GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/236, 237, 238, 239) NO.LU ÜLKEMİZDE DEMOKRASİYE MÜDAHALE EDEN TÜM DARBE VE MUHTIRALAR İLE DEMOKRASİYİ İŞLEVSİZ KILAN DİĞER BÜTÜN GİRİŞİM VE SÜREÇLERİN TÜM BOYUTLARI İLE ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGELERİN ÖN GÖRÜŞMESİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:93
Tarih:11.04.2012

SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, bugün burada çok önemli bir konuda Parlamentonun ortaklaşması bizi gelecek adına da umutlandırıyor. Eğer biz, gerçekten geçmişimizle yüzleşmiş olabilmiş olsaydık, belki bugün bunları tartışmıyor olacaktık.

Biz, darbelerin bütününe karşıyız yani 1960'lardaki darbeye de karşıyız, 12 Marta da, 12 Eylüle de, 28 Şubata da, 27 Nisana da ve 2 Mart darbesinde, burada Parlamento ablukaya alınmıştı. Askerlerin talimatıyla halkın iradesinin eline kelepçe vurularak o dönemde halkın iradesi demir ve beton yığınları arasına hapsedilmişti. Biraz önce AKP Grubu adına konuşan Arkadaşımız bunu ya görmedi veyahut da görmemezlikten geldi. Zaten bütün kavgamız da budur, bizimle ilgili olan konularda ya körsünüz ya sağırsınız. Eğer 2 Mart darbesini bile göremiyorsanız demokrasiden bahsedemezsiniz. 2 Mart darbesi, sadece burada 8 milletvekilinin Parlamentodan alınıp tutuklanması değildi, bir iradeye gem vuruluyordu, Kürtlerin demokratik zeminde hakları gasbediliyordu ve yeni bir süreç açılıyordu, o sürecin adı da "yargısız infazlar"dı; aslında infazları yapanlar belliydi. O dönemin Genelkurmay Başkanı, açık, net bir şekilde çokça televizyon kanallarında altını çizerek söylüyordu: "Ya alacaksınız onları ya da biz gerekeni yapacağız." diyorlardı. Parlamentoda benim de içinde bulunduğum 6 milletvekili arkadaşımızın dokunulmazlıklarını kaldırarak bizi götürdüler, Kürtlerin demokratik zeminde sesini kısmaya çalıştılar.

Aslında, eğer Türkiye 1960'larla yüzleşmiş olsaydı 12 Mart olmayacaktı; 12 Martla yüzleşme cesareti gösterebilmiş olsaydı 12 Eylül olmayacaktı; 12 Eylülle yüzleşen bir Türkiye 28 Şubatla karşılaşmayacaktı ve 2 Marttaki darbeyle yüzleşmiş olsaydı 27 Nisan olmayacaktı.

Sevgili arkadaşlar, bakın, 1960'larda Adnan Menderes ve arkadaşları yargılanırken, o dönemin mahkeme başkanı kararı açıklarken şunu söylüyor: "Sizi buraya getiren irade böyle istiyordu." O irade belliydi ve Adnan Menderes'ler idam edilirken bir gün Adnan Menderes'in evinin kapısı çalınıyor, bir polis geliyor, kapıya idam edildiğine dair bir ferman asıyor. Bir hafta o ferman Adnan Menderes'in kapısında bekliyor ve Adnan Menderes'in çocuklarına bir hafta sonra bir başka polis geliyor; cellat parası, ip parası ve kefen parası talep ediyor. O miras üzerine iktidar olan, yıllarca Türkiye'nin başında bela olan Süleyman Demirel ve arkadaşları aslında onlarla hesaplaşmaları gerekirken ne yazık ki, o dönemin siyasal iktidarları askerlerin arka ve ön bahçelerinden çıkmadılar, askerlerle uzlaştılar, askerlerle uzlaşarak siyasal iktidarlarını sürdürmeye çalıştılar.

Kapıya 12 Mart dayandı. 12 Martta masum 3 fidan darağacına gitti; Deniz Gezmiş ve arkadaşları. Bu Parlamentonun o ihtilali yapanlardan hesap sorması gerekirken buradan çığlıklar atıyorlardı, "3'e 3" diyorlardı. Güçleri militarist güçlere yetmiyordu, ihtilalcilere yetmiyordu. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını asmak, onlar için bir onurdu. O onursuzluğa el kaldırdılar, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını idam ettiler.

O aynı Parlamento, o aynı gelenekten gelen siyasal iktidarlar, Demokrat Parti geleneğinden geldiğini söyleyenler ve sonradan yıllarca bu ülkede iktidar olanlar yine 2 Mart darbesinde de askerlerin talebi üzerine ellerini kaldırıyorlardı; önlerinde hiçbir dosya yoktu, sadece bir talimat vardı. Arkadaşlarımızın hiçbiri, hiçbirimiz şiddete bulaşmamıştık, demokratik zeminde siyaset yapıyorduk ve halkın iradesiyle buradaydık. Sevgili Leyla burada, sadece "Kürtlerin ve Türklerin kardeşliği adına yemin ediyorum." dediği için böyle bir fezleke hazırlanmıştı. O darbecilerle uzlaşanlar darbecilerden gelen talimatlar doğrultusunda ellerini kaldırarak bizleri burada polislere teslim ettiler ve uzun yıllar Kürtlerin demokratik zeminde seslerini kesmeye çalıştılar. Şimdi, biz onları tanıyoruz. "Giderken ben şapkamı bırakıp mı gitseydim? Benim başka bir ordum mu var? Bu ordu bu halkın hizmetinde olacak?" Bu ordu bu halkın iradesine saygı gösterecek. Onun içindir ki biz, hiçbir darbenin arasına bir ayrım koymuyoruz; bütün darbeler faşisttir, o darbeleri yapanlar da faşisttir. Onun için yüzleşmeliyiz ve siz samimiyseniz size önemli görevler düşüyor; bugün oluşacak komisyonlarda evet dört parti uzlaşıyor ama hâlâ 12 Eylülün Anayasası'ndan iktidarlar yaratıyorsunuz, 12 Eylülün Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanunu'ndan iktidar oluyorsunuz, hâlâ 4 tane lider bu Parlamentonun kaderinde söz ve karar sahibidir. Bu yasalar Kenan Evren'in getirdiği yasalardır. Hâlâ Kürtler ve muhalifler Terörle Mücadele Yasası'ndan dolayı mahkûm oluyorlar. Devlet güvenlik mahkemeleri ve şimdi özel yetkili mahkemeler, 12 Eylülün, generallerin ürünü değil mi? Bunlar muhaliflerinizi yargılamıyor mu? Binlerce insan içeride değil mi? Bugün bizim kadrolarımızdan 8 bin insan bu Terörle Mücadele Yasası'ndan dolayı içeride değil mi? Eğer samimiyseniz darbelerle yüzleşmekten önce bu 12 Eylülün kalıntısı olan YÖK'ü, Millî Güvenlik Kurulunu, Terörle Mücadele Yasasını, özel yetkili mahkemeleri derhâl ortadan kaldırmalısınız, yüzde 10'luk barajı derhâl makul bir noktaya çekmelisiniz. Hazineden -sizin bizden ne fazlalığınız var Allah rızası için- üç parti, devletin hazinesinden, benim vergimden para alıyorsunuz. Biz niye almayalım? Yani bir yüzleşmeyse bu haksızlıkları ortadan kaldırmalısınız ama bunları yapmadığınız zaman gerçekten sadece buraya seçmene mesajlar adına çıkıp bunları söylerseniz seçmen de buna inanmaz. İlk önce bizi inandıracaksınız, bu Parlamentoyu inandıracaksınız çünkü bu konuda Cumhuriyet Halk Partisinin ve bizim zaman zaman hem önergelerimiz oldu, kanun tekliflerimiz oldu. Bunların derhâl hayata geçmesi gerekir.

Eğer, biz, 12 Eylülle ve askerî rejimlerle yüzleşeceksek -12 Eylülün ürünü olan o devlet güvenlik mahkemelerinin verdiği kararlar vardır; ömür boyu ceza alanlar, idam alanlar, hâlâ otuz yıldır içeride olan, direnen militanlar ve kadrolar vardır- eğer gerçekten hesaplaşacaksanız, toplumsal bir uzlaşı için bir genel af kaçınılmazdır. Eğer sizler mağdursanız, o dönemde ceza alan ve halen cezaevinde olanlar çok daha büyük mağdurdur ve 12 Eylülün ürünüdür ki hâlâ Kürtler dağlardadırlar. Hâlâ otuz yıldır çare yoksa yol çaredir, dağ çaredir, zindan çaredir ve direnerek yaşamlarını sürdüren bir halk, artık bu sorunun çözülmesini istiyor.

12 Eylül zindanlarından bahsediyoruz ama bugün uygulanan politikalar, emin olun, 12 Eylül politikalarından, zindan politikalarından farklı değildir. Bakın, binlerce insan açlık grevinde. Osmaniye'deki o cezaevindeki zulüm politikalarına hep birlikte tanıklık ediyoruz. Bunları bir an önce siz düzenleyebilir, gerekeni yapabilirsiniz. İnsanlık onurunu ayaklar altından kurtarabiliriz hep birlikte ama bunları yapmadan "Biz 12 Eylüllerle, 1960'larla, 12 Martlarla, 28 Şubatlarla hesaplaşıyoruz." derseniz, emin olunuz ki kimse size inanmaz.

Geçmişten bugüne kadar, dünya, nasıl ki militarist güçleriyle, o ihtilalcileriyle, derin devletleriyle hesaplaştıysa bizim de hepimizin öyle hesaplaşmamız gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İspanya derin devletiyle hesaplaştı, Yunanistan derin devletiyle hesaplaştı. Biz de böyle bir sürece girdik ama sadece Türkiye coğrafyasında yani Fırat'ın bu tarafında olanlarla yüzleşmek değil; bu coğrafyanın bir bütününde halka karşı işlenen o zulüm politikalarıyla yüzleşeceksek, birlikte, Fırat'ın o tarafını da buraya dâhil etmek zorundayız; bunu yapabilirsek başarırız. Ama ben hep söylüyorum: Gelin hep birlikte bu karanlığa küfür değil, hep birlikte bir mum yakalım, geleceği birlikte inşa edelim; Türkiye'nin buna ihtiyacı var.

Bugün nasıl uzlaşıyorsanız, diğer temel konularda da birlik ve uzlaşı için Parlamentoyu göreve davet ediyorum, beni dinlediğiniz için de teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.