GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE YENİ ZELANDA HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA HİZMETLERİNE DAİR ANLAŞMANIN ONAYLANMASI HAKKINDA (S.S.21)
Yasama Yılı:2
Birleşim:20
Tarih:17.11.2011

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle saygılar sunuyorum.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, perşembe günü, dünden, evvelki günden devam eden tartışmanın ve gerginliğin bitmesine katkı vereceğimiz umuduyla bu iki uluslararası sözleşmede konuşmama kararı almıştık ve konuşmayarak acaba Meclis Genel Kurulumuzda yeniden bir uzlaşma havası oluşturabilir miyiz ümidindeydik ama mümkün olmuyor. Ben yine de bu ve bundan sonraki 2 tane uluslararası sözleşmede Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak konuşmama kararımızı devam ettireceğiz. Ümit ederim ki Meclis Genel Kurulunda bu konularda gruplar arasında bir uzlaşma temin edilir ve çok rutin olan bu uluslararası sözleşmelerin onaylanması, geçmişte örneklerini yaşadığımız bir süratle, bir uzlaşmayla hızla gerçekleşir diye ümit ediyorum. Ama bir muhalefet partisi olarak, muhalefette geri kalmamak gibi bir mecburiyetimizin olduğunu da sizin kabul etmenizi düşünüyorum. Ümit ediyorum ki bu noktada bize de hak verirsiniz.

Şimdi söz almamın sebebi, bir önceki oturumda, bir önceki tümü üzerindeki konuşmalarda Sayın Bakana sorduğum bir sorunun açıklığa kavuşması, verilen cevabın da açıklığa kavuşması, konu Suriye.

Değerli milletvekilleri, tabii televizyonlar vermiyor, Genel Kurulda da ilgili olan, konuyla ilgili olan sayın üyelerin dikkatine sunmak üzere, bir bilgi vermek üzere söz aldım. Suriye ile ilgili konuşmak konusunda benim özel sebebim olduğunu Genel Kurulda birçok arkadaşımız bilmektedir çünkü ben henüz yenisi kurulmayan Türkiye-Suriye Parlamentolararası Dostluk Grubunun geçen dönemdeki Başkanıyım ve 2000 yılında ilk defa kurulan bu dostluk grubunun ilk kurucu Başkanıyım. Ayrıca, ben Suriye doğumluyum, ailemin büyük kısmı da Suriye'de yaşamaktadır. Dolayısıyla, Suriye ile Türkiye ilişkilerindeki gelişmeler beni çok doğrudan ilgilendirmektedir ve ben de meseleyle çok doğrudan ilgiliyim, endişelerimi paylaşıyorum sizinle. Birtakım bilgilerim var, bu bilgileri devletimizin ilgili birimlerine, Hükûmetimizin sayın bakanlarına özel arz ettim. Burada onları arz etmeyeceğim ama endişelerimin kaynağı olan bilgileri burada? Deminki sorduğum sorunun cevabı tabii ki öyle olmak durumunda, Sayın Bakan ne diyecek! Ama açıklığa kavuşturmak açısından soruyu ve cevabı besleyen bilgileri sizinle de paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, devletlerle, devletleri yöneten siyasi iktidarlarla, yönetimlerle ilişkiler bozulabilir. Ticareten bozulabilir, siyaseten veya dünya konjonktürü bozabilir bunu, şartlar öyle gerektirebilir ama halklarla halkların düşmanlığı çok tehlikeli bir hadise. Hele ki bu 800 kilometreye ulaşan bir sınırla komşu olduğumuz, yaklaşık bin yıllık da bir birlikteliğimiz, birçok anlamda birlikteliğimiz olan Suriye olursa gerçekten bu konudaki tehlikeyi çok önemsemek lazım. Devletler arasındaki ilişkiler iyi olur kötü olur, bugün böyledir, yarın şartlar değişir iyi olur ama eğer halklar arasında düşmanlık kökleşirse inanınız ki belli bir müddet sonra o genetikleşiyor, artık bir genetik yapıya dönüşüyor, dost olamıyorsunuz.

Şimdi, kendimizi kandırmayalım, Hükûmetin Suriye halkının haklarını savunmak adına, Sayın Bakanın ifadesiyle veya Sayın Başbakanın ifadesiyle veya deminki iktidar partisi grubunun Sayın Sözcüsünün ifadesiyle "Bir ilke doğrultusunda biz Suriye yönetimine karşı çıkıyoruz." deniyor ama ben size bir bilgi vereyim, Suriye yönetimine Türkiye'nin karşı çıkışı ve bunu Türkiye televizyonlarının abartarak göstermesi her akşam, Suriye halkında Türkiye'ye karşı çok ciddi bir öfke birikimi oluşturdu.

Benim ailem, kardeşlerim Lazkiye'de yaşıyor ve Suriye'yle çok yakın ilişkilerimiz, parlamenterler düzeyinde, iş adamları düzeyinde, devlet yöneticileri düzeyinde ilişkilerimiz var. Dostluk Grubu Başkanlığı yaptım, onların da bana ilettikleri konu bu.

Yani Türkiye'ye karşı Suriye halkında oluşan tepkiyi Türkiye'yi yönetenlerin dikkate alması gerekir. Suriye devletini yönetenlerle biz kavga içerisinde olabiliriz ama bu kavganın Suriye halkının mağdur edildiği, aşağılandığı duygusunu yerleştirmesi hâlinde Suriye halkıyla dostluğumuz hızla bozulacaktır ve bu bozulmanın sonucu, bugün Suriye'de yaşayan yaklaşık 3 milyon kendisine "Türkmen'im" diyen, kendisine "Kafkasyalıyım" diyen, "Çerkez'im, Dağıstanlıyım" diyen ama Türklüğe, Müslümanlılığa, Osmanlılığa mensubiyet duyan insanların cezalandırılması gibi bir sonucu önümüze getirebilir. Buna karşı Türkiye'nin çok bir tedbiri yok.

Bu noktada şunu da söylemek lazım, benim esas endişelendiğim konu şu: Türkiye'yi yönetenlerin gelecek öngörüsü konusunda endişem var. Muhataplarımızın beklediğimiz noktaya gelmesini temin etmek gibi bir imkânımız yok. Yani Sayın Suriye Devlet Başkanını korkutarak, ikna ederek, falan ederek, işte insan haklarından, demokrasiden yana bir tavır içerisine girmesini temin etmek gibi bir imkânımız yok. Zaten böyle bir süreç de aşıldı.

Hatırlayacaktır Sayın Elitaş, 6 Nisan 2011 tarihinde, geçen dönem Meclis daha tatil olmadan ben, yine, bu kürsüde Hükûmeti uyardım, bakın on beş gün olmuştu Suriye'de olaylar başlayalı, dedim ki: Hızla Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan Suriye'ye gitmeli; Suriye'yi yönetenleri ikna etmeli, onları teşvik etmeli, cesaretlendirmeli ve bu reformları yapmalı çünkü Suriye'nin şartları çok ağır. Suriye'de dönüşümü, değişimi isteyen bir devlet başkanı var ama geçmiş dönemden kalan öyle bir yapı var ki adamın gücü yok. Eğer Türkiye desteklemezse yeniden yana, demokrasiden yana hiçbir adım atabilme şansı yok. O zaman Hükûmeti uyarmıştım, dedim ki: Hızlı gidelim şu olaylar bu noktaya gelmeden ama o zaman öngörülemedi, maalesef öngörülemedi. Buradan nutuk attık, telkinde bulunduk, tembihte bulunduk, tavsiyelerde bulunduk. Bunların yeterli olmayacağını öngörmemiz lazım. Şimdi gene endişedeyim. Yani Suriye yönetimini bizim ikna etme  imkânımız, ihtimalimiz yoksa ve bugün başlattığınız bu tavrın devamı olarak nereye kadar götüreceksiniz bunu? Başka bazı yazarların söylediği gibi Amerika'nın taşeronu diye nitelendirilen politikalarınızı nereye kadar götüreceksiniz? Yani Suriye yönetimi bu tavrını devam ettirirse, Suriye halkının savunucusu olarak Türkiye Cumhuriyeti devleti bugün attığı adımı devam mı ettirecek, geri mi çekecek? Sayın Büyükelçi orada oturuyor, dış politikada blöf olmaz. Ne yapacaksınız yani? İsrail'le olan ilişkilerimizde, bakın, çok kötü duruma düştük. Hani gemilerin yanında donanmamızı da gönderecektik, gönderemedik. Gazze'ye giden iki tane gemiyi alıp götürdüler, bir şey de yapamadık. Ne yapacağız yani? Türkiye Cumhuriyeti devleti bir söz söyledi mi ondan geri adım atmamalı. Ne yapacağız şimdi? Tekrar ediyorum: Yani, Suriye yönetimi bu tavrına devam ederse, Türkiye de, işte, tüpten çıkmış macun gibi söylediği sözün devamını getirmek mecburiyetinde kalırsa Suriye'ye savaş mı ilan edeceğiz değerli Hükûmet, değerli İktidar Partisi Grubu?

Değerli milletvekilleri, sözün sonundayım. Türkiye Cumhuriyeti devleti doksan yıldan bu yana savaşmayarak, savaşlara katılmayarak, bölgesel ve dünya sorunlarında yumuşak güç olarak müdahale etmeden, müdahalenin içerisine girmeden, kendi "Yurtta sulh, cihanda sulh." ilkeleri doğrultusunda bugünkü gelişmesini sağladı. Biz ne dünyanın sorunlarına, ne bölgenin sorunlarına karışarak ne Türkiye'yi koruyabiliriz ne geleceği emniyete alabiliriz. Dolayısıyla, Suriye konusunda sıfır sorun politikası, bilmem ne falan, bunları polemik yapmıyorum. Ama gelinen nokta çok tehlike. İsrail'le problem, İran'la problem kapıda, Güney Kıbrıs Rum yönetimiyle problem kapıda, Bulgaristan'la bir başka problem kapıda, Ermenistan'la bir başka problem kapıda, yani Türkiye'nin önünde, endişe ederim ki, korkarım ki, sebebi, sorumlusu, suçlusu biz olmadığımız bir tartışma, bir çatışma süreci geliyor. Şimdi, bunu öngöremezseniz, bu ihtimali öngöremezseniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Teşekkür ederim efendim.

Değerli milletvekilleri, geleceği tanzim etmekle sorumlu olan bu Parlamento ve her biriniz temsil ettiğiniz millet adına bir sorumluluk taşıyorsunuz. Sizin aranızdan çıkan siyasi iktidar, siyasi iktidarın verdiği kararlarla Türkiye'nin geleceğinin tehlikeye atılmasına seyirci kalamazsınız. Endişemiz bu.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz ısrarla söylüyoruz, Suriye Orta Doğu'nun kilit taşıdır, Suriye istikrarsızlaştırılırsa Orta Doğu'nun tamamı kaosa düşer, o kaosu biz düzeltemeyiz, gücümüz yetmez. Onun için Suriye'ye bir dış müdahale, özellikle de Türkiye üzerinden bir dış müdahale Orta Doğu'da çok kötü sonuçlara ulaşır, bunun en büyük zararını da Türkiye görür.

Bu politikaların yeniden gözden geçirilmesi konusunda dikkatinizi çekmek üzere o soruyu sormuştum, cevabı öyle olacaktır ama düşünülmesini talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)