsiz çalıştırmanın doğru olmadığı düşüncesindeyiz. Yani kamuya yararlı bir işte çalıştırılması 18'inci madde kapsamında makuldür. Ancak 18'inci madde ve 55'inci madde, yani emeğin kutsal olduğu, emeğin karşılığı ücretin verilmesinin devlet tarafından özellikle takip edilmesi yükümlülüğünü düzenleyen madde karşısında, çalıştırmanın ücretsiz olmaması ve bir ücret mukabili karşılığında yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, yine, tasarıya göre, şüpheli sanık ve hükümlülerin toplum içerisinde izlenmesi, gözetim ve denetiminin elektronik cihazların kullanılması suretiyle de yerine getirilmesi düzenlenmiştir. Madde metninden anlaşıldığı üzere, getirilen bu düzenleme, sadece hükümlülerin denetimli serbestliğine ilişkin olmayıp, aynı zamanda soruşturma ve kovuşturma aşamalarında tutuklanması gerekip de tutuklanma tedbiri yerine hakkında adli kontrol tedbirine karar verilen veya tahliye edilip de hakkında adli kontrol tedbiri uygulanan şüpheli veya sanığın takibine ilişkin hükümleri de kapsamaktadır. Ancak, maddenin metniyle maddenin gerekçesi karşılaştırıldığında, maddenin gerekçesinin maddeyi izah etmekten uzak olduğu görülmektedir. Madde metninde, tutuklu ve hükümlülerden bahsetmesine karşın, madde gerekçesinde "toplum içerisine bırakılan bazı hükümlüleri devamlı surette kontrol altında tutmak ve izlemek için elektronik cihazlardan yararlanılabilmesine imkân sağlamak" ifadesi kullanılmıştır. Yani daha açıkçası, madde metninde "tutuklu" ve "hükümlü" kavramları birlikte kullanılmışken, maddenin gerekçesinde "tutuklu", "şüpheli", "sanık" kavramlarına yer verilmemiş sadece "hükümlü" kavramına yer verilmiştir. Dolayısıyla her ne kadar asıl olan maddenin metni olmakla birlikte maddenin gerekçesinin son derece eksik ve hatalı olduğu, dolayısıyla izaha muhtaç olduğu görülmektedir.
Diğer taraftan, yine bu kapsamda Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 109'uncu maddesi gereği, ancak üst sınırı üç yıla kadar veya daha az hapis cezası gerektiren bir suç nedeniyle yürütülen bir soruşturmada adli kontrol sistemine başvurulabilecektir. Yani, CMK'nın 109'uncu maddesine göre üst sınırı üç yıldan daha fazla hapis cezası gerektiren bir suçun soruşturması veya kovuşturması sırasında tutuklama tedbirinin yerine adli kontrol tedbirinin hükmedilmesi bu maddeye göre mümkün değildir. Dolayısıyla, CMK'nın 109'uncu maddesindeki bu sınırlama karşısında şu an itibarıyla yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda verilen tutuklama kararlarında arzu edilen neticeye ulaşılmasının mümkün olmadığı açıkça görülmektedir.
Değerli milletvekilleri, başta değerli milletvekillerimiz Sayın Haberal, Sayın Balbay olmak üzere bugün Parlamentoda olması gereken, bizlerle birlikte yasama görevini yapmaları gereken 8 milletvekilimiz, 100'ü aşkın gazeteci, 300'ü aşkın subay, astsubay, 600'ü aşkın öğrencinin de aralarında bulunduğu binlerce insan tutukludur.
Adalet ve Kalkınma Partisinin -az önce de ifade ettiğim gibi- ileri demokrasi anlayışıyla birlikte bugün ülkemizdeki tutuklu ve hükümlü sayıları cumhuriyet tarihi rekorları kırmaktadır. Siyasal iktidar, cezaevlerinde yer kalmadığı için yeni cezaevleri yaptırmakla övünür hâle gelmiştir. Ülkemizdeki tutuklama kararları ise maalesef, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin tespitiyle "basmakalıp" gerekçelerle verilmektedir ve bu durum artık münferit olmaktan çıkmış, sistematik bir soruna dönüşmüştür.
Evrensel hukukta tutuksuz yargılamanın esas, tutukluluğun istisnai bir durum olmasına karşın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına, Anayasa'mızın masumiyet karinesine yönelik 38'inci maddesine ve Anayasa'mızın uluslararası sözleşmelerin iç hukuk hükmünde olduğuna dair 90'ıncı maddelerinin açık hükümlerine rağmen, bugün binlerce insan, haklarında suçun sübutuna yönelik bir mahkeme kararı olmaksızın somut delillere dayanmayan soyut iddialarla cezaevlerinde çürütülmektedir. Buna, Sayın Mustafa Balbay, Sayın Haberal ve milletvekillerimiz de dâhildir.
Değerli milletvekilleri, telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuran bu uzun tutukluluklar nedeniyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2009 yılından bu yana ülkemizi yüzlerce kez mahkûm etmiştir. Bu mahkûmiyet kararlarına baktığımızda da hep aynı gerekçeler karşımıza çıkmaktadır. Bir, yargılamada makul süre aşılmıştır. İki, uzun süren tutukluluklar ceza yerine geçmektedir. Üç, uzun süren tutuklamalar ağır bir insan hakkı ihlalidir.
Değerli milletvekilleri, yine tüm dünyadaki 35 bin terör suçlusunun 12 bini bugün Türkiye'dedir. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 1'ine sahip olan ülkemiz, Sayın Başbakanın savcılığa soyunmasının ve iktidara muhalif tüm kesimlere terör örgütü üyesi muamelesi yapılmasının sonucu olarak maalesef tüm dünyadaki terörle suçlanan insan sayısının üçte 1'ini bünyesinde barındıran bir ülke konumuna gelmiştir ülkemiz.
Bugün "Parasız eğitim istiyoruz." dediği için, pankart açma, yumurta atma gibi Batı demokrasilerinde son derece sıradan ve meşru eylemleri gerçekleştirdiği için yüzlerce, binlerce üniversite öğrencisi, özel yetkili mahkemelerde terör örgütü suçlamasıyla son derece ağır yaptırımlarla karşı karşıyadır.
Nitekim, Uluslararası Yargı Reformu Sempozyumu'nda Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç'ın "Yeni mağdurlar ve mazlumlar yaratılmasın. Siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyiz." şeklindeki ifadeleri, Yargıtay Başkanı Nazım Kaynak'ın "Adaletten uzaklaşan zorba yönetimlerin ömrü uzun olmamıştır." şeklindeki saptamalarıyla yargının baskı altına alınmamasına yönelik söylemleri ülkemizde ve yargımızda yaşanan sürecin açık yansımalarıdır.
Sadece iç çevrelere göre değil, daha düne kadar Adalet ve Kalkınma Partisini reformist parti olarak gören, Adalet ve Kalkınma Partisine toz kondurmayan, Adalet ve Kalkınma Partisini her şart ve koşulda destekleyen Avrupa Birliği temsilcilerine göre de artık Türkiye'deki gelişmeler anlaşılması zor, kaygı verici ve kabul edilemeyecek gelişmelerdir.
Değerli milletvekilleri, bütün bu gelişmeler ışığında bugün görüşmekte olduğumuz Denetimli Serbestlik Yasa Tasarısı yararlanacak hükümler açısından olumlu olmakla birlikte son derece yetersiz, Anayasa'nın 10'uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı, yargının temel sorunlarını çözmenin ve adaleti sağlamanın ötesinde yatacak yer bulunmayan cezaevlerini kısmen rahatlatmaya dönük, alınacak personel sayısı ve idare hukukunun temel ilkelerine aykırı görevlendirmeler itibarıyla da kadrolaşmaya yönelik bir düzenlemedir.
Yargının sorunlarının çözülmesi için bu Denetimli Serbestlik Yasa Tasarısı'nın işte Adalet Komisyonunda görüşülen Üçüncü Yargı Reformu Paketi'nin de dışında, Anayasa'mızın başlangıç kısmında ifadesini bulan kuvvetler ayrılığı ilkesinin sonucu olarak yürütmeye karşı yargının bağımsızlığını sağlayacak, âdeta Adalet Bakanlığının ikinci müsteşarlığına dönüşen Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunu hâkimlik teminatı ve yargı bağımsızlığı ilkelerine göre yeniden yapılandıracak, AKP İktidarının ve cemaatleşen güç odaklarının yarattığı korku devletinin bir aracı hâline dönüşen özel yetkili mahkemeleri hukuk devletinin sınırları içerisinde olan mahkemelere dönüştürecek, atama şeklindeki seçim ve blok listeyle yeniden yapılandırılan yüksek mahkemeleri özüne ve görev anlayışına geri döndürecek ve nihayet bugün aramızda olması gereken tutuklu milletvekili arkadaşlarımızın da Parlamentoda görevlerini yapmalarına olanak sağlayacak daha köklü, daha gerçekçi, daha adaletli düzenlemelere ihtiyaç vardır.
Ben bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Köktürk.