GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YARGI HİZMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE BASIN YAYIN YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARA İLİŞKİN DAVA VE CEZALARIN ERTELENMESİ HAKKINDA KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:128
Tarih:30.06.2012

MHP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkan Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 278 sıra sayılı Tasarı'nın üçüncü bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yüce Yaradan'ın biz insanoğluna en önemli öğüdü adaletli olmamızdır. Her cuma namazı hutbesinde hatip "Allah sizlere adaletli olmayı emreder." ayeti celilesini okur. Bunu iyice anlamamız için de ayrıca tercüme eder. "Allah kendisi adildir ve adil olanı da sever." Bu cümleden olmak üzere yargılama ve adalet öncelikle bir uluhiyet meselesidir. Demokratik, laik hukuk düzeni bu ilahî fonksiyonu yeryüzüne indirerek dünyevileştirmiş ve yargının meşruiyet kaynağı olarak millet iradesini esas almıştır. Bu nedenledir ki yargıcın yargılama esnasında kendi vicdanı dışında hiçbir dünyevi otoriteye karşı hesap vermemesi, hukuk dışında hiçbir güce bağlı ve bağımlı olmaması ve hiçbir siyasal iktidar ve ideolojiye yandaş olmaması beklenir. Ancak yaşadığımız gerçeklikler bizlere siyasal ya da siyaset dışı güç odaklarının kendi siyasal ve ekonomik çıkarları için yargıyı kontrol altına almakta ne kadar heveskâr olduklarını ve maalesef bazen bu heveslerini gerçekleştirdiklerini göstermektedir.

Bugüne kadar yargıyı kendi siyasal iktidarının bir parçası hâline getirmekte en hevesli ve becerikli siyasal kadrolar ise AKP'de tebarüz etmiştir. AKP, iktidarını muktedir kılmak için on yıl boyunca yargıyla oynayıp durmuştur; siyasal iktidarı için tehdit potansiyeli taşıyan bütün kişi, kurum ve değerleri yargının hedef tahtasına oturtup yargının arkasına saklanarak hedeflerine ateş etmiştir. AKP, bugüne kadar hiçbir düşmanıyla yüz yüze gelerek mertçe, erkekçe er meydanında mücadele etmemiştir; mütemadiyen yargının arkasında mevzilenip bel altından vurarak siyasi rakiplerini ekarte etmeye, mutlak iktidara götüren yoldaki engelleri yargının gücüyle temizlemeye çalışmıştır.

Türkiye'nin yüz yüze kaldığı terör belasını defetmekte katkı sağlayacağı düşüncesiyle tamamen zaruretten kurulan özel yetkili mahkemeler, iktidar tarafından bir bulunmaz fırsata dönüştürülmüş ve kısa zamanda toplumsal muhalefeti, sivil toplumu ve anayasal kurumları sindirme, yıpratma ve hırpalama mekanizmalarına çevrilmiştir. İktidar özel yetkili mahkemeler eliyle ülkede insan hak ve hürriyetlerinin hiçe sayıldığı bir korku imparatorluğu tesis etmiştir. Vatandaşlarımızın siyaset kurumundan çözümünü beklediği her problemin iktidar tarafından birer siyasi rant vesilesi olarak görülüp sosyal çatışma ve kutuplaşma alanı hâline getirilmesi, toplumsal uzlaşma ve birlikte yaşama duygusunu giderek zorlaştırmıştır. Siyaset kurumu, AKP İktidarının elinde bir çare ve çözüm müessesesi olmaktan çıkıp kriz üreten bir mekanizma hâline dönüşmüştür. On yıldır iktidarın pusulası baskı, yıldırma ve sindirme; rotası ise toplumsal çatışma, kutuplaşma ve nihayet bölünmedir.

Anayasa değişiklikleriyle düşünce hürriyetinin genişletileceğini vaat eden iktidar, kendisi gibi düşünmeyen herkesi ipe sapa gelmez çeşitli gerekçelerle itham ederek polis marifetiyle yargı önüne atmış, yargılamaları bir cezalandırma yöntemi olarak benimsemiştir. Tek suçu parasız üniversite istemekten ibaret olan onlarca gencimiz, sırf bu taleplerini Başbakanın olduğu bir ortamda dile getirdikleri için "örgüt üyesi olma" gibi insan hak ve hürriyetlerinin önemli ölçüde askıya alınabildiği bir yargılama biçimine muhatap edilmiş, aylarca suçlarını dahi öğrenemeden tutuklu kalabilmişlerdir. Hükûmet politikalarını eleştiren gazeteciler, bilim adamları ve bürokratlar yazdıkları yazılar ve kitaplar nedeniyle gözaltına alınmış, anlaşılması güç suçlar isnat edilerek kendilerini aklamaları istenmiş, masum olduklarını kendilerinin ispat etmeleri beklenmiştir. Masumiyet karinesi ters yüz edilerek birer suçluluk karinesi hâline dönüştürülmüştür. Hükûmete karşı olan herkes birer doğuştan suçlu bireyler olarak görülmüş ve masumiyetlerini ispata icbar edilmişlerdir. Hükûmet, düşünce hürriyetini genişletme vaadiyle düşünceleri kafanın içine hapsetmeye çalışmıştır. Herkes Hükûmet karşıtı düşüncelerini zinhar açığa vurmamak, Hükûmet politikalarını yüksek sesle eleştirmemek, Hükûmet aleyhinde yazı ve kitap yazmamak ve Hükûmete muhalefet etmemek koşuluyla istediğini düşünmekte serbesttir. Aksi hâlde, herkesin akıbeti meçhul olacaktır.

AKP, en şiddetli çatışma ortamlarını ordumuz üzerinde gerçekleştirmiştir. Ordumuz "normalleşme" söylemleriyle hırpalanmış ve yıpratılmıştır. Özel yetkili mahkemeler vasıtasıyla tatmin edilmeye çalışılan intikam, cezalandırma ve burun sürtme duyguları, toplum ve devlet hayatımızda kalıcı ve telafisi güç anomilere neden olmuştur. Hükûmet, özel yetkili mahkemelere yüklediği misyon karşılığında onları kontrolsüz, sorumsuz ve dokunulmaz hâle getirmiştir. Buna karşılık, elde ettiği dokunulmazlık ve sorumsuzluk nedeniyle güç sarhoşluğuna kapılan özel yetkili mahkemeler dengesini yitirmiş, siyasal iktidarla güç mücadelesine girişmeye kalkışmış, yürütmeyi, hatta yasamayı dahi kuşatmaya kalkışmıştır. Yani yargıyı kuşatmak için Anayasa ve yasaları dizayn eden iktidar, bugün özel yetkili mahkemelerin tasallutuna uğramıştır.

Görülen o ki özel yetkili mahkemeler fütursuzca kullandıkları yetkileri nedeniyle kantarın topuzunu kaçırmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinde dalga dalga gerçekleştirilen operasyonlarla ordunun morali bozulmuş, gerek terörle mücadeledeki azim ve kararlılığı gerekse dış tehdit unsurları karşısındaki caydırıcılığı erozyona uğratılmıştır ancak yaşamakta olduğumuz Suriye krizi morali, caydırıcılığı ve savaş kapasitesi yüksek bir Türk ordusunun bu coğrafyada ne kadar önemli ve gerekli olduğunu göstermiştir. Komutanları sanık sandalyesinde oturan, itibarsızlaştırılmış bir ordunun zafer kazanmasını beklemek abesle iştigaldir.

Özel yetkili mahkemeleri bu yarattıkları kaotik ortamdan tek başına sorumlu tutmak, bugüne kadar bölücü terör ve organize suç örgütleriyle mücadelede fedakârca hizmet vermiş olan bu mahkemelere haksızlık olacaktır. İktidar çoğunluğunun hiçbir uyarı ve eleştiriyi dikkate almadan yaptığı yasalarla bu duruma zemin hazırladığı da tartışılmaz bir gerçekliktir.

Fakat bugün tartıştığımız özel yetkili mahkemeler sorununu aşmanın yolu, özel yetkili mahkemeleri kaldırmak değildir. Özellikle bölücü terör ve çetelerle mücadele bağlamında özel yetkili mahkemelere şiddetle ihtiyacımız vardır ancak bu mahkemelerin adil yargılama, sanık haklarına riayet ve savunma hakkının kutsallığı ilkelerine azami bağlı kalacak şekilde görev ve yetkilerinin yeniden tanımlanmasına ihtiyaç vardır.

Özel yetkili mahkemelerin yetki sınırları, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu güvenlik, asayiş şartları çerçevesinde yeniden çizilmeli, yargılama sürecini hızlandıracak tedbirler alınarak yersiz ve haksız mağduriyetlere neden olan düzenlemeler kaldırılmalıdır.

Varlığı sadece demokrasinin varlığı ve devamıyla mümkün olan siyaset kurumunun, darbe girişimi iddiaları karşısında sessiz kalması veya herhangi bir suçun faillerinin cezasız bırakılmasını istemesi beklenemez ancak demokrasi ve hukuk devleti, suçluların da hukukunu güvence altına almaktadır. Hukuk, sadece sanıkları değil, yargılayanları da kuşatan kutsal değerler sistemidir. Hukuka uygun olmayan keyfî soruşturma yöntemleri hukuk devleti tarafından korunamaz. Sorun, özel yetkili mahkemelerin varlığında değil, işleyişinde ve işletilişindedir. Bu nedenle, özel yetkili mahkemeleri kaldırmak sorunları çözmediği gibi, sorunların başka alanlarda, başka şekillerde daha da şiddetle belirmesine neden olabilecektir.

İktidarın önümüze getirdiği tasarı bu hâliyle kanunlaşırsa devletin bölücü terör ve suçla mücadelesi zaafa uğrayacak, milletin devlete ve adalet sistemine olan inancı sarsılacaktır. Eli kanlı, silahlı teröristler, kravatlı şerikleri ve iş birlikçileri ellerini ve kollarını sallayarak sokağa bırakılacaktır. Uyuşturucu çeteleri, mensupları, mafya bozuntuları, çıkar amaçlı suç örgütü mensupları her gün aramızda dolaşabilecektir. Biz, kimsenin, özellikle yıllarca bu ülkeye kritik görevlerde hizmet etmiş değerli şahsiyetlerin, gazetecilerin, bilim insanlarının uyduruk nedenlerle haksız yere yargılanması ve tutuklanmasından yana olmadığımız gibi, gerçek suçluların, darbecilerin, çetecilerin ve eli kanlı teröristlerin de özgürce suç faaliyetlerine devam etmesini kamu düzenini koruma açısından uygun bulmuyoruz. Söz konusu tasarı bu bağlamda bizi endişeye sevk etmektedir.

Bu duygularla tasarının yine de hayırlı olmasını diler, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Türkoğlu, teşekkür ederim.