GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BAZI SORUŞTURMA VE OPERASYONLARDA KOLLUK GÜÇLERİNE HUKUKA AYKIRI UYGULAMALAR YAPTIRDIĞI, YARGIYA MÜDAHALE ETTİĞİ, AÇIKLAMALARINDA KULLANDIĞI BAZI İFADELERLE DEVLET ADAMI CİDDİYETİNDEN UZAKLAŞTIĞI VE YETKİLERİNİ HUKUKA AYKIRI OLARAK KULLANDIĞI İDDİALARIYLA İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN HAKKINDA BİR GENSORU AÇILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:2
Birleşim:18
Tarih:15.11.2011

BDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim Şahin hakkında Anayasa'nın 99'uncu ve İç Tüzük'ün 106'ncı maddeleri uyarınca vermiş olduğumuz gensoru önergesi hakkında konuşmak üzere grubum adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yeryüzünde var olan ülkeler arasında savunma sanayisine en çok yatırım yapan ve bütçesinin aslan payını savunma giderlerine harcayan en başat ülkelerden birisidir Türkiye. Zira, ülkenin korunma ihtiyacına dair geliştirilen inanç gereğince tanka, topa yapılan yatırımın ne kadar gerekli olduğuna sıklıkla vurgu yapılmaktadır.

Ülkenin resmî söylemini, tarihsel argümanlarını ve kültürel kodlarını, iç ve dış düşman tehdidini esas alarak bir ötekileştirme hareketi üzerinden kuran siyasal sistem, bu dar anlayışı çerçevesinde ülke yönetimini sağlamaya çalışmaktadır. Lakin siyasal ve kültürel bütün kurumlara hâkim kılınan bu anlayış bir yönetim sorununa neden olduğu gibi, bu vatan topraklarını halkımız için yaşanılması güç diyarlar hâline getirmektedir. Özgürlükler alabildiğine kısıtlanmakta, muhalif kesime, farklı olana gösterilen tahammülsüzlük en amansız şekilde zorbalığa dönüştürülmektedir. Demokratik kurumlar devletin bizatihi hedefi hâline getirilmektedir. İnsanlığın evrensel değerleri olan hak, eşitlik, özgürlük, demokrasi ve adalet gibi toplumsal yaşam için elzem olan kavramlar ve bu kavramların var olma zeminleri Hükûmetin kendisi tarafından yok edilmektedir.

Üç dönemdir iktidar olan bu Hükûmet döneminde, parkta otururken ya da farklı bir dilde şarkı söylerken yahut aracınızda hiçbir şeyden habersiz seyahat ederken sizi korumakla görevli olduğunu sandığınız kendi devletinizin kendi polisi tarafından öldürülebilir ya da felç bırakılabilirsiniz ve bu polis, kendisine bu Hükûmet tarafından tanınan yasal olanaklar sayesinde, hiçbir soruşturmaya ve  yaptırıma tabi tutulmadan, meslek hayatının yeni kurbanlarını avlamak üzere hayatına devam edebilir.

Bu Hükûmet döneminde, gözaltına alınırsınız, devletin evi sayılan karakolda en azından canınızın bir kıymeti olduğunu sanırsınız ama tamamen yanlışlıkla sizi bulmuş bir polis kurşunu sonucu yahut görgü tanıklarının ifadelerine göre bir polisin beşinci kattan sizi itmesi sonucu öldürülebilirsiniz. Nedense, bu olayların yaşandığı zaman kayıtta olan kameraların ilgili kayıtları da yanlışlıkla silinmiştir. Bu yanlışlıkların sayısı yüzleri, binleri bulmuştur ama yine de fark etmez, bu bir devlet geleneğidir. Bu Hükûmet de altı üstü bu geleneği devam ettirmektedir. Kurbanlar Hükûmet yanlısı olmadıktan sonra, bu devlet için bu yanlışlıkların faydası olur ama zararı olmaz.

Cezaevindeyseniz iş daha da vahimdir. Farklı bir dilde konuştuğunuz için hücre cezası alabilir, işkenceye maruz bırakılabilirsiniz. Bu ülkenin öteki olan yurttaşları olduğunuz için, temel yaşam gereksinimlerinden mahrum bırakılır, her türlü hakaret altında yok edilmeye çalışılabilirsiniz. Ölümcül bir hastalığın pençesindeyken dahi devletiniz hücre koşullarında can vermesini bekler sizden.

Burası Türkiye. Cezaevi aracında yangın çıkar, 5 can araç içinde cayır cayır yanmaya terk edilir, bir sabah hepimiz bu vahşi ölümün haberiyle uyanırız. Hükûmetin zirvesinin hiçbirisinin uykusu kaçmaz çünkü ölümler olağan sayılmıştır bu ülkede. Bir insanın, bir insan canının kıymeti harbiyesinin kaç devlet demirbaşına eşit olduğu bile devlet aklı tarafından bahse konu olabilmiştir. Esrarengiz bir asker ocağı vardır bu ülkede. Bumerang şeytan üçgeni gibidir. Her ne oluyorsa sayısı bir tabur sayısını dahi aşan oranda er intihar etmektedir. Oysa intihar ettiği söylenen bu erlerin enselerinden, sırtlarından vurulmalarından etnik ve düşünce yapıları göz önüne alındığında gayet kasti bir şekilde öldürüldüklerini rahatlıkla kestirebilirsiniz. Nitekim birçok raporda bu iddiaya yer verilmiştir. Fakat bu ölümler de olağandan sayılsa gerek Hükûmet kanadından bu ölümler ile ilgili olarak bir araştırma yapılma gereği dahi duyulmamıştır. Nitekim bu ölümlerin bir teki dahi aydınlatılmamış, ülkenin şüpheli ölümler listesinde aydınlatılmayı bekleyen karanlık birer cinayet olarak kalmıştır.

Sınır boylarında yine onlarca yurttaşımız çeşitli gerekçelerle gerek Türk Silahlı Kuvvetleri askerleri gerek komşu ülke askerleri tarafından sorgusuz sualsiz öldürülebilmektedir. Ne komşu ülkeye hesap soran olur  "Yurttaşımı neden öldürdün?" diye ne de Türk Silahlı Kuvvetlerine sorulur "Bu yurttaşlar kendi ülkesinin kurşunuyla nasıl öldürülür?" diye. Yoksulluğun pençesinden sıyrılıp ekmek kavgası vermekten başka hiçbir edimi bulunmayan gençlerimizin infazı hâlâ sorgusuz sualsiz ölümlerin istatistiğini kabartmaya devam etmektedir.

Her gün ama her gün mutlaka en az birkaç kadın öldürülür ülkemizde. Önü bir türlü alınmadığı gibi kadın cinayetleri her geçen gün daha da artmaktadır. AKP Hükûmeti döneminde bu artışın yüzde 1.400 olduğu bizzat Hükûmet tarafından açıklanmaktadır ama hâlâ kadınların korunması için ayrılan ne bir bütçe vardır ne de yapılan ciddi bir çalışma bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu güvensiz ortamdan ve şiddet sarmalından geleceğimiz ve umudumuz olan çocuklarımız da çok haksız ve insafsız bir şekilde nasiplerini almaktadır. Sayısı yüzleri geçen çocuğumuz, polis ve Türk Silahlı Kuvvetleri şiddeti ile can verdiler, panzer ile ezildiler, havan topu ile parçalandılar, gaz bombası ve kurşunlar ile daha henüz çok başındayken hayatlarına göz yumdular. Tek bir tanesinin katili hakkında hukuki ya da idari herhangi bir işlem yapılmadı. Elinde taş izi bulanan çocuklarımızın ise suçunun boyunu kat kat aştığına karar verilip karakollarda ve cezaevlerinde gelecekleri karartılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu haksız uygulamalar karşısında mücadele etmeye çalışan kesimler, özgürlük ve barış mücadelesi veren siyasetçilerimiz, insan hakları savunucuları, gazeteci ve yazarlarımız ise kesintisiz bir biçimde düzenlenen operasyonlar ile gözaltına alınıp tutuklanmaktadırlar. Bu operasyonlar kadar bu operasyonların uygulama biçimi de ülkemiz demokrasisi açısından utanç vericidir. Hiçbir hak, hukuk, ahlak kriteri, kolluk kuvvetleri ve bağlı bulundukları birimler açısından dikkat edilmesi gereken bir nitelik taşımamaktadır. Özellikle Kürt siyasal hareketine yönelik yürütülen operasyonlar en pervasız görüntülere sahne olmaktadır. Açıkça söylüyorum, bu operasyonların düzenlenme amacı ve şekli tamamen darbe niteliği taşımaktadır. KCK operasyonları, bu ülkenin siyasal tarihinde bugüne kadar düzenlenmiş bütün darbeler kadar darbedir ve bütün bu darbeler kadar hukuksuzdur. Zira Türkiye Cumhuriyeti tarihi, darbeler dönemi hariç, ülke tarihinin hiçbir döneminde bu kadar çok sayıda siyasi tutuklama görmedi. Devletin elinin binlerce masum insanın kanına bulaştığı 90'lı yıllarda dahi bu kadar çok tutuklama yapılmadı. Bugünün ağır ceza mahkemelerinin o dönemin devlet güvenlik mahkemeleri kadar hukuksuz kararlar ürettiğini kim inkâr edebilir?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şiddet ortamına bizzat bu devletin ve de Hükûmetin ideolojik yapısı çerçevesinde oluşturulan yönetim tarzıyla sürüklenen ülkemizde devlet eliyle gerçekleştirilen haksızlıkları saymaya zaman yetmez. Hakkında gensoru vermiş olduğumuz İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim Şahin, tam anlamıyla "Böyle bir hükûmete böyle bakan." dedirten cinsten uygulamalara imza atmaktadır. İçişleri Bakanlığı, bu Bakan döneminde de hukuksuzluğun üretildiği bir birim olarak kullanılmaktadır. Bu Bakanlığın hukuksuz icraatlarına yabancı değildik ama devlet adamı ciddiyetinden bu denli uzak, ortaya koyduğu mantık hataları kadar, kısa bir cümle kuracak kadar dahi Türk dilini kullanamayan bir bakan profiliyle ilk defa karşılaştığımızı söyleyebilirim. Bu ülke basiretsizliği ayyuka çıkan nice siyasetçi gördü ama her hareketi, her cümlesi bilinçsiz bir davranış patavatsızlığını dahi aşan bakanın böylesini görmek AKP Hükûmetinin bu dönemine kısmetmiş!

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye iç işlerinin basiretsiz bir yöntemle idare edilmeye çalışıldığı bu dönemde sorunumuz sadece bir komedyene duyulan ihtiyaç olsaydı siz Sayın Bakan İdris Naim Şahin'i bulunmaz bir nimet sayıp başımızın tacı yapardık! Lakin o kadar çok acımız var ki, bu halka lazım olan en son şey bu acıların hafifletilmesiyle sorumlu durumda olan kişilerin her olayda bir mizansen sergilemesidir.

İnsanların en yakıcı haliyle yaşadığı olaylara hangi akılla hareket ettiğini anlayamadığımız sulu bir ciddiyetsizlikle açıklamalarda bulunan Sayın Bakan, işgal ettiği makamın görev ciddiyetini askıya almıştır. Sayın Bakanın Erciş'teki deprem çadırlarını gezerken sarf ettiği sözler utanç vericidir. Siz hem Van depreminde merkez idare ve yerel yönetimlerin ortak çalışmalarını engelleyeceksiniz, yardımları engelleyerek görevini kötüye kullanacaksınız hem de gidip deprem mağduru yurttaşımızla "Sarayda kalıyorsunuz." diyerek dalga geçeceksiniz, üstüne "Biz de burada makam tutalım." diye de ekleyerek cila çekeceksiniz; çadırlara ve birçok yardıma halkın acil ihtiyaç duyduğu bir dönemde bizzat Valiniz aracılığıyla yardımların halka ulaşmasını engelleyeceksiniz; Hükûmetin bütün üyeleriyle halka deprem korkusunun psikolojik olduğunu söyleyip evlerine dönmelerini salık vereceksiniz; ardından ikinci depremde binaların altında kalan halkın dramını pişkinlikle izleyeceksiniz. Dünya barışına gönül vermiş bir doktor Japonya'dan gelecek, bu Hükûmetin ve bu Bakanın tamamen görevlerini ihmalinden kaynaklanarak yıkılan bir otelin enkazı altında 39 can ile beraber hayata gözlerini yumacak. Böylece, bu olay kayıtlara "idari cinayet" olarak geçecek ama bu cinayetin bir tek sorumlusu bu ağır suçun hesabını vermeyecek. Bütün bunlar yetmeyecek, Hükûmeti protesto eden gruba, emir verdiğiniz polisleriniz saldıracak, gaz bombasından etkilenen arama kurtarma ekipleri çalışmalarını durdurmak zorunda kalacaklar ve bütün bunların üzerine, ülkenin diğer ucunda soğuğa, açlığa, ölüme terk edilen bir yerde, Van'da altı yaşında bir çocuk -Deniz Olgun- kaldığı naylon çadırda soğuğa daha fazla dayanamayarak donarak ölüyorsa, Sayın Bakan bu makamı daha fazla işgal etmemelidir. İnsan canı ve onurunu hiçe sayan bu uygulamalar asla kabul edilemezdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığının faaliyetleri hukuk ve ahlak sınırlarını aşan bir şekilde üretilmektedir. Sayın Bakanın, son bir yılın yarısına denk düşen icraatlarına baktığımızda ortaya çıkan tablo oldukça elzemdir. Yaşam hakkı ihlalleri devasa boyutlara ulaşmış durumdadır, güvenlik kuvvetlerinden kaynaklanan yargısız infazlar artarak devam etmektedir. Kartepe deniz otobüsünün kaçırılması esnasında yaşanan infaz, insan canını hiçe sayarak, tutuklama gereği duyulmadan, bir çatışma ortamı dahi yaşanmadan gerçekleştirilen infaz, bu yaklaşımın son örneği olmuştur.

İçişleri Bakanının "Üzerinde bomba düzeneği vardı." açıklamasını Kocaeli Valisi bizzat yalanladı. İstanbul Valisi Sayın Mutlu ise Mensur Güzel'in çatışma yaşanmadan etkisiz hâle getirildiğini açıkladı. Yolcular, eylemcinin kafasından ve kalbinden vurularak öldürüldüğünü belirttiler.

Sonuç olarak, Kartepe operasyonu esnasında açık bir yargısız infaz yaşandı. Eylemci sağ olarak etkisiz hâle getirilmiş fakat komandolar tarafından infaz edilmiştir. Yargı, hukuk tamamen devre dışı bırakılmıştır. İnsan canını hiçe sayan İçişleri Bakanlığı, hukuksuzluğun üretildiği bir birim olduğunu bir kez daha Türkiye kamuoyuna göstermiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine cezaevlerinde ve gözaltı merkezlerinde de ölümler devam etmektedir. Belediye başkanlarımız, il ve belediye meclis üyelerimiz gözaltına alınarak, tutuklanarak bizlere demokratik siyaset alanı tamamen kapatılmak istenmektedir. KCK operasyonları kapsamında yürütülen bu tutuklamalar esnasında kapılar kırılmakta, kadın belediye başkanlarımızın giyinmesine dahi fırsat verilmeyen ahlak dışı uygulamalar devreye sokulmaktadır.

Nitekim, bu Bakanlığa bağlı kolluk kuvvetleri kendisini devlet olarak milletvekillerimizin karşısına çıkarıp vekillerimizi tartaklama haddini gösterebilmektedir. İşte, en son Eş Genel Başkanımız Sayın Gülten Kışanak üzerine sürülen TOMA aracının görüntüleri bu durumu çok net bir biçimde gözler önüne sermektedir.

Bildiğiniz üzere KCK operasyonları kapsamında son olarak Profesör Doktor Büşra Ersanlı ve Ragıp Sarakoğlu 47 kişiyle beraber tutuklandı. Sayın Büşra Ersanlı'nın tutuklanma gerekçesini Bakan İdris Naim Şahin şöyle açıklıyor: "Büşra Ersanlı `Halk nasıl ayaklanır, Türkiye Cumhuriyeti nasıl bölünür?' dersleri veriyormuş."

Daha önce de belirttiğimiz gibi, Bakan Beyden ivedilikle bu iddiasını kanıtlamasını bekliyoruz fakat bu noktada şunu belirtmek istiyorum: "Türkiye'de halk nasıl ayaklanır?" derslerinin failini bulmak istiyorsa Sayın Bakan, öncelikle kendisini tutuklatsın. Zira, ben buradan kendisini ihbar ediyorum. Sayın Bakan "Sorun, sorun diyorlar. Sorun ne? Ben arıyorum, sorunu bulamıyorum. Sorun yol mu, sorun şarkı mı, sorun kıyafet mi, sorun ibadet mi, sorun hastane mi?" gibi ülke gerçeğiyle hiçbir ilgisi bulunmayan bir açıklama ile "Türkiye'de halk nasıl ayaklanır"ın provasını yapmaktadır.

Siz arayıp da bir türlü bulamadığınız bir Kürt sorunundan söz ederseniz, faili meçhul tutulan binlerce cinayetin mağduru ayaklanır; yakınlarını, ciğerparelerini otuz yıldır yaşanan kirli savaşta kaybedenler ayaklanır. Zindanlarda tutulan binler ayaklanır; ülke barışını hemen şimdi isteyenler, demokrasiye, hak ve özgürlüklere gönül verenler ayaklanır. Kürtçe konuştu, şarkı söyledi diye tutuklanan, hakarete uğrayanlar ayaklanır. Dilini yüzyıllardır konuşamayan, kendi dili ile ticaret yapamayan, eğitim göremeyen milyonlar ayaklanır ki ne var ki bu milyonlar on yıllardır zaten ayaklanmışlar. Bu ayaklanma, bu ülkenin ekonomisinden tut idaresine kadar bütün yapısını kuşatmış olan Kürt sorununu tutmuş sizin gözünüzün önüne koymuş. Siz hâlâ bu sorunu göremiyorsanız ne diye bu ülkenin iç işlerine bakmaya soyunmuşsunuz Sayın Bakan.

Siz, Çukurca'daki çatışmada yaşamını yitiren askere ait cenazeye "ceset parçaları" derseniz, yaşamını yitiren yurttaşlarımızdan düzine adeti gibi "adet" diye söz ederseniz bu açıklamalar ayaklandırma derslerinin en âlâ örnekleri olur. PKK üyelerinin farklı ırklardan gelen kişiler olduğunu tespit edip onları "dinsiz ve inançsızdırlar" diye etiketlerseniz dine ve ırka dayanarak nasıl ayrımcılık yapıldığının devleti âliyyeden gelen bir sesi de siz olursunuz.

Nitekim, "Bu ülkede Kürt sorunu yoktur." diyen, başörtüyle ilgili verdiğimiz önergeden dolayı "Dini Zerdüştlük olanın böyle bir derdi olabilir mi?" diyerek Kürtleri suçlamaya yeltenen bir Başbakanın kabinesinin bir üyesisiniz. Sizin, bu anlamda Hükûmet kanadından yükselen tek ayrımcı ses olmadığınız konusunda hakkınızı yemediğimizi bilmenizi isterim. Her inanca koşulsuz şartsız eşit saygıyı ve mutlak inanç özgürlüğünü ahlaki bir değer olarak benimsememiş bir Başbakanın kabinesine yakışıyor olabilirsiniz ancak bu tavrınızla farklı aidiyetlere sahip halklara yurt olan bu diyarları layığıyla idare edemezsiniz. Ülkenin herhangi bir yerinde yaşanan, ağaçların neden yandığının önemsiz olduğunu, bunun araştırılmaması gerektiğini beyan eder, "Ağaçtır bu yanar, ha roketle, ha benzinle." ifadelerini kullanırsanız, millî varlıklarımızı koruma kaygısı gütmediğiniz için o makamda oturamazsınız. Bütün muhalifleri, farklı düşünenleri polisinizle terbiye etmeye çalışırsanız, sesini yükseltenin, bu depremzede olsa dahi, sırtından copu eksik etmezseniz, siz bir hukuk devletinin kabinesinde yer alamazsınız.

Kara harekâtı için "Her an olabilir, olmaz, ordumuz zaten hep hareket hâlinde." diyen, eylemler için "Hedef gözetmeden yapılan hedef." gibi mantıksız ve ciddiyetsiz sözleri hemen her olay karşısında sarf ederseniz, işgal ettiğiniz makamın ciddiyetinden uzaklaştığınız için bu makamda daha fazla kalmamalısınız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim Şahin, demokrasi ve hukuk bilincinden yoksun, ülke gerçekliğinizle hiçbir şekilde örtüşmeyen beyanları ve icraatları ile bulunduğu makamı kötüye kullanmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz, tamamlayınız sözünüzü.

PERVİN BULDAN (Devamla) - Bu yönetim anlayışının başarılı olmadığını, olamayacağını bizler darbe dönemlerinde, olağanüstü hâl dönemlerinde çok net bir biçimde gördük. Bu sığ anlayışın ortaya çıkardığı çürümüşlüklerden dolayı ülkemizin geleceğini kaybediyoruz.

Bu nedenle, yeni bir anayasayı, toplumsal uzlaşmayı aradığımız bir dönem yaşamaktayız. Bu dönem itibarıyla bu ülkeyi siyasi çözümsüzlüğe mahkûm etmiş siyasetçilerin söylem ve pratiklerinden öteye gidemeyen İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim Şahin hakkında gensoru vermiş bulunmaktayız.

Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)