| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 58 |
| Tarih: | 31.01.2012 |
ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi yaklaşık yirmi gündür Diyarbakır'da, bütün Türkiye'nin ve dünyanın gözleri önünde bir kazı cereyan ediyor. Şu ana kadar çıkan kafatası sayısı 23 ve her gün bunlara yenileri ekleniyor. İlk günden itibaren, partimiz ve bu konuyla ilgili olarak görevlendirilen arkadaşlarımız bu kazıları yakından takip ediyorlar ve yapılması gereken bütün işlemleri gözetimleri altında takip etmeye çalışıyorlar; bunlardan birisi de benim. Bu kazılarda cesetler ortaya çıkar çıkmaz Diyarbakır'da inceleme için olay yerine gittim ama maalesef, uzun uğraşılardan sonra ancak tek başıma bir inceleme fırsatı bulabildim savcıyla, emniyet görevlileriyle uzun görüşmelerden sonra ama iktidar partisinin bütün milletvekilleri, bakanları, hatta il başkanları bile herhangi bir izin almadan bu bölgede kendilerince incelemelerde bulundular.
Sevgili arkadaşlar, bu tip olaylarda boş polemiklere gerek yok. Yapılması gereken şeyler var. Nedir bunlar? İlk andan itibaren bütün yetkililerin, gerek Hükûmet nezdinde gerek yerel yetkililer nezdinde, savcılık nezdinde net açıklamalarda bulunmaları lazım ve kamuoyunu tatmin edecek çalışmaları başlatmaları lazım. Biz de bunun için şunları söyledik, dedik ki: "Memleketin her tarafından ceset fışkırıyor ve bu kazılar özel bir izinle veya bu konuyla ilgili çalışmalar sonucu ortaya çıkarılan cesetler de değil." Söz konusu bölge, Diyarbakır'da "İçkale" diye tabir edilen bölge, eski cezaevinin, icra müdürlüğünün, daha da eskisinde vilayetin bulunduğu alan, çok daha eskisinde. Bu alan Kültür Bakanlığına devredildi. Kültür Bakanlığı, restorasyon çalışmaları çerçevesinde burada kazılar yapıyor, müteahhit bu kazıları ve çalışmaları sürdürüyor. Tamamen bu restorasyon çalışmaları çerçevesindeki kazılarda ortaya çıkan cesetler bunlar. Yoksa kamuoyuna arz edildiği gibi, "Biz, işte, nerede bir ceset varsa, ihbar varsa bunu inceliyoruz, bu konuda kazılar yapıyoruz, bakın cesetleri çıkarıyoruz." şeklinde bir durum, açık ve seçik olarak ifade edelim, söz konusu değil.
Kaldı ki bahsedilen yerle ilgili geçen dönem, şu anki Eş Başkanımız Sayın Gültan Kışanak ve arkadaşlarımızın defalarca bu Meclis kürsüsünden suç duyuruları var, konuşmaları var, yazılı olarak da sözlü olarak da yetkililer nezdinde teşebbüsleri var. Söz konusu bölge -Diyarbakır'da JİTEM merkezi olarak biliniyor- 90'lı yıllarda, yüzlerce, evlerinden hatta bazen gündüz ortasında sokaklardan alınan ve bir daha kendilerinden haber alınamayan insanların götürüldükleri, işkence edildikleri ve bir daha görülemedikleri yer olarak biliniyor. Bütün Diyarbakır ve bölge bu konuyla ilgili yıllardır bu feryatlarını, haykırışlarını dillendirmelerine rağmen, maalesef, bu cesetler bir restorasyon kazısında ortaya çıkıyor.
Şu an gelinen noktada bazı arkadaşlar çıkıp diyorlar ki: "Bunlar çok eski dönemlere ait olabilir." Bazıları diyor ki: "Bu bir heyelan sonucunda olabilir." Bazıları diyor ki: "Birileri bu kemikleri getirip oraya gömmüş olabilir."
Sevgili arkadaşlar, bunlar, maalesef, yüz kızartıcı beyanlardır. Sorun çok açık ve nettir, hangi döneme ait olursa olsun:
1) Bu cesetler kime aittir? Devletin bunun cevabını vermesi lazım. On bin sene önceye ait olmadıkları kesin.
2) Eğer bu cesetler, şu an 36 ailenin başvurduğu, DNA tespitinde bulunduğu insanlarla alakalı değilse, o zaman bu ailelerin kaybolan çocukları nerededir? Şu ana kadar "Benim çocuğum, oğlum, kardeşim, kızım, eşim, kocam kayboldu." diye başvuran insanların yakınları nerelerdedir? Türkiye Cumhuriyetinin Millî İstihbarat Teşkilatı vardır, askerî istihbaratı vardır, Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı vardır, Kamu Güvenliği Müsteşarlığı vardır, Dışişleri Bakanlığı istihbaratı vardır. Eğer devlet bu kaybolan vatandaşlarını -yüzlerce vatandaşını- bulamıyorsa, bu da binlerce yıllık devlet geleneğinin varisi olduğunu iddia eden Türkiye Cumhuriyeti için ayıptan başka bir şey değildir. Kaybolan vatandaşlar nerededir? İki soru soruyoruz:
1) Bu kemikler kimlere aittir, olay nedir?
2) Kaybolan insanlar nerededir?
İstiklal mahkemelerinden bahsediyor bazı arkadaşlar, "Şeyh Sait olayında idam edilenlerin mezarları olabilir." diyor. Devletin millî istihbarat kayıtlarında bunların hepsi var. İstiklal mahkemesi kayıtlarını hâlâ bir milletvekili olarak ben okuyamıyorum, inceleyemiyorum, göremiyorum. Soruyoruz: Şeyh Sait ve arkadaşlarının mezarları nerede? Seyit Rıza'nın mezarı nerede? Saidi Nursi'nin mezarı nerede? 33 kurşun olayında öldürülen Van'daki vatandaşların, 32 vatandaşın -biri yaralı olarak kurtuldu- cenazeleri nerede?
Çok enteresan bir şey, bu sistemin bir mezar düşmanlığı var, mezar düşmanlığı ve top geçmişe doğru, böyle silsile hâlinde geriye doğru atılıyor ve bir türlü gerçek failler ve sorumlular bulunamıyor. Sayın Başbakan, Dersim isyanından bahsetti, bir katliam olduğunu söyledi. Doğru söyledi. Zilan'da bir katliam olduğunu söyledi. Doğru söyledi. Peki, Sayın Başbakan, Seyit Rıza'nın mezarı nerede? İstiklal mahkemesinde idam edilen Seyit Abdülkadir'in, Seyit Muhammed'in, Doktor Fuat'ın, Hacı Ahdi'nin mezarları nerede? Bu bilgiler devletin arşivlerinde. Eğer bu bilgiler ve arşivler bugün gizleniyorsa, saklanıyorsa İçkale'deki kazılar da bir müddet sonra -anahtar nerede? Suya düştü. Su nerede? İnek içti. İnek nerede? Dağa kaçtı. Dağ ne oldu? Orman, yandı, bitti, kül oldu- kaybolur gider.
Bir hakikatleri araştırma komisyonu kurulsun diyoruz. Bu dönemde bölgede olağanüstü hâl bölge valiliği yapan Ünal Erkan, Hayri Kozakçıoğlu; aynı dönemin bakanları Mehmet Ağar ve onlarca savcı, hâkim, vali, bölge milletvekili, bölgeden bakanlık yapanlar, bunlara niye dönüp sorulmuyor? Nerede bu insanlar? Hiçbir bilginiz yok mu? Hiçbir bilginiz yoksa siz orada ne yapıyorsunuz? Affınıza sığınarak söylüyorum: Domates mi satıyordunuz orada siz? Bu kadar hadise olacak bölgede, bu kadar insan kaybolacak, bu kadar faili meçhul olacak ve siz "Görmedim, duymadım, bilmiyorum." diyeceksiniz. Bu görevlilerin, o dönemdeki ister siyasi, seçilmiş -biraz evvel isimlerini de saydım- ister devlet görevlisi olarak bulunan hâkiminden, savcısından, bakanından milletvekiline kadar tamamının bilgilerine başvurulması lazım ve bunun da ötesinde bu insanlar hakkında bir takibat ve soruşturmanın açılması lazım.
Sevgili arkadaşlar, biz başından beri söylüyoruz. Bazı, özellikle her fırsatta BDP'yi eleştirmeyi bir marifet sayan kişiler diyorlar ki: "Kürt Ergenekon'u hakkında bir şey yapılmadı. Fırat'ın doğusuna Ergenekon soruşturması geçmedi." Doğrudur, defalarca soru önergesi, araştırma önergeleri verdik, feryat ettik. Daha bugün Eş Genel Başkanımız Sayın Gültan Kışanak, geçen hafta Sayın Selahattin Demirtaş yine feryat ettiler, dediler ki: "Gelin, bir hakikatleri araştırma komisyonu kuralım. Bunu da nereden istiyorsanız oradan kuralım. Meclisin içinden kuralım, bütün partilerden kuralım ve bakalım."
"PKK'yi devlet kurdurdu." diyorsunuz, "Hizbullah'ı devlet kurdurdu." diyorsunuz, "Ergenekon'la bağı var." diyorsunuz. Peki, bunların belgeleri nerede? Altan Tan'ın kasasında yok. Bu devletin -tekrar saydım- istihbarat örgütlerinin, 1521'deki Kanuni Sultan Süleyman'ın tapu tahrir defterlerini hâlâ saklayan bir devletin arşivinde bunlar varsa neden açıklamıyorsunuz? Niçin bütün bu belgeleri ortaya dökmüyorsunuz? Bütün devletin, devlet adına işlenen cinayetlerin ve çetelerin, varsa PKK'nin, Hizbullah'ın, kimin varsa, bunların belgeleri sizde arkadaşlar, sizde, bizde yok. Bunların bütün bilgi ve belgeleri Millî İstihbarat Teşkilatında. Bunları sunarsınız, Türkiye bunların hepsiyle yüzleşir ve rahatlar. Bunlar olmayana kadar da Türkiye rahat etmeyecek. İlk fırsatta bir hakikatleri araştırma komisyonunun kurulması lazım.
Saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tan.