GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU TASARISI VE TEKLİFİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:121
Tarih:19.06.2012

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten bugün önemli bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Özellikle işçiler, bu alanda çalışma yürüten sivil toplum örgütleri bu tasarının yasalaşmasını istiyor ve bu konuda özellikle işçilerin sağlığını, güvenliğini sağlayabilecek bir kanun olmasını önemsiyoruz ama bunu yaparken de muhalefetin de görüş ve önerilerinin mutlaka dikkate alınması gerektiğini düşünüyoruz. Ben, tabii, uzun süredir, iki dönemdir bu Parlamentodayım, bir gün muhalefetin görüşlerinin dikkate alındığını görmedim. Genelde komisyon katılmıyor, bakanlık da katılamıyor bu duruma nedense. Komisyonlarda da genelde bu işler konuşulmuyor. O yüzden de sadece iktidarın çıkarttığı şeyler oluyor. Sonuçta biz burada iyi şeyleri birlikte yapabiliriz, bunu hangi partinin yaptığı meselesi önemli değil. Bizim verdiğimiz bu önerge de buna dair bir şey, bu 8'inci madde önemli çünkü. İş sağlığı ve iş güvenliği meselesinde bu kanun tasarısı daha çok işveren üzerinden yani işçi sağlığını, iş güvenliğini sağlama konusunu daha çok işverenler üzerinden yapmaya çalışıyor ama bunun denetimi yeterince yapılmadığı için, bu konuda kanun çıkarılmış ama işçi ölümlerini engelleyemiyoruz, iş kazalarını engelleyemiyoruz. O açıdan, bunda birinci derecede devletin sorumlu olması gerekir. Bizim verdiğimiz önerge biraz da devletin sorumluluğunu artıran bir nokta.

Biraz önce de ifade etmiştik, özellikle taşeronlaşma çok ciddi bir sorun. "Tehlike arz eden işler" diye ifade edilen birçok iş kolunda taşeron firmalar çalışıyor ve bunun denetimi yok, devlet ciddi anlamda denetlemiyor; bu ciddi bir sorun. Geçen dönem mesela Tuzla tersanelerinde yaşanan işçi ölümlerine ilişkin bir araştırma komisyonu kuruldu burada. O araştırma komisyonunun içerisinde ben de yer alıyordum. Gittik, araştırma yaptık, oradaki durumları tespit ettik ama aynı anda Yalova'da tersaneler inşa ediliyordu. Orada yaşanan, Tuzla tersanesinde yaşanan sorunların çözüm önerileri ne yazık ki Yalova'da uygulanmadı çünkü Yalova'da inşaat başlamıştı, biz orada patronları korumak zorundaydık! Dolayısıyla işçiler üzerinden bir şey gerçekleşmedi, hâlâ orada iş kazaları sorunu var. Bu birinci problem. Yani biz önümüzdeki süreçte bir daha işçi kazalarının, iş kazalarının yaşanmamasının, sağlıklı koşulların sağlanmasının tedbirini almak durumundayız. O açıdan, kazalar olduktan sonra tedbir almak, üzerinde ağlamak, söz söylemek önemli değil. Bu kürsüye gelen her milletvekili, tam da bu kanun konuşulurken yanı başımızda 1 işçinin öldüğünü ifade etti. Dolayısıyla, bunun olmaması için öncesinde önlemini almak durumundayız. Bunun için de sağlıklı iş koşullarını sağlamak önemli.

Bunun için yapılması gereken şeylerden birisi örgütlenme özgürlüğü sevgili arkadaşlar, Türkiye'de olmayan bir konu. En son Türk Hava Yolları işçilerinde gördük ki örgütlenme özgürlüğü yok, grev hakkı bile yok. Greve mi çıkıyorsunuz, itiraz mı ediyorsunuz, o zaman "Sizi işten atarız." diye tehdit ediliyor. Başka iş kollarında da öyle. Yine, sendikalaşmada iki alan var: Bir yandan, devlete bağlı bir sendika; diğer yandan, daha demokratik bir alandaysa, o açıdan da sendikal mücadeleyi de engelleyen, birbirine engel gören bir politika var. Buradan bir kez daha bu örgütlenme özgürlüğüne dikkat çekmek istiyorum. Neden? Çünkü işçiler bilinçlendiği sürece kendi hakkını arayacak. Bu konuda uygulanmıyorsa bu, örneğin iş sağlığı konusunda gerekli tedbirler alınmıyorsa, itiraz edecek, hukuki işlemleri başlatacak. Şimdi, bunu bilmeyen işçi, bunu, patronun insafına bırakılmış olarak görüyor. O açıdan sendikal mücadelenin böyle bir yönü var, işçileri bilinçlendirme, ortak mücadeleyi geliştirme konusunda. Bunlar gerçekleşmediği için de işçi ölümleri, iş kazaları çok daha fazla gerçekleşiyor.

Diğer bir konu: Gerçekten, diyelim ki bu kazaları önlemek bizim temel sorumluluğumuz. Eğer gerçekten demokratik bir Türkiye istiyorsak ve öyle övündüğümüz gibi dünyanın 16'ncı büyük ekonomisine -şimdi 17'nciyiz diyoruz- ulaşmak istiyorsak, o zaman, öncelikle bu ekonomiyi üretenlerin yaşam koşullarını düzeltmekle, yaşam hakkını güvence altına almakla bu mümkün olacaktır. Aksi takdirde sadece Avrupa Birliğine uyum normları çerçevesinde bu yasaları çıkarmak zorunda kalacağız.

Bir kez daha şunun altını çizmek istiyoruz: Avrupa Birliği istediği için değil, ILO sözleşmesi, uluslararası sözleşmelere tabii ki uyalım ama bu bizim ihtiyacımız olduğu için, daha güvenli bir ortamda işçilerimizin çalışmasını istediğimiz için, yaşam hakkını önemsediğimiz için bu kanunları çıkarmak durumundayız, aksi takdirde gerçekten bir anlamı olmuyor bizim açımızdan.

Bir kez daha şunu ifade etmek istiyorum: Umarım bir daha iş kazalarıyla, işçi ölümleriyle karşı karşıya kalmayız.

Bu önerimize de destek verirsiniz diye umuyoruz.

Hepinize iyi akşamlar diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.