| Konu: | BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 131 |
| Tarih: | 03.07.2012 |
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, sevgili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yani elimizde bir veri var, 23.234 şehitten bahsediliyor. Evet, kirli ve kanlı bir dönemden geçtik. Eğer bu rakamlar gerçekse, zaman zaman Hükûmetin açıkladığı 40 bin, 50 bin sayısı o zaman gerçekçi bir sayı değil. 23.234, tekrar altını çizerek söylüyorum. O zaman yani 100 binin üzerinde insan bu kirli ve kanlı savaşta yaşamını yitirdi.
Evet, çok kirli ve kanlı bir dönemden geçtik, hâlen de geçiyoruz. Bu gece küçük de olsa önemli bir adım atılıyor, biz de bunları önemsiyoruz. Yani bir dönemden geçtik, bu dönem kirliydi ve kanlıydı. Hatta dün Sayın Hüseyin Çelik'in bir açıklaması vardı, "1990'lı yıllarda benim ofisime vali bir bomba koydu." diyor. Evet, benim de iş yerime, otelime orada görev yapan yetkililer 2 kez bomba koydular. Eğer Hüseyin Çelik bunu açıklamamış olsaydı, bizim açıklamamız bir şey ifade etmezdi. Orada 2 öğretmen yaşamını yitirdi.
Şimdi, bir dönem böyle kanlı ve kirlidir ve bu dönemin arkasında devletin kanlı eli vardır. O tarihte bir general çıkıp açıkça şunu söylüyordu: "Bize uymayan hâkimlerin, savcıların evlerine bir bomba koyardık bizimle birlikte hareket etsinler diye." O dönem, o bölgede bombaların nasıl konulduğunun, nasıl patladığının bir örneğidir ve yine aynı dönemde işte o Hüseyin Bey'in ofisine bomba koyan Tansu Çiller'in ekibindendi. Sonra, mükâfat olarak da milletvekili oldu, geldi ve Mehmet Ağar, Korkut Eken, Veli Küçük o ekibin aktif elemanlarından biriydi.
O dönemde binlerce, 3.500 köy yakıldı ve bu köylerin büyük bir çoğunluğu devletin helikopteri gidiyordu, yakıyordu ve o dönemde biz bunları seslendirdiğimiz için apar topar bizi alıp cezaevine attılar. Dönemin Bakanı ve dönemin Başbakanı açıklamalarda bulunuyordu: "Afganistan'dan, Pakistan'dan gelen helikopterler gittiler, yaktılar." Karıştırınca, bu sefer diyordu ki, yani "Bir başka ülkenin helikopteri gelip senin toprağından nasıl köy yakabilir?" tepkilerini alınca bu sefer diyordu ki: "PKK'nin helikopterleri yaktı." Oysa ki PKK de yoktu ortada, Afganistan da, Pakistan da yoktu. Kendisi ve o dönem birlikte çalışan Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'le birlikte, bir ekiple bir karanlık döneme imza attılar. 3.500 köy yakıldı ve bizdeki verilere göre 17.500 faili meçhul cinayet var ve bu?
ALTAN TAN (Diyarbakır) - Hüseyin Çelik de Doğru Yol'daydı o zaman. Hüseyin Çelik de o bombacılarla beraber milletvekilliği yaptı aynı dönemde.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Onun odasına da bomba koydular.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Şimdi, o tarihte bunlar yapıldı. O tarihte yapıldı ve sonra, sizin döneminizde, 2004'te bir yasa çıkarıldı; 5233 sayılı Yasa. Neydi? Bu zararı, ziyanını devlet karşılayacaktı. Aslında vatandaşa karşı bir hileydi o. O zarar ve ziyana uğrayan insanlardan biri de benim. Aradan on dokuz yıl geçmiş. Geçen gün Muş valisine gittim. Ya, on dokuz yıl geçti, bu gece bir yasal düzenleme yapıyoruz. 2004'te böyle bir yasal düzenleme yapmışız ama hâlâ insanların o hakkı iade edilmedi. Gittim, orada vatandaşa hâlâ düşman muamelesi yapılıyor. Bakın, altını çizerek söylüyorum, düşman muamelesi yapılıyor. Ve yıl 1993, köyler yakılmış, köylerde insanlar evlerinde diri diri yakılmış ve bizim devletimiz, bugün iktidarsınız ve emrinizde olan vali yardımcıları ve valiler, gittim, bir ödeme planı çıkarmışlar. Sordum: Ne kadar? A vatandaşa 3 milyar, 2 milyar yani milyar derken bin TL diyorum. Şimdi, sordum oradaki bu işi örgütleyen vali yardımcısına, "Vicdanen bu nedir?" dedim. "Vallaha?", kem küm etti. Dedim ki: "Bu düşmanlık hukukudur. Böyle bir yasa var ve siz on dokuz yıldır bu insanların hakkını ödememişsiniz. Evini yakmışsınız, köyünü yakmışsınız, arazilerine hâlâ gidemiyorlar. Bir ev nasıl 1 milyon liraya yapılır?" Ses yok. Şimdi, bu gece bu yasa çıkarken o dönemde mağdur olan bu insanların hepsinin bir bütün olarak zararlarının tazmin edilmesi gerekir. Bunları yapmazsanız yarım bırakırsınız, bunları yapmazsanız yaraları sarmazsınız,
Ve bu konuda bizim ve Cumhuriyet Halk Partisinin zaman zaman getirip yani bu faili meçhul cinayetlerle ilgili, köy yakmalarla ilgili getirdiğimiz Meclis araştırma önergeleri hep reddediliyor. Şimdi, eğer yarın yetiştirebilirsem yarın, yarın yetiştiremezsem de önümüzdeki 1 Ekimde Hüseyin Çelik Bey'le ilgili, beyanlarıyla ilgili bir Meclis araştırma önergesi isteyeceğim ve o gün size bakacağım, onu nasıl reddedeceksiniz? Sizin bir Genel Başkan Yardımcınız çıkıyor: "Benim evime, benim iş yerime bomba koyuyorlar." Bu da benim boynumun borcu, getireceğim. Biz getirdiğimiz için, Cumhuriyet Halk Partisi getirdiği için hep reddettiniz. Şimdi, bu dönemin mağdurları var, bu dönemin. Aradan tam on dokuz yıl geçmiş, on dokuz yıl yani hâlâ köyüne dönemiyor, hâlâ köyüne cenazesi bile gidemiyor. Bunların, gerçekten, o on dokuz yıllık süre içerisindeki mağduriyetlerinin bir an önce ödenmesi gerekir. Ve siz bu yasayı niye çıkardınız? Geçmişte AİHM'e gidiliyordu. AİHM, işte kıt kanaat, neyse zararları ödüyordu. Siz bir hile yaparak AİHM'in yollarını kapattınız. Ne oluyor? On dokuz yıldır valiler, vali yardımcıları bu hukuksuzluğu uyguluyorlar, devlet adına bunu yapıyorlar ve çok rahatlıkla da söylüyorlar.
Hemen yanı başındaki bir köy, eğer torpil yapmışsa, çok rahatlıkla 25 milyar lira para alabiliyor. Bunlardan biri, benim kapı komşum olan bir köy. Yani 22'nci Dönemde Cumhuriyet Halk Partisinden milletvekili olan, benim de yakın akrabamdır, buradan bir torpil ayarlayarak bütün köylülere 25'er milyar lira para almış. Bak, aradan yedi yıl geçmiş. Kapı komşu köy 1 milyar lira, o da yedi yıl sonra ödeniyor. Şimdi böyle bir hukuksuzluk var. Ve bu AİHM'in yollarını kapatan sürecin mimarı da siz oldunuz.
Bir de ikinci bir konu var. Bu gece yine askerlerle ilgili bir yasa var. Oysa bir de, askerde askerlik görevini yapıp ve orada, adına zaman zaman "intihar", zaman zaman "kaza kurşunu" denilen mağdurlar var. Ve binlerce insan var bunlardan. Bunlardan kimi Ermeni, kimi Kürt, kimi Alevi ve bunlar -özellikle muhalif kesimlerden bu insanlar- yaşamını askerde yitirdiler. Bunlar askere alınırken e hoş, ölürken bu sürece dâhil edilmiyor. Bizim bir an önce bu mağduriyeti de ortadan kaldırmamız gerekir.
Bu askere giden insanları eğer siz alıp götürüyorsanız, eğer orada intihar ediyorsa, sizin sisteminizde bir sorun var. O zaman şunu yaparsınız: Vicdanı reddi kabul edersiniz, askere gitmek isteyen gider, gitmek istemeyen de gitmez. O zaman hangi yasayı uygularsanız? Çünkü "siz keyfinizle bunu seçtiniz" deme hakkına sahip olursunuz. Ama şimdi alıyorsunuz, götürüyorsunuz, birkaç gün sonra bir asker geliyor "Sizin oğlunuz intihar etti." diyor. Oysaki -bu konuda da Meclis araştırma önergeleri getirdik- birçok intihar, intihar değildir. Bakın, bir Ermeni vatandaşımızın Batman'daki ölümü ve sonra orada asker arkadaşları çıktı, dediler ki: "Bu bir intihar değildi, bu bir cinayettir." Yine Alevi bir kardeşimizin, Malatyalı bir ailenin çocuğunun aslında bir cinayetle yaşamını yitirdiğini görüyoruz. Bu ailelerin bir bütün olarak hepsinin bu mağduriyetini giderecek bir yasal düzenlemeye gerçekten ihtiyaç vardır. Bu insanlar keyiflerinden gitmediler ve oraya gittilerse siz dönüp şunu soramazsınız: Ya intihar edenden, istifa edenden kimse bir sorumlu değil. Ama sizin sisteminizden dolayı intihar ediyorsa, bu sistemden dolayı intihar edenlerin sorumluluğu sisteme aittir ve iktidara aittir. Ben, bu düzenlemede, bu mağduriyetin de ortadan kaldırılması için olumlu bir görüşmenin olabileceğini umut ediyorum.
İlk kez böyle bir diyalog içerisinde de küçük de olsa bir uzlaşı hepimizi umutlandırıyor. Diliyorum ve umuyorum ki önümüzdeki dönem bu Parlamento daha çok uzlaşı ve diyalogla bu akan kanı, bu şiddeti durdurur, bu kan deryasından bu ülke kurtulur. Hepinize iyi akşamlar diliyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.