| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 113 |
| Tarih: | 30.05.2012 |
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu ülkede darbeler oldu, muhtıralar oldu, faili meçhul cinayetler oldu, biz on kez bunu gündeme getirdik, konuşulmadı, edilmedi.
Sayın Sakık, bu ülkede Kürtler işkence gördü, doğru, ama eksik. Diyarbakır'da Kürtler işkence gördüyse, Mamak'ta ülkücüler gördü, Metris'te, Selimiye'de devrimciler gördü, herkes gördü. Yani bu ülkede?
Bakınız, şu dili bir tutturalım. İki tane yüzde 5'lik kesim var, bu iki yüzde 5'lik kesimi dinlemeyelim. Birinci kesim "gerilla" diyor, "özgürlük savaşçısı" diyor, terörü, silahı, şiddeti, kanı, barutu kınayamıyor. Birinci kesim bu.
İkinci yüzde 5'lik kesim de "Kürt" dedin mi onları kesecek. Hepsi tehlikeli. "Kürt" dedin mi tüyleri diken diken oluyor, ne dilini konuşturacak ne başka bir şey yapacak. İşte, bu iki yüzde 5'lik kesim ne yazık ki bu yüzde 90'lık kesimi yönetiyor. Bence bu yüzde 5 ile bu yüzde 5'i bir dışlayalım. Burada tartıştığımız konu Kürt sorunu mu, Kürdistan sorunu mu? Kürt sorunuysa çözeriz, ama Kürdistan sorunuysa, bir coğrafya sorunuysa bunu biz çözemeyiz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Öyle birşey diyen yok ki.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir dilin ifadesi kendini ifade etmek, geliştirmekse bunlar kolay işler, otururuz aklı başında insanlarla biz bunları çözeriz. Demokratikleşme, kültürel hakların verilmesi, bütün bunların hepsi doğru, ama şu doğru değil mi: Asgari ücret benimle Kürt arasında ne fark ediyor? Yalovalı bir çocukla Siverekli bir çocuk arasında, Yüksekovalı bir çocukla Yalovalı bir çocuk arasında ne fark ediyor? Asgari ücret onun için de düşük, Türk için de düşük, Kürt için de düşük. Telefonların dinlenmesi; Türk de bundan şikâyetçi, Kürt de bundan şikâyetçi, Boşnak da bundan şikâyetçi, Çerkez de bundan şikâyetçi. Yargısız infaz vardı, yargıyla infaz var şimdi, yargıdan herkes şikâyetçi; Kürt de şikâyetçi, Türk de şikâyetçi. İşsizlik; işsizlikten Türk de şikâyetçi, Kürt de şikâyetçi. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, "Türk" tanımı bir ırk tanımı değildir, "Türk" tanımı bir kan tanımı, bir kafatası tanımı değildir. "Türk milleti" tanımı bir bilinç tanımıdır, bu bir ulusun tanımıdır. Avrupalılar bize ne diyor? Avrupalılar bize "Kürtler Ermenileri kesti." demiyor, "Türkler Ermenileri kesti." diyor. Etnik olarak Türkleri tanımlamıyor; bu coğrafyada yaşayan, bu topraklarda, bu ülkede yaşayan herkesi tanımlıyor. Önemli olan, bu ülkenin yurttaşlarının özgür olmasıdır, mutlu olmasıdır; önemli olan, Türkiye'nin demokratik bir devlet olmasıdır; önemli olan, umudun ve özgürlüğün ülkesi, herkesin Türkiye'si olmasıdır.
Cumhuriyeti kuranlara hakaret, saygısızlık -ben Sayın Genç'e katılıyorum- bunu yapmayalım. Bakın, Diyap Ağa'nın torunlarına bu yakışmaz.
SIRRI SAKIK (Muş) - Ben Diyap Ağa'nın torunu değilim, ben Seyit Rıza'nın torunuyum.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bu ülkede, bu cumhuriyetin ilk yıllarında Polatlı'dan düşman topçusunun sesi duyulurken, bu Mecliste Adnan Adıvar Meclis Başkanıyken, okuma yazması olmayan Dersim Mebusu Diyap Ağa parmak kaldırınca Meclis Başkanı da şaşırır Diyap Ağa ne diyecek diye, bugüne kadar hiç konuşmamıştır. Tartışılan konu Meclisin Kayseri'ye taşınmasıdır. Okul ayarlanmıştır, karavanalar, ranzalar ayarlanmıştır, Meclis Kayseri'ye taşınacaktır. Diyap Ağa önergenin aleyhinde söz alır ve şunu der: "Reis Bey, biz buraya ölmeye gelmedik mi? Ne demek Meclisi taşımak?"
Şimdi, o Mecliste İsmet İnönü de vardı, Fevzi Çakmak da vardı, Mustafa Kemal Atatürk de vardı, Diyap Ağa da vardı. Buna hakaret etmeyelim. Fevzi Çakmak ve Kazım Karabekir Cumhuriyet Halk Partisinden ayrılmıştır, partimize küsmüşlerdir ama hiçbir Cumhuriyet Halk Partili Kazım Karabekir'e hakaret etmemiştir.
SIRRI SAKIK (Muş) - Mustafa Kemal, Kazım Karabekir'e "Alçaktır." diyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Onlar bizim Ulusal Kurtuluş Savaşımızın kahramanlarıdır, onlara her zaman dua ettik, onlara her zaman şükran duygularımızı söyledik. İsmet Paşa öleli kırk yıl olmuş.
Değerli arkadaşlarım, Garp Cephesi Kumandanı, bu ülkenin tapusunda, Lozan'da imzası olan bir kahramanımız bir partinin üyesi olabilir, siyaseten yanlış işler de yapmış olabilir, sizin dünya görüşünüze aykırı şeyler de yapmış olabilir ama kahramanlığı yok mu? Ama bu ülkede o İnönü Zaferi'nde "Siz aynı zamanda bu milletin makus talihini de yendiniz." dediği zaman Gazi Mustafa Kemal Atatürk, onun hiç mi hatırı yok, onun hiç mi hatırı yok? O Meclisin kurucu iradesinin, Birinci Meclisin kahramanlarının hiç mi hakkı yok?
Bakın değerli arkadaşlarım, dilimizi bu konularda sakinleştirirsek, o iki yüzde 5'i dinlemezsek bence biz bu sorunları çözeriz.
Değerli arkadaşlarım, bakın, Osmanlıda sarayda şiir Farsça söylenirdi, konuşmalar Farsçaydı ama Osmanlıda devletin resmî yazışma dili Arap alfabesiyle ama Türkçeydi. Bugün bile pek çok şeyi anlayabiliriz. Safevi Devleti'nde de sarayda Türkçe konuşulurdu, şiir Türkçe yazılırdı ama bürokrasi dili, devletin resmî dili Farsçaydı. Osmanlıdan geriye Türkiye Cumhuriyeti kaldı, Safevi Devleti'nden geriye İran kaldı. Bu ülkede Kürtçenin geliştirilmesi, Kürtçenin öğrenilmesi, sonuna kadar varım. Ben çocuğuma "Salih Arda" ismini koymuşsam, daha dün Edirne İl Kongresine gittiğimde Arda Nehri'nin kenarında oturup dedemin adını, ailemin köklerinin adını düşünerek çocuğuma bu adı koymuşsam, bir Kürt de çocuğuna "Zozan" adını koyabilmelidir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Koyuyorlar, merak etme.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Yapabilmelidir, onu yapması için, onu savunmak için illa Kürt olmak gerekmez.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Biz onu geçirdik yaşama.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Demokrasiye inanmak, demokrasiyi savunmak için, Kürt'ün Kürtçe konuşmasını da savunmak için Kürt olmak gerekmez.
Bu ülkede cemevlerinin ibadethane sayılmasını savunmak için Alevi olmak gerekmez; demokrasiye inanmak yeterlidir, bu ülkenin aydın, çağdaş, mutlu yurttaşların olmasını istemek yeterlidir.
Bakın değerli arkadaşlarım, bir tartışmadır gidiyor, bir Uludere tartışmasıdır gidiyor. İki tane soru sorduk, sorunun birisi şuydu: "İstihbarat kimdendi?" İkincisi: "Bombalama emrini kim verdi?"
"İstihbarat millî kaynaklı." denildi. Daha sonra, bir Amerikan gazetesi istihbaratın Amerika Birleşik Devletleri olduğunu söyledi. Sayın Başbakan "Bu, Obama'yı zor durumda bırakmak için uydurulmuş bir şeydir." dedi. Sonra ne oldu? Pentagon açıklama yaptı, Pentagon yalanlamadı olayı, "Bu bir bilgi sızmasıdır." dedi. Şimdi, bütün bunlarda, Meclis ne yazık ki devre dışı kalıyor.
Bakın, üç dönemdir bu Parlamentodayım. 22'nci Dönem Parlamentosunda üç buçuk yıl sonra devamsızlık başlamıştı; 23'üncü Dönem Parlamentosunda yine üç yılın sonunda olmuştu; 24'üncü Dönem Parlamentosunda BDP'de, MHP'de, CHP'de, AKP'de ortak bir şey görüyorum. Bakın, dün karar yeter sayısı istiyorum, yoklama istiyorum ama bulunamıyor, 165 kişi bulunamıyor, ikinciye kalıyor. Neden biliyor musunuz? Artık sizler de şunu biliyorsunuz, Parlamentonun da aslında çok fazla bir hukuku kalmadı yani burada dolgu malzemesi olmaya başladık. Türkiye'de her şeyi bir kişi belirliyor, Sayın Başbakan belirliyor yani hangi kanunun çıkacağına? MİT Müsteşarı yargılanacak mı yargılanmayacak mı? Aa, bakıyor ucu MİT Müsteşarına doğru gidiyor, bir kanun çıkarıyorsun, önünü kesiyorsun.
Şimdi, Türk Hava Yollarında grev yapılacak. "Siz grev yaparsınız ha, benim çoğunluğum var kardeşim, çıkartırım grev yasağı kanununu, engellerim önünü." Sizler de işlevsiz kaldığınızı hissediyorsunuz. Ben kendim ilk kez, bu Parlamentoda, on yıldır Parlamentonun işlevsiz olduğunu düşünmeye başladım. Bu psikolojiden kurtulmamız lazım. Bizler genel başkanların kapı kulları değiliz; bizler özgür insanlarız, bizler buraya halkın temsilcisi olarak geldik. Biz, beynimize yatmayan, kafamıza yatmayan bir şeye "evet" oyu veremeyiz. Yani ne hakla şimdi geleceğiz, grev yasağı getireceğiz? Bu doğru bir yöntem değildir.
Bu Parlamentoyu bir süre sonra? Bakın, milletvekilliği gelir gider. Her dönemde yüzde 60'ı değişmiştir bu Parlamentonun, bu dönemde de değişecek. Milletvekilliği gelir geçer ama dik durmak her zaman kalıcıdır diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnce.