GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: NAZIM HİKMET VE AHMED ARİF'İN ÖLÜM YIL DÖNÜMLERİNE İLİŞKİN
Yasama Yılı:2
Birleşim:115
Tarih:05.06.2012

SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, size de teşekkür ediyorum söz verdiğiniz için.

Benim, tabii, Nazım Hikmet ve Ahmed Arif'le ilgili gündem dışı söz talebim olmuştu ama bugün Dünya Çevre Günü?

Sayın Başkan, uğultudan konuşamıyoruz.

BAŞKAN - Buyurunuz efendim, siz devam ediniz, sayın milletvekillerimiz sizi dinleyeceklerdir.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Bugün Dünya Çevre Günü, benim doğama, dünyama karışmayan, Türkiye'nin dört bir tarafında direnen, doğayı koruyan ve kollayan, gece gündüz kendi doğası için mücadele eden herkese buradan sevgilerimizi ve dayanışma duygularımızı iletiyorum.

Sevgili arkadaşlar, Nâzım Hikmet ve Ahmed Arif -Ahmed Arif 2 Haziran 1991'de, Nâzım da 3 Haziran 1963'te yaşamını yitirdi- ikisi de ülkemizin önemli şairlerinden, ikisi de bu ülkede ülkelerini sevdikleri için, daha özgür bir ülke için çok ağır bedeller ödeyen iki şair.

Nâzım uzun yıllar yaşamını cezaevinde geçirdi, on iki yıl yedi ay bilfiil cezaevinde kaldı. Cezaevinde kaldığı dönemlerde büyük haksızlıklarla karşı karşıya kaldı ve Nâzım'ın yakınlarına selam verenler bile soruşturmaya alındı. Nâzım bir gün bunları protesto etmek amacıyla iki kutu ilaç alır ve doktorlar onu götürür, midesini yıkarlar. Sonra döner doktora der ki: "Bu çocukluğumu lütfen kimseyle paylaşmayın. İçimdeki çocuk böyle emrediyordu." Böyle bir şair ve bu ülkede uzun yıllar yaşamını cezaevinde geçirdi. Cezaevinden çıktıktan sonra da sürgün hayatı başladı, 1963'te bir kalp krizi sonucu Moskova'da yaşamını yitirdi.

Yine, Ahmed Arif de bu ülkede haksızlıklara karşı, Kürtlere uygulanan politikalara karşı dik durduğu için cezayla? İki yıl ceza veriliyor, Ahmed Arif tutuklanıyor ama ne hikmetse, İnfaz Yasası bile uygulanmadan tam otuz sekiz ay cezaevinde kalıyor.

Ahmed Arif bir şiirinde -ikisi de bu ülke sevdalısı- şöyle diyor:

 "Adiloş Bebem,

Doğdun,

Üç gün aç tuttuk

Üç gün meme vermedik sana

Adiloş Bebem,

Hasta düşmeyesin diye,

Töremiz böyle diye,

Saldır şimdi memeye,

Saldır da büyü...

 

Bunlar,

Engerekler ve çıyanlardır,

Bunlar,

Aşımıza, ekmeğimize

Göz koyanlardır,

Tanı bunları,

Tanı da büyü...

 

Bu, namustur

Künyemize kazınmış,

Bu da sabır,

Ağulardan süzülmüş.

Sarıl bunlara

Sarıl da büyü."

Ve Nâzım da şöyle diyor:

"Günler ağır.

Günler ölüm haberleriyle geliyor.

Düşman haşin, zalim ve kurnaz.

Ölüyor çarpışarak insanlarımız,

Halbuki nasıl hakketmişlerdi yaşamayı.

Ölüyor insanlarımız,

Ne kadar çok.

Sanki şarkılar ve bayraklarla,

Bir bayram günü nümayişe çıktılar.

Öyle genç ve öyle fütursuz...

 

Günler ağır.

Günler ölüm haberleriyle geliyor.

En güzel dünyaları yaktık ellerimizle

Ve gözümüzde kaybettik ağlamayı.

Bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıp gözyaşlarımız gittiler

Ve bundan dolayı biz unuttuk bağışlamayı...

 

Varılacak yere kan içinde varılacaktır.

Ve zafer artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar

Tırnakla sökülüp koparılacaktır..."

Şimdi, bu iki büyük şairimizi rahmetle anıyorum. Aslında, ikisinin yazdığı bu şiirler, bu dörtlükler günümüze o kadar çok uygun ki hepimizi bir göreve davet ediyor: "Günler ağır" ve hepimizin birleşmesi lazım. Kime karşı? Faşizme karşı. Kime karşı? Halka kan kusturanlara karşı Türkiye demokrasi güçlerinin birlik günüdür.

Ben bu şairlerimizin ruhuna, halkımızın ve muhalefet gücünü yükselten Türkiye demokrasi güçlerinin birlik oluşturmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sakık.