| Konu: | TAPU KANUNU VE KADASTRO KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TASARI VE TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 101 |
| Tarih: | 02.05.2012 |
CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yabancılara toprak satışını düzenleyen Tapu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı'nın geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yabancılara toprak satışının tarihsel sürecine baktığımızda, yabancıların ülkemizde taşınmaz edinmeleri konusuna ilk kez Osmanlı İmparatorluğu'nun gerileme döneminde yabancıların dayatmasıyla çıkarılan Islahat Fermanı'nda değinildiğini ve yine yabancıların dayatmasıyla 1868 yılında yabancı gerçek kişilerin ülkemizde mülk edinmelerine olanak tanındığını görüyoruz. Osmanlı Devleti ilk kez 1854 yılında dış borçlanmalara başlamış ve 1874 yılına kadar tam 15 kez dış borçlanma gerçekleştirmiştir. İngiltere Hükûmeti, o dönemde, borçların ödenmesi görüşmeleri sırasında Osmanlı Devleti'ne yabancılara mülk satışının önündeki tüm engellerin kaldırılması konusunda dayatmalarda bulunmuştur. Bu baskıların ve dayatmaların sonucu olarak, ilk kez 1868 yılında yabancı gerçek kişilere Osmanlı topraklarında mülk edinme hakkı tanınmıştır. Ancak, yabancılara mülk satışı Osmanlı maliyesinin toparlanmasını sağlamamış, Avrupa devletlerinin Osmanlı hazinesine el koymasını yani Düyunu Umumiye İdaresi'nin kurulmasını engelleyememiştir. Bu tarihsel süreci, ders almamız gereken bu tarihsel süreci öncelikle Genel Kurulun dikkatine sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, bu süreç, hepimizin bildiği gibi, Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızla durdurulmuş ve ülke topraklarımız üzerinde tam bağımsız, laik, demokratik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Cumhuriyeti kuranlar, toprağın sadece bir mülkiyet sorunu olmadığının ve egemenliğin asli unsuru olduğunun bilinci içerisinde 1924 yılında yürürlüğe koydukları 442 sayılı Köy Kanunu'nun 87'nci maddesiyle yabancıların köylerde taşınmaz edinmesini yasaklamışlar ve yine 1934 yılında çıkardıkları Tapu Yasası'nın 35'inci maddesiyle yani bugün değiştirmeye çalıştığımız maddeyle yabancı tüzel kişiliklerin mülk edinmelerine engellemeler getirmişler ve ayrıca, o dönemlerde mütekabiliyet ilkesini yani karşılıklılık ilkesini temel ilke olarak korumuşlardır. Ancak 12 Eylül 1980 darbesinden sonra iktidara gelen anlayışın uygulamış olduğu politikalarla yabancı sermayeyi ülkemize çekme gerekçelerinin arkasına saklanılarak ülke topraklarımızın hoyratça yabancılara peşkeş çekilmesinin önü açılmış ve bu anlayış yeniden devreye sokulmuştur.
Değerli milletvekilleri, 1984 yılında mütekabiliyet şartı aranmaksızın yabancı gerçek ve tüzel kişilerin ülkemizde toprak edinmeleri konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmesine yönelik düzenleme getirilmiş ve yine aynı düzenlemeyle yabancı gerçek ve tüzel kişilerin mütekabiliyet şartı aranmaksızın köylerimizde de toprak edinmelerine olanak tanınmış, ancak ulusal çıkarlarımıza aykırı bu 3029 sayılı Yasa Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Aynı Hükûmet akabinde 3278 sayılı Yasa'yı çıkartarak aynı mahiyetteki düzenlemeleri yeniden getirmiş, ancak bu Yasa da yine Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu iptal kararlarına rağmen Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti tarafından 2003 ve 2005 tarihlerinde gerçekleştirilen benzer mahiyetteki düzenlemeler hakkında da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal kararları verilmiştir. AKP tarafından 2008 yılında yeni bir düzenleme gerçekleştirilmiş ve bu düzenlemenin değiştirilmesine yönelik Anayasa Mahkemesince iptal edilen düzenlemeleri de içeren, hükümleri içeren yeni bir düzenleme Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde, daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen hükümleri içeren bu düzenleme maalesef görüşülmektedir.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarıya baktığımızda, maalesef yabancıya toprak satışındaki her türlü sınırlamaların ortadan kaldırıldığı açıkça görülmektedir. 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun bugün yürürlükte olan 35'inci maddesinin 1'inci fıkrasında yabancı uyruklu gerçek kişilere satılacak topraklar için karşılıklı olmak ve kanuni sınırlamalara uyulmak, iş yeri veya mesken olarak kullanmak, uygulama imar planı veya mevzii imar planı içerisinde bu amaçlarla ayrılıp tescil edilmek, ülke genelinde edinebileceği taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikte ayni hakların toplam yüz ölçümü 2,5 hektarı geçmemek, merkez ilçe ve ilçeler bazında uygulama imar planı ve mevzii imar planı alanları içerisinde kalan toplam yüz ölçümün yüzde 10'unu aşmaması koşulları getirilmişken, bu tasarının, şu an getirilen, 35'inci maddeyi değiştiren 1'inci maddesiyle karşılıklılık şartı kaldırılmaktadır, iş yeri ve mesken olarak kullanmak şartı kaldırılmaktadır, uygulama imar planı veya mevzii imar planı içerisinde bu amaçlarla ayrılıp tescil edilmek şartı kaldırılmaktadır, yabancıların ülke genelinde edinebileceği taşınmazların toplam yüz ölçümü 2,5 hektardan 30 hektara çıkartılmakta, 60 hektara yani 600 dönüme çıkartılması konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir, merkez ilçe ve ilçeler bazında uygulama imar planı ve imar planı içerisinde kalan alanların toplam yüzde 10'unu aşmamak şartı kaldırılarak çok daha geniş bir tanımlamayla sadece ilçeler bazında yüz ölçümün yüzde 10'unu aşmamak hükmü getirilmektedir.
Kısaca, yeni tasarıda 35'inci maddenin mevcut düzenlemesindeki koşulların veya sınırlamaların miktarı dışındaki tamamı kaldırılmakta, yabancılara satılacak toprak miktarlarının çok büyük bir oranda miktarları yükseltilmekte, artırılmakta, imar planı ve mevzi imar planı sınırı içerisinde kalan toplam alanların yüz ölçümünün yüzde 10'unu aşmama şartı kaldırılarak "İlçe yüz ölçümünün yüzde 10'unu aşmama." gibi son derece geniş bir tanımlama getirilmekte ve tüm yetkiler Bakanlar Kuruluna devredilmektedir. Dolayısıyla bu tasarının amacının, ulus devletimizin sınırları içerisinde kalan her yerin, ölçüsüz ve ön koşulsuz olarak Bakanlar Kurulu kararıyla, karşılıklılık şartı dahi aramadan, tarım alanları da dâhil olmak üzere yabancıya toprak satılabilmesinin önünü açmak olduğu görülmektedir.
Değerli milletvekilleri, öncelikle görüşmekte olduğumuz tasarıya, Türkiye Cumhuriyeti Anayasamız ve önceki Anayasa Mahkemesi kararları ışığında baktığımızda, bu tasarı Türkiye Cumhuriyeti Anayasamıza açıkça aykırıdır. Anayasa Mahkememiz karşılıklılık şartının önemini 13/6/1985 günlü, 1984/14 esas, 1985/7 karar sayılı Karar'ında açıkça belirtmiştir. Bu Karar'a göre "Ülke, devletin asli ve maddi unsurlarından birisidir. Ülke olmadan devlet olmaz. Toprak edinme konusundaki mütekabiliyetin başka konulardaki mütekabiliyet esasından farklı yönü, devletin ülke denilen asli, maddi unsuruyla olan ilişkisidir. Söz konusu ilişki bu noktada farklı düşünce hassasiyetleri zorunlu kılmaktadır." Dolayısıyla, devletler hukukunun temeli olan karşılıklılık ilkesinden vazgeçmek, bu prensipten vazgeçmek, Anayasa'mızın başlangıç kısmında ifadesini bulan, Türkiye Cumhuriyeti'nin, devletler ailesinin eşit, onurlu bir üyesi olduğuna yönelik Anayasa hükmüne açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Keza, devletler arası ilişkilerde karşılıklılık esası, devletlerin ülkeleri üzerindeki egemenlik haklarının doğal sonucudur. Devletler hukukunun en temel prensibi olan karşılıklılık ilkesinden vazgeçmek, devletin egemenliğinden vazgeçmesiyle eş anlamlıdır.
Ulusal Kurtuluş Savaşı sürecinde bağımsızlığımız ve egemenliğimiz için yüz binlerce şehit verdiğimiz dikkate alındığında maalesef getirilen bu düzenlemeyle Adalet ve Kalkınma Partisi için ülke egemenliğinin ve ülke bağımsızlığının bir anlam ifade etmediği açıkça görülmektedir.
Değerli milletvekilleri, yine Anayasa Mahkemesinin 4916 sayılı Kanun'la ilgili 14/03/2005 gün ve 2003/70 esas, 2005/14 sayılı Kararı'na göre, hukuk devletinin belirtilen işlevlerinin yaşama geçirilebilmesi için ülkenin bütünlüğü, güvenliği, coğrafi özellikleri, stratejik konum ve öncelikleri gözetilerek yabancıların alacağı taşınmazın yeri, arazi, arsa veya bina olmasının getireceği farklılıklar ile satın almanın amacı, koşulları ve devirde uyulacak usul ve esaslar gibi hususların yasada belirtilmesi gerekir. Yani Anayasa Mahkemesinin açık kararına göre, yabancılara toprak satışı söz konusu olduğunda bu satışın koşulları, sınırlamaları arsa veya iş yeri olması, bina olması gibi hususların teker teker yasada belirtilerek ayrıntılı olarak düzenlenmesi gerekir.
Bunların yasada düzenlenmiş olması ülke bütünlüğü ve egemenliğiyle doğrudan ilgili olduğunda duraksama bulunmayan, yabancıların taşınmaz edinimi konusunda yetki devrine yol açacağı gibi, yasaların açık, anlaşılabilir, sınırları belirli kurallar içermesi gereğinin hukuk güvenliğinin gerçekleşmesi için ön koşul kabul edildiği hukuk devleti ilkesine de açıkça aykırı düşmektedir.
Bu nedenle, kanuni sınırlara uyulmak ve ülke menfaatlerinin gerektirdiği hâllerde gibi son derece muğlak, az önce Milliyetçi Hareket Partisi sözcüsünün de ifade ettiği gibi, son derece subjektif bir kavrama yer verilmesi, Anayasa Mahkemesi kararlarından da açıkça anlaşıldığı üzere, yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırı olarak yürütme organına genel, sınırsız, esasları ve çerçevesi belirsiz bir yetki devri yapıldığını göstermektedir. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında getirilen düzenlemenin Anayasa'nın 7'nci maddesinde yer alan yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine açıkça aykırı olduğu görülmektedir.
Değerli milletvekilleri, şayet, yargı kararları, hukuki kararlar siyasi konjonktüre göre değişiyorsa, siyasi iktidara göre değişmiyorsa daha doğrusu, siyasal iktidara veya siyasi partilere göre yargı kararları farklılık arz etmiyorsa bu düzenlemenin bugün, Anayasa Mahkemesinin açık iptal kararları ışığında Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmemesi gerekir. Şimdi, burada o zaman bir soru aklımıza gelmektedir: 2010 yılında gerçekleştirilen referandumdan sonra Anayasa Mahkemesinin yapısının değişme süreci göz önünde tutulduğunda, acaba blok listeyle oluşturulan, atama suretiyle oluşturulan yüksek yargı göz önünde bulundurularak mı bu yasalar Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine yeniden taşınmaktadır?
Değerli milletvekilleri, ayrıca bu tasarı iş yeri ve mesken olma koşullarını kaldırdığı gibi, imar planı içerisinde olma ve bu amaçlarla tescil edilme şartlarını kaldırdığı gibi buralardan çıkartılan genel sonuç itibarıyla tarım alanlarının satılmasının da önünü açmaktadır. Küresel kuraklık olgusunun bilim insanlarınca sıkça dillendirildiği bir süreçte ülkemizin gıda güvenliği açısından tarım alanlarımızın, meralarımızın, sulanabilir su havzalarımızın korunması büyük önem arz etmektedir. Bundan yedi sekiz yıl kadar önce tarımda kendi kendisine yeten yedi sekiz ülkeden birisiyken 2009 yılına gelindiğinde sadece 10 milyar dolarlık tarım ürünü ithal etmek zorunda kalan, bugün 100'e yakın ülkeden tarım ürünü ithal eden bir ülke konumuna düşen, başta yağlı tohumlar olmak üzere tarım ve hayvancılıkta dış ülkelere bağımlı bir noktaya taşınan ülkemizin, tarım ve hayvancılığımızı ayağa kaldırmak için önlemler alması gerekirken sulanabilir tarım alanlarımızın yabancıların eline geçmesine neden olabilecek ve bu alandaki bağımlılığımızı daha da artıracak bir düzenlemenin Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmesini ülke çıkarlarıyla izah edebilmenin, ülke yararlarıyla izah edebilmenin, kamu yararıyla izah edebilmenin hiçbir şekilde olanağı yoktur.
Değerli milletvekilleri, yabancılara toprak satış konusuna dünya ülkeleri açısından bakıldığında da Fransa, Almanya, Lüksemburg gibi ülkelerin dışında kalan çoğu ülkelerde, o ülkelerin koşullarına göre değişen, ülkeden ülkeye değişen, o ülke çıkarlarına göre değişen sınırlamalar olduğunu görüyoruz.
Bu tasarı yasalaştığında ülkemizden toprak satın alabilecek? Örneğin İsrail'de toprakların büyük bir bölümü, yaklaşık yüzde 92'lik bir bölümü devlete aittir. Bırakın yabancılara toprak satmayı, kendi vatandaşlarına dahi toprak mülkiyeti tanımamaktadır.
Yine, az önce Sayın Kaplan'ın ifade ettiği gibi, Körfez ülkelerinden bırakın taşınmaz satın almayı, bugün Türk vatandaşı orada çakıl taşı bile satın alamamaktadır.
Yine, bunun dışındaki Avrupa Birliğine giren eski Demirperde ülkeleri, Avrupa Birliğine geçiş sürecinde yedi yıl gibi, on bir yıl gibi, on dört yıl gibi geçiş sürecini, yani yabancılara toprak satışında on dört yıla varan geçiş süreçlerini Avrupa Birliğine kabul ettirmişlerdir. Bu konunun arkasında hassasiyetle durmuşlar ve ülke millî gelirinin Avrupa düzeyine gelinceye kadarki aşamada, yedi yıla varan, on bir yıla varan, on dört yıla varan geçiş süreçlerini, Avrupa Birliğinin karşısında dik durarak kabul ettirmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, diğer taraftan ülkemiz, gerek coğrafi gerek sosyal gerekse ekonomik yapısıyla son derece özel bir konumdadır. Avrupa ve Asya kıtaları arasında bir köprü durumunda bulunması ve Avrupa ile petrol ülkeleri arasında yer alan stratejik topraklara sahip olması, ülkemizi son derece önemli bir hâle getirmektedir.
Yine, ülkemiz, dünyanın kimi din mensuplarının vaat edilmiş toprakların mensupları olarak nitelendirdikleri arazilere sahip olduğu gibi, az önce de ifade ettiğim üzere, küresel kuraklık olgusu göz önünde bulundurulduğunda, su kaynaklarına ve her çeşit tarımsal üretime uygun verimli topraklara sahip bir ülkedir. Nitekim milyarlarca dolar harcadığımız Türkiye'nin en büyük, dünyanın en büyük dokuz projesinden biri olan Güneydoğu Anadolu Projesi de bu nitelikteki toprakları kapsamaktadır.
Türkiye'nin jeopolitik bakımdan dünyada son derece önemli bir konumda olması, dünyanın en duyarlı bölgelerine yakınlığı, büyük devletlerin çıkar çatışmalarının kavşak noktasında bulunması, yabancılara toprak satışında geniş boyutlu bir değerlendirmeyi zorunlu kılmaktadır. Böyle bir çerçeve içerisinde konu ele alındığında ülke ve millet bölünmez bütünlüğü ve devletin geleceği açısından da sağlıklı bir değerlendirme yapmak gerekmektedir. Bu konudaki sınırlamaların gerçekçi bir şekilde saptanması, Anayasa Mahkememizin kararlarında da belirtildiği gibi, ülkemiz açısından vazgeçilmesi mümkün olmayan nefsi müdafaa, meşru müdafaa niteliğindedir.
Emperyalizme karşı büyük bir mücadeleyle kurulan cumhuriyetimizin sınırlarının belirlendiği Lozan Anlaşması'nın pek çok ülke tarafından benimsenmediği, Sevr haritalarının uluslararası toplantılarda masalara sürüldüğü, üniter yapımıza karşı saldırıların olabildiğince arttığı bir siyasal konjonktürde Dicle ve Fırat Havzasına yönelik hesaplar, Fas'tan Çin sınırına kadar 22 ülkenin sınırlarının değişeceğine yönelik ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın söylemleri ve Büyük Ortadoğu Projesi gibi projeler birlikte değerlendirildiğinde yabancılara toprak satışındaki ölçülü sınırlandırmalar sadece paranoya olarak nitelendirilemez.
Her türlü ırkçı anlayışa karşı olmak ve Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün "Yurtta barış, dünyada barış." anlayışını ödünsüz benimsemekle birlikte, emperyalizmin sadece adının değiştiği ancak tüm dünyadaki enerji kaynaklarına, su kaynaklarına ve tarım alanlarına sahip çıkma hedefinden asla vazgeçmediği bir süreçte yabancılara toprak satışının hassasiyeti asla göz ardı edilemez.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, insan haklarına paralel olarak başka ülkede yabancıya ölçülü bir şekilde mülkiyet veya sınırlı ayni hak tanınması uluslararası siyasi, ekonomik ve sosyal ilişkilerin kazandırdığı ivmenin bilim ve teknolojideki gelişmelerin, artan ulaşım ve iletişim olanaklarının doğal bir sonucudur. Bunda herhangi bir tereddüt söz konusu değildir. Ancak 2003 yılına kadar, seksen yıllık cumhuriyet tarihinde, toplam 12 milyon metrekare olan yabancılara toprak satışı, AKP'nin geride bıraktığımız on yıllık iktidarına baktığımızda, 2002-2011 yılları arasında toplam 136 milyon metrekareye ulaşmıştır. Dolayısıyla seksen yılda satılan toprak parçasının neredeyse 11 katı AKP'nin on yıllık iktidarı döneminde gerçekleşmiştir.
Bu tasarıyla, yabancılara toprak satışının daha da vahim ve geri dönülemez bir noktaya taşındığı açıktır. Bu tasarıyla, ülkemizin geleceği, çocuklarımızın geleceği âdeta ipotek altına alınmaktadır. Dolayısıyla az önce de ifade ettiğim gibi, böyle bir uygulamada?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) - ?Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ulusal çıkarların varlığından ve kamu yararından söz edilmesinin mümkün olmadığını ifade ediyorum ve bu duygu ve düşüncelerle tasarının reddi yönünde oy kullanacağımızı ifade ederek, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Köktürk.