| Konu: | BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 131 |
| Tarih: | 03.07.2012 |
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçen hafta İş Güvenliği Yasası görüşülürken sağlık emekçilerinin sorunlarını anlatmıştım. Bu yasayla birlikte, tıp fakültesi intern öğrencileri önemli bir güvenceye kavuştu. Ancak çok daha zorlu şartlarda, kendi cebinden para harcayarak, 4'üncü ve 5'inci sınıfta hasta bakarak devlete önemli bir ekonomik katkıda bulunan, her türlü sağlık riskiyle karşı karşıya olan diş hekimliği fakültesi öğrencilerine büyük bir haksızlık yapıldı. Kanunun tamamı geçmeden, bu durumda olan diş hekimliği fakültesi öğrencilerinin hakkı teslim edilmelidir. Sosyal medyada çok büyük bir infial doğmuştur.
Sayın milletvekilleri, size, şimdi, iki Türkiye manzarası anlatacağım. 2009'dan itibaren Silivri zulümhanesinde yatan Mustafa Balbay, 28 Mart 2011'de katıldığı duruşmada yaşadıkları durumu şöyle anlatmıştı: "Cezaevi koşulları çok kötü. 28 Şubatta 4 no.lu cezaevinde Tuncay Özkan'la birlikte kalıyorduk. Akşam 17.00 sıralarında görevliler geldi ve `Sevk var.' deyip bütün eşyalarımızı toplamamızı istediler. Gece üçte tek kişilik hücrelere konduk. Ayrı ayrı kalacağımız söylendi. Nedenini sorduğumda `Ankara'dan emir böyle.' yanıtını aldık. Hücre hücre değil, koğuş koğuş değil. İlk yirmi günde 34 tamirci geldi. Hücreleri kanalizasyon bastı. Yapılan tamiratlardan sonra müteahhit geldi, `Başka eksik var mı?' diye sordu. Ben de `Bu şekilde neden cezaevini teslim ettiniz?' dedim, o da `Biz daha cezaevini teslim etmedik.' diye yanıt verdi. Silivri Cezaevini müteahhitten tutuklular teslim aldı.
En yasaklı olduğun şey başkalarıyla görüşmek. Sen kimsenin yanına gitmeyeceksin, kimse senin yanına gelmeyecek. Burada tek başına bekleyeceksin. Hücre denilen bu yer 7 karodan oluşuyor." Balbay yerdeki karoları tek tek saymış: "3 karo yatak, 4 karo boşluk. 4 karonun 2 karosunu dolap kapatmış. Bütün genişlik 3 metre 44 santim. İçeride ancak yan dönerek hareket edilebiliyor. Yemekler burada yeniyor. Havalandırma kapısının altında dört parmak kalınlığında bir boşluk var. Hücre soğuk. Kışın boşluğun kapatılması gerekiyor." Balbay soğuk gelmesin diye boşluğu battaniyeyle kapatmış.
Bir de başka bir kitapta geçenlerden bahsedeceğim. 2010 yılında yayınlanan "Bir Liderin Doğuşu" adlı kitapta Başbakanın yattığı Pınarhisar Cezaevi şöyle anlatılıyor: "Yönetimden gereken izinler alındı. Koğuş temizletildi. Kâğıt kaplandı. Zemine halı döşendi. Şofben, derin dondurucu, buzdolabı, çamaşır, bulaşık makinesi, toplantı masası, deri koltuklar, büyük ekran televizyon alındı. Kapı sadece içeriden sürgülenecek şekilde yenilendi. Dışarıdan getirilen garsonlarca balık partisi verildi. Hatta bu daveti ve garsonları savcı tesadüfen gördü. Onlara, bunların burada ne aradığını sordu ama devamını getiremedi." Benzer şartlar bu sıralarda Mehmet Ağar için de sağlanıyor. Son derece insani olan bu şartların Silivri zulümhanesinde ve Urfa, Buca, Pozantı, Diyarbakır gibi cezaevlerinde çile çekenlere de sağlanması en büyük dileğimizdir.
Değerli milletvekilleri, insan hakları ihlallerinin çoğu alanında ya sonlarda ya da sonuncu sıradayız. Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı, geçtiğimiz haftalarda TBMM'de kabul edilerek yasalaştı ancak bir noktaya özellikle dikkat çekmek istiyorum: AKP'nin insan haklarıyla ilgili tüm söylem ve icraatları ciddiyetten uzaktır. Yetkililere soruyorum: 2001 yılında kurulan Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu bugüne kadar ne yapmıştır, kaç defa toplanmıştır? 26 Şubat 2003 tarihinde Profesör İbrahim Kaboğlu başkanlığında bir araya gelen kurul, ABD`nin Irak'ı işgaline ve 1 Mart tezkeresine kırmızı kart göstermiştir. Yine aynı kurul, Hükûmetin Irak'a asker gönderme yetkisine, Mehmetçiğin yaşam hakkını göz önüne alarak karşı çıkmıştır ve ne ilginçtir ki yönetmeliğe göre yılda üç kez toplanması zorunlu olan kurul bir anda iğdiş edilmiştir. Bu kurulun icraatları ve hükümleri AKP Hükûmetini rahatsız etmiştir. İnsan Hakları Danışma Kurulu da AKP'ye ayna tutan birçok kişi ve kurum gibi Başbakan Erdoğan ve Kabinesinin ileri demokrasi anlayışının kurbanı olmuştur. AKP'nin tasarıyı hazırlamaktaki amacı, AB'nin ve halkın gözünü boyamaktan başka bir şey değildir.
Biliyorsunuz, Millî Prodüktivite Merkezinin bu kanunla adı değiştirilmiştir, Verimlilik Genel Müdürlüğüne dönmüştür. Personeli emekliliğe yönlendirilirken aynı Mecliste, TRT'de ve TÜİK'te olduğu gibi teşvik istiyorlar. Biliyorsunuz, TRT'de yüzde 40'a yakın emekliliğe teşvik verilmiştir.
Hepinize iyi akşamlar diliyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.