GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:131
Tarih:03.07.2012

ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'deki iş kazaları hemen hemen her dönem gündeme geliyor ama maalesef, gündeme gelmesi de bir şeyi değiştirmiyor. Burada yine nutuklar atılıyor ve sonuç olarak bu iş kazalarının dünyadaki normal seviyelere indirilebilmesiyle ilgili ciddi bir çalışma yapılmıyor.

Benden önceki konuşmacıları da ben dikkatle izledim. Mesela AK PARTİ adına konuşan arkadaşımız bir süreci anlattı yani belediyelerin yapmakta zorlandıkları bu yatırımların, özellikle altyapı ve metro inşaatlarının Ulaştırma Bakanlığına nasıl devredildiğini anlattı. Şimdi bu konularda bir itiraz yok ki; yani kim yaparsa yapsın, ister Ulaştırma Bakanlığı yapsın ister belediyeler yapsın, bu belediyeler ister AK PARTİ'li olsun ister başka bir belediyeden olsun. Burada tartışılan esas konu, Türkiye neden iş kazalarında dünyanın -tırnak içinde- makul olarak kabul ettiği oranların ve rakamların çok üzerinde, neden böyle? Esas tartışılan konu bu. Ve bu konuyla ilgili neler yapılabilir, ne gibi önlemler alınabilir ne gibi yasalar çıkartılabilir esas burada tartışmamız gereken de bu.

Şimdi, bu kazalarla ilgili birkaç örnek vermek istiyorum. Yine biraz evvel dile getirildi. Mesela yılbaşında Ankara'da büyük bir gaz patlaması oldu. Yine, İstanbul'da bir Tuzla tersaneleri faciası var önümüzde. Bu son on yıldır belki hemen hemen her ay bu tersanede meydana gelen kazaları konuşuyoruz ve yine her seferinde benzer açıklamalar yapılıyor, işte "Gerekli soruşturmalar, araştırmalar yapılıyor, sorumluları hakkında cezai işlem, hukuki işlemler devam ediyor, adli soruşturmalar devam ediyor." ama maalesef bu kazalar azalmıyor. Şimdi bizim burada konuştuğumuz bu adliye mekanizmalarının nasıl işlediği, ne olduğu, nereye gittiği, nasıl çalıştığı değil; bugün bizi ilgilendiren, bu iş kazalarıyla ilgili neler yapılması lazım, ne gibi önlemler alınması lazım ve bu önlemlerin hayata geçirilebilmesi için ne gibi uygulamalar yapılması lazım, esas konuşmamız gereken ve bugünkü konumuzun ana başlığı da bu.

Tuzla tersaneleri defalarca geldi dediğim gibi ama maalesef doğru düzgün Meclisten bir araştırma, bir komisyon bile buralara gidip tam dört başı mamur bir netice ortaya koyamadı. Yine aynı şekilde İstanbul'da metro çalışmaları var, Ankara'da metro çalışmaları var. Galata köprülerinin yani Unkapanı Köprüsü dâhil, eski Galata Köprüsü dâhil Haliç üzerindeki köprülerin bakım çalışmaları var, İstanbul'daki Boğaziçi köprülerinin bakım çalışmaları var ve yine bunlara bağlı onlarca, hatta toplamını aldığınız vakit birkaç yıllık bir dönem içerisinde yüzlerce iş kazası var.

Şimdi, en son en belirgin olanı da Ankara'nın göbeğinde, Meclisin burnunun dibinde korkunç bir kaza meydana geldi. Peki, bu kaza? Yani durup dururken mi bu yol çöktü? Bu göçük durup dururken mi oldu? Bundan önce Jeoloji Odasının yaptığı hatırlatmalar neden dikkate alınmadı? Bu çalışma yapılan güzergâhların yer altı haritaları, toprak özellikleri daha önceden doğru düzgün tespitlerle, deneylerle, tahlillerle neden ortaya konulmadı veya eğer bunlar ortaya konuldu diyorsanız neden gereği yapılmadı? İşte, esas tartışılan nokta bu. Genel güvenlikle ilgili, bu konularla ilgili doğru düzgün ölçüler, kıstaslar ortaya koyamazsak yine bugün konuşacağız ve bir müddet sonra -Allah göstermesin- bir başka yerde tekrar aynı kaza meydana gelecek.

İşte bugünkü gazetelerde var, hemen hemen hepsinde var. Bir kurtarma kazasında göçük altında kalan işçinin kafası kopartılıyor kepçe tarafından. Yanlış uygulamalarla, yanlış kurtarmalarla, kurtarılırken, kurtarılmak istenirken insan ölüyor. Tabii ki şunu iddia etmiyoruz: Yani bunu bile bile öldürdüler, işte kepçe operatörünün zaten bu işçiye kastı vardı, onun için yaptı. Ama arkadaşlar sonuç önemli. Bütün dünyada bu yolları, metroları, kanalları, köprüleri yapanlar sadece bizler değiliz, sadece Türkiye değil, dünyanın her yerinde bu faaliyetler yapılıyor, her yerinde bu projeler yürütülüyor ama dünyada bu iş kazalarıyla ilgili de belli istatistikler var, rakamlar var. Bunları önümüze koyduğumuz vakit biz dünyada neredeyse, kelime belki kara mizah örneği olacak ama şampiyon durumundayız, en önlerdeyiz. İşte bizim kabul edemediğimiz, etmediğimiz, etmeyeceğimiz nokta bu. Bu oranların mutlaka makul seviyelere çekilmesi lazım ve mümkünse sıfırlanması lazım, tabii ki esas amaç odur, sıfırlamaktır. Hiçbir ölüm meşru ve makul gösterilemez ama elden gelen her şey yapıldıktan sonra da, bütün tedbirler alındıktan sonra da artık ortaya çıkan ölümler de başka türlü tazmin edilmeye çalışılır. Bunlara karşı lakayıt kalamayız.

Bizim bir diğer eleştirdiğimiz nokta da, özellikle bu belediyelerin ve AK PARTİ'nin elindeki belediyelerin yaptıkları imar uygulamalarından tutun yatırımlara kadar çalakalem çalışmaları. Yani paldır küldür bir çalışma yapılıyor ama bu çalışmanın başı ne, sonu ne, termini ne, alınan önlemler ne, düzen ne? Bir iş ortaya koymak, hızlı koymak, çabuk koymak, neticeye ulaşmak tabii ki doğru bir metot ama ben bunu çok hızlı ve bir an önce bitireyim veya çalakalem yapayım nasıl olursa olsun deyip de bu ölümleri engellememek de aynı derecede çok büyük bir kabahat.

Sevgili arkadaşlar, bu konuda bir diğer çifte standart da, yine bu belediyelerin bu yatırımlarda aldıkları desteklerdir. Ben bir soru önergesi vermiştim Maliye Bakanlığına, devletin biliyorsunuz dış kredi kullanmada belediyelere hazine kefaleti var, bu hazine kefaleti olmadan bu tip yatırımlar gerçekleştirilemiyor ve krediler alınamıyor. Sormuştum ben, yani iki tane net soru: Ankara Büyükşehir Belediyesi bütün kurum, kuruluş ve iştirakleriyle hazine kredili ne kadar dış kredi aldı, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ne kadar aldı? Soru bu kadar net. Allah'a çok şükür, uzunca bir zamandır gelmediği kadar bu soru önergelerine net bir cevap geldi. Rakam ne biliyor musunuz arkadaşlar? Ankara Belediyesinin bugüne kadar kullandığı hazine destekli kredi miktarı: 1 milyar 450 milyon dolar. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin kullandığı dış kredi miktarı ne kadar? 32 milyon dolar. Ankara, Diyarbakır'ın 4 misli büyüklüğünde nüfus olarak, adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre son yayınlanan rakamlara göre yaklaşık 4 misli, tam 4 misli bile değil, yani 3,7 civarında bir büyüklük var, 4 kabul edelim. Ankara Diyarbakır'ın 4 misli büyüklükte ama kullandığı kredi miktarı 453 kat. Tekrar ediyorum, Ankara Diyarbakır'ın 4 katı büyüklüğünde yaklaşık olarak ama kullandığı kredi Diyarbakır'ın kullandığı Hazine destekli dış kredinin 453 katı. İşte, bir diğer haksızlık ve bir diğer zulüm de burada. Çünkü bu iş kazaları falan olurken maalesef bazı yöneticilerimiz, bazı siyasilerimiz oldukça da aymaz bir şekilde "Ne yapalım kardeşim? İşte, bu kadar iş yapıyoruz, bu kadar iş yaparken de işte, bu kadar kaza kendiliğinden oluyor. Biz de zaten kimseyi öldürme niyetinde değiliz." Sevgili arkadaşlar, bu ifade başlı başına lakayt bir ifade, sorumsuz bir ifade. Çok iş yapıyorsunuz, bir. Nasıl yapıyorsunuz? İşte, ortada, Diyarbakır'a 1 verilirken Ankara'ya 453 veriliyor, bu dış kredileri söylüyorum tekrar, Maliye Bakanlığının verdiği rakamlardır bunlar soru önergeme. İkincisi de çok iş yapıyorum diye yani insanlar ölsün diyemeyiz, mümkün değil.

Sonuç olarak yapılması gereken şudur: Kim ne iş yapıyorsa, bir, bu imkânlar adil olarak dağıtılmalıdır Diyarbakır'a da, Trabzon'a da, Bursa'ya da, Konya'ya da, Çankırı'ya da, Edirne'ye de, Hakkâri'ye de, Adana'ya da, Samsun'a da. İki, bu işler doğru düzgün yapılmalıdır, projelerin bütün jeolojik tahlilleri, topoğrafik ölçümleri, kazıları, tedbirleri, bütün bunlar, hepsi önce doneler öne koyularak yine dünyadaki bütün inşaat mühendisliği ve inşaat kriterlerine, iş güvenliğine uygun bir şekilde düzenlenmelidir ve bu düzenlemelerle tatbik edilmelidir. Yani göstermelik oraya iş güvenliği malzemelerini yığıp, koyup ondan sonra da hiçbir tedbir almamak çözüm değildir. Onun için bu önergenin dikkate alınmasını söylüyoruz, olumlu oy vereceğimizi söylüyoruz. 

Saygılar sunuyorum. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tan.