GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM ADI ALTINDA BAŞLAYAN AİLE HEKİMLİĞİ UYGULAMASININ BAŞLADIĞI GÜNDEN BUGÜNE KADAR SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ, YAŞANAN MEVCUT SORUNLARIN TESPİTİ VE GİDERİLMESİ AMACIYLA, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNE VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 17/11/2011 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMDE YAPILMASINA İLİŞKİN BDP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:20
Tarih:17.11.2011

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; heyetinizi saygıyla selamlayarak konuşmama başlamak istiyorum. Bugün 2005 yılında uygulamaya giren aile hekimliği sisteminin sonuçlarıyla ilgili vermiş olduğumuz araştırma önergesiyle ilgili bazı saptamalar yapmak üzere söz almış bulunmaktayım. Ancak konuşmamı aile hekimliği sisteminin de bir parçası olduğu Sağlıkta Dönüşüm Projesi'yle ilgili genel bir çerçeve etrafında yapmaya çalışacağım.

Değerli milletvekilleri, 2003 yılında devreye sokulan Sağlıkta Dönüşüm Projesi'yle ilgili uygulamalar kamuoyunun yoğun eleştirilerine rağmen aynı şekilde devam etmektedir. Açığa çıkmıştır ki, bu uygulamalarda temel amaç sağlığın sosyal devlet anlayışının vermesi gereken bir kamusal hizmet olmaktan çıkarılarak piyasa koşullarına açılmasıdır. Piyasa koşullarına uyumlu hâle getirilmeye çalışılan sağlık sistemi sermaye grupları için kârlı bir sektör hâline getirilmiştir. Tüm bu uygulamalar özel sektör için alan yaratma şeklinde planlanmış olup, özel sektör içerisinde de büyük tekel gruplarının hâkimiyet sağlaması amaçlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, Sağlıkta Dönüşüm Projesi'nin ilk basamağı genel sağlık sigortasıyla hayata geçmişti. Genel sağlık sigortasıyla ilgili uygulamalar parça parça devreye sokulduğu için asıl sonuçlarla yeni yüzleşmeye başlıyoruz. Genel sağlık sigortasının bugün için gelmiş olduğu aşamada prim sistemi öngörülmekte olup "paran kadar sağlık" anlayışı yerleştirilmeye başlanmıştır. Bu bağlamda, 2012 Ocak ayında yeşil kartlı vatandaşlarımız için de aynı uygulamalar devreye sokulacaktır.

Hükûmetin "Yeşil Kartlıları gelir testine tabi tutacağız." şeklinde kamuoyunun gözünden kaçırmaya çalıştığı uygulamayı burada biraz detaylandırmakta fayda görüyoruz. Hâlen ülkemizde yaklaşık 9,5 milyon yeşil kartlı vatandaşımız bulunmaktadır. Genel sağlık sigortasında, yeşil kart gelir testine göre, asgari ücretin üçte 1'inden daha az gelir beyanı olan vatandaşlarımızın primleri devlet tarafından ödenecektir. Bu miktar 279 TL'ye tekabül etmektedir. 279 TL ile 887 TL arasında aylık geliri olan vatandaşlarımızdan ayda 34 TL sağlık hizmeti alabilmek için prim ödeme zorunluluğu getirilmektedir. Yine 887 ile 1.674 TL arasında geliri olan yeşil kartlılar aylık 100 lira prim ödemek zorunda kalacaklardır. 1.674 TL'nin üzerinde aylık geliri olan yeşil kartlılar için bu miktar 201 TL olarak belirlenmiştir.

Değerli milletvekilleri, burada bir somut örnekle detaylandırmak istiyorum. Örneğin ayda 280 TL geliri olan bir yeşil kartlı vatandaşımız sağlık hizmetinden faydalanmak için ayda 34 lirayı prim olarak, genel sağlık sigortasından faydalanma primi olarak ödeyecektir. Bunun dışında hastaneye gittiğinde her başvuruda 8 lira muayene katkı payı, eczaneye gittiği zaman ilaç alırken de yüzde 20'lik ilaç katılım payını ödemek zorunda kalacaktır. Koah, hipertansiyon, diyabet gibi kronik hastalıklarda hastaneye başvuru sıklığının da fazla olması göz önünde bulundurursak ayda 300 TL geliri olan bir vatandaşın bu sağlık harcamalarını bu gelir seviyesiyle karşılaması mümkün görünmemektedir.

Bu uygulama yeşil kartın yaygın olduğu bütün bölgelerde etkili olmaktadır. Özellikle kendi seçim bölgemizden örnek vermek gerekirse örneğin Bingöl'de halkımızın yüzde 50'den fazlası şu anda yeşil kartla sağlık hizmetlerinden yararlanmaktadır ve bu yeşil karttan yararlanan büyük halk kitlesinin çoğunluğunun bu sigorta primini ödeme gücü yoktur. Biz şunu çok iyi biliyoruz ki ayda 34 lira vererek sağlık hizmetinden yararlanma şeklinde bir zorunluluğun getirilmesi bu vatandaşlarımızın çoğunun sağlık hizmetlerinden faydalanmaması gibi bir sonucu da beraberinde getirecektir.

Yani özcesi, Sağlıkta Dönüşüm Projesi ve genel sağlık sigortasında balayı dönemi bitmiş, halkın önüne artık acı reçeteler gelmeye başlamıştır çünkü özellikle AKP Hükûmetinin 2007-2009 ve 2011 seçimlerinde kendi kurumsal, devletteki kurumsal örgütlenmesini sağlama süreci tamamlanmıştır. Artık acı reçeteler bir şekilde toplum önüne gelmeye başlamıştır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sağlığın piyasa koşullarına açılmasının ikinci basamağı ise aile hekimliği sistemine geçiş olarak şekillenmiştir.

Koruyucu sağlık hizmetlerini geri plana atan, tedavi edici sağlık hizmetlerini, dolayısıyla da kontrolsüz ilaç tüketimini önceleyen aile hekimliği sisteminin sonuçlarını toplum olarak merak ediyoruz.

Aile hekimliği uygulamalarında aile sağlık merkezlerinin işleyişi tamamen küçük, özel muayenehaneler şeklinde şekillenmiştir. Hekim ve yardımcı sağlık personeli, bu muayenehanede bulunan elektrik ve su parasından tutalım da çalıştırılan yardımcı sağlık personelinin aylık maaşına kadar tüm harcamalardan sorumlu bırakılmıştır. Böylesi bir ortamda hastayı iyileştirmeye yönelik zihinsel faaliyetler ve tıbbi hizmetlerden çok, bir nevi ticarethane olan bu iş yerinin ticari faaliyetlerinin devamlılığının önceleneceği kesin bir gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır. Baktığı hasta sayısına göre ücret alan aile hekimi, yaptığı sevk sayısına göre de yaptırımlara, ücrette ve maaşta yaptırımlara tabi tutulmaktadır.

Aile hekimliğinin getirmiş olduğu handikapları ana başlıklar altında şöyle sıralayabiliriz: Birinci basamak sağlık hizmetleri kurumsal yapıdan muayenehane düzeyine indirgenmektedir. Sağlıkta bölge kavramı ortadan kaldırılmakta ve kayıtlı kişi sayısını esas alan koruyucu sağlık hizmetleri parçalan-maktadır. Aile hekimlikleri teknik donanım, yaptığı işler ve terfi şartına göre sınıflandırılmaktadır. Bu durum almak istedikleri katkı payını kademelendirecektir.

Aile hekimliği sistemine geçerken, birinci basamak sağlık hizmetlerinin sunumunda dikkate alınmayan durumlar şunlardır: Sağlık gereksinimleri, nüfusun demografik durumu, sosyoekonomik, kültürel durum, sağlık emekçilerinin sayısı, çeşitliliği, niteliği ve mekânın coğrafik özellikleri.

Bütün bunları burada detaylandırmaya ve bilimsel bir izahat yapmaya süremiz yetmeyeceği için, sadece anlaşılması açısından pratik bir örnek vermek istiyorum. Konunun anlaşılması açısından yapılan sağlık planlamasının, İstanbul'da, Nişantaşı ve Etiler'deki sağlık planlamasının Bingöl'deki Mirzan Mahallesi ve Yenimahalle'deki sağlık planlamasıyla aynı olmasının mantığını anlamakta güçlük çekiyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, altyapı hazırlığı olmadan geçilen bu aile hekimliği sisteminde mevcut sayıda aile hekimi olmadığı için bu düzeydeki hekim açığı pratisyen hekimler üzerinden sağlanmaya çalışılmıştır. Özellikle, bu durum hastane acil servislerinde çok ciddi sıkıntıları beraberinde getirmiştir. Örneğin, çalışmış olduğum Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinde hâlen devam etmekte olan sorunları şu şekilde pratik örnekler vererek burada detaylandırabiliriz:

Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinde, şu anda, acil serviste acil deneyimi olan pratisyen hekimler veya uzman doktorlar, acil tıp uzmanları nöbet tutmamaktadır. Şu anda, bir göz uzmanı ve bir psikiyatristin birlikte on iki saat nöbet tuttuğu vardiyalar söz konusudur. Burada, acil servise başvuran bir kalp krizi hastası ya da trafik kazasında multipl organ yaralanmasıyla mustarip olan bir yaralı ya da bir beyin kanamasına bir göz hastalıkları uzmanının bakması istenmektedir. Bahsetmiş olduğumuz hastanede on iki saat içerisinde 700'ü aşkın hasta başvurusu vardır. Bu durumda, her hasta için ayrılan süreyi hesapladığımız zaman bir dakikadan daha az bir sürenin burada karşımıza çıktığını görüyoruz yani bir dakikadan daha az olan bir süre içerisinde bir göz uzmanı deneyimi olmadan acile başvuran hastanın anamnezini almakta, muayenesini yapmakta, tetkiklerini ve röntgenlerini istemekte, gelen sonuçları değerlendirip teşhis koymakta ve bu teşhise göre de hastayı tedavi etmeye çalışmaktadır. Tabii ki, bu durum çok ciddi birtakım sağlık problemlerini beraberinde getirmektedir. Ancak burada, hasta ve hasta yakınları tarafından yaşanan sıkıntıların faturası sağlık sistemi yerine hekim ve sağlık çalışanlarına çıkarılmaktadır.

Böylesi sıkıntıların olduğu acil servislerle ilgili Sayın Bakanımızın medyaya yansıyan demeçlerinde ise "Acil serviste uzman hekim muayene dönemi başlamıştır." şeklinde kamuoyunu yanıltıcı birtakım bilgiler söz konusudur. Bu kısa süre içerisinde bu kadar fazla hasta bakmanın adı, bırakın uzman hekim muayenesi olmayı, hekim muayenesi olarak adlandırılmayı bile hak etmemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Değerli milletvekili arkadaşlarım, 2 Kasım tarihinde bir gece yarısı operasyonu şeklinde devreyi sokulan Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı'yla ilgili kamuoyunda, meslek örgütlerinde, sendikalarda ve demokratik muhalefette çok ciddi kaygılar vardır. Bu kaygılarla ilgili bizler hem soru önergeleri hazırlayarak hem de konuyu sürekli gündemleştirerek sizlerle birlikte paylaşmak istiyoruz.

Özellikle sağlıkta özelleştirme uygulamalarının final aşaması, bu geçmekte olan Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı'nı içeren Kanun Hükmünde Kararnamedir. Biz, hastanelerin önce özerkleştirilip, sonra özelleştirileceğini çok net bir şekilde daha önce yaşanan pratiklerde de biliyoruz.

Bu Kanun Hükmündeki Kararnamenin detaylarını daha sonra sizlerle paylaşacağımızı belirterek, hepinize saygılarımı sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)