| Konu: | TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 122 |
| Tarih: | 20.06.2012 |
CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce az önce Sayın Bakanımızın sorulara verdiği bir cevaptaki bir yanılgıyı düzeltmek istiyorum.
Sayın Bakanım, az önce Türkiye'nin işkenceyle ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilmiş kararları bulunmadığını ifade ettiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) - Oraya dava gitmedi son iki yılda, düzelteyim.
LEVENT GÖK (Devamla) - Evet, ancak bendeki veriler ne yazık ki böyle değil, 2011 yılında Türkiye'yle ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin en çok ihlal edilen haklar sırasını adil yargılanma hakkı yüzde 28, işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele yasağı yüzde 25 olarak oluşturmaktadır Sayın Bakanım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) - Dava açılmadı son iki yılda.
LEVENT GÖK (Devamla) - Üstelik dayanak noktası bu belgeler, Başbakanlık raporlarından alınmış bir belgedir ve bilgidir. Sizin Başbakan Yardımcısı olduğunuzu biliyoruz yani Başbakanlık raporlarına giren bu bilgiyi sizlerle paylaşmayı uygun gördüm.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün önemli bir yasayı tartışıyoruz ama bu yasa gerçekten anlamına uygun bir şekilde bugün Mecliste hak ettiği ilgiyi ne yazık ki göremiyor. "İnsan hakları" diyoruz, herkes insan haklarından söz ediyor ama böylesine önemli bir yasada ve Hükûmetin, Komisyonun da ilgiyle sunduğu bu yasayı ne yazık ki milletvekillerimiz dahi yeterince ilgiyle izlemiyor değerli arkadaşlarım. Oysa "insan hakları" kavramı bu kadar ucuz bir kavram değil, pek çok sayın konuşmacı bunlardan bahsetti, insan hakları her şeyden önce etik bir değerdir değerli arkadaşlarım. İnsan haklarının etik bir değer olduğunu bize İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 1'inci maddesi söylüyor. Ne diyor 1'inci madde: "Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğar." İşte böylesine tarif edilmiş insan hakları, tarihî gelişim içerisinde devletin sınırlandığı, bireyin hak ve özgürlüklerinin korunduğu kavramlar olarak bugüne kadar gelmiştir. İnsan haklarında devlet bireye karşı korunmayacaktır, birey devlete karşı korunacaktır. Devlet bireyin hak ve özgürlükler alanına giremez. Türkiye'mizin yetiştirdiği aydınlardan, en önemli aydınlardan Profesör Doktor Tarık Zafer Tunaya Paris'te bir müzeyi gezerken gözleri küçük bir kitaba takılır. 1791 Fransız Anayasası'dır bu kitap. Eseri biraz daha yakından incelemek ister, biraz daha yaklaşır ve okuduğu şu cümle kanını dondurur Profesör Tarık Zafer Tunaya'nın: "Bu kitap, bu Anayasa insan derisiyle kaplanmıştır." Bu söz hürriyet savaşlarının derinliğini, uzunluğunu, "özgürlük" denilen şeyin bedava olmadığını o kadar anlamlı anlatıyor ki hür yaşamanın bedeli açıkça anlaşılıyor bu sözden.
İşte, değerli milletvekilleri, bu mücadeleler bizi günümüzün demokrasi platformuna ulaştırmıştır. Amaç, insanın insan olmak onuruyla birtakım haklara ve hürriyetlere sahip bulunduğunu kabul ettirmektir.
İnsanın, içinde serbestçe hareket edebileceği, kendi kendini yönelteceği küçük bir dünyası vardır. Bu haklarını iktidar vermemiştir. O, onlara, doğuştan insan olarak doğduğu için sahiptir. İktidar bu dünyaya girmemelidir, girememelidir. Yönetenler bu hakları tanımakla, korumakla ve geliştirmekle ödevlidirler.
Fert fert, kitle kitle yapılmış olan bu ihtilallerin ortak amacı bu fikirlerde toplanmıştır değerli arkadaşlarım. Tarihin bize sunduğu iktidar türleri, krallar, emirler, sultanlar, yurttaşların haklarını bir bahşiş, bir ulufe saymışlardır. Ne demektir insan hakları? Onlar dağıttığı oranda insanlar hak sahibi olabilirler, insanlar birer kuldurlar, hak istemeye hakları yoktur. Görevleri, iktidarlarının yüceliğini ve gücünü artırmaktır, o kadar. İşte, bu fikirlerle savaşılmıştır. Bütün özgürlükçü ihtilallerin amacı bu otoriter kuralları yıkmak, bu yolda elde edilmiş sonuçlara yani gelişmelere eklemek olmuştur. Hürriyet mücadelesi, insan derisiyle kaplı anayasalar için bugün de devam eden uzun bir gelişme çizgisi izlemiştir.
Değerli milletvekilleri, bugün tartıştığımız İnsan Hakları Tasarısı ne yazık ki az önce tarif ettiğimiz insan hakları gelişimine uyan, bizi demokratik ülkelerle aynı seviyeye getiren bir yasa değildir. Bu yasa, içinde pek çok antidemokratik hükmü ve özellikle devletin yaptığı hak ihlallerini denetlemekle yükümlü olacak olan bir Kurulun tüm atama yetkisini yürütme organına vererek daha baştan ölü doğmuş bir yasadır.
Değerli milletvekilleri, bu yasayla Kurul üyelerinin yürütme tarafından büyük ölçüde atanması; 7'sinin Bakanlar Kurulu, 2'sinin Cumhurbaşkanı, 1'inin YÖK ve 1'inin barolar tarafından seçilmesi komisyonumuza, alt komisyonumuza bu konu için çağırdığımız bütün sivil toplum örgütlerinin, Türkiye'nin en saygın aydınlarının ve insan hakları savunucularının, bize bu konuda son derece öğretiye yatkın bir şekilde insan haklarını öğreten bilim adamlarının görüşlerinin aksine olarak bugün Meclise götürülmüştür. Meclis alt komisyonumuzda dinlediğimiz Türkiye'nin en önde gelen aydınları, barolarımız, Barolar Birliğimiz, insan hakları temsilcileri, MAZLUMDER, herkes, Helsinki Yurttaşlar Derneği, insan haklarının tüm kuruluşları; vakıfları, dernekleri, İoanna Kuçuradi gibi Türkiye'nin felsefesinin kuyruklu yıldızı, Diyarbakır Barosu, Ankara Barosu, bütün barolar, Barolar Birliği, bize geldikleri zaman söyledikleri tek bir şey olmuştur, "Bu yasayı derhâl geri çekin. Türkiye bu yükü taşıyamaz." demişlerdir değerli arkadaşlarım. Komisyonda bu arkadaşlarımız, bu değerli bilim adamları saygınlıkla dinlenilmiş, gereği yapılacağı söylenilmiş ama ne yazık ki bizim de koltuklarında beraber oturarak insan hakları komisyon mücadelesini verdiğimiz yine AKP'li arkadaşlarımız bu görüşlerin bir tanesini dahi dikkate almadan bu tasarıyı büyük ölçüde aynen Genel Kurula getirmiştir.
Böyle bir haksızlığa Türkiye'nin tahammülü yoktur değerli arkadaşlarım. Türkiye, az gelişmiş ülkeler arasında olabilir ama Türkiye, demokrasisini ileri götürmek isteyen bir ülkedir. Türkiye'nin bu tavrını, bu olumsuz durumunu, bundan sonra çok daha acısını çekerek anlatmak durumunda kalacağız. Çırpındık Komisyonda, Sayın Bakanımız da bizi dinledi, bazı görüşlerimize iştirak ettiğini ifade etti, arkadaşlarımız da ellerinden geleni yapacaklarını ifade ettiler. Ama değerli arkadaşlarım, bu yasayla, Hükûmet Türkiye'deki bütün kurulları özelleştirirken İnsan Hakları Kurumunu tek kelimeyle devletleştirmiştir. Bunun tek adı budur. Türkiye'de İnsan Hakları Kurumu devletleştirilmiştir değerli arkadaşlarım. Bunu başka bir türlü şekilde izah edemezsiniz. Kurulun bütün üyelerinin yürütmenin yetkisinde olduğu, onun etkisinde kalacağı açık olan bir kurulun İnsan Hakları Kurulu olarak ifade edilmesi söz konusu bile değildir.
Burada birbirimizle lütfen dalga geçmeyelim. Hepimiz insan hakları mücadelesinden geçiyoruz. Hepimiz şurasından ya da burasından insan hakları mücadelesinin bir parça parçası olmuşuzdur. Bunları biz söylediğimiz zaman kötü oluyoruz. Ama ben size, isterseniz, Avrupa Birliği İlerleme Raporu'nda bu tasarı için ne söylenilmiş, o cümlelerin altını çizmek isterim. Avrupa Birliği İlerleme Raporu'nda değerli milletvekilleri aynen şunlar söylenilmiştir: "Türkiye İnsan Hakları Kanunu Tasarısı'nda Kurul üyelerinin Başbakana karşı sorumlu olması ve üyelerinin Bakanlar Kurulu tarafından belirlenmesi Paris ilkeleriyle uyumlu değildir." Aynen budur Avrupa Birliğinin İlerleme Raporu'ndaki ifadeler.
Peki, daha geçtiğimiz ay Avrupa Birliği Komisyonunun yeni Türkiye Temsilcisi Jean Morris Rippert'in sözlerini duymak ister misiniz? Türkiye'yi takip edecek olan yeni temsilcinin sözleri aynen şöyle: "Türkiye'nin hazırladığı Ulusal İnsan Hakları Kurumu Taslağı'nda iki önemli koşul var, bir türlü aşılamıyor. Birincisi, bu Kurum başkanı ve üyeleri Hükûmetten bağımsız olmalı; bulgularını, raporlarını bağımsızca yayımlamalı. İkincisi ise, ayrı bir bütçesi olmalı. Eğer bu hâliyle geçerse -değerli milletvekilleri takdirinize sunuyorum bu cümleleri- biz bunun Avrupa Birliği mevzuatıyla uyumlu olmadığını açıklamak zorunda kalırız ve herkes bir daha hoşnutsuzluk yaşar."
Aynen Avrupa Birliğinin bakış açısı budur bu tasarıyla ilgili. Kendimizi aldatmayalım. Yol yakınken önergelerimiz üzerinde sağlayacağınız katkılarla gerekli değişikliği yaparak tasarının Paris ilkelerine uyumlu olmasına hep birlikte çalışalım diyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.