| Konu: | İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU TASARISI VE TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 120 |
| Tarih: | 14.06.2012 |
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle önemli bir yasayı, bu saatte, bu kadar az sayıda milletvekiliyle, boş bir Genel Kurulla incelememiz, konuşmamız, bu yasaya verdiğimiz önemin bence en önemli göstergesi. Bundan sonra söyleyecek bir söz bulamıyorum.
Ama, tabii ki kanun tasarısını görüşmeye geçmeden önce de ülkemizdeki çalışma hayatına, iş sağlığı, iş güvenliği manzarasına bir bakmamız gerektiğini düşünüyorum. ILO'nun rakamlarına göre, Türkiye'de her gün, bugün, 176 tane iş kazası meydana geldi, her gün. Dün 4 çalışanımız hayatını kaybetti. Şu an, bugün, 4 çalışanımız hayatını kaybediyor ve maalesef biraz önce öğrendik ki, buradaki bir emekçi kardeşimiz, Meclis çatısı altında, iş kazasında göçük altında kaldı.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Mecliste değil?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Hemen dışında, hemen dışında?
CANDAN YÜCEER (Devamla) - Fark etmez, Meclisin içinde, Meclisin dışında ama bu, bu göstergelerin bir gerçeğin yansıtması. Biz ona acil şifa diliyoruz. Umarım hayatını, yaşamını kaybetmeyecektir.
Evet, 6 çalışanımız, işçimiz, sürekli iş göremezlik raporu alıyor. Türkiye çalışma hayatındaki manzara, her yıl oluşan binlerce kaza, ölüm, yaralanma, sakatlanma, maddi kayıplar, onanmaz, onarılamaz manevi kayıplar, ödenmek zorunda kalınan milyarlarca dolarlar ve sağlık harcamaları. Çalışma hayatında huzur yok, çalışma koşulları ne insanca ne güvenli ne de sağlıklı. Daha fazla kâr amacıyla daha esnek, kuralsız, kayıtsız, uzun çalışma süreleri, taşeronlaşma, üretim ve ürünün güvenliğinin öncellenip emeğin ve sağlığın, sağlıklı olma hakkının gasbedildiği bir süreci biz her ölümde daha da acı bir şekilde yaşıyoruz. Türkiye, söz konusu adaletsizlik olunca, eşitsizlik olunca, ölüm olunca -biliyorsunuz- 1'inci sıraları, ilk üç sırayı bırakmıyor. İş kazalarında da Avrupa'da 1'inci sıradayız, dünyada 3'üncü sıradayız.
Ülkemizde SGK tarafından tutulan istatistikler 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'na tabi olarak çalışan işçileri kapsamakta. SGK verileri yalnızca sigortalıları kapsadığı ve sigortalı sayısının da yaklaşık 10 milyon kişi olduğu, buna karşın toplam istihdam edilen çalışan sayısının 22,5 milyon kişi olduğu düşünülürse, gerçekte iş kazası ve meslek hastalıklarının ve iş kazasına bağlı ölümlerin çok daha fazla olduğu gerçeği hepimizin kabulüdür. Resmî istatistiklere göre her geçen yıl iş kazaları nedeniyle ölümlerin arttığı, özellikle son on yılda 11 bine yakın işçinin öldüğü ülkemizde, aslında İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı serüveni sadece yatıp kalkıp "Avrupa Birliğine girdik giriyoruz"u konuştuğumuz günlere, 2005'e, Avrupa Birliğine tam üyelik için başvurduğumuz günlere uzanıyor. Müzakere süreciyle birlikte tabii ki iş sağlığı, iş güvenliği konusunda uyum çalışmalarına da başlamış olduk, çünkü müzakere süreci Avrupa Birliği ve ILO normlarına uyum sağlama zorunluluğu getiriyordu. 2006'daki taraflara gönderildi, 2008'de, 2010'da, 2011 ve son olarak iş kazalarını çok yoğun olarak yaşadığımız bugünlerde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunuldu. Bu süreç tamı tamına yedi yıl sürdü. Bu yedi yılda binlerce işçimiz öldü, hayatını kaybetti, onarılamaz manevi kayıplar yaşandı. Bu yasa bugüne kadar neden çıkarılmadı ve tasarı bu hâliyle iş sağlığı, iş güvenliğini sağlayabilecek mi, onlara bu ortamı sunabilecek mi, geliştirebilecek mi ve en önemlisi iş kazaları ve meslek hastalıklarını önleyebilecek mi? Ben üzülerek ifade ediyorum ki hayır. Yedi gün değil, yedi ay değil, tam yedi yıl boyunca üzerinde çalışılan bu tasarıda sosyal taraflar, meslek odaları, sendikalar, işverenler bir kez değil, birçok kez dinlenmesine rağmen, tüm sosyal tarafları politika üretmek adına bir araya getirdiğini iddia eden Hükûmet, sosyal tarafların taleplerini ve önerilerini ve biz Cumhuriyet Halk Partililerin önergelerine kulaklarını tamamen tıkayarak önümüze getirilen yasa bizim yaralarımıza merhem olacak nitelikte değil.
Komisyonumuza gelen yasa tasarısının görüşmeleri esnasında da usul açısından oldukça sıkıntı yaşadık. Konu iktidar ve muhalefet anlayışına indirgendi, toplum ve çalışanların hâlihazırda yaşadığı can yakıcı sorunların çözümü ve kalıcı düzenlemelerin tartışılması ve ortak akılla teknik olarak tartışmak yerine, farklı saikler ve amaçlar devreye girdi, öyle ki sunduğumuz hemen hemen hiçbir teklif dikkate alınmamış, sayısal çoğunluğa dayalı bir anlayış ve önerinin kimden geldiğine bakan bir yaklaşım alınan kararlara hâkim olmuştur.
Yasama döneminin başından beri katıldığımız tüm komisyon toplantılarında, görüşmelerinde hâkim olan anlayış, üzülerek ifade ediyorum, bu ve bir kez daha tekrarlıyorum ki bugün çok önemli bir yasayı görüşüyoruz, önemli olan doğrunun, çözümün kimden geldiği değil, bu doğruda hepimizin buluşması. Pek çok düzenlemede olduğu gibi İSGK yasa tasarısının görüşmelerinde de bir kez daha görülmüştür ki amaç toplumun, yurttaşların korunması değil, serbest piyasa ekonomisi ve sermaye seviciliğidir. İnsan hayatının değeri sermayenin gerisinde kalmaya devam ediyor. Oysa dünya üretiminde zenginliklerin artırılmasında en büyük paya sahip olan işçiler, bunu yaparken sadece emeklerini değil, özellikle ülkemizde hayatlarını da ortaya koyarlar; uğruna hayatlarını koydukları üretimden ise çok az pay alabilirler. Şöyle bir toplum düşünün, yüzde 80'i kazanılan toplam gelirin yarısından daha azını alırken yüzde 20'si toplam gelirin yarısından daha fazlasını kazanıyor. Bunun adı artık gelir dağılımındaki eşitsizlik değil, bunun adı emekçinin sömürülmesi, bunun adı "21'inci yüzyıl köleliği"dir.
Anladığımız şudur ki, Türkiye ekonomisi işçinin hayatı üzerinden bir büyümeyi hedefliyor. Biz, işçinin ezilerek hayatı pahasına böyle bir ekonomik büyümeyi reddediyoruz. Bizim için insan onuruna yaraşır bir şekilde sağlıklı ve mutlu yaşamak, herkesten önce emekçinin ve üretenin hakkıdır ama ne yazık ki doğmamışı, cenini korumayı kendisine görev bilenler, iş işçiye, ücretliye, emekçiye gelince birden bu korumacı anlayışlarını unutuveriyorlar.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; sorunun esası mevzuat yetersizliği değil, sorunun esası ayrı bir yasanın, müstakil bir yasanın olmaması da değil. Çünkü bildiğiniz gibi, uyguladığımız İş Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatı bu alandaki tedbirleri almak ve uygulatmakla işverenleri, alınan tedbirleri denetlemekle ve alınması gerekenleri belirtmekle devleti ve alınan tedbirlere uymakla işçileri yükümlü kılmaktadır. Dolayısıyla, uluslararası sözleşmeleri imzalamak, yasaları koymak önemli ancak bunlardan daha önemlisi bunu uygulayabilmek.
Yasaları yapıyoruz, sözleşmeleri imzalıyoruz ama daha sonra ne yapıyoruz? Bunları kendimize uydurmaya çalışıyoruz. Yasaların, sözleşmelerin bir an önce kararlı bir şekilde uygulanması ve toplumun bilinçlendirilmesi lazım. Dolayısıyla, sendikasızlığın, taşeronlaşmanın, kayıt dışılığın geçerli bir politika olarak benimsenmeye devam edildiği bu tasarıda iş sağlığı, iş güvenliğine ilişkin yapılacak her şey, söylenecek her söz çalışma yaşamında karşılığını bulamayacaktır.
Ben, sorumluluktan kaçınarak, sorumluluğu ondan alıp buna vererek bunun sağlanmayacağını düşünüyorum. Kimse görevden, sorumluluktan kaçmayacak; herkes payına düşen sorumluluğu yapacak. Bu alanda yapılacak yasanın uzlaşarak çıkarılması için biz çok çaba gösterdik ama ne yazık ki toplumun geniş kesimlerinin çıkarlarına uzlaşma arayışımız karşılık bulmadı. Oysa, bu alanda politika belirlenmesinde idari, bürokratik mekanizmanın ve iktidar ilişkileri yerine geniş, toplumsal katılımla oluşturulan bağımsız bir konseyin etkin olmasının sağlanması hâlinde ortak aklın bulunması çok daha kolay olacaktır.
İSGK hizmetlerinin iş yerinde ve o iş yerinde çalışıyor olan kişiler tarafından sunulması asılken, maalesef bu tasarıyla? Çünkü mevcut mevzuatta 50 işçinin üzerinde çalışanı olan işletmeler iş yerinde sağlık birimi oluşturmak ve çalıştırmakla yükümlü. Ancak tasarıda bu sınır kaldırılarak bütün iş yerlerinin dışarıdan hizmet almasına yönelik bir düzenleme yapmış ve iş yeri hekiminin tam süre çalışması zorunlu iş yerlerinde sadece sağlık birimi oluşturulmasını belirtmiş.
İş sağlığı, güvenliği hizmetlerinin ortak sağlık güvenlik biriminden satın alınması, iş yeri hekiminin, iş güvenliği uzmanının iş yerinin dışına çıkarılması, bu hizmetlerin niteliğinin ve kalitesinin düşmesine, aksamasına neden olur. İşletmelerde sağlık birimlerini kaldırıp iş yeri hekimini, iş güvenliği uzmanını işletme dışına çıkarmak, bu tasarının adından da amacından da uzak bir yaklaşımdır ve mevcut durumdan çok daha gerilere götürmek, hatta başladığımız noktaya dönmektir.
Değerli arkadaşlarım, ben, özellikle taşeronlaşmanın, sendikasızlaşmanın, kayıt dışılığın, uzun çalışma sürelerinin önüne geçilmeden, geçmeyi istemeden bu tasarının amacına ulaşamayacağını belirtiyorum, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.