GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE İRAN İSLAM CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA ESENDERE VE SERO KARA HUDUT KAPILARININ ORTAK KULLANIMINA DAİR ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:110
Tarih:23.05.2012

MHP GRUBU ADINA KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Esendere ve Sero Kara Hudut Kapılarının Ortak Kullanımına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi selamlıyorum.

Bu anlaşma gündeme geldiğinde ki daha birkaç ay önce İran'la sıcak ilişkilerimiz var idi, ticaret hacmimiz artış eğiliminde idi, ancak AKP Hükûmetinin dış politikadaki basiretsizliği, başarısızlığı karşımıza çıktı. Belki de bu sınır kapısı ortak olarak hiç kullanılmayacak, İran'la ilişkilerimiz daha da kötü olmaya devam edecek.

Türkler ile İranlıların köklü ilişkileri, bu iki ulusun İslamiyet'i kabul etmeleriyle başladı. Türkler bu dönemde Orta Asya'dan batıya akın ederek İranlılarla karşılaştılar ve bu karşılaşma her iki kültürü de çok derin bir şekilde etkiledi. 20'nci yüzyıl'a kadar İran'da kurulmuş olan hemen hemen her devlet bir Türk hanedanı tarafından yönetildi. Bir yandan da Türk dili İran kültüründen derin bir şekilde etkilendi. Sanat, bilim ve devlet yönetimi konusunda Türklerle İranlılar arasında çok etkileşimler oldu. İki millet birbirinden çok şeyler öğrendiler.

Sonunda, 1639 yılında imzalanan Kasrı Şirin Anlaşması'yla Türk-İran sınırı belirlendi. Günümüzde dahi geçerliliğini sürdüren sınırımız hâlen bu anlaşmadaki şeklindedir.

İran ile aramızdaki ilişkilerin mutlaka gelişmesi, geliştirilmesi gerekmektedir ancak son yıllarda gelişmesi için uğraşılan, anlaşmalarla, ziyaretlerle sıcaklaştırılan ilişkiler AKP Hükûmetinin komşularımızla ortaya koyduğu basiretsiz dış politikanın kurbanı oldu. Artan ticaret hacmimiz maalesef düştü. İran ülkemize farklı gözle bakmaya başladı, hatta Malatya-Kürecik'te İsrail'in güvenliği için kurulan füze kalkanı nedeniyle ülkemize İranlılar düşman kesildiler. Sözde sıfır sorun politikası uyguladığımız Suriye, Rusya, İran füzelerini ülkemize çevirmiş, menzillerini füze kalkanının olduğu Malatya ilimize göre ayarlamışlardır.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetlerinin sıfır sorun diye iç politika malzemesi yaptığı başarısızlık örneği dış politikaları maalesef ciddi sorunlar yaratmaya devam ediyor. ABD'nin dayatmalarıyla yapılan her hamle ülkemize yeni bir tehdit olarak geri dönüyor.

Sınır kapısını ortak kullanalım ama sınır güvenliğinin ne durumda olduğunu kısa süre önce Şırnak-Uludere'de yaşanan elim olayda görmüş bulunduk. Âdeta kaçakçılık normalleştirilerek kamuoyuna da doğal bir olaymış gibi lanse edildi. İran, Irak, Suriye üzerinden çok ciddi sigara, uyuşturucu, akaryakıt ve akla hayale gelmeyecek ürünlerin sevkiyatı yapılmakta, bu sayede de terör örgütü PKK ekonomik olarak desteklenmektedir. Hükûmet de bu kaçakçılık faaliyetlerine maalesef göz yummaktadır. Bu kaçakçılık faaliyetlerinin Türk ekonomisine zararı yıllık 150-200 milyar dolar civarındadır. Kaçakçılık inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Terör de bundan inanılmaz imkânlar sağlamaktadır ve ciddi bir kaynak aktarılmaktadır teröre bu kaçakçılıktan.

Türkiye'deki araç sayısı hızla arttığı hâlde resmî akaryakıt satışı maalesef düşüyor. Bu, inanılmaz boyutlarda akaryakıt kaçakçılığı var demektir değerli milletvekilleri.

Kaynaklarda sigara satışının yüzde 14 azaldığı ifade ediliyor. Ancak bu azalma sigarayı bırakanlardan değil, kaçak sigaranın piyasaya hâkim olmasından kaynaklanıyor. Sadece kaçak yollarla gelen 1 konteyner kaçak sigaranın bıraktığı kâr 1 milyon 200 bin dolar civarındadır. Tuz, çay, şeker, dişçilik malzemeleri de dâhil böyle yüzlerce kaçak ürün kalemini sayabiliriz.

Saygıdeğer milletvekilleri, bugün terör örgütünün paraya ihtiyacı yoktur. Çünkü kaçakçılıktan inanılmaz kaynaklar elde ediyorlar. Kendi gümrük kapılarını bile kurmuşlar; sınırın bu yanından da, diğer yanından da kaçakçılardan âdeta haraç alıyorlar. Bu, Türk ekonomisine, sanayisine, tarımına korkunç bir darbe vuruyor. Namuslu çalışanların aleyhine haksız bir rekabet düzeni var. Gümrük Bakanlığının fonksiyonları maalesef yok olmuş vaziyette. Sınırlarda o kadar asker ve polis ne yapıyorlar?

"34 kişinin öldüğü olayda karakolun haberi vardı." deniliyor; bu, inanılmaz bir suç itirafı. O bölgede devlet yok. Bazı ağalar, aşiretler, art niyetli idareciler, bazı siyasiler terör örgütüyle âdeta iş birliği içerisinde ve âdeta bölgede PKK tarafından uygulanan bir sıkıyönetim hâkimdir.

Türkiye'ye yılda 2,5 milyon ton kaçak akaryakıt giriyor. Bu miktar ülke içinde tüketilen toplam akaryakıtın yaklaşık yüzde 20'sini, bir başka ifadeyle beşte 1'ini oluşturuyor. Kaçak akaryakıtın parasal değeri ise yaklaşık 6 milyar dolar civarında. Katır sırtında, gizli bölmelerde, tır ve kamyonlar ile her gün binlerce ton akaryakıt ülkemize dağıtılmaktadır.

Her yıl Irak ile İran'daki fabrikalarda üretilen sigaraların 25 bin tonu kaçak yollardan Türkiye piyasalarına sokuluyor. Bu kaçakçılıktan dolayı ülkemizin sadece vergi kaybı yıllık 2,5 milyar dolar civarında ve diğer ekonomik zararları da hesaba dâhil edilmiyor. Ülkede tütün ekimi bitirilmeye çalışılırken oluşan boşluk mamul edilmiş kaçak sigaraya bırakılmaktadır.

Kaçakçılığı için İran ve Irak'a günübirlik turların bile düzenlendiği şekerde ise yıllık kaçak sokulan tutar 500 bin ton civarındadır. Bu oran Türkiye'deki yıllık tüketimin yaklaşık beşte 1'ine denk geliyor. Kaçak şekerin ekonomiye maliyeti yaklaşık 750 milyon dolar civarında. Pancar üreticisi çiftçimiz alınlarının teriyle üretim yapmaya çalışırken, on yıldır emeklerinin karşılığını alamazken vatandaşlarımızın kazanması gereken paralar maalesef kaçakçılara rant oluşturuyor.

Özellikle üreticiye en büyük zararı olan bu yaygın olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde tüketilen çayın kaçak yollardan Türkiye'ye giriş miktarı ise yaklaşık 60 bin ton civarındadır. Bu önemli miktar İran ve Suriye'den ülkemize giriyor. Ekonomiye maliyeti ise yaklaşık 75 milyon dolar civarındadır. Ülkemizde çay üreticisinin çektikleri sıkıntılar ortadayken, ürününü haraç mezat aracılara, fırsatçılara vermek zorunda bırakılırken, bu sektördeki kaçakçılığa da göz yumularak çay üreticimizin emekleri heba ediliyor.

Değerli milletvekilleri, ülkemize kaçak yollardan sokulan bir başka ürün de alkollü içkiler. Yıllık yüz bin şişe civarında kaçak içkinin yurda çeşitli yollardan sokulduğu tahmin ediliyor. Özellikle turistlik otellerde tüketime sunulan kaçak içkinin yıllık ekonomiye zararı 300 milyon dolar civarında. Bu durum, hem sağlık açısından hem de ekonomik kayıpları açısından değerlendirilmelidir. Birçok vatandaşımız ve turist misafirlerimiz hayatlarını kaybediyorlar, geçmişte bunların örnekleri de vardır. Bu yüzden, ülkemizin en büyük gelir kaynaklarından olan turizmi kan kaybediyor, ülkemizin turizmdeki imajı maalesef sarsılıyor.

Türkiye'ye, İran, Irak ve Suriye üzerinden her yıl, büyük bir kısmı da küçükbaş olmak üzere 500 bin civarında canlı hayvan kaçak yollardan sokuluyor. Kaçak canlı hayvanın yıllık ekonomik zararı yaklaşık 750 milyon dolar civarında olmakla beraber, bir diğer kaçak giriş yapan ürün de karkas et. Kaçak et, ülkemize, özellikle İran üzerinden giriyor. İstanbul'da tüketilen etin maalesef yüzde 40'ı kayıt dışıdır. Bu rakam Türkiye genelinde tüketilen etin de üçte 1'ine denk düşüyor. Kaçak etin yıllık değeri ise 5 milyar dolar civarında. Buradaki kayıp, ülkemizin maalesef kanayan yaralarından bir tanesidir. Zaten ağır maliyetler, girdi fiyatları ve başarısız tarım ve hayvancılık politikalarıyla bitme noktasında olan ülkemizdeki hayvancılık ile geçinen vatandaşlarımız, bir de kaçak hayvan, kaçak et yüzünden ciddi zararlar görmektedirler. "Et fiyatlarının kontrolünü sağlıyoruz." diyerek ülkemizi ithal ete, ithal süt tozuna, ithal kurbanlığa mahkûm eden AKP Hükûmeti, yandaşlarını bu yolla beslemektedir. Hayvan kaçakçılığına göz yumularak da bazı kesimler ve terör örgütüne ciddi rant sağlanmaktadır.

"Sınır ticareti" adı altında sınır kapılarından ülkemize sokulup tüm yurda dağılan başlıca kivi, muz, kavun, karpuz, ananas ve mango kaçaklığının yıllık ekonomik değeri de yaklaşık 400 milyon dolar civarındadır. Ülkemizde kavun, karpuz tarlada kalmaya, işçilik maliyetlerini bile karşılamamaya devam ederken, maalesef yurt dışından kaçak sebze, meyve girmeye devam etmektedir. Tüm bunların yanında, bu türlü konserveler ve her türlü konservelerin yanında, salam, sosis gibi hazır et ürünleri; sos, mayonez, ketçap gibi gıda katkıları; süt tozu, mama, kek unu, hazır çorba, biber tozu ve özellikle Orta Doğu ülkeleri üzerinden gelen pirinç ve bakliyat ürünlerinin kaçakçılığı artış gösteriyor. Bunların toplamının ekonomik değeri, maalesef yıllık 1,5 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu rakamlar tekzip edilmeyen bir sivil toplum örgütünün rakamlarıdır.

Yine son yıllarda İran üzerinden yurda kaçak sokulan zirai mücadele ilaçlarının miktarlarında da önemli bir artış söz konusudur.

Uyuşturucu kaçakçılığı işin bir diğer boyutu, ki uyuşturucu kaçakçılığının boyutu rakam ve değeri nedir, maalesef yürekler acısı, bilinemiyor. O kadar ki uyuşturucu kaçakçılığı sınır güvenliği olmadığı için aleni yapılabilir hâldedir, terör örgütünün de en büyük finans kaynağını maalesef uyuşturucu kaçakçılığı karşılamaktadır.

Bu rakamlar ve olaylar, sınır boylarında ve kapılarında etkin bir denetimin sağlanamadığını ortaya koymaktadır. Ancak olayın ekonomik boyutuna baktığımızda sorunun daha karmaşık olduğu görülmektedir. Kaçakçılık sektörünün bu kadar kârlı bir sektör hâline gelmesinde, kaçak alkol olayında gözlendiği gibi, yüksek vergiler nedeniyle iç piyasada fiyatların aşırı yükselmiş olması ve et olayında gözlendiği gibi, üretim düzeyinin yetersizliğinden ötürü zaman zaman aşırı fiyat artışlarının ortaya çıkması önemli bir rol oynamaktadır.

Burada sayamadığımız ve ekonomik kaybının ne olduğu kesin olarak bilinmeyen binlerce kalem ürün ülkemize kaçak yollardan sokuluyor. Bizim ülkemizde esnaf sıkıntı çekerken, çiftçi sıkıntı çekerken, imalatçı sıkıntı çekerken biz elimizdeki imkânları kaçakçılığın önünü almayarak İran'a, Suriye'ye, Irak'a ve daha kötüsü PKK terör örgütüne kaptırıyoruz.

Değerli milletvekilleri, kaçakçılık engellense, bizim ülkemiz insanının emeği heba edilmese, ülkemizde yıllardır kanayan yara olan terör olaylarının müsebbibi PKK terör örgütü para kaynaklarını kaybetse, yok olup gitse, tarihin karanlıklarına gömülse olmaz mı? Bu kaçakçılık kayıpları engellense de çiftçimizin yaklaşık 20-25 milyar TL civarında olan borçları bir çırpıda siliniverse, bu kaçak kayıplar engellense de esnafımızın borçları tamamen kapansa, emeklimize yüzde 2-3 gibi komik rakamlar, zamlar değil de hak ettiği zamlar verilebilse, asgari ücretliye günde 1 TL değil de günde elimizden gelse 20 TL zam verilse iyi olmaz mı değerli milletvekilleri? Memurumuza altı aydır beklediği zam yüzde 3-3,5 değil de insanca yaşayabileceği bir oranda zam olarak verilebilse iyi olmaz mı? Bu kaçaklar, işsizlikten kırılan gençlerimize iş olsa, aş olsa daha iyi olmaz mı? İşin ekonomik kısmını anlatıyoruz; çiftçimiz, emeklimiz, asgari ücretlimiz can çekişirken akla zaten başka da bir şey gelmiyor.

Gelin, bu anlaşmalardan önce, ortak kullanımlardan önce, sınır boylarımızda etkin önlemler alalım, kaçakçılığı önleyelim, PKK'nın kaynaklarını keselim. Komşu ülkelerimizle ilişkilerimizi ABD politikaları, Avrupa Birliği politikaları ekseninde değil, gerçekten komşu gibi düzenleyelim. Emperyalist dış politikalardan vazgeçelim. Komşularımızla ticari ve insani ilişkilerimizi olgunlaştırıp ülkemizin hem güvenliği hem de ekonomik refahı için çalışmalar yapalım.

Bir de son günlerde esnafımızdan, ihracat yapan insanlarımızdan şikâyetler alıyoruz. İran ile iş yapan bu insanlarımız paralarını alabilecek banka bulamamaktadırlar. Her işlemlerinde ciddi komisyonlar, masraflar alınmaktadır. Paraları, evrakları, gümrük beyannameleri olmasına rağmen, bankalardan maalesef geri iade edilmekte, gönderilmektedir. İran ile ticaret âdeta işkence hâline gelmiştir saygıdeğer milletvekilleri. ABD'nin ambargosuna takılan ticaretimiz engelleniyor, ülkemizin para kazanması engelleniyor ve bu işten hem esnafımız hem de devletimiz ciddi gelir kayıpları yaşıyor. Bu konunun da bir an önce açıklığa kavuşturulması ve İran ile ticaretimizde bankacılık işlemlerimizin bir düzene oturtulması önem arz etmektedir.

Yine, son günlerde ülkemizden İran'a günde yaklaşık 1 tona yakın altın çıkışının Dubai üzerinden yapıldığı bildiriliyor. Bu çok ciddi bir rakam. Reel ticaret ise bu durumun takibi yapılıyor mu, gerçekten merak ediyorum.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen iki ülkenin ticaret hacminin artışına fayda sağlaması dileklerimizle bu anlaşmanın ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.