GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ÜLKEMİZDEN YURT DIŞINA GÖÇ EDEN İŞÇİLERİN VE AİLELERİNİN YAŞADIKLARI SORUNLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA VERİLEN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN 3/11/2011 PERŞEMBE GÜNÜ GENEL KURULDA OKUNARAK GÖRÜŞMELERİNİN AYNI BİRLEŞİMDE YAPILMASINA; GÜNDEMDEKİ SIRALAMA İLE GENEL KURULUN ÇALIŞMA SAATLERİNİN YENİDEN DÜZENLENMESİNE İLİŞKİN MHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:16
Tarih:03.11.2011

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının sorunlarının araştırılmasıyla ilgili verdiğimiz araştırma önergesinin lehinde konuşmak üzere söz aldım.

Bildiğiniz gibi, yaklaşık 1960 yılında başlayan Avrupa'ya Türk vatandaşlarının göçü sonrası şu anda 4 milyon Türk vatandaşı Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde yaşamakta. Bunlar bulundukları ülkelerde uyum sorunları yaşamakla beraber, geçen süre içerisinde bulundukları ülkelere çok ciddi katkı sağlayan birer birey olmuşlardır. Aslında, bunu biraz daha geriye götürürsek 4 milyon insanın Türkiye'den ayrı bir yerde, yabancı bir ülkeye gitmesi, orada yaşamaya karar vermesi çok ciddi, başlı başına bir sorun. Bulunduğunuz topraklardan ayrı kalmak insanların psikolojisini çok ciddi bir şekilde rahatsız eden bir sorun ama ekmeğin bulunduğu yere, doyduğu yere göç eden Türk toplumları geçmişte, tarihte olduğu gibi hâlâ göçe devam ediyorlar.

İkinci Dünya Savaşı'nın 1945'te bitmesiyle ve soğuk savaş döneminin başlamasıyla birlikte, özellikle yüz binlerce, hatta milyonlarca insanını kaybetmiş Batı Avrupa ülkeleri çok acil biçimde yabancı işçiye ihtiyaç duydular o dönem. Büyük bir sanayileşme atağına geçip savaş yıllarında kaybettikleri ekonomik güçlerine tekrar dönmeyi amaçlayan Almanya olmak üzere en başta, Fransa, Belçika, Hollanda, Avusturya, İsviçre, Danimarka gibi ülkeler Orta Doğu, Afrika ve Doğu Avrupa ülkelerinden işçi almaya başladılar. Başta Türkiye, Yunanistan, Fas, Tunus, Cezayir, Yugoslavya gibi ülkelerden 1960'lı yıllardan itibaren 100 binlerce insan Batı Avrupa ülkelerine çalışmaya gittiler. Bu ülkelerin ortak yanı sanayileşememiş olmaları ve işsizlik girdabında çırpınıp durmalarıydı. İlk başta geçici olarak çalışmaya gelen ve belirli bir gelir elde ettikten sonra ülkelerine dönmeyi düşünen bu insanlar, zamanla bu ülkelerin sosyal ve ekonomik imkânlarını terk etmemek için ve de ülkelerinde bu imkânların o dönem olmamasından dolayı geri dönmek yerine buralarda kalıcı olmayı tercih ettiler. Batı Avrupa ülkelerinin de bu yabancı işçilere ihtiyaç duyması, vatandaşlık hakkı vermesi gibi nedenler bu durumu daha da pekiştirmiş oldu.

Yurt dışında, özellikle Avrupa'da yaşayan vatandaşlarımızın sayısız sorunu bulunuyor; bunların bir kısmı ekonomik, bir kısmı toplumsal, bir kısmı da eğitim sorunlarından oluşuyor. Bu sorunları ortaya koymak ve çözüm alternatifleri üretmek amacıyla yapılan birçok araştırma ve rapor var. Bu raporları incelediğinizde bugün yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın bugünkü durumu, yaşadıkları genel sorunlar ve bunlara ilişkin çözüm önerileri yer alıyor. Bugün yurt dışında, çoğu Avrupa'da olmak üzere Rusya, Orta Asya ve Türk cumhuriyetlerinde, Suudi Arabistan'da, Libya'da, Kuveyt'te, İsrail'de ve diğer ülkelerde 4 milyona yakın soydaşımız yaşıyor. Bunların en önemli sorunları: Özellikle AB ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızın AB hukukunun uygulanmaması sorunu var. AB'de yaşayan Türk işçilere ücret ve diğer çalışma koşulları yönünden ayrımcı muameleler yapılarak AB hukuku yerine getirilememekte. İşsizlik ve mesleki eğitim sorunları var, aile birleşmesi sorunları var. Eşleri ve çocukları Türkiye'de olan işçilerin ailelerini çalıştıkları ülkelere getirip aile birleşmesi sağlamalarının önünde ülkelere göre çok ciddi farklılıklar var. Vatandaşlarımızın hukuki sorunları var, özellikle çifte vatandaşlık sorunları var, vize uygulamasında sorunlar var, vergi yükümlülüğünde eşitsizlikler var, vatandaşlarımızın, özellikle yetişkinlerin uyum sorunları var, aileden kaynaklanan sorunlar var.

Tabii, bütün bunları çözmek için Hükûmetimiz de çok ciddi çalışmalar yapıyor. En son geçenlerde Sayın Başbakanın da katıldığı "50'nci Yılında Almanya'da Yaşayan Türkler" konulu bu sempozyuma katılan kuruluşlara bakıyoruz, 2004 yılından bu yana faaliyet gösteren birtakım dernek ve kuruluşlar olmasına rağmen, 1978 yılından bu yana Avrupa'da yaşayan Türklerin sorunlarını her merhalede dile getiren Türk Federasyonuna bu sempozyumda yer verilmiyor.Bunun sebebi, bu Türk Federasyonunun milliyetçi ve muhafazakâr bir görüş sahibi olması mı, orada yabancı düşmanlığı karşısında göğsünü siper ederek bu konuda mücadele etmesi mi; ASALA gibi örgütlerin o dönemde, Türk diplomatlarını öldürdüğü dönemde sokaklarda bunu telin eden, mitingler, yürüyüşler düzenlemesi mi yoksa sadece AKP'nin yurt dışında yaşayan işçilerin sorunlarını bir partiye indirgeyerek memlekette yine ayrımcı politikalar uygulaması isteği mi, bunu öğrenmek istiyorum.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlar çalışırken çok ciddi zorluklarla paralar kazanıyorlar. Bu insanlar Türkiye insanının ortalama değerlerini taşıyan insanlar, milliyetçi ve muhafazakâr duyguları ciddi gelişmiş insanlar, zekât, sadaka, fitre gibi duyguları, alışkanlıkları, hassasiyetleri olan insanlar. Bu hassasiyetlerin sömürülmesi konusunda Türkiye maalesef hiç geç kalmamış. 1980'lerden bu yana bu insanların zekâtını almışlar, yemişler; fitresini almışlar, yemişler; sadakalarını almışlar, yemişler. Deniz Feneri diye bir dernek kurmuşlar, paraları indirmişler, buraya getirip Kanal 7 televizyonunu kurmuşlar. Bu insanların tek günahı dinî hassasiyetlerine önem vermeleri mi, Türkiye'den gelenleri adam bilip, güvenilir insan bilip, boylarına boslarına, ağızlarındaki Allah lafına inanarak yardım etmeleri mi, zekâtlarını vermeleri mi, sadakalarını vermeleri mi? Bu insanlar daha ne kadar sömürülmeye devam edilecek, bunu ben şahsen merak ediyorum. Zannediyorum, Almanya'daki vatandaşlarımız hâlâ bu konunun Türkiye'deki çözümü konusunda neler yaşanıyor merak ediyorlar.

Almanya'da devam eden dava sonuçlanmış. Deniz Feneri davasından sanıklar yargılanmış, cezalandırılmış; Türkiye'de ödüllendirilir gibi 170 tane söyleniliyor -bilemiyorum, ben saymadım- milletvekili "İyi yaptınız, iyi çaldınız." der gibi bu konuda yargılananları cezaevinde ziyarete gidiyorlar. Bu, Almanya'da yaşayan vatandaşlarımızın dinî duygularını istismar eden insanlara yapılan bir hakaret midir, değil midir, onu öğrenmek istiyorum. Yani bizim adamlar sizi soydular, biz de bunları orada kolluyoruz. Böyle bir anlayışı terk etmek lazım. Oradaki Türklerin sorunlarına gerçekten eğilmek istiyorsanız, onların sömürülmesinin önüne geçmek istiyorsanız bu tip davranışlardan uzak duracaksınız. Benim hırsızım, senin hırsızın diye ayırmayacaksınız, benim katilim senin katilin diye ayırmayacaksanız. Hırsız, inançlı da olsa hırsızdır, ateist de olsa hırsızdır. Bunları ayırdığınız zaman inançlı hırsız bizim hırsızımız, inançsız hırsızın binin tepesine şekline geldiğiniz zaman milletin inançlarıyla çok ciddi bir şekilde istismar konusu yapmış olursunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Ben, işçi şirketleriyle alakalı olarak "Vay, vay" diyen arkadaşımıza da özellikle söylüyorum, zannediyorum bilgisi var, o konuda bizi aydınlatırsa sevinirim. Bu İslami holdinglerle ilgili şu ana kadar yurt dışında zarar gören vatandaşlarımızın hangisinin hakları iade edildi veya bu konuda Hükûmetimizin yaptığı bir çalışma mı var? Hükûmetin yaptığı çalışma var ise bu vatandaşlarımızın mağduriyetini ne kadar giderdiler, onu merak ediyorum.

Bugün Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşen arkadaşlarımızın yaptığı bir çalışmayla ilgili bir soru sormak istiyorum. Türkiye'de özellikle yabancı devletlerden gelen personel istihdamı konusunda ciddi açılımlar yapıyoruz. Sayın Sağlık Bakanımız da burada. Başta doktorlar olmak üzere diğer meslekler grubunda da Türkiye'de yabancı personel çalıştırma, istihdam etme konusunda ciddi bir çalışma var ama bazı konular var ki bu konu Meclisin gündemine geldiği zaman mutlaka tartışırız da bazı konular var, çok özel konular. Bunlarda yabancı personel istihdam edilmesinin gerekçesini anlayabilmiş değilim. Bunlardan bir tanesi Kamu Güvenliği Müsteşarlığı. Kamu Güvenliği Müsteşarlığıyla ilgili kuruluş aşamasında geldiği zaman tasarı, orada yabancı personel çalıştırma müsaadesi istenmiş.

Bakın, Kamu Güvenliği Müsteşarlığı, Türkiye'nin, bir ülkenin güvenliğini ilgilendiren çok önemli bir müsteşarlık. Orada çalıştırılacak olan personel, CIA ajanı mıdır, MOSSAD ajanı mıdır, yabancı bir ülkenin güvenlik mensubu mudur? Neden Kamu Güvenliği Müsteşarlığında yabancı bir personel çalıştırma gereği hissedilir. Bunu ben şahsen anlayabilmiş değilim. Bu, Türkiye'nin güvenliğini ilgilendiren çok önemli bir konudur. Gerçekten Türkiye'nin güvenliğini, Türkiye'deki insanların meselesini bir başka ülkenin inisiyatifine terk etmek gibi bir davranış biçimidir bu konuda alınan karar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Umuyorum bunlar tekrar gözden geçirilir.

Saygılar sunuyorum dinlediğiniz için.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)