| Konu: | DEVLET SIRRI KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 123 |
| Tarih: | 21.06.2012 |
MHP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 287 sıra sayılı Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı'nın birinci bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarih boyunca siyasal rejimlerin evrimle istikametleri "devlet" dediğimiz kurumsal yapı ve bu yapının fonksiyonları hakkındaki toplumsal düşünceleri de radikal biçimde etkilemiştir.
İnsanlığın ulaştığı çağdaş demokrasi anlayışı, "devlet" dediğimiz mekanizmanın asıl amacının vatandaşların can ve mal güvenliği ile temel hak ve hürriyetlerini, kısaca özgürlüklerini korumak olduğunu, otoritenin kaynağının birey olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır.
Toplumu oluşturan bireylere ya da vatandaşlara sağlanan bu siyasal konum, aynı zamanda vatandaşların devleti denetleme ve hesap sorabilme haklarını da beraberinde getirmiştir. Bu hakların etkin kullanımının temel koşulu ise vatandaşların serbest ve kısıtlamaya tabi olmaksızın devlet faaliyetleri hakkında yeterli bilgiye ulaşabilme imkânına sahip olmasıdır. Dolayısıyla, demokrasilerde vatandaşların bilgi sahibi olabilmeleri esas ve genel, devletin sır saklaması ise istisnai bir durumdur.
Devletin bilgiye ulaşımı belirli bir süre engellemesi, bilgi elde etmeyi sınırlaması, aynı zamanda bireyin bilgi edinme düşüncesini ifade ve yayma, hatta ceza hukuku bağlamında savunma ve adil yargılanma hakkını sınırlayan bir durumdur. Yani "demokrasi ve özgürlükler"le "devlet sırrı" kavramı arasında paradoksal bir ilişki mevcuttur.
Devlet sırrının kapsamı genişledikçe demokrasi ve özgürlükler daralmaktadır. Dünyanın yaşadığı birçok olay bu gerçeği ziyadesiyle teyit etmiştir. Faşist Almanya ve İtalya'da "devlet sırrı" kavramı vatandaşların yaşam hakkını bile tehdit eder noktaya kadar ulaşabilmiştir.
Devletlerin fonksiyonları göz önüne alındığında, güvenliği sağlamak üzere bazı bilgileri gizlilik ve sır kapsamında korumasının gerekliliği tartışılmazdır ancak evvelemirde belirtmemiz gereken husus, burada korunması gereken, devletin bizatihi kendisi değil, devletin temsil ettiği kamusal yarardır. Devlet, sadece ve sadece, toplumun huzur ve güvenliğini, kamunun çıkarlarını korumak amacıyla bir bilgiyi saklayabilir ancak bu sınırlar, demokrasi ve hukuk devletinin sınırları içerisinde kalmak zorundadır.
Gerek temel amacı vatandaşın güvenliğini korumak olan demokratik devletin gerekse bütün eylem ve kararlarıyla hukuka bağlı olmak zorunda olan hukuk devletinin en esaslı kuralı ise kendisine Anayasa'mızda da yer bulmuş olan "kanunsuz emir" düzenlemesidir. Devletin organlarında faaliyet yürüten kamu görevlileri yeri, unvanı veya rütbesi ne olursa olsun suç işlemek üzere emir veremez. Hiç kimse, konusu suç olan bir emri yerine getiremez. Böyle bir emir, emri vereni de, emri yerine getireni de kanunlar önünde sorumluluktan kurtarmaz. Anayasamızda yer alan bu düzenlemenin anlamı şudur: Devlet, amacı ne olursa olsun bir suç fiili işleyemez, işlerse de korunma göremez ve yargılanır. Dolayısıyla, devlet görevlilerinin işlediği bir suç, devlet sırrı denilerek yargıdan kaçırılamaz, devletin ali menfaatlerini koruma adına örtbas edilemez. Fakat ne yazık ki, ülkemizin yaşadığı bir kısım tecrübeler, devletin yüksek menfaatleri adına devlet görevlilerinin suç işleme emirleri verdiği, âdeta devlet içerisinde suç örgütlerinin oluştuğu, bunların işledikleri suçların "devlet sırrı" denilerek üzerlerinin örtüldüğü ve yargı mercilerinin elleri ve kollarının nasıl bağlandığını bize göstermiştir. Bugün bu acı tecrübelerden gerekli dersleri çıkarmak ve yasalarımızı bu gerçeği göz önünde tutarak yapmak durumundayız. "Devlet sırrı" kavramının bir suç gizleme ve devlet görevlisi de olsa suçluyu koruma mekanizmasına dönüşmesini engellemek zorundayız. Ancak hazırlanan yasa tasarısı Hükûmetin böyle bir kaygıyı taşımadığını göstermektedir. Aksine, Hükûmet sanki siyasi faaliyet adı altında yürüttüğü bir kısım hukuk ihlallerini ve suçları gizlemek için garip bir telaş, hatta korku psikolojisi içerisine girmiş görünmektedir.
Güvenlik gerekçesinin en fazla önem verildiği demokratik ülkelerin başında gelen Amerika Birleşik Devletleri Kongresinde dahi dört yıl beklemiş olan Devlet Sırlarını Koruma Yasası AKP Hükûmeti tarafından alelacele, ayaküstü gündemimize getirilmiştir. Bu durum bizi hem meraklandırmakta hem de ülkemizin ve demokrasimizin geleceği adına kaygılandırmaktadır. Hükûmet neyi, hangi faaliyetleri "devlet sırrı" diyerek kamuoyunun bilgisinden saklamaya çalışmaktadır? Hükûmetin başının bazı sorulara cevap vermesi gerekmektedir. Emniyet mensuplarının ve cumhuriyet savcılarının tespit ve iddia ettiği üzere, bir kısım MİT yetkililerinin KCK ve PKK'ya ilişkin, konusu suç teşkil eden faaliyetleri "devlet sırrı" kapsamına alınıp yargıdan saklanacak mıdır?
Hakan Fidan'ın PKK ile Oslo'da yaptığı görüşmeler, konuşmalar ve teröristlerle imzaladığı iddia edilen protokol "devlet sırrı" kapsamına alınıp gizlenecek midir? O dönem Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı şahsa "Ben emir verdim, emrimi yerine getirmiştir." diyen Sayın Başbakanın nasıl bir emir verdiği ve emrin mahiyetinin ne olduğu, bölücü teröriste hangi vaatlerde bulunduğu "devlet sırrı" olarak kabul edilip hem emri veren hem de emri uygulayan adaletten kaçırılacak mıdır?
Cumhuriyet savcılarının Sayın Hakan Fidan ve şerikleri hakkında talep ettikleri yargılama izni talebi yaklaşık dört aydır Başbakanın önünde beklemektedir. Sayın Başbakan bu yasa çıktıktan sonra bu iddiaları da "devlet sırrı" kapsamına alıp yargıyla dalga geçecek midir?
Bölücübaşı tarafından İmralı'da hazırlanmış olan ve hâlen kamuoyundan gizlenen ancak AKP İktidarının adım adım uyguladığını bildiğimiz bölücü yol haritası "devlet sırrı" kapsamına alınarak ulusal ve uluslararası yargıdan ilelebet saklanacak mıdır?
Uludere'de olanın bitenin üstünü örtmek için ve terörle mücadele edenlerin savaş suçlusu sayılacağına ilişkin mutabakatınızı gizlemek için "devlet sırrı" kararı alacak mısınız?
Dışişleri Bakanının "Ağabey." dediği Talabani ve Barzani ile yapılan gizli anlaşmalar, okyanus ötesine verilen taahhütler, "Sınır ötesine kara harekâtı yapmayacağız, bu ancak benim bilgim ve yazılı emrimle olur." dediği iddia edilenler "devlet sırrı" kapsamına alınıp kamuoyundan saklanacak mıdır?
Peki, yarın, başta enerji işleri olmak üzere, yolsuzluk iddiaları, işsizlik, enflasyon, dış borç bilgileri gibi, ekonomi ve siyasetin bir arada olduğu hususlar da "devlet sırrı" kapsamına alınırsa ne yapacağız?
Bütün bunlar göstermektedir ki, bu yasa devletin güvenliğini ve kamunun çıkarlarını değil, Sayın Başbakan ve onun vücut dilinden anlayan bürokratlarını koruma altına alan yeni bir dokunulmazlık zırhıdır. "Devlet sırrı" kavramı, bu yasayla devleti yönetenlerin sırrına dönüşmekte ve AKP bürokratlarına suç işleme imtiyazı sağlamaktadır. Hukukun üstünlüğü değil, Başbakanın yersiz de olsa sık sık söylediği gibi "üstünlerin hukuku" korunmaktadır.
Özel yetkili mahkemelerin elde ettiği güç artık bizzat o gücü veren Başbakanı tehdit eder hâle gelmiştir. Güç kontrolsüz kalmış, Başbakanın mutlak iktidar alanının bir kısmı okyanus ötesinin tekeline geçmiştir. Başbakan da adil olmayan yargılamalardan tırsmıştır. Artık kendi yarattığı canavarın şerrinden kendisi de emin değildir. AKP İktidarının kurduğu düzeni tanımlamak üzere ilk defa Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli tarafından bu kürsüden telaffuz edilen "korku imparatorluğu" sözü, dün sadece milletimiz için geçerli iken bugün iktidar mensupları da siyasal olmayan bir iktidarın korku ve endişesini taşımaktadırlar. Ancak korkunun ecele faydası yoktur. Hukuk devletinde başbakan da olsa hiç kimsenin suç işleme imtiyazı yoktur. Hukukun siyasallaştırıldığı ve güçlünün hukukunun geçerli olduğu dönemlerde adil yargılanma ve savunma hakkının kutsallığı gibi ilkelerin nasıl işlemez hâle getirildiğine en son ve en şiddetli biçimi ile AKP döneminde hepimiz şahit oluyoruz.
Sizlerin bugün evrensel hukuk ilkelerini hiçe saydığınız gibi yarın birileri de sizin çıkardığınız bu korunma yasalarına rağmen hukuku görmezden gelip sizinle daha şiddetli biçimde hesaplaşma yoluna girebilir. Buna fırsat vermeyin. Sahip bulunduğumuz bireysel hürriyetlerin korunması hakkına günün birinde mahkeme önünde hepimizin ihtiyacı olacaktır.
Bu hürriyetler hiçbir şekilde kişisel korku ve endişelerinizin yönettiği "devlet sırrı" ve "gizlilik" gibi kavramlara kurban edilmemelidir. Siz mağdur edildiğinizi iddia edebilirsiniz ancak bu iddianıza rağmen siz de mağdur ederseniz, intikam ve hesaplaşma cehenneminin kapılarını kendi ellerinizle aralarsınız ve başkalarının da bu kapıdan geçmesine meşruiyet kazandırırsınız. "Men dakka dukka", "kim çalarsa çaldırır", bu mübarek tavsiyeyi unutmayın.
Bu duygu ve düşüncelerle Türk milletinin saygıdeğer milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.