| Konu: | SAĞLIK BAKANLIĞI VE BAĞLI KURULUŞLARININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 131 |
| Tarih: | 03.07.2012 |
CHP GRUBU ADINA CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de herkesin Berat Kandili'ni kutluyorum, hayırlı olmasını diliyorum tüm yurdumuza, vatanımıza, milletimize.
301 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Mecliste usul açısından gerçekten çok sıkıntılı bir yıl yaşadık; usulsüzlük usul oldu, kuralsızlık kural oldu. Bu tasarı da, Genel Kurul görüşmelerinin sabaha doğru bitimini takiben?
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Alıştık artık!
CANDAN YÜCEER (Devamla) -? bizlerin komisyonda değerlendirme, okuma fırsatı olmadığı bir günde, akşamdan sabaha getirildi. 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname de bildiğiniz gibi, 2 Kasım 2011 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında görüşmeye bile gerek duyulmadan, bir dizi kanun hükmünde kararnameyle birlikte, Hükûmet tarafından alınan kararlarla akşamdan sabaha getirtilerek çıkarıldı ve bu kanun hükmünde kararnameyle Sağlık Bakanlığının teşkilat yapısı baştan aşağı değiştirildi. Şimdi, yedi ay sonra Komisyona getirdiğiniz kanun hükmünde kararnameyle, yarım bıraktığınız işi tamamlamaya çalışıyorsunuz. Madem bu kadar eksiği vardı bu kanun hükmünde kararnamenin, neden bir gecede tam on bir tane kanun hükmünde kararname çıkarma telaşı içine girdiniz?
Bakın, yasama döneminin başından beri hukuk, Meclisin yasama görevi hiçe sayılarak komisyonlara gelmeden, görüşülüp konuşulmadan, ilgili kurumlar tarafından yeterince incelenmeden, sivil toplum kuruluşlarının görüşleri alınmadan, kimsenin haberi olmadan, sadece birtakım bürokratların ve bazı çevrelerin dışında kimsenin bilmediği kanun hükmünde kararnameler çıkarıldı. Bu kanun hükmünde kararnameler diğer yerlerde de olduğu gibi, örneğin Adalet Bakanlığıyla ilgili bir kanun hükmünde kararname içine bizim Tam Gün Yasası'yla ilgili düzenleme kondu ve bunun gibi birçok çorba, torba kararnamelerle Meclisin görevi baypas edildi. Gerçekten halkın yararına, çözüme yönelik düzenlemeler yapılmak istenseydi tekrar ele almaya gerek duyulmayan, ilgili taraflarla konuşulup görüşülmüş, herkesin üzerinde mutabık olduğu, yapılan düzenlemelerle olası hatalar tespit edilmiş düzenlemelerin olması gerekirdi. Tabii ki bu olması gereken; oysaki olan, 3 Kasım 2011'de kanun hükmünde kararname yetkisinin bitmesinin ardından AKP Grubu bildiğiniz gibi, İç Tüzük değişikliğine giderek muhalefet milletvekillerini susturmak, sesini kısmak istedi. Komisyon çalışmalarının İç Tüzük yerine yönerge ile düzenlenmesiyle ilgili bir taslak hazırlandı. Bununla Meclis TV yayınlarına sınırlama, Parlamento muhabirlerinin komisyon toplantılarını izlemesinin izne tabi olması ve komisyonlara sevk edilen tasarı tekliflerin yirmi dört saat bekletilmeden görüşülme olanağı tanınarak âdeta yapılmaya çalışılan, baskın komisyon toplantıları ile ne yapmaya çalışıyorsunuz? Yangından mal mı kaçırıyorsunuz? Neyin üzerini örtmeye çalışıyorsunuz? Tabii, ülkemizde ileri demokrasi olduğu için artık hukuka, demokrasiye, muhalefete ihtiyacımız yok.
Sayın Bakan bizim bu eleştirilerimize, tasarının teknik maddeler içermesinden dolayı çok da itiraz edilecek yanı olmadığını ifade ediyor. Bizim, bırakın cevap beklediğimiz, eleştirdiğimiz soruları; katkı olarak sunduğumuz konuları bile bütün AKP Grubu olarak toplu bir iradeyle reddediyorsunuz. Bizi Komisyon toplantılarına, tekme tokatlarla, sokmuyorsunuz, susturmaya çalışıyorsunuz. Şimdi de Sayın Bakan neye itiraz edeceğimizi, neye etmeyeceğimizi söylüyor. Sizin yaptığınız, milletin iradesini bölmektir. Sizin yaptığınız, Meclisi, milletin iradesini baypas etmektir. Sizin yaptığınız, milletin iradesini küçük görmek, umursamamaktır.
Bildiğiniz gibi, Sağlıkta Dönüşüm Programı 2003 senesinde açıklandı, 2004 senesinde uygulamaya konuldu ve amacının etkili, verimli, hakkaniyete uygun bir şekilde sağlık hizmetlerinin organize edilmesi, finansmanının sağlanması ve sunulması olduğu açıklamaları hepimiz tarafından gayet olumlu karşılanmasına rağmen, amaçtaki ifade edilen hiçbir adım atılmadı.
AKP Hükûmeti Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın temel hedeflerinden birinin katılımcılık olduğunu söylemesine rağmen, yaptığı değişiklikler, tıpkı her alanda olduğu gibi, tıpkı bugün olduğu gibi, yeterince görüşülmeden, sivil toplum kuruluşlarına sorulmadan, onların görüşlerine değer verilmeden bu düzenlemeler yapıldı ve dayatıldı. Katılımcılık, çoğulculuk sanırım sizin tabiatınızda, uygulamalarınızda, düşüncelerinizde yok.
Sağlıkta dönüşümde üç sosyal güvenlik kurumu, Emekli Sandığı, BAĞ-KUR ve SSK, Genel Sağlık Sigortası çatısı altında birleştirildi. Bu birlikten kuvvet değil, özelleştirme doğdu. Tüm yurttaşları sosyal güvenlik şemsiyesi altına alma iddiasıyla gündeme getirilmiş olmakla beraber, birçok vatandaş prim ödemesine rağmen sağlık hizmetlerine yeterince kavuşamadı. Sağlık hizmetlerine kavuşmak için "katkı katılım payı" adı altında ek ödeme yapmak ya da özel sağlık sigortacılığına yönelmek zorunda kaldı. Böylece, sağlığın özelleştirilmesi ve özel sigortacılığa müşteri kitlesi yaratılması doğrultusunda ilk adım gerçekleştirilmiş oldu.
Daha sonra aile hekimliği sistemine geçtik. Aile hekimliğinde sistem, sağlık ocağı sisteminin yerine özel aile hekimliği yerine geçirilmesiydi ve amaç, temelde birinci basamak sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesiydi ve bunun, Sağlık Bakanlığının yeniden yapılandırılmasıyla sağlık hizmeti üreten bir kurum olmaktan çıkarılıp genel sağlık politikalarının belirlenmesi ve koordinasyonu, serbest sağlık piyasasının denetlenmesi ve düzenlenmesinden sorumlu bir birim hâline gelmesi amaçlandı. Böylece sağlık hizmetlerinin bir kamu hizmeti olarak sunulmasının önüne geçilmek istendi.
Tüm bu değişiklikler genel sağlık düzeyinin iyileşmesine fayda sağlamadığı gibi, sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesine, ticarileştirilmesine, tıp fakültelerinin eğitim veremez, araştırma yapamaz hâline gelmesine, güvencesiz, sözleşmeli esnek çalışma anlayışına ve maalesef sağlık çalışanlarına şiddetin artmasına, çalışma huzurunun bozulmasına sebep oldu. Yapılanlar adım adım bu yolda ilerlendiğini gösteriyor.
Evet, tasarının ilgili maddesinde, birlikte kullanım, iş birliği adı altında tıp fakülteleri hastanelerinin Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşları hâline getirilmesi; ikinci, üçüncü basamak sağlık hizmetlerinin il düzeyinde "Kamu hastaneleri birlikleri" adı altında işletilmesi ve bu birimlerin Bakanlıkça atanacak başhekim tarafından yönetilmesi hedeflendi.
Bu tasarıyla tıp fakültelerinde akademik ve yönetsel anlamda özerklik kaybedildi.
Kamu hastaneleri birliklerinde istihdamın sözleşmeli olacak olması ve bu personelin çalışma usul ve esaslarının sadece Bakanlık tarafından belirlenecek olması çalışanlara vurulacak en büyük darbedir.
Vatandaşın eğitim, sağlık gibi temel haklarını karşılamakla görevli sosyal devletin bu hakları sağlayan kurumlarının kazanç getiren bir kuruma dönüştürülmesi sosyal devlet anlayışıyla bağdaşmaz.
Tasarıda ayrıca, zorunlu hizmet yükümlülüğü bulunan devlet memuru hekimlerin sözleşmeli olarak kabul etmesi durumunda Bakanlığa bağlı merkez teşkilatlarında görevlendirebileceği; tasarıda, YÖK'ün kadro ve pozisyonlarında bulunmayan profesör ve doçentlerin ihtiyaç duyulan alanlarda Sağlık Bakanlığı tarafından karar verilerek sözleşmeli olarak eğitim ve araştırma hastanelerinde çalıştırılabileceği; Tam Gün Yasası'yla üniversiteden ayrılan hocalardan sözleşmeli olarak hizmet alınabileceği ve bunun gibi çalışanların esnek, güvencesiz çalışma hayatına itilmesi ve maalesef kadrolaşmanın önünü açacaktır. Tasarıda âdeta tüm sağlık çalışanlarına "Sözleşmeli ol da gel." denilmektedir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz gündeminde yokken, çok önemli sorunlar, tasarılar, teklifler sırada bekleyip Genel Kurula indirilmezken Sayın Başbakan 25 Mayısta, sezaryen doğuma karşı olduğunu ve kürtajın cinayet olduğunu ifade etti. Aradan tam bir ay sonra Komisyona teklif şeklinde sunulan sezaryen konusu Meclis kapanmadan Genel Kurula getiriliyor. Bu durum siyasilerin, bilime, hekime, insanların özgür iradesine açıkça bir müdahaledir. Eğer amacımız gerçekten tıbbi gerekliliğin olmadığı durumlarda sezaryeni engellemek ise bu "Ben sezaryene karşıyım." demekle olmaz. Bu, gebelerin izlenmesi, bilgilendirilmesi, desteklenmesi, özendirilmesi, ebelik mesleğinin amacına uygun olarak kullanılması ve hekimlerin bu konuda desteklenmesiyle olur.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak sağlık hizmetlerinin kamu hizmeti olarak tasarlanıp sunulduğu, yurttaşlarımızın müşteri olarak değil hasta olarak görüldüğü, herkesin eşit, nitelikli, ücretsiz, ulaşılabilir bir sağlık hizmetinden faydalandığı ve önce "kazan" değil, "bak kazan" değil, her sağlık kuruluşunda önce "zarar verme" ilkesinin geçerli olduğu bir sağlık sisteminin gerekli olduğunu belirtiyorum.
Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.