GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU TASARISI VE TEKLİFİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:121
Tarih:19.06.2012

BDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 277 sıra sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı'nın ikinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hükûmetin 3 Ekim 2005 tarihinde Avrupa Birliğine tam üyelik için yaptığı başvurudan sonra müzakere sürecinin başlatılmasıyla birlikte işçi sağlığı ve iş güvenliği konusundaki uyum çalışmalarına başlanmıştır. Müzakere süreci, Avrupa Birliği ve ILO normlarına uyum sağlama zorunluluğu getirmekteydi. Uyum süreci, sadece iş sözleşmesiyle tanımlananları değil, tüm çalışanları kapsayan, müstakil düzenlemeleri gerekli ve zorunlu görmüştü. Avrupa Birliğinin çevre direktifiyle birlikte ILO'nun İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin 155 ve İş Sağlığı Hizmetlerine İlişkin 161 sayılı sözleşmelerine uyumu ile taslak Aralık 2005 tarihinde hazırlanmış, ilk dönem. Bu taslak, ilk, işçilerle, emekçilerle tartışmak yerine ya da meslek örgütleriyle tartışmak yerine, Hükûmet tarafından sermaye örgütlerine gönderilmiş ve bu taslak şeklini alıp bugün önümüze getirilmiştir.

Sayın milletvekilleri, hepimiz biliyoruz ki işçi ölümlerinde Türkiye dünya 3'üncüsü. Bu vahim durumu, işçi sağlığının ve güvenliğinin detaylı? Sendikalarla ve bu alanda çalışan örgütlerle, dünya standartlarının belirlediği ILO sözleşmeleriyle uyumlu yasaların çıkarılması, ölümlerin önlenmesi adına çok büyük adım olacaktır. Ölümle sonuçlanan iş kazalarının iş gücüne oranında birçok sektörde Çin'i bile sollayarak 1'inci sıraya oturmuş bir ülkeden bahsettiğimizi unutmamak gerekiyor. Bu tasarıyı görüşürken de hep bunu aklımızın bir köşesinde tutmak iyi olur diye düşünüyoruz.

İşin garip yanı, sürekli olarak ekonomik büyüme oranlarıyla övünülen ülkemizde iş güvenliği de benzer şekilde büyümemekte, aksine, yıllar geçtikçe iş kazalarının sayısı da artmaktadır. Türkiye'nin yüzde 8,5 büyüdüğü dönemde ölümcül iş kazaları daha fazla artarak büyümüştür. Odaların ve sendikaların verilerine göre bu dönemde yüzde 8,5 büyümenin, verilerin olduğu dönemde iş kazaları yüzde 15 artmıştır. Türkiye'nin yüzde 4,8 küçüldüğü yani 2009 yılında ise iş kazaları raporlara göre daha az olmuştur. Dolayısıyla büyüme olarak belirtilen, aslında, işçilerin ölümleriyle gerçekleştirilen sermaye artırımlarından başka bir şey değildir. Sonuç olarak "daha çok kâr, daha çok işçi ölümü" sloganı AKP Hükûmeti tarafından benimsenmektedir. Söylem olarak böyle ifade edilmese de pratik sonuçlar bize bunu göstermektedir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının açıkladığı verilere göre 2002-2011 arasında iş kazalarında ölen işçilerin sayısının toplam 10.297 olduğu ifade edilmiştir. 2012 yılında ilk dört ayında toplam 250 işçi yaşamını yitirmiştir. Ocak ayında 62, şubatta 42, martta 59 ve nisan ayında 87 iş kazası olmuş ve işçiler yaşamını yitirmiş. AKP döneminde artan HES baraj yapımları esnasında 2002 yılının ilk beş ayında ise 30'a yakın işçi HES inşaatlarında yaşamını yitirmiştir.

Sayın milletvekilleri, sosyal hak ihlalleri raporlarının 2011 yılı verilerine göre iş kazalarında ölen işçi sayısı 641 iken iş kazalarında ölümcül ağır yaralanan kişi sayısı 668 olmuştur. Toplam 1.309 kişi ölümcül iş kazası geçirmiş, bunların yarısı iş kazası geçirdiği gün hayatını kaybetmiştir. İş kazalarında kayıtlara geçen diğer veri ise 2.166'dır. Bu rakamlar 2010 yılına göre yüzde 15'lik bir artış göstermiştir. Rakamların da ortaya koyduğu resme göre Türkiye'de büyümenin bedelini hep işçiler öder durumdadır.

Sayın milletvekilleri, her ölümcül 4 iş kazasından 1'isi inşaat sektöründe gerçekleşiyor Türkiye'de. 5 iş kazasından 1'isi de imalat sanayisinde meydana gelmektedir. Bu iki sektörü 3'üncü sırada madencilik sektörü izlemektedir. 4'üncü sırayı ise mevsimlik tarım işçileri almaktadır. İmalat sanayisindeki ölümlerin ezici bir çoğunluğu organize sanayi sitelerinde meydana gelmektedir.

Sanayiyi organize etmekten işçilerin ölümünü organize eder bir durum meydana gelmiştir ne yazık ki. Yangın, patlama, elektrik kaçağı belli başlı ölüm nedenleri arasındadır. Türkiye'de her sektörde işçi ölümleri had safhada iken taşeronlaşmanın yüksek olduğu inşaat, gemi yapımı, imalat sanayisi gibi iş kollarında iş kazaları ve işçi ölümlerinin çok daha yüksek olduğunu belirtmek isteriz.

AKP Hükûmeti döneminde gerek özel sektörde gerekse kurallı çalışmanın kalesi sayılan kamuda taşeronluk ve esnek istihdam biçimleri hızla yaygınlaşmaktadır. Başta eğitim ve sağlık sektörü olmak üzere belediyelerden KİT'lere kadar pek çok alanda emekçiler en ağır şartlarda ve güvencesiz çalışma yaşamına dâhil edilmiştir. Çoğu üniversite mezunu yüz binlerce kişi kamu personeli sınavlarında kadrolu bir iş için çaba sarf ederken kamuda istihdamın önemli bir kısmı güvencesiz, kuralsız çalışma biçimleri ve hizmet alımı yani taşeron yoluyla sağlanmaktadır.

DİSK'in taşeronlaşma raporuna göre, özellikle inşaat, maden, gemi inşası gibi sektörler iş kazaları ve taşeron uygulamaların yoğun olduğu alanlardır. Örneğin gemi inşası sektöründe istihdam edilen toplam 35.042 işçinin sadece 10.013'ü asıl işverenle çalışmakta, kalan 25.029'u alt işverence çalıştırılmaktadır. Bir diğer ifadeyle ise yüzde 71'i alt işveren tarafından istihdam edilmektedir. Bu son derece korkutucu bir orandır. İnşaat sektörü ise neredeyse taşeronların eline geçmiş durumdadır. Temizlik, yemek, güvenlik, ulaştırma, depolama ve haberleşme ve benzeri hizmetler gibi pek çok sektörde artık taşeronlaşmaya gidilmiştir.

Bunun haricinde sanayi sektöründe bir fabrika içerisinde üretimin usulsüz olarak pek çok taşeron şirkete bölündüğü görülmektedir. Tuzla tersanelerinde bu çok yoğun yaşanan bir durum. Devlet memurları hariç kayıtlı iş gücünün en iyi ihtimalle yüzde 30'u yani 3 milyona yakın işçi bu taşeron şirketlerin güvencesiz çalışanı durumundadır. Dolayısıyla iş sağlığı ve iş güvenliği aslında tam da bu alanlarda ciddi anlamda sorun yaşamaktadır. Alt işveren bu sorumluluğu üstlenmemektedir. Belki bugün çıkartılacak bu yasayla kısmen bu sorunlar çözülüyor gibi olacak ama bunun eğer denetimi güçlü yapılmazsa, bu anlamda buradaki koşullar yerine getirilmezse ne yazık ki işçi katliamları  devam edecektir, iş cinayetleri devam edecektir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin diğer bir sorunu ise çocuk işçiliğidir. DİSK'in açıkladığı rapora göre dünyada her 5 çocuktan 1'i çalışırken Türkiye'de her 2 çocuktan 1'i çalışmakta. Dünya genelinde 306 milyon çocuk işçi bulunurken Türkiye'de 1 milyon çocuk işçi bulunmaktadır. 5 ila 17 arası toplam çalışan çocukların oranı yüzde 49'u bulmaktadır Türkiye'de. Çocuk işçiliğinin tarımdaki çözülmenin ardından sanayiye kaydığı bilinmektedir. 1994 yılında yüzde 16'lık olan oran çocuk işçiliğinde 2006 yılında yüzde 28'e kadar ulaşmıştır. ILO verilerine göre Türkiye, çocuk işçi çalıştırmada Çin, Hindistan, Venezuela, Brezilya, Endonezya, Kenya ve Tayland'dan sonra sekizinci sıradadır. Türkiye ILO'nun dünyadaki çocuk işçiliğinin en kötü koşullarının ortadan kaldırılması için acil eylem planı olan 182  sayılı Sözleşme'nin tarafı olmuş bir ülke olarak bunun gereğini yerine getirmesini beklemektedir. On beş yaşından küçüklerin çalıştırılmasının önüne geçilecek tedbirler derhâl alınmalı, dünyada çocuk işçiliğinin en kötü biçimi olarak kabul edilen tarım, imalat sanayisi gibi alanları içeren on beş alanda acil eylem planları gerçekleştirmek durumundadır.

Sayın milletvekilleri, tabii ki bu tasarıyla başından beri ifade ettik aslında muhalefetin bir anlamı var mı diye insan düşünüyor. Hani bu iktidar koltuklarının boş olduğunu düşündüğünde, sadece el kaldırmak için ya da karar yeter sayısı istendiğinde buraya gelen milletvekillerini düşündüğümüzde ne kadar acaba bu işe duyarlıyız diye doğrusu merak ediyoruz. Ama bu bizim yaşamımızı da etkileyen ve ciddi anlamda bizim önümüze engel olan bir yasa tasarısını burada görüşüyoruz. Bu yasa tasarısı umarım bundan sonra işçilerin, emekçilerin yaşamlarını biraz daha kolaylaştıracak bir yasa tasarısı olur diye düşünüyorum.

Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Evet Hükûmetin, buradaki muhalefetin sorunu işçilerin, emekçilerin sorunlarını çözmek; onların hem örgütlenme özgürlüğü üzerinde hem yaşam haklarını hem de hak ve özgürlüklerini güvence altına alacak düzenlemeler yapmak durumundadır. Bunu sadece yapmak için yapmak değil, bunun kurallarını da, yaşama nasıl uygulayacağınızı da ifade etmek önemlidir. Bir kez daha altını çizmek istiyoruz, ölümler olduktan sonra yapacak ne yazık ki hiçbir şey yok, Türkiye'de çok yeterince ölüm var zaten, önemli olan ölümler olmadan, kazalar olmadan önleyici tedbirler alabilmektir. Bu kanun tasarısı umuyorum ki bu tedbirleri almaya yeterli olacaktır.

Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.