GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:122
Tarih:20.06.2012

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1'inci madde üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, burada önemli bir konuyu konuşuyoruz, özellikle Türkiye'de insan hakları ve özgürlükler konusu ciddi bir sorun alanı, sadece cezaevlerinde değil, aslından bütün alanlarda ciddi anlamda bir problem. Bu Hükûmet ilk başladığında, daha doğrusu geçen dönem "işkenceye sıfır tolerans" diye başlamıştı, bu kürsüde çok defa edildi. Sayın Bakanın kendisi özellikle açılım sürecinde yine insan haklarına ilişkin sıfır toleransla yaklaşacaklarını ifade ettiler. O günden bugüne burada ne yazık ki işkenceye sıfır tolerans yerine, her yer işkence haneye dönüştü. İşte, insanlar HES'lere karşı olduğu için şiddete maruz kaldı, sokakta ana dilde eğitim istedikleri için, parasız eğitim istedikleri için ya da cezaevlerindeki durumu ifade etti? Artık insanlar diri diri yakılmaya başlandı. Bu, Türkiye'de insan hakları raporunun ne hâle geldiğini gösteriyor. Tabii ki bir kurulun olması önemli ama bu kurulun bağımsız olması, gerçekten sorunları çözer bir nitelikte olması gerekiyor. Ama ne yazık ki burada çıkarılan bütün yasalar "Avrupa Birliği istedi." diye yapılıyor ve bunun gereği yerine getirilmiyor.

Sayın milletvekilleri, bu ülkenin en temel sorunlarına dokunmayan bir yaklaşım var burada. Bu ülkenin temel sorunu Kürt sorunu, bu sorun çözülmediği sürece de bu alanda da insan hakları ihlalleri ne yazık ki devam edecektir. Çatışmaların, savaşın yoğun olduğu yerler de en çok insan hakları ihlallerinin yaşandığı yerlerdir. Bu, sadece Türkiye'ye özgün bir durum değildir çünkü "Terörle mücadele ediyoruz." adı altında bütün özgürlükler gasbedilmektedir. Türkiye'de neredeyse herkes teröristtir. Dünyada en çok teröristi olan ülke hâline geldik. Şimdi, bu bizim sorumuz mudur, değil midir; bu sorunu çözecek miyiz? Şimdi, burada bazen muhalefet liderlerinden ve diğer muhalefet partilerine mensup arkadaşlarımızla konuşurken bu ülkenin temel sorununa ilişkin böyle bir "Nasıl çözeriz?" yaklaşımından ziyade, bu sorunu görmezden gelen bir noktaya ya da daha milliyetçi yönlere çevirmek isteyen bir yaklaşım olamaz.

Sayın milletvekilleri, farkında mısınız bu ülkede onlarca farklı kimlik ve kültür var; bu ülkede 20 milyon Kürt var, bu insanların hak ve özgürlük sorunu var. Bu insanlar her gün insan hakları ihlallerine maruz kalıyor, her gün hakları gasbediliyor. Bu ülkede insanlar barış istedikleri için, ana dilde eğitim istedikleri için terörist ilan ediliyorlar. Nasıl çözeceğiz biz bu meseleyi? Bu yaklaşımı çözmediğimiz sürece, değiştirmediğimiz sürece insan haklarından, demokrasiden, hukuktan bahsetmek mümkün değildir çünkü tam da bu yaklaşım, terörizm yaklaşımı bu sorunları beraberinde getirmektedir. Biz bunu yapamadığımız sürece bu ülkede gerginlik olacaktır. Bu kürsüde her gün başsağlığı diliyoruz, bu bizim sorunumuz değil midir? O zaman bu sorunu çözeceksek herkes elini taşın altına koyacak ama böyle milliyetçilik yaparak falan değil yani, bu ülkenin temel sorununu gelip çözeceğiz. Bu ülkede Türk ne hakka sahipse Kürt, Laz, Çerkez, Ermeni de aynı hak ve hukuka sahip olmalıdır, demokrasi bunun gereğidir. Bunu sağlamadığımız sürece bu ülkede insan hakları ihlallerini ortadan kaldırmak mümkün değildir. Bugün cezaevleri niye bu kadar dolu? 8 bin tane BDP'liyi KCK'li diye cezaevine gönderdiniz, milletvekilleri cezaevinde, belediye başkanlarımız cezaevinde. Hatta o kadar hızlı ki AKP Hükûmeti, belediye başkanımız daha tutuklanmadan ikinci gün görevden alma yazısı geliyor. Nasıl oluyor bu? Şimdi, bunları konuşmadığımız sürece istediğimiz kadar insan haklarından bahsedelim, bu sadece göstermelik adımlar olmaktan öteye geçmez. Samimiyet bu değildir. Samimiyet olacaksa o zaman sorunlarımızı çözeceğiz yani, insan hakları ihlallerini böyle çözebiliriz. Siz bir halkın haklarını gasbediyorsanız, dilini, kimliğini, kültürünü gasbediyorsanız orada tabii ki en büyük insan hakkı ihlali vardır. Şimdi, biz bunu çözecek miyiz, çözmeyecek miyiz? Şimdi, bu ülkenin en temel sorunu bugün İmralı'da kilitlenmiş durumdadır. Bunu polemik yapacağımız yere bu sorunu nasıl çözeceğiz? Sayın Öcalan on bir aydır ailesiyle, avukatlarıyla görüştürülmüyor, avukatları tutuklanmış durumda ve bu gerginliğe neden oluyor, savaşı derinleştiriyor, çatışmayı derinleştiriyor.

Şimdi, bu sadece BDP'nin de sorunu değil, bütün buranın sorunudur. Eğer gençlerimizin yaşamını yitirmesini istemiyorsak, eğer gerçekten demokratik bir Türkiye istiyorsak, eğer gerçekten halkların eşitlik temelinde kardeşliğini istiyorsak o zaman gereğini yerine getireceğiz, o zaman bu işi oturup birlikte çözeceğiz.

Müzakereden bahsediyor herkes: "Müzakere masasından kalkın." Müzakere masasına oturulmuş mu ki kalkılsın? Oturulmadığı için sorun var zaten, oturulmadığı için sorunlar çözülmüyor, konuşamadığımız için? Bu olmadığı sürece Türkiye'de gerçek anlamda insan haklarından bahsetmek mümkün değildir sevgili arkadaşlar.

Ben bir kez daha herkesin şapkasını önüne indirip biraz daha bu perspektiften düşünmesi gerektiğini düşünüyorum.

Hepinizi selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.