GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AFET RİSKİ ALTINDAKİ ALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:106
Tarih:15.05.2012

BDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 180 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın ikinci bölümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten bu yasa tasarısı konusunda yaklaşımımızı hep ifade ettik. Anlaşılan o ki bütün gruplar da bu konuda anlaşmış durumda. Bu, kentsel dönüşüm değil, aslında kentsel rant yasası. Bu konu ciddi bir konu ve AKP Hükûmeti bu konuyu da hiçbir zaman kendisine de problem hâline getirmiyor, o yüzden de bütün yasaları böyle değerlendiriyor. Hükûmet bütün uygulamalarında yani sosyal politikalardan tutalım ekonomiye kadar, kadın sorununa kadar, gençliğin durumuna kadar hepsinde kâr-zarar hesabı yaparak düzenlemeler yapıyor. Öyle ki Sayın Başbakanın en son Devlet Tiyatrolarına ilişkin değerlendirmeleri de bu kâr-zarar hesabının ne kadar önemli olduğunu, AKP'nin sadece bunun hesabını yaptığını bir kez daha gösteriyor. Yani Devlet Tiyatrolarının toplumda ne kadar etkili olduğunu, kaç insanın tiyatroyla buluşturulduğunu, insanların, tiyatroya parası olmayanların ya da en azından ekonomik olarak ulaşamayanların bu konudaki şeyini düşünmek yerine "İşte, ne kadar para veriyoruz, ne kadar getiriyor; dolayısıyla biz bunu elimizden çıkaralım." yaklaşımı da gösteriyor ki her alanda kâr-zarar hesabı yapıyor.

AKP'nin ustalık döneminin temel politikalarından birisi de şu: "Biz bu ustalık döneminde nasıl olur cebimizi daha yoğun doldururuz; talan edemediğimiz alanları, meraları, orman alanlarını, yaşam alanlarını, dereleri nasıl olur da kentsel rantın bir parçası hâline getirebiliriz yaklaşımı" üzerinden...

Bu kürsüde daha önceden, de ifade etmiştim, AKP Hükûmetinin yaptığı çok önemli bir başarı var: Söylemde iyi şeyler yapıyormuş gibi, işte demokrasi konusunda, özgürlükler konusunda, eşitlik konusunda, yine bu kentsel dönüşüme zemin sağlayacak konularda? Yine, bu yasa kapsamında, aslında afet riski altındaki alanları düzenleme konusunda iyi bir şey sunuyorlar, reklamlar iyi ama içine girdiğinizde -ciddi anlamda Türkiye halklarının yaşamını zindan edecek- gerçekten geleceğe dair, çocuklarımıza güzel bir gelecek, en azından yaşam alanları bırakacak bir gelecek bile bırakmıyorlar! Yani şimdi "Elde kalan üç-beş yeri de nasıl biz rant alanına çeviririz, buradan nasıl kâr elde edebiliriz?" Bu, ciddi bir sorun ve bu zihniyetle, bu yaklaşımla mücadele edilmediği sürece Türkiye'de gerçekten demokratik bir yaklaşım olması mümkün değil.

Sayın milletvekilleri, kentleşme önemli bir konu ama bu kentleşmenin nasıl olacağı da önemli. Eğer siz kentleri sadece elitlerin, sadece zenginlerin, parası olanların yaşayabileceği bir mekân olarak düşünüyorsanız -ki AKP'nin politikası bu- aslında en güzel yerleri, en verimli yerleri diyelim ki zenginlere, bir avuç zengine gösteriyor, onun dışındaki işte bu ülkede Romanların, Kürtlerin, yoksul Türk emekçilerinin, hepsini de bu yaşam alanlarının dışına itiyor. Bir yandan kentsel dönüşüm diye "Biz daha güzel yerler yapacağız." deyip insanlara sözde daha iyi evler? Ki, TOKİ de Başbakanlığa bağlı, her şey hazır. Siz ev alacaksınız, nereden alacaksınız? TOKİ'den alacaksınız, size daha iyi evler verecek! Bir yandan hem insanların yaşam alanlarını ortadan kaldırıyor, onların sosyal çevresini, akraba ilişkilerini, toplumsal ilişkilerini paramparça ediyor, zenginlerle yoksullar arasında çok daha fazla duvar örüyor, sınıflaşmayı geliştiriyor, diğer yandan da zaten yoksul emekçi insanları şehrin dışına iterek "Orada al, yaşa." diyor. Bu, çok ciddi bir problem ve sosyal devlet olma olgusunu zedeleyen, eşitlik ilkesini zedeleyen bir konu. Bu hiç tartışılmıyor, mesele olunca, "Biz daha iyi kentler yapıyoruz." Bu daha iyi kentlerde kim yaşıyor, nasıl yaşıyor?

Diğer bir problem alanı, bütün bunlar yapılırken o kentte yaşayan insanlar hiç dikkate alınmıyor. O kentte yaşayan sosyal bilimciler, bu konuda uzman olanlar, örneğin kentsel dönüşüm konusunda diyelim ki bu çevreyle ilgilenen, gerçekten sağlıklı bir kentsel dönüşüm projesi yapacak olan mimarlar, mühendisler odası, şehir planlamacıları ya da bu konuda çalışma yürüten sivil toplum örgütleriyle ortaklaşma konusu kesinlikle yok, "biz yaptık, oldu yaklaşımı! Şimdi nasıl oluyor da böylesi bir şeyde siz demokratik bir değerden bahsediyorsunuz?

Sayın milletvekilleri, kentler sadece binalardan oluşmuyor. Şimdi biz demokrasiyi de inşa edeceksek kentlerin oluşumuyla birlikte aynı zamanda demokrasileri de inşa etmek durumundayız, sadece binalardan ibaret bir yaşam değil. Şimdi, AKP Hükûmeti binalar yapıyor, insanları içine yerleştirirse bu işin çözüleceğini düşünüyor. Bu çok ciddi bir problem, yani kentsel dönüşüm meselesi sadece bir kentsel rant meselesi değil, birilerinin cebini doldurmak değil, aynı zamanda sosyal adaletsizliği, eşitsizliği de körükleyen bir nokta.

Burada sayın milletvekillerini, özellikle iktidar milletvekillerini uyarmak isterim: Adaletsizliğin olduğu yerde isyan vardır! Sizin bu yaklaşımınız aslında insanları isyana teşvik ediyor çünkü siz bir grubun, yüzde 10'un geleceği için, onların daha rahat yaşaması için, AKP'nin yandaşlarını daha rahat ettirebilmeniz için milyonlarca yoksul emekçiyi yaşam alanının dışına itiyorsunuz, bu kabul edilebilir bir nokta değil.

İkincisi, geleceğimizi gasbediyorsunuz yani derelere HES'ler yaparak, "kentsel dönüşüm" adı altında yapılan işte, orman alanlarını, diyelim ki meraları, daha etkin sulak alanları, bunların hepsini siz şehirleşmeye açıyorsunuz ve aslında ekosistemi de ekolojiyi de ortadan kaldırıyorsunuz yani bu, ciddi anlamda, insanlığa, geleceğe dair büyük bir darbedir. Siz cebinizi dolduruyorsunuz ama biz gerçekten önümüzdeki süreçte belki nefes alabilecek alanlar bile yapamayacağız.

Bunun en bariz örneği işte, bu yapılması düşünülen Atatürk Kültür Merkezine ilişkin durum. Şimdi, burada, bu yasal düzenleme ortadan kaldırılıyor. Neydi daha önceki düzenleme: "Bu alan içerisinde Millî Mücadele tarihi, Türk halk kültürünü ve sanatlarını tanıtan yerel ve çeşitli müzeler, çeşitli sahneler ve toplantı salonları, sergi alanları, arşiv ve kitaplıklar, atölyeler ve benzeri yerlerden meydana gelen Atatürk Kültür Merkezi ile Millî Komitece saptanacak tesis ve alanlar bulunur. Bunların dışında Atatürk Kültür Merkezi alanında hiçbir yapı yapılamaz." Şimdi, siz bunu değiştirerek aslında burayı da yeni yapılara, yeni rant alanlarına dönüştürüyorsunuz. Bu bir örnek, aslında birçok alanda benzer bir durum gerçekleştiriliyor yani orman alanları talan ediliyor, sulak alanlar ortadan kaldırılıyor.

Bu, aynı zamanda AKP Hükûmetinin, Türkiye halklarının geleceğini rehin alma politikasıdır, yoksa afet riski olan yerlerde gerçekten insanca yaşam koşullarının hazırlanması meselesi değil o yüzden biz bu yasa tasarısına karşıyız.

Bakın, ben İstanbul milletvekiliyim ve İstanbul bir deprem bölgesi, olası bir depremde belki de 10 binlerce insan zarar görecek. Şimdi, buradan gerçekten oradaki riskleri ortaya çıkarmak, orada insanların daha sağlam, daha güvenceli bir yaşam geleceğini hazırlamak, bu konuda sivil toplum örgütleriyle, halkla ortak çalışma yapmak, risk teşkil eden yapıları yenilemek ve bu konuda insanların özellikle kendi yaşamını idame ettirecek bir yapılaşmayı, kentleşmeyi gelin birlikte yapalım ama bu konuda da problem var. Ne yapılıyor? İnsanlara deniyor ki: "Yapın, değiştirin. Sizin binanız risklidir, depreme dayanıklı değil." Ama bu konuda hiçbir sorumluluk almıyor aksine halkın üzerine sorumluluk yüklüyor.

Şimdi, siz, insanların yaşam standartlarını yükseltme konusunda hiçbir çalışma yapmayacaksınız, kentsel yaşamı düzeltme konusunda hiçbir çalışma yapmayacaksınız, yaşamın bütün yükünü yoksul, emekçi insanların sırtına bırakacaksınız, ama burada da "Afet riski altındaki alanları dönüştürüyoruz, bu konuda iyi bir şey yapıyoruz, halka müjde veriyoruz." diye düzenlemeler yapacaksınız. Bununla kimseyi kandıramazsınız, belki kendi yandaşlarınızı ikna edebilirsiniz. Onları da kandırdığınızı zannetmiyorum, çünkü onlar da bu düzenlemenin ne demek olduğunu biliyorlar. Bunun bir dönüşüm meselesi olmadığını, insanların yaşamını kolaylaştıracak bir durum olmadığını, aksine yeni rant alanları açtığını, hatta kendisini dokunulmaz kılan bir kılıfla bunu gerçekleştirdiğini görüyoruz. Yani yasal durum, buna müdahale etme, yasal süreci işletme olanağı bile insanların elinden alınıyor, bu gerçekten kabul edilebilir bir yaklaşım değil. Bunu sadece kendiniz için değil, bu ülkenin geleceği açısından da düşünmeniz gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, sonuç olarak şunu ifade etmek istiyoruz. Bu ülkede yaşayan herkes, gerçekten Anayasa'da denildiği gibi "Herkes sağlıklı bir kentte yaşama, güvenceli bir kentte yaşama ve eşit ve özgür yurttaşlık temelinde, sosyal hakları eşit düzeyde yaşama hakkına sahiptir." Dolayısıyla, siz düzenlemeleri buna göre yapmak durumundasınız. Bunu yapmadığınızda ortaya çıkacak adaletsizlikten, eşitsizlikten, ortaya çıkacak durumdan sorumlu olursunuz. Bu Parlamentonun bunu yapmaya hakkı yoktur. AKP Hükûmetinin "Ben istediğim gibi yaparım, sayısal çoğunluk da vardır." diyerek yaptığı bir şey demokrasi değil, parlamenter sistemin işlediği anlamına gelmez, aksine, despotik bir sistemin nasıl işlediğini, nasıl bize dayatıldığını, Türkiye halklarının nasıl alternatifsiz bırakıldığını gösterir. Bir kez daha, bu yaklaşımı kabul etmediğimizi biz ifade ediyoruz.

Bu kanunun geçeceğini de biliyoruz. Bu kürsüde sadece itirazlarımızı ifade etmek ve Türkiye kamuoyunu bilgilendirme görev ve sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz, yoksa parmak sayısıyla tabii ki bu kanun geçecektir, en azından bu itirazlarımız kayda geçsin diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tuncel.