| Konu: | TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE ROMANYA HÜKÜMETİ ARASINDA DENİZCİLİK ANLAŞMASININ İMZALANMASI HAKKINDA ( S.S.,41) |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 19 |
| Tarih: | 16.11.2011 |
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Deniz taşımacılığının ayrı bir öneme sahip olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Denizcilik sektöründe gerçekleştirilecek olan tüm faaliyetlerin belirli kurallara bağlanarak düzene sokulması ve denetim altında tutulması kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bu kapsamda ülkeler deniz imkânlarını kullanmak ve sürdürülebilir çevreyi korumak için Uluslararası Denizcilik Örgütünün yönlendirmesi ile birçok sözleşmeye taraf olmuşlardır. Deniz taşımacılığı faaliyetlerini düzene sokmak, birtakım riskleri azaltmak ve denizcilik faaliyetlerini daha kolay kılmak amacıyla yapılmış uluslararası denizcilik konvansiyonları sayesinde çeşitli kurallar geliştirilmiş ve hükme bağlanmıştır.
Ülkemiz limanlarında son üç yıl içerisinde Romanya Bayraklı gemiler hiç tutulmamışken ne yazık ki aynı hassasiyeti Romanya Denizcilik İdaresi Türk Bayraklı gemilere göstermemiştir ve son üç yıl içerisinde çok basit nedenlerle yedi gemimizi tutarak Türk ticaret filosunun maddi ve manevi kaybına sebep olmuşlardır. Bunun sonucu olarak Paris Memorandum'unda Türk bayraklı gemilerin yer aldığı beyaz listedeki yerini kaybedebileceği ihtimali ortaya çıkmıştır.
Türkiye ile Romanya arasında imzalanan denizcilik anlaşmasındaki bahsettiğim sebepler ve anlaşma metninde yer alan belirsizlikler nedeniyle tasarının bu hâline Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak komisyondaki gibi karşı oy vereceğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 1980'li yıllardan sonra uluslararası kural ve kaidelere göre yönlendirilen ve yönetilen denizcilik sektöründe serbestleşmenin yolları aranmıştır. Memnuniyetle belirtmeliyiz ki 2581 sayılı Kanun ile sektörel serbestleşmeyi ilk başaran sektörlerden biri denizcilik olmuştur. Yaşanan bu süreçte mevcut yapının eksikliklerini daha iyi tespit eden yetkililer ve sektör temsilcileri, yaşanan değişimi planlamak, yönetmek ve çağdaş yapılanmayı sağlamak için denizciliğin tek bir çatı altında toplanması çalışmaları yapmışlardır. Ne var ki bakanlık kurulması talebiyle başlayan süreç, Başbakanlığa bağlı bir müsteşarlık olarak, 1993 yılında yeni bir teşkilatlanma ile sonuçlanmıştır.1993 yılından 2011 yılına kadar her hükûmet döneminde denizcilik bakanlığı kurulması çağrıları dillendirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, denizcilik, ülke yük taşımasının yaklaşık yüzde 95'inin yapıldığı ana sektördür ve doğal otobandır, ucuz taşımacılığın da adresidir. Denizlerimiz, kara suları ve münhasır ekonomik bölgesiyle denizin altı ve üstü dâhil petrol, doğal gaz, madenler yönetimini de ihtiva eden faaliyet alanına sahiptir. Aynı zamanda, kara sınırından fazladır denize olan sınırımız. Dolayısıyla, güvenlik ve seyir güvenliği, deniz emniyeti, boğazlar ve denizdeki trafik sorunları, denizdeki çevre kirliliğine müdahale etme gibi birçok görevleri de içinde barındırmaktadır.
Dolayısıyla, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin denizciliğinin büyük bir bakanlık içerisinde genel müdürlük seviyesinde temsilinin, bu alanda yer alan sektör temsilcilerinin de gücünü ve etkisini azaltacağı aşikârdır. Denizciliğin uluslararası özelliği gereğince bu yapının güçlendirilerek ayrı ayrı ele alınması, ulaştırma, iletişim başlıklarının sınırlarını aşması dolayısıyla da ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir. Alan olarak çok ciddi bir katma değer yaratan sektörün yönlendiricisinin Genel Müdürlük seviyesinde olması, bu faaliyetlere bakış açısındaki vizyon eksikliğini ortaya koymaktadır.
Yüz binlerce insanın ekmek yediği denizcilik sektörünü güçlü bir idare yapısına kavuşturmak yerine, ulusal ve uluslararası alanda büyük bir tecrübe sahibi olan Denizcilik Müsteşarlığını kapatarak Genel Müdürlük düzeyine indirmek, uluslararası camiada Türkiye'nin iddiasından vazgeçtiği ve sektörde geri çekileceği görüntüsü vermiştir. Bu kabul edilemez bir durumdur. Denizcilik Bakanlığı, inşallah, daha önce sektöre vaat ettiğimiz üzere, Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında kurulacak ve dünya denizciliğinde çıta yükseklere taşınacaktır.
Sektörde yaşanan birçok sorun AKP hükûmetleri döneminde kangren hâline gelmiştir. Bu sorunların çözümü gibi bir irade de gözükmemektedir. Türk deniz yolu taşımacılığının yurt içi yük taşımacılığındaki payının yüzde 3,6 gibi çok düşük değerlere düşmesi düşündürücüdür. Yine ulusal ve uluslararası yük taşımacılığında bazı önemli şehir limanlarımızın demir yolu bağlantısının olmaması en önemli altyapı eksikliklerinden bir tanesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle Akdeniz bölgesinde bulunan limanlarımız Orta Doğu ve Orta Asya ülkelerine ana denizcilik hattından gelen yüklerin iletilmesinde aktarma-transit limanı işlevi görebilecek konuma sahip iken bu konumunu yeterince değerlendirememektedir. Avrupa Birliği tarafından oluşturulan Trans-Avrupa ve Pan Avrupa ulaşım koridorlarının Türkiye bağlantısı ve bu koridorların doğuya uzatılması açısından Marmara bölgesindeki limanların önemi büyüktür. Ancak konteyner trafiğinde yüzde 76'lık paya sahip olan özel limanların demir yolu bağlantılarının bulunmaması, kombine taşımacılığın maliyet avantajlarından istifade edilememesine yol açmaktadır. Dünyada değişen ekonomik, siyasi ve teknolojik gelişmelere paralel olarak deniz taşımacılığı dökme taşımacılıktan konteyner ve Ro-Ro taşımacılığına doğru giderken bu yarışta Asya ile Avrupa arasında bir köprü olan Türkiye'nin geride kalması maalesef Hükûmetin başarısızlığıdır.
Türkiye'nin uluslararası denizcilik platformlarında hak ettiği yere gelebilmesi için dünya standartlarını ve teknolojik gelişmeleri yakalamış limanlara sahip olması bir zorunluluktur. Bu bağlamda deniz ticaret filosunun gençleştirilmesi, gemi inşa ve yatçılığa hak ettiği önemin verilmesi gibi gerçeklerin bir an evvel hayata geçirilmesi elzem olmuştur.
Belirsizliklerin yaşanmaya devam ettiği küresel krizin hem makro hem de mikro düzeyde değişimlere, yeni yapılanmalara ve yön değişikliğine yol açması kaçınılmazdır. Ancak istikamet neresi olursa olsun rekabet kaldığı yerden tüm hızıyla devam edecektir. Rekabet gücünü geliştirmeye yönelik çalışmaların gündeme alınması ve bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bunların dışında bir diğer sorun da gemi inşaat sektörünün yaşadığı sıkıntılardır. Bağlı bulunduğu Bakanlığın maalesef hak ettiği önemi vermediği gemi inşa sektörü bu sahipsizlik ortamında 2008 küresel krizi sonrasında batma noktasına gelmiştir ve yan sanayisiyle birlikte 100 binden fazla insanımızın işsiz kaldığı bir çıkmaza sürüklenmiştir. Ekonomideki yapısal sorunların üstüne bir de AKP Hükûmetinin vurdumduymazlığı ve ekonomik krizin neden olduğu finansal darboğaz eklenince gemi inşa sektörünü içinden çıkılmaz bir duruma getirmiştir. Bu gelişmeler gemi inşa yan sanayisini de etkilemiştir. Hem gemi inşa sektörü hem de yan sanayisi önümüzdeki yıla önünü göremez bir hâlde girmektedir, birçok kapanmalar yaşanmaktadır. Çünkü gemi inşa sanayisinin çalışmadığı bir ortamda yan sanayisinin de var olması mümkün değildir. Küresel krizden en ağır darbeyi alan gemi inşa sanayisi Türkiye'den çok dışarıya bağımlı bir sektördür ve dolayısıyla dünyada yaşanan krizlerden en çok etkilenen sektörlerden biri olduğu unutulmamalıdır, tedbirler buna göre alınmalıdır.
Öte yandan denizcilik sektörünün Avrupa Birliğine ülkesinden evvel ilk giren sektör olduğunu da hatırımızdan çıkarmamalıyız. Gemi inşa sektörü ticari olduğu kadar stratejik önemi haizdir, çünkü Türkiye dünyada askerî gemi yapan az sayıda ülkelerden biridir. İnşa ettiği askerî gemiler ve deniz kuvvetlerimize verdiği diğer hizmetlerle ülke savunmasına katkı sağlamaktadır. Bu nedenlerle gemi inşa sanayisinin başarısı ve istikrarlı bir şekilde büyümesi, inşa, bakım, onarım ve tadilat faaliyetlerinin kurumsal bir yapıda ulusal ve uluslararası mevzuata uygun olarak yürütülmesi, Türkiye'nin dünyadaki prestiji açısından da son derece önemlidir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye gemi inşacı bir ülkedir ve bu konuda küresel bir oyuncudur, kalitesi ve kapasitesi itibarıyla dünyaya kendini kabul ettirmiştir. Sektörü büyük bir aile olarak kabul edersek, ülkenin stratejik bir değeri olarak görürsek çözüme daha kolay ulaşırız.
AKP Hükûmetinin çözüme yönelik tedbirler üretmemesi nedeniyle, küresel krizin gemi inşa sektörüne negatif etkisinin 2012 yılı sonuna kadar süreceği tahmin edilmektedir, sektörün kendisini toparlaması da maalesef 2015 sonlarını bulacaktır.
Ülkemize doğrudan döviz sağlayan, Türk ekonomisinin lokomotifi ve binlerce insanımıza istihdam sağlayan gemi inşa sektörünün sorunlarının bir an önce masaya yatırılması hayati bir önem kazanmıştır. Her tersane yaklaşık bin kişiyle çalışmaktayken, bugün kapasite kullanımının yüzde 5'lere kadar düştüğü günlere gelinmiştir. Sadece Tuzla'da yaklaşık 150 bine yakın insanımız işsiz kalmıştır, çünkü tersanede çalışan bir kişi dışarıdaki 6 insana iş vermektedir, o insanlar da işlerini kaybetmiştir.
Değerli milletvekilleri, yeni tersane alanları tahsisi doğru bir karardır, bu doğru bir adımdır. Bu ülkede hakikaten 127'den daha fazla tersane olmalıdır, ancak kurulan tersaneler asla desteksiz bırakılmamalı, "Saldım çayıra, Mevla'm kayıra." denilmemelidir.
Bakın, bugün gelinen noktada bütün tersaneler, bütün denizciler batma noktasına gelmişlerdir. Buradan Sayın Bakana sormak lazım. Neden denizcileri borçlandırıp yalnız bıraktınız? Kredi vermekle devletin görevi bitiyor mu?
Değerli milletvekilleri, denizcilik sektörü sıkıntıya düştüğünde Kredi Garanti Fonu oluşturuldu, yaklaşık 100 firma müracaat etti, ancak faydalanan sadece 10 tersane ve 13 armatör firma. Kimdir bu firmalar? Müracaat edip de bu fondan faydalanamayanların eksiklikleri nedir? Sayın Bakandan açıklama bekliyor bütün sektör.
Ben sizlere arz edeyim değerli milletvekilleri: Bu fondan AKP nezdinde kredibilitesi olanlar istifade etmiştir, olmayanlar faydalanamamıştır. O zaman da şu soruyu sormak lazım: Kurduğunuz bu fon kendi yandaşlarınız için miydi?
Kıymetli arkadaşlar, Millî Savunma Bakanlığı özel tip gemiler inşa ettiriyor. Kime? Seçilmiş 4 veya 5 tersaneye. Bir tersaneye 5 gemi yaptırmak yerine her tersaneye bir gemi yaptırmak ve onları da ayakta tutmak daha doğru olmaz mıydı? Türkiye'deki her tersane ve yat imalatı yapan firma tüm dünyada beğeni toplarken bu dağılımı neden yapmıyorsunuz?
Milliyetçi Hareket Partisi olarak denizciliği eskisi gibi daimî istihdam alanı olarak görmek istiyoruz. İstihdam yaratacak her çalışmaya destek olacağımızı beyan ediyoruz çünkü ülkemizin ve insanımızın buna ihtiyacı var.
Türkiye'de yüzde 90 oranında tersaneler boş iken, Türk armatörleri dünya tersanelerine sipariş vermeye devam etmektedirler. Bu gemileri Türkiye'de yapmak mümkündür ancak bunun altyapısını oluşturmak lazımdır ve bu sorumluluk da öncelikli olarak Hükûmetindir yani Çin'i, Japonya'sı, 50 bin dead weight tonluk gemi yapabiliyor da biz neden yapmayalım? Hükûmet destek ve teşvikleri oluşturduğunda, bu gemiler ülkemizde yapılabilir. 1980'li yıllarda 450 civarındaki Türk Bayraklı gemiyle Akdeniz âdeta bir Türk gölü gibiydi. Bugün bu koster sayısı 40 ila 50 kadardır. Bugün cezalandırdığınız armatörler bu gemilerle denizlerde Türk Bayrağını dalgalandırmaya devam etmektedirler. Koster filosu yenilenmelidir, yeni teşvikler mutlaka getirilmelidir.
AKP Hükûmeti ihracatımızın arttığını söylüyor; oysaki 1 dolarlık ihracat için 82 sent ithalat yapıyorsunuz. Bu durumda gerçek ihracatınız kıymetli arkadaşlar, 18 senttir. Yapılan bu ihracat da yabancı bayraklı gemilerle taşınınca, bu kazanç da yabancı armatörlere navlun olarak ödenmektedir. Peki, bu durumda kazancımız nedir? Türk gemi taşımacılığının deniz taşımacılığındaki oranlarını mutlaka yükseltmek mecburiyetindeyiz.
Bu söylediklerimi klasik bir muhalefet anlayışıyla dillendirdiğimi düşünmeyin. İçinizde veya yakınınızda denizciler vardır, onlara da sorarsanız, bu söylediklerimizden farklı bir şey duymayacaksınız.
Bugün tersane bölgeleri ve denizler maalesef terk edilmiş şehirler hâline gelmiştir. Bunun da vebali AKP Hükûmetine aittir. Unutulmamalıdır ki, denize sırtını dönen ülkeler hep kan kaybetmişlerdir, hep zayıflamışlardır. Denizin bereketini terk etmek doğru olmamıştır.
Değerli milletvekilleri, insanlar denizcilik bakanlığı beklerken, hiçbir sivil toplum kuruluşunun görüşü alınmadan denizciliği genel müdürlük düzeyine indirmek yanlış olmuştur. Bu yanlıştan mutlaka geri dönülmelidir. Ancak ne söylersek söyleyelim, üzülerek belirtmeliyim ki, denizcilik sektörünün tüm temsilcileri Sayın Bakandan umudunu kesmiştir.
Ülkemizin denizden temin ettiği bereketin artması dileklerimle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)