| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 06.12.2012 |
ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Suriye politikasıyla ilgili, Suriye'de olan bitenlerle ilgili defalarca huzurlarınıza çıktım ve yine, birkaç sefer, grubumuz Suriye'de olan bitenlerin araştırılmasıyla ilgili, Hükûmetin ne yapmak istediğinin açıklığa kavuşturulmasıyla ilgili Meclis araştırma önergeleri verdi ama maalesef her seferinde oylarınızla reddedildi. Ben önce sizlere bilgi vermek istiyorum, ondan sonra da bu bilgiler üzerine görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Suriye'de, biliyorsunuz, yıllarca halkına zulmeden bir diktatörlük var -Baas Partisi- ve bu diktatörlük artık ömrünü tamamladı, şu veya bu şekilde gidecek ancak tartışma şu: Bu diktatörlük nasıl gidecek? İki: Gittikten sonra da nasıl bir Suriye kurulacak?
Bu konuda dünyanın birçok devleti aynı siyasi politikaları takip etmektedir ve istenilen şu: Suriye'deki mevcut rejim gittikten sonra, Suriye'deki dindar Sünni Müslümanları, Nusayrileri, Alevileri, Dürzileri, Hristiyanları ve Kürtleri kucaklayacak ve bu halkların birlikte barış içerisinde yaşayabilecekleri demokratik yeni bir Suriye'nin inşası. Esas hedef bu ve burada da yıllardır Suriye'de bir kimlik cüzdanları bile olmayan, yok sayılan Kürtlerin de haklarına sahip olmaları, dünyadaki bütün demokratik ülkelerde halkların, etnik yapıların, etnisitelerin sahip oldukları haklar neler ise Suriye Kürtlerinin de bu haklara sahip olması.
Peki, Türkiye'den beklenilen ne? Türkiye'den beklenilen de bu herkesin hak ve hukukuna kavuşacağı düzenin tesisi için Suriye'nin, İhvanı Müslimin'den tutun, Hristiyanlarından, Alevilerinden, Nusayrilerinden, Dürzilerinden Kürtlerine kadar, Türkmenlerine kadar ne kadar etnik, dinî ve mezhebî yapı varsa bunların tamamını kucaklayacak bir politika takip etmesi.
Peki, ne oldu? Maalesef, Türkiye, Batı bloğundan da ayrılarak, Suudi Arabistan ve Katar sermayesini de arkasına alarak Taliban'dan tutun El Kaide'ye kadar artık dünyada çeteleşmiş ve arkalarında hangi güçlerin olduğu meçhul birçok gücü Suriye'ye soktu. Bunlara Türkiye üzerinden silah verildiği, para verildiği, desteklendiği ve bunların Türkiye sınırlarını âdeta bir elek hâline getirircesine kullandıkları herkesin malumu.
Bunlar ne yaptılar? Bunlar ise Suriye'deki bütün muhalefeti organize edeceklerine ve genel bir konsensüs, ittifak, birliktelik yaratacaklarına, çok küçük bir azınlığın dini istismar ederek din kisvesi altında yeni bir diktatörlük kurma siyasetini devreye koydular. Bunun da arkasında en fazla Suudi Arabistan ve Katar sermayesi var. Çünkü Suriye'ye liberal, demokrat, dünyayla barışık, Batı bloğu içerisinde bir rejim gelirse Suudi Arabistan, Katar, Bahreyn, Kuveyt, Umman, Abu Dabi, Birleşik Arap Emirlikleri'nin diğer emirlikleri ,bunların tamamının artık ayakta durma şansları yok. Bunun böyle olmaması için, bu krallıkların ve emirliklerin devam edebilmesi için işi başka bir tarafa çevirdiler, Türkiye'ye 200 milyar dolar civarında kayıt dışı para soktular -işte bugünkü sanal mutluluğun sebebi de bu- ondan sonra da Suriye'deki muhalefeti çeteleştirerek çok farklı bir noktaya getirdiler. Ama daha da tehlikelisi, bugün Suriye'deki Kürtler bu olayların hiçbirisine karışmadan -15-16 tane parti- toplantı yaptılar, aralarında anlaştılar yeni bir, Suriye'de otonomi, özerklik, federasyon, eyalet sistemi, seçilmiş vali, bunların hiçbirisinin de kesin olarak adını koymadan bir statü talebi ve etnik kimlikleriyle ilgili bütün haklarının garanti altına alınabilmesi için bir birliktelik oluşturarak bunu dünyaya deklare ettiler.
Türkiye'ye düşen neydi? Türkiye'ye düşen, "Evet, Suriye Kürtleri de benim kardeşimdir, bunların demokratik kimlik haklarını elde etmeleri için her türlü görevi yapmam lazım." deyip bu unsurları da, bu Kürt partilerini de Suriye Ulusal Konseyinin içine sokmak ve bu taleplerini de dünyaya deklare ederek, anlatarak, bu taleplerin arkasında olduğunu da belirterek destek vermekti. Peki, Türkiye ne yaptı? Türkiye bunun tam tersini yaptı. "Suriye'deki Kürtler eğer orada bir statü sahibi olurlarsa, ana dilde eğitim olursa, bölgesel yönetim olursa, Kürtlerin adı sanı, evi, kimliği tanınırsa, Irak'ta da var, ne olur ondan sonra? Türkiye'deki Kürtler de bunu ister." Yahu Türkiye'deki Kürtler zaten Suriye'den evvel yüz yıldır istiyor, sen neredesin? "Bunu nasıl engelleyeceğim?" Çıkıp babalanmalar, kabadayılıklar? "Ben, Suriye'nin kuzeyinde Irak'a benzer bir yapılanmanın oluşmasına izin vermem, bu benim kırmızı çizgimdir." dedi ve ondan sonra da bu çeteleşmiş unsurları aldı, önce Halep'ten başlayarak kademe kademe, en son da Serekani (Resulayn) mıntıkasında Kürtlerle çatıştırır bir noktaya getirdi.
Bakın, buradan Sayın Dışişleri Bakanına, Başbakanına feryat ediyoruz, bu bir rica değil, bu farklı bir üslup da değil, feryat ediyoruz: "Yapma! `Ben, Şam'a El Kaide'yle Taliban'ı oturturum, ondan sonra tanklarla gelirim Kamışlı'ya girerim, orada da böyle bir yapıya izin vermem.' dersen neler olacağını sen bile tahmin edemezsin." Yani yapılması gereken, Suriye'de, herkesi tatmin edecek ve kucaklayacak, İhvanı Müslimin'den Kürtlere kadar, Alevilerden Hristiyanlara kadar, bir demokratik rejimin tesisidir. Tabii ki bu hisse dağıtımında, demokrasi hissesinin dağıtımında, Kürtler de kendi hisselerine düşeni alacaktırlar, analarının ak sütü gibi helaldir bu. Ve Türkiye'ye karşı da bunların bugüne kadar bir tavırları, en ufak, bırakınız bir kurşun atmayı, bir taş atmaları bile vaki değildir. Niye atsın? Kendi hakkını ve kimliğini istiyor.
Bir Arap-Kürt çatışması Suriye'de bir kıyamet senaryosudur, bunun altında kimse kalamaz. "Ben 5 tane tank yollarım, 10 tane bilmem ne yollarım." dersen, üçüncü hafta oraya Birleşmiş Milletler gelir, NATO gelir, senin de tahmin edemeyeceğin şeyler olur. Bu Kosova'da da böyle oldu, Bosna-Hersek'te de böyle oldu, dünyanın birçok yerinde de böyle oldu.
Bu dış politika iflas etmiştir. Feryat ettik, defalarca feryat ettik, Nuri Maliki'yle kavgalısın, Suriye'yle kavgalısın, İran'la nizalısın, Kürtlerle problemlisin -7 tane Alevi kurultayı yaptı Sayın Faruk Çelik Hükûmet adına, daha bir cemevlerinin açılması bile sağlanamadı- Alevilerle sorunlusun, içeride kavgalısın, dışarıda kavgalısın. Nereye gideceksin? Nereye gider biliyor musunuz? Uçtu uçtu kim uçtu evvelsi gün? Enerji Bakanı Sayın Taner Yıldız uçtu. Nereye uçtu? Erbil'e uçtu. Nereye düştü? Kayseri'ye düştü. Sen böyle yaparsan Enerji Bakanın Erbil'e inemez, bir büyük muhalefet partisinin lideri vize alıp Kerkük'e gidemez, Sayın Ahmet Davutoğlu tutuklanmadan Barzani'nin şefaati ile kurtulur Kerkük'ten. Bu dış politikanın iflas ettiğini, artık hiçbir yere varılamayacağını, yapılması gerekenin önce içeride barış sonra dışarıda barış olduğunu, bölgede, Orta Doğu'da barış olduğunu ve yeni bir paradigmanın, yeni bir Orta Doğu federasyonunun inşa edilmesinin artık zaruret hâline geldiğini defalarca söyledik. Ama burada ikaz ediyoruz, feryat ediyoruz. Bu bir ikaz, uyarı, feryat ama asla rica değil.
Bakınız, eğer bu politikalar Suriye'de bir Kürt-Arap çatışması tezgâhlamak, Kürtlerin oradaki meşru taleplerini silahla bastırmak noktasına gelirse, Cizre'de, Kızıltepe'de, Nusaybin'de, Suruç'ta, Diyarbakır'da, Hakkâri'de oturamazsınız bunu bilin, İstanbul'da da oturamazsınız. Bu yangın hepimizi sarar. Tekrar tekrar uyarıyoruz, aklınızı başınıza alın! Barış, kardeşlik, demokrasi, çözüm ve herkese demokrasiden başka bir yol yok, asla yok.
Saygılar sunarım. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.