| Konu: | ORMAN KÖYLÜLERİNİN KALKINMALARININ DESTEKLENMESİ VE HAZİNE ADINA ORMAN SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILAN YERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ İLE HAZİNEYE AİT TARIM ARAZİLERİNİN SATIŞI HAKKINDA KANUN TASARISI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 94 |
| Tarih: | 12.04.2012 |
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Çok teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Gerçekten önemli bir kanunu, önemli bir toplumsal soruna çözümü konuşuyoruz. Yılların biriktirdiği ve kangrene dönüşen, devletin itibarını zedeleyen, adalet duygusunu çürüten bir konuda iktidar ve muhalefet birlikte bir çözüm üretme umuduyla bugün bir müzakere yapıyoruz. 2/B diye toplumda bilinen ormanın dışına çıkartılmış, hazineye devredilmiş arazilerin mülkiyet sorununu çözüyoruz. Zaten bu araziler sahipleri tarafından kullanılıyor ama şimdi bunu bir mülkiyete, bir hukuka bağlayacağız, bağlamanın hukukunu çıkarıyoruz.
Değerli arkadaşlar, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak toplumsal soruna dönüşmüş, toplumda bir beklenti hâline gelmiş sorunların çözümü için hukuk oluşturmaya her zaman destek vermişizdir. Bu kanuna da bu anlamda destek veriyoruz, "Evet" oyu vereceğiz.
Değerli milletvekilleri, bir bilen olarak, yani ben orman yüksek mühendisiyim, hem pratiğinde çalıştım hem öğretisini aldım hem de siyasetçi olarak hukukunu biliyorum. Daha iyi bilen arkadaşlarımız var iktidar partisi grubu içerisinde, Sayın Genel Müdürümüz burada, eski Müsteşarımız da milletvekilliği yapmıştı, onlar da biliyorlar. Onlar da biliyorlar ancak mesele yanlış sahiplenildiği için, yani bu kanunu Orman Genel Müdürlüğü veya Orman Bakanlığı değil, doğrudan Maliye Bakanlığının sahiplenmesi gerekiyor. İşte bu yanlış sahiplenmeden dolayı bir yanlışlık yapılıyor.
Değerli milletvekilleri, bu konuyla ilgili bizi izleyen değerli vatandaşlarıma da ifade ediyorum: Aslında bu sözlerim, bu kanunun çıkmasını engellemek niyeti taşımaz. Bu kanun çıkmalı ve bu kanunun çıkmasını bekleyen, sorunların çözülmesini bekleyen vatandaşlarımız bizi bekliyorlar, onlara engel olsun diye söylemiyorum. Ama hukuk kurarken, yani sorunları çözmek, beklentileri karşılamak için hukuk kurarken hukukun içinde kalmak gerekiyor, hukuku hukukun içinde kalarak değiştirmek gerekiyor. Bu sebeple, bu kanun, maalesef bu anlamda özürlü çıkıyor. Çok açık, net, hukukçular da biliyor, ormancılar da biliyor, Anayasa 170'e uygun çıkmıyor. Yani, mesele eğer hukuk düzleminde sorgulanırsa Anayasa 170'inci maddeye göre bu kanunun uygulaması aykırılık teşkil eder. Eğer Anayasa Mahkemesine de gidilirse, bu kanun, bu anlamda iptal edilir.
Bir sorunu çözmek için ortaya konulan hukuk kendisi sorunlu olursa sorunu büyütür. Endişemiz odur ki yılların birikintisi, kangrene dönüşmüş bir sorunu çözerken hukuka uygun bir tanzim yapılmadığı için daha büyük bir sorunu önümüzde buluruz, bir kaosa sebep oluruz diye endişe etmekteyim.
Bunun için, ben tekrar söylüyorum, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, tekrar söylüyorum -daha önce de söyledim- gelin, Anayasa 170'i değiştirelim, "değerlendirme" tabirini -biz hukuk kurucuyuz- yeniden tanımlayalım, yargı ve uygulama bu yeni tanımlamaya göre gerekeni yapsın. Her şeyi yargıdan beklemek, yargının duvarından geri dönmenin sorumluluğunu yargıya atmak doğru değil, bize ait bir sorumluluk. O sebeple, Anayasa Mahkemesinin verilmiş kararları var, bu kararlar ortada. Bu yönde yapılan teşebbüsler daha önce çok açık, net "Satış ve devir Anayasa 170'e aykırıdır." hükmü var.
Bunları kayda geçsin diye söylüyorum, yoksa kanunu engellemek anlamında söylemiyorum ve buradan grubum adına da bir taahhütte bulunuyorum. Bu sorunu çözmek için, bu toplumsal sorunu çözmek için, geliniz Anayasa 170'inci maddeyi değiştirelim, "değerlendirme" tabirinin tanımını yapalım, içini dolduralım ve ona dayalı da bu sorunu çözelim. Birinci söylemem gereken hadise budur.
İkincisi, kanunlar adaleti temin etmeli. Eğer çıkarttığımız kanun, kurduğumuz hukuk adaletsizliği getiriyorsa, faydalı bir iş yapmıyoruz demektir.
Değerli arkadaşlar, "rayiç bedel" dediğimiz hadisede, Türkiye genelinde bir ortak tanım yapmak mümkün değildir. Toros Dağlarının rayici ile İstanbul'un çevresindeki rayici aynı anlayışla tanzim ederseniz, Türkiye'de hukukun, kanunların genelliği konusu, genellikle de adaleti temin etmez. Bu noktada "Belirlenen rayiç değerin yüzde 50'si bedelle satılır." ifadesi veya işte "değerlendirilir" ifadesi bir adaletsizliği getirecektir. Bu noktada ne yapılması gerekiyorsa onu yapmak gerekir.
İşte, vergi bedeli üzerinden, emlak değeri üzerinden olabilir veya farklı bedeller, mesela "orman içi köylerine rayiç değerin yüzde 15'i" diye teklif ettik Milliyetçi Hareket Partisi olarak. "Orman kenarı köylülerinin kullandığı 2/B arazilerinin satışında tespit edilen rayiç değerin yüzde 25'i talep edilsin." dedik. Böylelikle bir adaleti temin edelim.
Değerli arkadaşlar, endişemiz yeni bir soruna ulaşmaktır, o nedir? Şu: Adamın kırk yıldır, elli yıldır kullandığı 2/B arazisi vardır. Emek vermiştir, imar etmiştir, orayı bir değere ulaştırmıştır. Şimdi, bir rayiç değer çizdiniz ve adam bunu satın alamadı. Yetmedi parası, gücü yetmedi, alamadı. Alamayınca, yarın ne yapacaksınız? Yani adamın evinin olduğu, çoluk çocuğunu geçindirdiği araziyi bir başkasına satarak ortaya çıkaracağınız kaosun farkında mısınız? Bu yanlış olacaktır değerli arkadaşlar.
Bir başka şey, sorumlusu devlet olan sorunlar var, tapu iptal davaları. Adama tapu vermişsiniz, sonra da gitmişsiniz "Burası orman." diye iptal etmişsiniz. Bu sorunu bu kanun çözmüyor. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak dedik ki: Bakın, gelin mutabakat var, iktidar-muhalefet mutabakatımız var, bunun gücünü kullanarak, bu konuyla, millet ile devlet arasındaki bu konudaki tüm sorunları çözelim, bir tasfiye kanunu çıkaralım. Yıllardır millet mahkeme kapılarında çürüdü. Gelin bir tasfiye kanunu çıkaralım, bu tapu iptal davaları?
Bir başka şey, kadastro haritaları veya kadastro dışı kalmış arazilerin kullanımı. Bunlar ülkemizin hemen her bölgesinde sorun. 4785 sayılı Devletleştirme Kanunu'nun oluşturduğu mağduriyetler var. Devlet olarak gitmişsiniz milletin malına el koymuşsunuz. "Tüm bu sorunları çözelim." dedik ama maalesef, Sayın Bakan, bu konu çok daha büyük bir konu, bu konunun çözümüne gücümüz yetmez diye öyle kaldı. Ama bir sorunu çözerken aynı konudaki birilerinin sorununu çözmezseniz yani nimet ve külfet paylaşımında adaletli olmazsanız devlete olan güveni veya "Adalet mülkün temelidir." Bu, mülke olan sahiplenme duygusunu çürütürsünüz. Bunun için, bu kanun bu yönüyle özürlü.
Bir başka şey değerli arkadaşlar, Anayasa 170'e göre bu arazileri siz orman içi köylülerinin kalkınmaları için kullanabilirsiniz. Bu arazilerin satışından, devrinden elde edeceğiniz kaynağı bu köylülerin kalkınması için kullanabilirsiniz ve yeni orman alanları oluşturmak için kullanabilirsiniz ama getirdiğiniz kanun gözümüzün içine baka baka Anayasa'nın bu amir hükmünü yok sayıyor. Ne yapıyor? Yüzde 90'ını kentsel dönüşüm için bütçeye aktarıyor. Ee, bu olmaz. Yani bu kadar emek verilerek veya bu kadar sahiplenilerek ortaya çıkan bir düzenlemede işin sahibi olan orman köylülerini yok sayarsanız? Yüzde 10'luk, onun da ne kadarı orman köylüsüne gidecek? 7-8 milyon orman köylüsü, 21 bine yakın orman köyü var. Bunların sorununun çözümüne katkı vermeyen bir yasanın adaletli olduğunu söyleyebilmek mümkün mü?
BAŞKAN - Sayın Şandır, bir dakikanızı rica edeceğim.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Bangladeş Başbakanı Sayın Sheikh Hasina ve beraberindeki heyet şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar.
Kendilerine yüce Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın konuk Başbakan sıralarımızın boş olduğuna bakmasın, milletimiz buradadır. Kendisini saygıyla selamlıyoruz, sevgiyle karşılıyoruz efendim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Şandır, sürenizi de ilave ettim.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten iktidar ve muhalefet çok sık görülemeyen bir uzlaşmayla bir toplumsal sorunu çözüyor. Bu sorunu çözerken irade beyanımız var, gelin doğruyu yapalım şeklinde. Eksiği de tamamlayalım, yani bu kadar yılın birikintisi var. Bu kadar yıl birikmiş, beklenilmiş, şimdi çözme iradesi var, daha önce çözme iradesi oluşmuyor. Şimdi çözme iradesi var.
Gelin bunu, ortak aklı oluşturarak kapsamlı bir şekilde, önce Anayasa 169, 170'i değiştirelim. Bu çok sahiplendiğiniz, övündüğünüz Anayasa referandumunda da aynı şeyi yaşadık. Size o zaman söyledik: "Gelin, bu Anayasa 169, 170'i de koyun bu paketin içine." Maksat, niyet farklı olunca hiç bizi dinlemediniz, duymadınız. Hâlbuki bu 2/B yasası daha birkaç defa mahkeme kapısından döndü, teşebbüs akim kaldı. Şimdi, bunu çözmek için tekrar Meclisin ve milletin önüne geldiniz.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bir kanun çıkartılırken bu kanunla ilgili hukukun içinde kalmak zorunluluğu çok daha önemlidir.
Tarımda kullanılan hazine arazilerinin satışını da bu kanuna dâhil ettiniz. Doğrudur, aslında "2/B" diye bir hadise yok, hazineye devredilen, ormandan çıkmış araziler, onlar da hazine arazisi. Bu kanunun sahibi hazine olması lazım, millî emlakten sorumlu bakan olması lazım. Hazine arazilerinin satışı için de kurallar getiriyorsunuz ama getirdiğiniz kurallar, inanınız ki Türk çiftçisini çok zor duruma düşürecektir. Topraklarımızın büyük mülkiyeti devletin elinde, bunlar millet tarafından kullanılmakta. Bu arazileri kullanan insanların önüne yarın karşılayamayacakları bir bedelle satış zorunluluğunu getirirseniz çok ciddi bir kaosa sebep olacaksınız.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak söylüyorum: Aslolan üretimdir, aslolan üretendir. Siz, üretimi teşvik etmek, desteklemek, üreticiyi kucaklamak mecburiyetindesiniz. Yani devleti zengin edeceğiz diye üreticiyi mağdur etmenin neresinde mantık var? Hangi akıllı siyaset böyle bir sonuç getirir? Şimdi, "yüzde
Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, bir ihtiyaca binaen oluşmuş uzlaşmayı heba etmemenizi tavsiye ediyorum. Ben bunu komisyonlarda da konuştum, her iki komisyonda da konuştum. Gelin bir irade beyanı olarak, muhalefet partileri olarak işte Sayın Akif Hamzaçebi'nin vermiş olduğu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - ?sayın Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu ve adına "barış" dediği, bizim "tasfiye kanunu" dediğimiz, tüm sorunları yani vatandaşla devleti hasım hâlinde olmaktan, hasım olarak yaşamaktan kurtarıp hısım hâline getirecek, gelin tüm sorunları çözecek bir kanun çıkaralım, gelin bir barış ilan edelim diye Cumhuriyet Halk Partisinin ortaya koyduğu irade beyanını bana göre iktidar grubu doğru değerlendirmiyor, bu fırsatı iyi değerlendirmiyor. Ama endişem odur ki Anayasa Mahkemesinin duvarından geri dönmek ihtimali vardır. O zaman, oluşan bu umutları ve beklentileri -eğer ki Anayasa Mahkemesinden bir teminat aldıysanız, bir garanti aldıysanız; onu da söylemek çok şık olmuyor, Anayasa Mahkemesini ilzam etmeyelim- eksik çıkartmak gibi bir suçlamayı da lütfen kabul edin.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Böyle bir şey olabilir mi?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bilenin sorumluluğunda söylüyorum bunları.
Ama her şeye rağmen, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu toplumsal sorunun çözümüne katkı vereceğimizi ifade ediyor, heyetinize saygılar sunuyorum efendim.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.