| Konu: | BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 113 |
| Tarih: | 30.05.2012 |
BDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu trafikle ilgili mesele, cezaların artırılmasıyla çözülecek olan bir mesele değil. Trafik meselesinin kaynağında yolların kamusal oluşuyla ulaşımın özel oluşu arasındaki gerilim yatıyor. Ulaşımın özel oluşu demek, ulaşımın kâr maksatlı yürümesi, ulaşım araçlarının özel kişiler eliyle kullanılması ve kamusal ulaşım yerine toplumsal ihtiyaçların bireysel imkânlarla çözülmesinden doğan araç çokluğu, bu araçların üretiminin ve tüketiminin teşviki? Burada toplumsal yararın değil, kâr amacının gözetilmesinin yol açtığı sonuçlarla başa çıkmak için bulunmaktadır bunlar. Cezalar ile bütün bunların yıldırılması, caydırılması aslında mümkün değildir. Çünkü eninde sonunda, özel ulaşım ihtiyacına dayalı bir şehir içi ulaşım mantığı, kaçınılmaz bir biçimde, mevcut taksi kapasitesini de, ulaşım aracı kapasitesini de aşacak, bu yüzden de korsan taksicilik hep olmaya devam edecektir.
Tabii burada daha önceki maddede söz alan Sinan Aygün Arkadaşımızın değindiği nokta önemli. Gerçekten böylece hem park yerleri hem park yerlerine ödenen ücretlerin de bir sorun olduğu doğru ama onun verdiği örneğe bakarak konuşacak olursak, ekmek almaya özel araçla, sinemaya özel araçla, gezmeye özel araçla gidince, tabii o zaman ortaya çıkacak olan bu büyük hacmi hiçbir kent, ne kadar planlanırsa planlansın, kaldıramayacaktır. Sonuçta kent planlamacılığının esası kamusal ulaşımın kamusal araçlarla yapılmasını icap ettirir. Dolayısıyla, bunun gereği yerine gelmeyince, ortaya çıkacak kaosu ne park yerlerinin ücretlerini artırarak ne cezaları artırarak çözmek mümkün değil. Tıpkı bunun gibi, karşı karşıya kaldığımız bütün sorunları yasaklarla çözmek de mümkün değil.
Tekrar, daha önceki atışmalar dolayısıyla, hava iş kolundaki, havacılık işletmelerindeki grev yasağı konusunu da yeterince tartışamamış olduğumuz için bununla ilgili gerçekleri de bir kere daha bu vesileyle size duyurmak istiyorum.
Sevgili arkadaşlar, grev yasağını bize makul göstermek isteyen arkadaşlarımız diyorlar ki: Türk Hava Yollarının muazzam gelişmişliği, bunun gözümüzün bebeği gibi korunmasının icap etmesi, uluslararası hava yolu taşımacılığındaki global rekabete karşılık verebilmek için Türk Hava Yollarının grev yasağıyla donatılması gerekir yani Türk Hava Yolları işletmesinin elini işçisi karşısında özgür bırakmak tavsiye edilmektedir. Niçin? Çünkü? Bu çünkünün hiçbir rasyonel cevabı yok.
Şimdi, sevgili arkadaşlar, ben bu durumun rasyonel arka planını anlamanız için size Türk Hava Yollarının ürünü olan yani kendi yıllık bilançolarından çıkan rakamları söylemek istiyorum: 2008'de Türk Hava Yollarının bugünkü para birimiyle 1 milyar 134 milyon 126 bin 211 lira kârı var. 2009'da kârı bunun yarısına düşmüş; 559 milyon. 2010'da onun da yarısına düşmüş; 286 milyon. 2011'de zarar 1 milyar 7 milyon 542 bin 958 lira olmuş. 2012 ilk çeyrekte 29 milyon 382 bin lira zarar ilan edilmiş.
Elimizde kötü yönetilen bir işletme var. İyi yönetilen bir işletmenin kârları sistematik olarak beş yıl içerisinde 1 milyar 134 milyon 126 bin kârdan 1 milyar 7 milyon zarara dönüşemez; bunda Türk Hava Yollarının kötü yönetilmesinin açık bir sonucunu görebiliriz. Ancak bu zarara karşılık getirilen tedbir sadece Türk Hava Yollarıyla ilgili değildir; bütün hava yolu şirketlerinde grev yasağı getirilmektedir yani Türk Hava Yollarından konuşuyoruz ama bütün diğer özel hava yollarında da bu yasayla birlikte grev yasağı getiriliyor.
Grev yasağı, zararın kaynağının ancak işçi ücretleri olduğu saptamasıyla rasyonel olabilirdi, bu da irrasyoneldir. Koltuk kilometre oranlarında son beş yıl boyunca artış vardır, yani işçi verimliliği yükselmiştir. Personel koltuk oranlarında her yıl yüzde 6-10 oranında artış vardır. Bu, göreli olarak aslında personel giderlerinde düşüş, emek verimliliğinde yükseliş olduğu anlamına gelir. Son bir buçuk yıldır toplu sözleşme bağıtlanamadığı için işçi ücretlerine zam da yapılmış değildir ve işçi ücretlerinin genel maliyete oranı yüzde 19'dur; dünyanın bütün diğer gelişmiş hava yollarında bu yüzde 25 civarındadır. Yani Türk Hava Yolları aslında kendi rakipleri karşısında işçi ücretleri bakımından zaten avantajlı bir durumdadır. Peki, bu durumda bu grev yasağını neyle açıklamak mümkün olabilir? Bir tek şeyle: Hükûmet, Türk Hava Yolları Yönetim Kurulunu ve onun Başkanını işten almak yerine işçilere grev yasağı getirmektedir çünkü bu yanlış işletme planı, yanlış hesap Bağdat'tan dönecektir. Binali Yıldırım, Ulaştırma Bakanı, daha geçen gün, on gün önce gazetecilere verdiği beyanatta şunu dedi ki: "Havalimanlarının kapasitesi bizim Türk Hava Yollarının taşıma planlarına uymuyor. En iyi şartlarda gecikmeleri otuz ila kırk dakikaya indirebiliriz."
Sevgili arkadaşlar, Yeşilköy Havaalanı için konuşuyoruz. Yeşilköy Havaalanı ya da Atatürk Havalimanı demek, aslında Türkiye'ye gelen giden yabancı yolcu miktarının yarısının inip kalkması demektir. Atatürk Havalimanı'na gelen yolcuların hepsinin en az ortalama otuz dakikalık gecikmeyle uçacak olmaları demek, onların başka hava yollarına yönlerini dönmeleri demektir. Ben şahsen, Türk Hava Yollarıyla Ankara'dan İstanbul'a gidip gelmeye çalıştığım her durumda Atatürk Havalimanı'nda en az iki saat geciktiğim için şimdi Sabiha Gökçen Havalimanı'nı tercih etmek zorunda kalıyorum. Orada da Türk Hava Yollarının uçakları olmadığı için, başka uçaklarla uçmak zorundayım. Basit, bir tek milletvekilinin Ankara-İstanbul uçuşlarına baktığınız zaman bile bu plansızlığın sonuçlarını görebilirsiniz. Burada, hırslı büyüme stratejisi, ayrıca bu arada -satın alınan ve bütünüyle zarara yazılan- Bosna Hava Yollarının satın alınması, bunların tamamı bu zararın gerisindeki nedendir.
Şimdi, burada biz bunları anlatmaya çalışırken bize ikide birde sataşarak bu gerçeklerin üzerini örtmek kabil değildir. Bu işletme hatalarını ortadan kaldırabilmek için de işçilerin grev yasağının herhangi bir anlamı yoktur. İşçilere getirilecek grev yasağının işçilerin iş güçlerine, çalışma güçlerine aşırı yüklenme dolayısıyla, uçuş güvenliğine, hava yolu güvenliğine olumsuz etkileri olacağını ve -isterseniz bana "baykuş" deyin- Türk Hava Yolları uçaklarının önümüzdeki yıllarda, bu aşırı çalışma, aşırı yorgunluk dolayısıyla birçok musibetle karşı karşıya kalacağına iddiaya girebilirim.
Gelin, buradan dönün arkadaşlar. Bunun bize katacağı bir şey yok. Diyelim ki, Hava-İş Sendikası, Türk Hava Yollarını öylesine sıkıştırdı ki işçi ücretlerine iki yıl için yüzde 15 zam aldı. Bunun genel maliyete yansıması yüzde 1 bile olmayacaktır. Türk Hava Yollarının zararının kaynağı işçiler, işçilerin grev hakkı değildir. Türk Hava Yolları kötü yönetilmektedir.
Öte yandan, Türk Hava Yollarına tedbir olarak getirilen önlem esasen özel sektörü de korumaktadır netice olarak ve burada bir millî mugalata içerisinde, millî hava yolumuz vesaire?
Arkadaşlar, bu, devlet kapitalizmidir, bunun adına ne derseniz deyin. İşçiler o uçakların sahibi değildir, işçiler o uçakların mülkiyetine sahip değillerdir. Başka bir kolektif mülkiyet, kolektif kapitalist mülkiyet altında çalışmaktadırlar. O nedenle, işçilerin haklarını savunmak isteyen, işçi haklarından söz edenin yapacağı tek şey vardır, işçilerin önündeki pazarlık yolunu açık tutmak. İşçilerin ücretlerini artırmak dışında, ücretlerini ekmek fiyatıyla eş değer kılabilmek bakımından grevden başka ellerinde silah yoktur. Bu silahı işçilerin elinden aldığınızda işçileri vurmuş olduğunuzu sanırsınız ama çok yanılırsınız. Bununla aslında Hükûmet kendi ayağına ateş etmektedir, işçi sınıfını bütün sektörlerle birlikte mücadeleye çağırmaktadır. İnanın bana, ilk kez, Türk Hava Yollarının bu mücadelesiyle birlikte hakikaten küresel bir şeyle karşı karşıya kalacağız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - ?ama bu, sandığınız gibi bir küresel sermaye rekabeti değil, dünya çapında, bütün havacılık işçilerinin Türk Hava Yolları işçilerinin yanına geçmesi, gerçekten enternasyonal bir sivil mücadelesiyle boy ölçüşmeniz olacaktır. Bu boy ölçüşmeyi kaybedeceğinize dair sizinle iddiaya girmeye varım. Bir dahaki yıl yeniden bu konuyu görüşeceğiz.
Bir kere daha bunu gözden geçirin, hâlâ vakit var, bu kanunu geri çekebilirsiniz. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.