GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:125
Tarih:27.06.2012

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle de son olaylarda ve önceki günlerde şehit düşen kahraman askerlerimizi rahmetle anıyor, bütün Türk milletine başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkanım, bir sükûneti sağlayabilirseniz? Arkadaşlar yoklamadan sonra çok fazla haşır neşir oluyorlar.

On dakika yoklama yok arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, yine bir AKP klasiğiyle karşı karşıyayız. Yine dönem sonu geliyor. Yine bir torba, çorba, tekrar içine her şeyin dolduğu alakasız bir kanun teklifi. Gerçekten bir dayatmayla karşı karşıyayız. Bu nasıl bir şey oluyor da? Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti kanun tasarısı hazırlayamıyor mu?

Sayın Bakan, siz bunların arkasına duramıyor musunuz? Yani niye bunlar böyle teklif hâlinde geliyor? Defalarca konuştuk.

Peki, ne oluyor teklif hâlinde gelince? Plan ve Bütçe Komisyonu Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü gibi çalışıyor ve söylediğimiz düzeltmeleri de arkadaşlarımız dikkate almıyor, saatlerce boş yere emek harcıyoruz. Böyle bir şey olabilir mi?

Sayın Başkanım, lütfen sükûneti sağlar mısınız? Ben kibarca uyardım ama arkadaşlar burada sohbet ediyor ayakta, bakın. Yani böyle bir şey olmaz. Böyle saygısızlık olmaz!

OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkan, müzakere ortamı değil. Lütfen?

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Sayın Başkan, ben sizden rica ettim; lütfen bir?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Konuşmacının konsantrasyonu bozuluyor.

MEHMET GÜNAL (Devamla) -  Böyle bir şey olmaz. Dışarıda konuşsunlar. On dakika yoklama yok, bir şey yok. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) - Konuşma canım ya! Sayın Başkan uyarısını yapsın.

BAŞKAN - Evet, sükûneti muhafaza edelim arkadaşlar. Hatibi duyamıyoruz maalesef.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Ben kendim bile duyamıyorum, arkadaşlar nereden duyacak söylediğimi?

Değerli arkadaşlar, önemli şey söylüyorum, sizin iradenizi savunuyorum. Bakın, burada arkadaşlarımız geliyor, kendilerinin haberi olmayan bazı şeyler içine sokuşturuluyor, uzmanlık alanı olmayan şeylere imza atmak zorunda kalıyorsunuz. Diyorum ki, bu bir kanun teklifi değildir, bu, aslında bir tasarıdır. Hükûmetin getirdiği tasarı teklif hâlinde imzalanmıştır. Böyle bir şey olabilir mi? İçerisine bakıyorsunuz, 35 tane ayrı kanun ve kanun hükmünde kararnameyi içeriyor. Yani nasıl oluyor da bu arkadaşlarımız bu 35 kanunu bir araya getirip, uzmanlık hâlinde bize sunuyorlar? O zaman ne oluyor? Alakasız şeyler oluyor.

Şimdi Sayın Bakanım, bu teklif nereden geçti? Plan ve Bütçe Komisyonundan; güzel? Biz burada teklif vereceğimiz zaman arkadaşlar hemen geliyor "Bunun bu kanunla alakası yok, bu önergeyi kabul etmiyoruz." Kim diyor? Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü.

Peki, bunu Plan ve Bütçe Komisyonuna kim sevk ediyor? TBMM Başkanlığı. Sizi de Başkanlık Divanı olarak uyarıyorum Sayın Başkanım. Bunun içerisinde Adalet Komisyonuyla ilgili var, Sanayi, Teknoloji Komisyonuyla ilgili var, bir sürü ilgisiz, alakasız, bizimle ilgisi olmayan, Millî Eğitim Komisyonundan geçmesi gereken, seçmenlerle ilgili, seçim kütükleriyle ilgili kanunun ne işi var Plan ve Bütçe Komisyonunda? Ee "Efendim, acelemiz var." Günaydın! Şimdiye kadar niye getirmediniz? Yani getirdiğiniz neyi görüşmedik biz; gece yarılarına kadar çalışmıyor muyuz? Lüzumsuz bir şekilde yaptığınız kapris yüzünden dün gece yarılarına kadar bekledik, bugün şimdi başka bir kanun çıktı. EXPO ile ilgili kanun tasarısını dün görüştük. Maalesef, böyle teklif geldiği zaman ne oluyor? İşte, sizin sorumlu olduğunuz Kalkınma Bakanlığından -Allah rahmet eylesin DPT'yi, DPT'nin her konuda görüşü alınırdı- kanun teklifi görüş olunca alınmıyor.

Şimdi siz, söyleyin bana, TÜBİTAK'la ilgili Bakanlık olarak buna görüş bildirdiniz mi?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Kim sordu ki bildirecek?

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Yani kim bildirecek? Yani kime soracaksınız?

Şimdi, Değerli Bakanım, bu TÜBİTAK, onun yanı sıra -Sayıştayla ilgili az önce söyledik- enerji denetimiyle ilgili husus, almışsınız, neymiş? "Efendim, EPDK yapamıyor?" Ya, EPDK yapamıyorsa soruşturma açın siz, niye duruyorsunuz orada? İlgili bakan yok mu? EPDK, yetersizse elemanı, destek verelim. Ne yapalım? Bakanlık alsın. İyi, güzel.

Şöyle de saçma bir mantık var Sayın Bakan: Bir tanesinde "Enerji dağıtım şirketlerini denetleyemiyor." diye alıyoruz elinden, bakanlığa veriyoruz. "Ee, üretimi EPDK denetlesin?" Ya, üretim şirketleri denetlenmeyecek mi o zaman? "Ha, onda fazla rant kalmadı, tabii, orada fazla bir şey yok, o üretimde denetlesek de olur, lisansları verdik ama asıl şey dağıtımda?" Şimdi, böyle bir çifte standart, böyle gerekçesiz bir düzenleme olamaz.

Değerli arkadaşlar -az önce grup başkan vekillerimiz izah ettiler ama- Anayasa'ya aykırılık önergeleri maalesef maddede verilecek, arada geçiştirilecek; hem Sayıştayın yetkisi elinden alınıyor hem de aykırı şekilde, madenlerle ilgili de, linyit madenlerinin özelleştirilmesi buraya konulmuş. Güzel, bir taraftan "özelleştirme" diyorsunuz, Anayasa'da yer almasına rağmen, Anayasa'ya aykırı olarak özelleştirme yapıyorsunuz, öbür taraftan "İki tane, kamu kurumu şirket kuralım." diyorsunuz. Bu nasıl bir şeydir? Yani, bir taraftan özelleştirelim işimize geleni? Ee? ÖSYM şirket kursun, TÜBİTAK şirket kursun. Nerede kaldı sizin özelleştirme mantığınız? Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Yani sizin vicdanınıza sesleniyorum -içinizde bu sektörlerden gelenler var, bürokrasiden gelenler var, akademisyenler var, oda başkanı arkadaşlarımız var- yani, bir taraftan "özelleştirelim" diye mantık koyarken öbür taraftan "TÜBİTAK şirket kursun.", öbür taraftan "ÖSYM şirket kursun." denir mi? Bunu nasıl izah edeceksiniz? Böyle bir, maalesef, garabetle karşı karşıyayız.

Peki, bunun sonucunda ne olacak şimdi? Ben size söyleyeyim. TÜBİTAK, partimizin kurucusu merhum Alparslan Türkeş'in kurdurduğu kurumlardan bir tanesi, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu. Adı üstünde, bilim ve teknolojiyle ilgilenecek, araştırma, geliştirmeyle ilgilenecek. Şimdi, Sayın Başkan burada, yazık değil mi ona? Yarın, arayacaksınız Bakan olarak "Filancayı yönetim kuruluna atayalım Sayın Başkan?" Şimdi, Başkan bununla mı uğraşacak bir de? Siyasi kurum hâline gelecek veya vazgeçtim onu, şimdi, TÜBİTAK'ın atayacağı şirkete yönetim kurulu üyesi bilim ve teknoloji mi yapacak, şirket yönetimine mi girecek? Bu konuda bilgi sahibi mi, değil mi? Yani yönetim işi başka bir iştir, akademisyenlik, hocalık, araştırmacılık başka bir iştir. Tabii ki biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak teknolojiye, ARGE'ye önem veriyoruz, yüksek teknolojiye dayanan ürünlerin üretilmesini, o teknolojinin ürüne dönüşmesini ve hasılaya dönüşmesini istiyoruz, bundan doğal bir şey olamaz ama TÜBİTAK burada yönlendirici konumda olması gereken bir araştırma kurumudur, TÜBİTAK işletmeci bir kurum değildir. Yani bunların yeniden dikkate alınması gerekirdi, maalesef, aceleyle, tasarı olmadığı için, görüşler eksik kaldığı için bunlar dikkate alınmamıştır.

Aynı şekilde ÖSYM'yle ilgili yine tartışmalar yaşıyoruz, geçtiğimiz dönemin en tartışılan kurumuydu. Şimdi, diyor ki Sayın Başkan, sorduk Komisyonda: "Efendim, bir şirket tekel konumunda, onu önlemek için biz kendimiz matbaa kuralım." Günaydın! Yani öbür  tarafta Devlet Malzeme Ofisinin bütün fonksiyonlarını kaldırıyorsunuz, "Her şeyi dışarıdan alalım, hizmeti." diyorsunuz, işinize geldiği yerde Kamu İhale Kurumunu sürekli olarak dışarıda tutup istisnalar, muafiyetler getiriyorsunuz, bir taraftan "Kapatalım." diyoruz, öbür taraftan "Kamu İhale Kurumuna bir üye daha atayalım, efendim Başkan Yardımcısı sayısı 4'e çıksın?" Bu nasıl bir çelişki, bu ne yaman çelişkidir arkadaşlar? Yani alfabedeki harfler bitmek üzere, (ş)'ye gelmişiz, istisna, muafiyet maddelerinde. Bu kadar kurum muafken niye o zaman uzman istemiyorsunuz? Başkan yardımcısı mı çözecek Kamu İhale Kurumunun ihtiyacını? Tabii, mevcutları değiştiremeyince o zaman "Yeni bir adam atayalım." mantığı ortaya çıkıyor. Maalesef bu da bir AKP klasiği hâline geldi değerli arkadaşlar.

Öbür taraftan, bu kanunla bazı öğretmen ve polis kadroları ihdas ediyoruz. Tabii ki bu yetersiz bir öğretmen kadrosu, geçtiğimiz bütçe döneminde de istendi Millî Eğitimle ilgili olarak. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman gerekli kadroların ihdas edilmesinden yanayız ancak geride kalan öğretmenlerin de atamasının yapılması gerekiyor. Yine polis kadrolarıyla ilgili talepler var ama orada daha önce de belirtmiştik, öncelikle mevcut polislerin de durumlarının iyileştirilmesi, özlük haklarının geliştirilmesi, artı, kendi aralarındaki adaletsizliğin de giderilmesi gerekiyor. Bir taraftan -kanunla ilgili az önce Sayın Bakan sorularda tam cevap vermedi ama- burada bir garabet var değerli arkadaşlar. Kanunun kendisi, burada çalışan emeklilerin ve asgari ücretle çalışanların zaten yardıma muhtaç hâle geldiğini itiraf etmiş oluyor Sayın Bakan. Siz demin söylediniz ama, bu "Fak Fuk Fon"la ilgili arkadaşlarımız sordu, çok kısa olarak örnek vereyim size son olarak.

Şimdi, Temmuz ayı itibarıyla asgari ücretin 1/3'ü 246 liraya geliyor yani hane içindeki kişi başına düşen gelir hesabıyla yaparsak, 986 liranın altında alan herkes buradan yani muhtaç durumuna gelmiş oluyor ve bu kapsama girmiş oluyor. Bu ne demek? Emeklilerin ve asgari ücretlilerin buradaki neredeyse tamamına yakını bu yardıma muhtaç hâle geldiğinin Hükûmet tarafından itirafı demektir. Dolayısıyla, bu tip ekleme, yamama kanunlarla, torbalarla bunu çözmek değildir. "Gelin, bu gibi çalışmaları, derli toplu, muhalefetin de desteğini alarak, dünkü EXPO'da olduğu gibi dayatmalarla değil, uzlaşmayla çıkaralım, içinden gereksiz olanları da, acele olmayanları da ayıklayıp bir sonraki sezona bırakalım." demiştik. Tekrar ediyor, tekrar hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Günal.