GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TOPLU KONUT İDARESİ (TOKİ)'NİN BÜTÜN BOYUTLARIYLA ARAŞTIRILMASI VE ALINACAK ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN BİLGİSİNE SUNULMAK ÜZERE BEKLEYEN DİĞER ÖNERGELERİN ÖNÜNE ALINARAK, 1/11/2011 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMDE SUNUŞLARDA OKUNMASI VE GÖRÜŞMELERİN AYNI BİRLEŞİMDE YAPILMASINA İLİŞKİN BDP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:14
Tarih:01.11.2011

SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisinin araştırma önergesiyle ilgili buradayım, tekrar hepinize merhaba.

Sevgili arkadaşlar, ben Van'dan geliyorum. Bir grup arkadaşımızla Van'a gittik, ilk günden bugüne kadar bir bütünlük içerisinde çalışan tek parti, Barış ve Demokrasi Partisi orada, ilk saatlerden bugüne kadar. Şunu ne için -bir dinleyin- söylüyorum: Yani, buradan oy devşirmek, buradan sürekli Barış ve Demokrasi Partisini hedef tahtasına oturtmak ahlaki değil. Hele hele böyle acılı günlerde buradan nemalanmak da ahlaksızlıktır.

Bakın, depremden iki saat sonra eş başkanlarımız ve bir grup milletvekilimiz deprem bölgesindedirler ama yanlarında medya yok -yani ahlaki olarak- ve insanların içerisinde, enkazların içerisindedirler ama buradan giden diğer siyasiler, medya ordusuyla gidiyor ve sonra medya dönüyor: "Siz nerdesiniz?" Biz enkazların başındayız ama siz bizi görmüyorsanız bu da sizin sorununuzdur. İlk günden bugüne kadar milletvekili arkadaşlarımız orada, biz 5 milletvekili de dün döndük, geldik ve gittik, gördük, yaşadık.

Ne yazık ki bu coğrafyada ne kadar ağır bedeller ödenirse ondan sonra realiteler kabul ediliyor. Yani 1999 Yalova depremi, Gölcük depreminden sonra feryatlar yükseldi. "Aman efendim, biz bir fay hattı üzerindeyiz." dediler. 40 bin, 50 bin ölümden sonra "Kürt sorunu var." dediler. Yani bu ülke, ağır bedeller ödemeden bir realiteyi kabul etmiyor.

Van'da da bizim geçmişten bugüne... Geçen dönem Van Milletvekilimiz Fatma Kurtulan depremle ilgili onlarca soru sordu ama klasik bürokrasinin verdiği cevapların dışında hiçbir cevap alamadık.

Şimdi buradan sesleniyorum: Orada emeği geçen Türk, Kürt, kimliği ne olursa olsun, herkese teşekkür ediyoruz. Orada, enkazlarda dişi tırnağıyla can kurtarmaya çalışan herkesin ellerinden öpüyoruz, kimliği ne olursa olsun. Orada, işte bir birlik ruhu orada oluşmuştu ama ne yazık ki biz bu ruhu daha çok büyütmeye kalkışırken yine hedef tahtasına BDP'yi oturtmak... Ve BDP'ye bugün Başbakan da saldırıyor. Bu işin sebebi biz değiliz. Siz iktidarsınız. Sizin bu sorunları çözmeniz gerekirken BDP'yle ortaklaşmıyorsanız bu sizin sorununuzdur ve bir Başbakan olarak bu acılı günde eğer bölgeye gidiyorsanız ilk önce yapmanız gereken şey ilin belediye başkanını arayıp bir geçmiş olsun, geliyorum programı bildirmeniz gerekir. Ama siz belediye başkanını yok hükmünde sayıyorsunuz ve ondan sonra dönüyorsunuz, belediye başkanına ve BDP'ye saldırıyorsunuz. Bu, haklı değil. Ve gittik, orada birliği sağlamak adına belediye başkanı, ilin valisi, giden bakanlarla bir birlik oluşturduk.

Yani bu acılardan rant değil, tam tersine acıları birlikte sarmamız gerekir. Gittiğimiz her köyde, emin olunuz, bütün evler yerle bir. Bazı köylerde 19 ceset çıkmış ama bir tek tane çadır yok. Gittiğimiz Erciş'te hâlen enkazların altında -iki gün önce, belki bugün de çünkü hâlen ortada kayıp olan insanlar var- insanlar var, ne yazık ki bizim Hükûmetimiz "Efendim dışarıdan gelen yardımları kabul edemeyiz." Kurtarma ekiplerini havaalanlarından geri gönderiyor. Bunu ne hakla gönderirsiniz! Böyle bir kabadayılık olur mu! Bu acılı günde böyle davranmayı, bu hakkı size kim verebilir!

Ve yine, bazı bakanları buradan tebrik ediyorum, kutluyorum; gördüm, gözlerimle gördüm, nasıl çalıştıklarını gördüm ama felaket bir bakan var, İçişleri Bakanını da gördüm, bir orduyla hareket ediyor, elli araç, yüz araç ve orada emek hırsızlığı yapıyor. Orada sekiz gün, on gün kalan bakanlara haksızlık ediyor. O bakanlar gidip araçların üzerinde çadır dağıtıyor, medya şovu yapmıyor ama benim bakanım bir günlüğüne çıkıp geliyor, oradan bir çocuğa şunu soruyordu. Erciş'e gitmiş tabii orduyla, biz geçerken "Ya kim geldi, acaba Başbakan mı geldi?" Bu son dönemlerde moda oldu, Sayın Cumhurbaşkanı habersiz gidiyor, Cumhurbaşkanının Hakkâri'ye gittiği gibi Başbakan da acaba böyle habersiz mi geldi?" diye birbirimize sorular sorarken baktık İçişleri Bakanımız geldi. Hemen bir orduyla gidiyor ve Erciş'e gider gitmez bir çocuğa soruyordu. Çocuk ilkokul dördüncü sınıfta. Diyor ki "Adın ne?" Çocuk adını söylüyor. Diyor ki "Van'ın plakası kaç?" 65. "Bravo sana" diyor. "Altıyla beşi yan yana koyduk topladık, alt üste kaç çıkar?" Çocuk böyle bir melul melul baktı, dedi ki "11" ama içinden eminim ki dedi "Sayın Başbakan sana yazıklar olsun, böyle bir İçişleri Bakanını eğer yirmi yıldır tanımamışsan?" ve hâlen bu şekilde bizimle alay eden bir İçişleri Bakanı bakın ne diyor yine. Diyor ki: Tatlı getirdim, baklava, tulumba tatlısı bilmem ne falan? Sonra oradakiler şaşırıyor. "Ha, bakın, ne çadır, saray gibi bir çadırınız var; bizi içeri almayacak mısınız?" diyor. Allah aşkına bu ülkeye yapabileceğiniz bir iyilik varsa, buradan Başbakana da sesleniyorum, bu cehalet abidesini lütfen görevden alınız. Acılarımızla bu kadar alay eden, geldiği günden bugüne kadar bu halka bu kadar haksızlık eden bu Bakanı lütfen görevden alınız.

Bakın, bu tür olaylarda?

MUHARREM İNCE (Yalova) - Alacak da kimi yapacak?

SIRRI SAKIK (Devamla) - Yani sizi bakan atasın daha iyi olur, eminim ki ondan iyi yaparsınız.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Hazır gitmişken sen oluverseydin, geçiverseydin. Herkesin kalitesini ölçtüğüne göre geçiverseydin.

BAŞKAN - Sayın İnce, karşılıklı konuşmayalım lütfen.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Şimdi, bu kadar acılar varken burada AKP'nin, BDP'nin isminin bu depremde anılması bizi rahatsız ediyor. Gerçekten halk orada yaralarının bir an önce sarılmasını istiyor. Yani BDP-AKP arasındaki çelişki, oradaki bir şey toplumu, oradaki halkı da ilgilendirmiyor ve biz bunu siyaseten günah saydık ve buna uygun davrandık, iktidarın da bu noktada uygun davranması gerektiğini düşünüyoruz ve görevi de budur. Bir an önce oradaki yerel yönetimlerle ortaklaşarak bu yaraları sarması gerekir yoksa çadırla falan da olmuyor. Emin olun ki çadırların içinde insanlar barınamıyor, çadırlar alabildiğine soğuk. Ne çadır ne de o getirip böyle şeklen koyup işte İçişleri Bakanı bir konvoyla geliyor köye, ondan önce beş tane Mevlânâ evi getirip oraya inşa ediliyor, beş on tane de çadır koyuluyor ve bu da geliyor oradaki şovunu yapıyor, oradan ayrılıp gidiyor. Bu şovlardan vazgeçiniz ve eğer gerçekten kalıcı bir şey yapmak istiyorsanız işte TOKİ. Yani bu Meclis araştırma önergesinde TOKİ'yle ilgili arkadaşımız düşüncelerimizi ifade etti. Burada TOKİ'ye önemli görevler düşüyor. Eğer TOKİ gerçekten başarılıysa, birçok yerde yani çok güzel binaların da inşa edildiğini hep söylüyorlar, o zaman derhâl bu halkın yaralarını bir an önce saralım.

Bakın, 1999 depremi. Bu depremde o dönem Yunanistan ve Türkiye arasında ciddi bir kriz vardı. Hatta Çiller o krizi savaşa dönüştürmeye çalışıyordu. Çünkü savaştan nemalanıyordu. Ve o krizde Yunanistan'dan gelen bir kurtarma ekibi ismini hatırlayamadığım bir küçücük bebeği çıkardı enkazdan. O bebek mesela Türkiye ve Yunanistan arasında bir köprü oluşturdu, bir sevgi köprüsü oluşturdu, bir barış köprüsü oluşturdu. Şimdi o Azra bebek de bir köprü olabilir. Yani, bu halkın birlikteliği, bu halkın sağduyusu bizim birbirimize karşı olan önyargılarımızı kaldırabilir, bu yeniden buluşmayı sağlayabilir. Böyle bir şansımız var. Bu deprem bizi bütünleştirebilir, yaralarımızı birlikte sarabiliriz, eğer gerçekten bu halkın ruhuna uygun davranırsak. Çünkü ben onu gördüm orada. Türkiye'nin dört bir tarafından, kimliği ne olursa olsun, vicdan sahibi olan herkes orada yardıma koşuyordu, orada Kürt, Türk, diğer halkların dayanışması içerisindeydi. Ben bu dayanışmanın daha da büyümesini diliyorum. Halkımızı Allah kazadan, beladan korusun.

Hepinize teşekkürler ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)