| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 92 |
| Tarih: | 10.04.2012 |
ADİL KURT (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saat üçten bu yana polis teşkilatını konuşuyoruz. Bütün partilerden hatipler söz aldı, polis teşkilatıyla ilgili görüşlerini, takdirlerini ifade ettiler.
Ben de bu araştırma önergesinin lehine söz almış bulunuyorum, konuşmam da lehine olacak ve eminim, şu anda ekranları başında bizleri izleyen tüm emniyet mensupları, şu ana kadar yapılan konuşmalar içerisinde en fazla da bu konuşmayı önemseyecektir, şunu diyecektir: "Hele şu BDP'li bizim hakkımızda ne söylüyor?" Polis Vazife ve Salahiyeti Kanunu polisin görevini toplumun huzur ve güvenliğini, vatandaşın can güvenliğini korumak diye sınırlamış, belirlemiş. Ama bizde polis, maalesef, en son, toplumun güvenliğiyle ve huzuruyla görevlidir, sorumludur. Tersine, sistemi topluma karşı korumakla görevlendirilmiş. Bunları söylerken polisleri suçladığımı sakın düşünmeyin, asla öyle bir düşünce içerisinde değilim. Burada polisleri sistem jandarmalığıyla, sistem bekçiliğiyle görevlendiren zihniyetle uğraşmak ve eleştirimi onlara yöneltmek istiyorum.
Bakınız, bu zihniyet polisi nasıl tanımlıyor? Demin AKP Grubu adına söz alan Sayın Vekil Oğuz Kağan Köksal, polislerle ilgili yaptığı iyileştirmeleri ifade ederken aynen cümleyi şu şekilde kurdu: "Biz, polisler için çok iyi şeyler yaptık, çok daha iyi şeyler yapmak durumundayız ama şunu da görün -cümlesi şu- polis sayısını 180 bin adetten 250 bin adede çıkardık." diyor. Sözlüğe baktım, "adet" polis için, bir insan için kullanılabilecek bir kavram mı?
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Kullanılmaz.
ADİL KURT (Devamla) - Kullanılamaz. Sayılabilen cansız varlıklar için kullanılan bir kavramdır "adet" kavramı. Şimdi, polisi "adet" diye gören bir zihniyet? Polisten topluma karşı insancıl davranmasını mümkün mü beklemek? Beklemiyorum.
Bakınız değerli arkadaşlar, halk içerisine, toplum içerisine çıktığımızda en fazla polislerle biz yüz göz oluyoruz ve bize karşı şiddet uygulayan polislerin daha sonra bizi gördüklerinde yüzlerini çevirdiklerine tanıklık ettim. Bizi darbeleyen, bizi darbeden polisin daha sonra bizimle yüz yüze geldiğinde yüzünü bizden çevirdiğine çoğu defa tanık oldum. Bunu onlara yapan sistem utanmak durumundadır. Siz polise hem bunu yaptıracaksınız, polisi "adet" diye tanımlayacaksınız, sonra da gelip burada diyeceksiniz ki: "Biz polisimizi koruyoruz." Sizin polisi koruduğunuz falan yok.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - "Adet", kadro adedi, polis adedi değil.
AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) - Adet kadro?
ADİL KURT (Devamla) - Siz çıkar düzeltirsiniz. Şimdi öyle pansuman edebilirsiniz sözünüzü. Öyle şeye geçti o laf.
Değerli arkadaşlar, polislerle ilgili Sayın Valim bir anekdot anlattı, ben de bir anekdot anlatayım durumlarını anlamanız açısından. Polislerin tamamı, doğu görevi yapan polislerin tamamı "doğu sendromu" yaşıyor. Bir polisin bana aktardığı bir anekdotu ben de bu Mecliste sizlerle paylaşmak istiyorum.
Diyarbakır Melikahmet Caddesinde polis huzur tatbikatı yapıyor. 2 tane arkadaşlarını hırsız, kapkaççı rolüne soyundurmuşlar ve Melikahmet'te saklanmasını istemişler. Ekiplere de talimat vermişler, hangi ekip bu polisleri yakalarsa, bu kapkaççıları yakalarsa ödül alacak. Kapkaççılar Melikahmet'teki buldukları ilk sokakta ilk kapıdan içeri girmişler ve kadına demişler: "Polis bizi kovalıyor, bizi gösterme." Polisler etrafta dolanıyor, arkadaşını bulamıyor. En son mecbur kalıyorlar içeriden telefon ediyorlar ekipteki arkadaşlarına: "Biz falan sokakta kapısı mavi evin içindeyiz. Gelin bizi oradan alın." Polis tekrar aynı kapıyı vuruyor; diyor ki: "Biz kapkaççı arıyoruz. Sizin evinize girmiş olabilir. Buradalar mı, değil mi?" Kadın: "Yok burada." diyor. Polis ısrar ediyor, kadın: "Yok." diyor. En son polis -içeride arkadaşlarının olduğunu biliyor- cebren içeriye giriyor ve arkadaşlarını oradan çıkarırken, kadın -içeridekilerin polis olduğunu bilmiyor tabii- arkadan onlara Kürtçe şunu söylüyor: "?"(x) "Vallahi ben sizi şikâyet etmedim ha, bunu bilin, ben sizi ele vermedim." diyor. Toplum eğer kapkaççıyı, hırsızı polisten korur duruma gelmişse bunu varın, siz düşünün. Bunun için size bunu anlatıyorum. Bu hâle geldi. "Doğu sendromu" ne duruma gelmiş.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Tersi de?
ADİL KURT (Devamla) - Siz bunların gerçek olduğuna inanıyorsunuz ama tersine de kendinizi inandırmak zorunluluğunda kendinizi hissediyorsunuz; o yüzden böyle bir sendrom yaşıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, eğer bu ülkedeki meslek gruplarının tamamında intihar vakalarının en fazla olduğu meslek grubu polislikse düşünmeniz gerekir, hepimizin düşünmesi gerekir. Bize gaz atan da polistir, Sayın Ahmet Türk'e yumruk atan da polistir, Mehmet Oytun'un ölümüne gaz bombasıyla sebebiyet veren de bir polistir, on iki yaşındaki Uğur Kaymaz'ı on üç kurşunla öldüren de bir polistir ama bu onların suçu değil. Bu onların suçu değil, sistemin ve sistemin algısının suçudur.
Dolayısıyla, sahaya sürdüğünüz ve insanları cebren sisteme itaat etmekle görevlendirdiğiniz polisler maalesef sendrom yaşıyorlar. Ölüm yaş ortalaması, Türkiye'de sivil ölüm yaş ortalamasından ortalama 17,5 yıl daha azdır. Daha az yaşıyorlar. Eğer gerçekten bu noktada kendilerine katkı sunmak istiyorsanız siz onları savunmayın, kendileri kendilerini savunsun. Bakın, sistemi teslim etmişsiniz, güvenmişsiniz, sistemi topluma karşı koruyun demişsiniz, kendilerini de savunsunlar. Getirin ya da hep birlikte getirelim, polislerin sendikalaşmasının önünü açalım, sendikalaşsın, örgütlensin veya kendi haklarını kendisi savunsun. Niye önünü açmıyorsunuz? Önünü açmazsınız çünkü kontrolünüz dışındaki bir polis teşkilatını istemiyorsunuz. E, kanunla yetkilerini, görevlerini belirlemişsiniz. Hatta en son, bu Hükûmet döneminde çıkarılan Polis Vazife ve Salahiyeti Kanunu'nda polise "Dur!" ihtarı çekmeksizin "Vur!" emrini, "Vur!" talimatını dahi vermişsiniz Kanun'la. Bu yetkiyi vermişsiniz ve sokak ortasında insanlar ölüyor. Peki, bu insanların ölümüne sebebiyet veren bu polislerin silahından çıkan kurşunla sokak ortasında ölen çocuk, genç sonradan o polisin rüyalarına girmiyor mu? Bir düşmanı öldürmüş olmuyor. "Mehmet Oytun'u öldüren polis psikolojik sorun yaşamıyor." diye mi düşünüyorsunuz? Yaşıyordur. Bunlarla ilgilenmek durumundayız. Eğer gerçekten bu ülkede kolluk kuvvetlerinin, kolluk güçlerinin sıkıntılarını, sorunlarını dert ediyorsanız, bu ülkenin toplumsal sorunlarını, bu ülkede süregelen çatışmaları ve savaşı düşünmek durumundasınız.
Araştırın, kırk yıl önceki polisin ortalama ölüm yaşı eğer bugünkü polisin ortalama ölüm yaşından en az on yıl daha fazla değilse ben hiçbir şey söylemiyorum. Neden böyle? Çünkü o insanları drama ittiniz, bir sendroma ittiniz. Şimdi o sendromun sonuçlarını pansuman etme gayreti içerisindesiniz. Toplumsal sorunlarımıza çözüm bulmadan bunu yapma şansına sahip değiliz. Bu ülkede yaşamını yitiren polis de, asker de, gerilla da, kim olursa olsun bu ülkenin çocuklarıdır ve bizim Meclis olarak bu insanları karşı karşıya getirme hakkımız yok, bunun önüne geçme görevimiz vardır. Bunun önüne geçebiliriz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ADİL KURT (Devamla) - Bu Meclis gerçekten isterse, bir hafta içerisinde polise de, askere de, bu ülkede yaşayan farklı etnik kimliklere de en iyi hizmeti üretebilir. O da nedir? Toplumsal barışı tesis etmektir. Meclis, toplumsal barış görevini üstlenemeden bu görevi polise havale etse, askere havale etse, işte ortaya çıkan tablo bu olur. Biz kendi sorumluluklarımızı yerine getirmediğimiz için, bugün polisin bu tarz sıkıntılarını burada konuşmak durumunda kalıyoruz. Bu konuşmamda, esas itibarıyla, hayatımda hiçbir defa polis imdata şikâyette bulunmadım, buradan polis 155'e şikâyette bulunuyorum, Hükûmeti şikâyet ediyorum çünkü onların bu sorunlarına bu Hükûmet sebebiyet veriyor. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kurt.
(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.