GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:113
Tarih:30.05.2012

SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir döneme damgasını vuran, bu araştırma önergemizde geçen beyaz Toroslarla ilgili, aslında, bölgede yaşayan her insan beyaz Toros'un nasıl bir beyaz canavar olduğunu hep iyi bilirler. Yani o bölgede işlenen bütün faili meçhul cinayetlerde Toros araçlar kullanılırdı. Eğer bir sokakta bir Toros araç park etmişse o gün o sokağın başında ya bir cinayet işlenir ya birileri kaçırılır, tekrar o insan işkenceyle öldürülürdü ve bugün de araştırırsanız bölgede hâlâ 1990'lardan kalan o Toroslardaki izler insanlarda korku ve endişeye neden olmaktadır. Onun için, bir Meclis araştırması önergesi verdik. Tabii, o dönemlerde Toroslar kullanılıyordu, bugün daha farklı şeyler kullanılıyor. Biz bunları gündeme getirdiğimiz için yani kurşundan daha ağır sözlerle muhatap oluyoruz. Dün bunları AKP Grubunda? AKP Grup Başkanı, açık bir şekilde, birkaç gündür arenalarda ve grup toplantılarında, bu noktada kendisine eleştiri getirenlere karşı acımasız bir saldırı içerisinde; kâh kimi ölü sevicilere, kâh kalleşliğe varıncaya kadar, ihanete? Ve bunların hepsi kol geziyor. Nedeni nedir? Barış ve Demokrasi Partisi Uludere'de olup bitenleri gündeme getirdiği için. Uludere'de masum 34 insan, bunların büyük bir çoğunluğu çocuk ve bu çocuklar? Geçmişte Toroslarla cinayet işleniyordu, bugün orada sortiler yapılıyor, F-16'lar cinayet işliyor orada. Bu cinayetlerin ortaya çıkması için Parlamentoyu göreve davet ediyoruz, dönüp diyor ki: "Bu Barış ve Demokrasi Partisi ölü sevicidir."

Şimdi, Allah aşkına "nekrofil" dedikleri şey? Biz Anadolu çocuklarıyız, bilmeyiz böyle şeyleri, kafamızda hile, şeytanlık yoktur. Ölü sevici? Biz ölülerimizi yâd ederiz, onlara Fatiha okuruz, gideriz defnederiz, onları yüreğimizde taşırız. Ama bir insanın kafasında şeytanlıkların olduğunu, bir ölüyle cinsel ilişkinin olabileceğini düne kadar bilmiyordum kendi adıma, cehaletimi bağışlayın. Büyük bir çoğunluğumuz da bilmiyorduk ama Sayın Başbakanın kafasında bu nereden kaldı, bu nasıl bir duygudur? Meslektaşlarına kendisi nasıl dönüp de "Halkın iradesiyim." diyorsa, bu grubun halk iradesi olduğunu kendisi bilmiyor mu? Dönüp bize diyor ki: "Siz kalleşsiniz." Vallahi şunu açıkça söyleyeyim: Eğer kalleşlik varsa, Sayın Başbakan dönsün, cumhuriyetin tarihine baksın, kimin kime kalleşlik yaptığını kendisi orada çok iyi görür. Yani, 1920'lerde cumhuriyet kurulurken, bu kürsülerden nutuk atılırken "Bu cumhuriyet Kürtlerin, Türklerin ortak ana yurdudur." diyenler, sonra Kürtlere ihanet edenler kimlerse, Sayın Başbakan bunu iyi biliyor. Yine 1923'te, Lozan Anlaşması'nda "Kürtleri ve Türkleri temsil ediyorum ve Kürtlerin hakkını da savunacağız." deyip ve sonra gelip Kürtlere ihanet edenler kimlerse kalleşliğin adı odur. Yine Atatürk'ün talebi üzerine Hasan Hayri bu kürsüye çıkıp, Lozan'a, "İsmet Paşa bizim temsilcimizdir. Bizi temsil ediyor, Kürtleri ve Türkleri?" Sonradan da Hasan Hayri'yi kürsüde yaptığı konuşmadan dolayı ve Kürt giysileri giydiği için Elâzığ'da öldüren anlayış kalleş bir anlayıştır.

Bizi konuşturursanız size yüzlerce kalleşlikle ilgili örnek verebiliriz.

"Analar ağlamasın." diye başlattığınız bir projede alıp getirip, tutuklayıp altmış bir yıl ceza verdiğiniz insanlar, işte, sizin sözünüze güvenip geldikleri içindir ki? Kalleşliğin adı budur.

Yine, 1999 yılında devletin üniformalıları gidip görüştüler PKK'nin lideriyle, anlaştılar, konuştular, "Silahlı güçler ülkenin dışına çıksın." dediler. İki grup geldi, biri silahlı, biri silahsız. Onları oradan alıp getirip, burada yargılayıp yüzlerce yıl vermek kalleşliktir.

"Silahlı güçleri ülkenin sınırları dışına çekin." Ve bunun üzerine PKK lideri dönüp silahlı güçlere "Dönün gidin, ülkenin sınırlarını terk edin." dediği için 500 Kürt gencini tuzağa düşürüp öldürmek kalleşliktir.

Biz bir kimseye söz verip ve o sözün arkasında duramamışsak, evet, bizim adımız kalleşliğe çıksın ama biz, size, bu noktalarda "Kürt sorununu, sizinle birlikte, baskı ve şiddetle bitireceğiz." demedik. Biz çıktık, açık ve net şekilde dedik ki: "Kürtlerin demokratik haklarını hayata geçirirseniz biz sizinle varız ama bunları geçirmezseniz, Kürt siyasal hareketini, Kürt özgürlük hareketini tasfiye etmek için siz planlar ve tuzaklar kurarsanız biz sizinle yokuz." Açıkça da bunu söyledik.

Bugün 8 bin Kürt siyasetçisi? Bakın, Roboski'de olup bitenlerle ilgili soruşturma yok, kimse yargıya gitmedi, kimsenin ifadesine başvurulmadı ama Roboski'den bugüne kadar 880 BDP'li yönetici tutuklanmıştır, eften püften? Onun dışında, son üç yıldır 8 bin BDP'li siyasetçi yine tutuklanmıştır. Şimdi, BDP'ye yargı var ama Roboski katliamını yapanlara karşı siz hâlâ o katilleri kollayıp koruyorsunuz.

Ve sizlere diyoruz ki: Konuştukça batıyorsunuz, konuştukça vicdanlarımızı yaralıyorsunuz. Bir şeyler söyleyecekseniz gerçekten gereğini yapmalısınız. Dönüp böyle özürlerle geçiştirilecek bir konu değil; çıkıp açık yürekli bir şekilde "Evet, bizim kusurumuz var, kabahatimiz var, biz bu halktan özür diliyoruz." Diyebilmelisiniz. Ama bunları yapmazsanız? Ve bu halk kadim bir halktır, birçok hataları bağışlamıştır, bunu da bağışlayabilir ama sizin, burada, Ali Cengiz oyunu yaparak katilleri kollayıp koruyan bir anlayışa sahip olup ve bu işin mağduru olanları ve bu işin mağduriyeti yanında yer alan siyasi hareketi de dönüp ihanetle, kalleşlikle suçlamaya hakkınız yoktur ve acıları yarıştırmaya hiç mi hiç hakkınız yoktur.

Grupta yine dün öyle yapılıyordu; morg bekçiliği yapılıyordu. Bize dönüp diyorsunuz "Morgların önündesiniz." Sizin katlettiğiniz insanların cesetlerini alıp defnetmek bizim için onurdur, onun için morgların önündeyiz. Siz morg bekçiliği yapıyorsunuz, siz acıları yarıştırıyorsunuz. Döndünüz, söylediniz oradan bir astsubayın mektubunu. Hepimizin evinde o astsubayın mektubundan mektuplar vardır, acılar vardır. Anadolu'da acısı olmayan evler yoktur, Kürt evlerinin hepsinde acı vardır ama siz birilerinin acısına sahip çıkarken birilerinin acısını da aşağılıyorsunuz. Ve siz son günlerde, gerçekten, ne yapmak istiyorsunuz Allah aşkına? Dün grubunuzda bindirilmiş kıtalar gelmişti. Orada Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanını yuhluyorsunuz, Barış ve Demokrasi Partisinin ismi geçince yuhluyorsunuz. Bu nasıl bir anlayıştır?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Yanlış söylüyorsunuz. Orada bindirilmiş kıta yoktu.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Nasıl yanlış? Ekranlara yansıdı, bugün medyada da vardı Sayın Başkan.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Bir kişi "yuh" dedi, o da susturuldu, lütfen?

SIRRI SAKIK (Devamla) - Biz de işte "Onu susturun." dedik, bakın, "Onu susturun." dedik.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Susturduk.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Bakın, bugün medyada da vardı ve biz kulaklarımızla duyduk ve Sayın Başbakanın ağzından bir tek söz çıktı mı?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Duymadı bile Başbakan.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Bakın, biz alanlardayız, Sayın Başbakanla ilgili, alanlarda bir hakaret sözü olduğunda bütün arkadaşlarımız "Hakaret yok, eleştiri var." diyoruz ama dün gördüm gözlerimle, Sayın Başbakan bu konuda "yuh" seslerine dönüp "Hayır, grubumuzda `yuh' sesleri olmaz?" Ekranlara yansıdı, medyaya da yansıdı.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Bir kişi yaptı onu. Sevgili Sırrı Sakık, bir kişi yaptı onu ve susturuldu.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Bakın, siz çok iyi bir sözcüsünüz ama siz de şey altında kalıyorsunuz.

Orada, Sayın Başbakan, eğer gerçekten kendisine saygı duyuyorsa dönüp kimseyi kendi grubunda yuhlatmamalıdır.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Hiçbir zaman öyle bir şey yapmıyor.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Bu işler yuhlatmayla, bu işler aşağılamayla, bu işler dönüp hakaretle olmaz. Kendinize saygı bekliyorsanız dönüp bize de saygı göstereceksiniz. Biz size hakaret etmiyoruz, sizi eleştiriyoruz ama sizin de bizi eleştirirken hakaret etme hakkınız yoktur. Hiç kimse bu hakkı kendisinde göremez.

Hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sakık.