GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:123
Tarih:21.06.2012

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 279 sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 24'üncü maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İnsan haklarının salt kişi özgürlükleri anlamında algılanmaması gerekir. Bugün, ülkemizde, gelecek kuşakları olumsuz yönde etkileyecek bir olguyla karşı karşıyayız. O da GDO'lu, genetiği değiştirilmiş organizmalı ürün açısından ülkemizin bir deney tahtası olmasıdır. 23/12/2011 tarihinde, yem amaçlı kullanılmak üzere, on üç mısır çeşidine izin verilmiştir. Sayın Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı, GDO'lu besinlerin hayvanlara zararı olduğunu, insanlar için tehlike olmadığını ifade etmiştir. İzin verilen GDO'lu yemlerle beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt, yumurta, peynir gibi ürünler üzerinde GDO'lu yemle beslenen hayvanlardan elde edildiğine dair bir etiketleme zorunlu olmadığına göre insanlarımız bilinmeyen bir deney parçası olmayacak mıdır?

Değerli milletvekilleri, insan hakları konusunda iki örnek de seçim bölgemden vermek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, Bursa Orhaneli Başköy mermer ocağı. Bu mermer ocağının yıllardır çalışmasından su kaynaklarının kirlendiğini ve bunun İl Özel İdaresi tarafından tespit edilmesine rağmen bugüne kadar hiçbir işlem yapılmadığını, köy Muhtarının ve İhtiyar Heyetinin ilgi çekmek anlamında istifa ettiğini belirtmek istiyorum. Bu bir insan hakları ihlali değil midir?

İkinci örneğim: Orhangazi'de bir tekstil fabrikası var. 2000 yılına kadar gayet iyi çalışan bu fabrika, almış olduğu borç yüzünden bir B şirketine, finans kurumuna devredilmiş, ilgili firma sahibi burada bir kiracı olarak yıllarca çalışmış. Ancak gelin görün ki 14 Mayıs 2012 tarihinde bu finans kurumu fabrikayı kapattığını ve işçileri kapıya koyduğunu, işçilerle ilgili bir kıdem tazminatının söz konusu olmadığını ifade etmiştir. İşçiler 14 Mayıs 2012 tarihinden itibaren grevdedir arkadaşlar ve buradan, bir annenin Muğla'daki çocuğunu getirebilmek için asgari ücretle çalıştığını, dört aydır ücret almadığını ve 200 işçi arkadaşımızın akıbetlerinin bilinmediğini de ifade etmek istiyorum. Bu arkadaşlarımıza devredilirken herhangi bir sözleşmede ne gibi haklarla devredildiği de belirtilmemektedir. Bu bakımdan, bugün bu arkadaşlarımızın işlerini kaybetmesi, iş konusundaki sıkıntıları bir insan hakları ihlali değil midir?

Değerli milletvekilleri, böyle bir olguya duyarsız bir anlayışı, insan hakları konusunda, öngörmek zor olsa gerek? Bugün  bu  konularda  bu  derece duyarsız olan Hükûmetin -az önce örnek verdim ki, Türkiye'de binlerce örnek verebiliriz bu duruma- bu bakımdan insan hakları konusunda da bir yasa çıkarmaktan öteye gidemeyeceğini ifade etmek istiyorum. Neden bunu söylüyorum? Çünkü köylümüz sizden -uygulayamayacağınız yasaları çıkarmayın- temiz su, sulama suyu istiyor, ayrıca işçi kardeşlerimiz de iş güvenliği istiyor.

Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Teşekkür ederim.  (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.