GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:36
Tarih:13.12.2011

BDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik Spor Genel Müdürlüğü ve Kredi Yurtlar Kurumunun bütçesi üzerine grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.

Spor ve yurt deyince ilk akla gelen gençlik oluyor tabii. Genç nüfusu çok büyük bir yoğunlukta olan ülkemizde gençlerin genel anlamda yaşamış olduğu sorunları bütünlüklü olarak değerlendirdiğimizde hem bir ebeveyn olarak hem bir yurttaş olarak hem bir vekil olarak herkes kendi üzerine düşen eşit sorumluluğu almak durumundadır.

Ülkemiz, dünya ülkeleri arasında genç nüfusu itibarıyla en büyük genç nüfuslardan birine sahip olmasına rağmen gençliğe ve gençlere yönelik politikaları noktasında en geri ülkelerden biridir. Gençlerin katılmış olduğu sportif etkinlikler, gençler için hazırlanmış sosyal ortamlar veya bunlara ait istatistikler göz önünde bulundurulduğunda ülkemizin ne kadar geride olduğu açıkça görülen bir durumdur. 3,5 milyona varan üniversite öğrenci sayısı ama buna karşılık yurtların yetmezlik durumu. Tabii, Kredi Yurtlar Kurumunun yurt yapma işinin yanında, özel yurtların sayısının artışı.

Spor politikalarına baktığımızda da sporla ilgili etkinliklere, bireylerin çocukluk döneminden, ilk gençlik dönemlerinden, gençlik dönemlerinden itibaren katılım düzeylerine baktığımızda, aslında ülke olarak hem eğitim kurumları içerisinde hem de sosyal yaşam içerisinde gençliğin en iyi şekilde muhafaza edilebileceği, kötü alışkanlıklardan uzak tutulabileceği, sosyal kimliğini kazanabileceği ortam olarak tanımlayabileceğimiz sportif faaliyetler ortamını ne kadar ihmal ettiğimizi, bilinçli ya da bilinçsiz, politik ya da apolitik bir şekilde ne kadar ihmal ettiğimizi göreceğiz.

Spor bütçesi değerlendirildiğinde, yine bütün bütçede olduğu gibi, bölgesel ayrımların çok açık, net bir şekilde göze çarptığını belirtmek gerekiyor. Neden bölgeler arası sportif yatırımların hesaplanması yapılırken geçmişten bugüne olmayan yatırımların telafisi düşünülmemektedir? İllere göre yüzme havuzları tesislerini ya da kayak tesislerini ya da koşu pistlerini veyahut da sportif herhangi bir faaliyetin altyapı olanaklarının istatistiklerini değerlendirdiğimizde, tabii, bütün ülke istatistiklerinde olduğu gibi, Kürdistan bölgesindeki tüm illerin geri sırada yer aldığını görmekteyiz. Şimdi, bunun yüz yıllık bir politikanın sonucu olduğunu, bu istatistiklerin yüz yıllık politika sonucu bu hâlde olduğunu herkes biliyor. Peki, bunun çözümü için ne yapılmalıdır? Ortak düşüncesini geliştirmek için hangi politika izlenmelidir ki hem eğitimde fırsat eşitliği sağlanmış olsun hem ülkenin bütün genç nüfusu göz önünde bulundurularak, yaşamış olduğu çevrenin sosyal olanakları, yaşamış olduğu çevrenin kültürel pozisyonları da göz önünde bulundurularak sportif yatırımlar yapılsın?

Kış mevsiminin çok yoğun geçtiği ve kar yağışının çok büyük bir oranda gerçekleştiği bölgemizde kayak tesislerinin durumu gerçekten sıkıntılı. Tabii, spor ve gençler ya da yükseköğrenim gören gençlerin kredi ve yurt sorunu; bunlar, inanın üzerinde günlerce tartışsak ya da günlerce konuşsak bitiremeyeceğimiz sorunlardır.

Üniversite yurtlarında öğrenciler baskı altında tutuluyor, öğrenciler katı askerî disiplin altında tutuluyor. Kredi yurtlardaki yemeklerde öğrenciler sorun yaşıyor, hem ücretlerinde sorunlar yaşıyorlar hem de Kredi Yurtların kendilerine sağlamış olduğu imkânların yetersizliğinden. Kaldı ki bu ülkede üniversite sayısında yüzde 100'lük bir artış söz konusu ama üniversitelerde okuyan öğrencilerin barınacağı Kredi Yurtlar Kurumunun yapmakla yükümlü olduğu yurtların sayısında yüzde yarımlık bir artış bile söz konusu değil. Bu ne anlama geliyor? Tabela düzeyinde üniversiteyi açacaksın, taban puanıyla bile gelen insanların üniversite ortamına girmesini sağlayacaksın ama yurtta kalmayacaklar, özel yurtlara gidecekler, özel yurtlarda cemaatlerin ağına düşecekler, kredi yurtların böyle bir imkânı sağlama durumu olmayacak, metropollerde okuyan gençler kiralık ev bulma sorunu yaşayacaklar. Bu sorunlar içerisinde de üniversite öğrencilerinin bilimsel, özgür eğitim almasını sağlayacağız gibi bir iddia birbiriyle örtüşmeyen durumlardır.

Sayın Bakanımıza, Van'la ilgili? Van depreminden sonra biliyorsunuz binlerce artçı deprem yaşandı. 52'nci günündeyiz depremin ama Van depreminin yaraların henüz sarılabilmiş değil, binde 1'i bile sarılabilmiş değil. Bunu abartı olarak görenler, bunu yanlış bir söylem olarak görenler buyursunlar, Van'da üç gün misafirimiz olsunlar. Biz hiç konuşmayacağız, tek tek Van'da insanların yaşamış olduğu sokaklara, mahallelere, çadırlara gidip bakacağız.

Konteynerler kimlere verildi, kaç konteyner geldi? Neden federal Kürdistan bölgesinden gelen konteynerler şehrin uzağında bir yerde boş bir şekilde bekletiliyor? Çadırlar kime verildi, neden isim listesi açıklanmıyor? Karayollarının deposu neden yandı? O depoda hangi envanterler vardı? Acaba o depoda envanterleri kaybetme gibi bir sabotaj durumu mu söz konusuydu? Gelen yardımların miktarı nedir, kime, hangi yardım verilmiş? Bunlar halkın bilmesi gereken konular.

Ama öyle bir vali var ki, öyle bir vali var ki tek derdi bir şeylerden ekonomik çıkar sağlayabilmek, siyasi rant sağlayabilmek. Muhtarları dinlemez, sivil toplum örgütlerini dinlemez. Kim bir talepte bulunursa onu derhâl emniyet güçleriyle sıkıştırmaya çalışır, darp eder, cebir kullanır ama bu vali, her ne hikmetse, hâlâ görevinin başında. Bu vali sadece muhtarları darp ettirmedi, bizleri de darp ettirdi. Milletvekili olarak biz de Van'da güvenlik güçlerinin darbına uğradık ama sağ olsun medyanın öyle bir marifeti var ki, sanki bizi darp eden emniyet güçleri haklı da, oraya, "Siz bizi niye darp ediyorsunuz? Darp edemezsiniz, kadınları dövemezsiniz, çocukları dövemezsiniz." diyen bizler haksızmışız gibi gösteriyorlar. Söylenecek o kadar çok şey var ki.

Sporla ilgili, depremin açmış olduğu yaraları? Üniversitelerin hiçbir spor tesisi çalışmıyor, hatta üniversitenin kendisi eğitim veremiyor. Hiçbir okul eğitim verebilir bir durumda değilken "Aman oranın ekonomisini canlandıralım, öğretmenler gelsin" diye bir an önce eğitim başlatılmaya çalışılıyor. Evet, eğitim başlasın istiyoruz, biz, ticaret başlasın istiyoruz, yaşam sürsün istiyoruz; çünkü orası bizim yaşadığımız yer. Biz orada yaşam dursun istemiyoruz. Hastanelerde neden hizmet verilmiyor, hastaneler neden hizmet veremez boyutta, bunun sorgusunu ilkin biz yapıyoruz. Bugün, başı ağrıyan bir insan bile, depremle ilgisi olmadığı hâlde Diyarbakır'a, Bitlis'e, farklı illere sevk edilmek zorunda. Neden? Orada sağlık hizmeti yürütülemiyor. Peki, hani sosyal devlet? Oradaki doktorun barınma ihtiyacını giderebilmiş mi? Hayır. Hemşirenin? Hayır. Sağlık personelinin? Hayır. Öğretmenin? Hayır. Öğrencinin? Hayır. Öğrencinin velisinin? Hayır. Ama, "Biz ticareti canlandıracağız, orada hayatı canlandırmak için okulu açacağız?" Okullar açılsa bile, ben bir veliyim aynı zamanda, bu koşullarda açılacak hiçbir okula kendi çocuğumu göndermem ve bu halka da açıkça sesleniyorum, hiç kimse de çocuğunu okula göndermesin. Bizim dediğimizi de harfiyen uygulayacak on binlerce, yüz binlerce de insan var.

BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) - Normal şartlarda gönderiyor muydunuz?

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Normal şartlarda gönderiyorum ama ana dilde eğitim almayan bir okula da göndermek istemiyorum. Bunlar daha farklı, teferruatlı konuşulacak şeyler. Çocuğumuzu  okula gönderip göndermeyeceğimizi size mi soracağız? Sizin lütfunuzla mı çocuklar okulda okuyacak? Sizin lütfunuzla mı insanlar hastanelerde tedavi görecekler?

Bir vali var ki o vali Edremit'in en görkemli, en manzaralı yerinde trilyonlar harcamış, depreme dayanıklı bir binası var, AKP'li temsilcilerden başka kimseyle görüşmez; görüşmezse görüşmesin, bundan sonra da halkın tepkisinin de olmamasını beklemeyin. Bir çadır için havaalanına giden insanları coplayan vali görevde tutuluyorsa bu şu demektir: "Bu halkı kır, bu halkı kırımdan geçir, Allah vurmuş, deprem vurmuş, yıkmış, evlerini yıkmış, sen de başına vur, kafasını kır." talimatıdır. Eğer bu konuyla ilgili Hükûmetin zerre kadar samimiyeti olmuş olsaydı, o vali ve Erciş Kaymakamı derhâl görevden alınırdı. (AK PARTİ sıralarından "Nereye bakıyorsun?" sesi)

Nereye bakacağımızı da mı size soracağız? Ben buraya bakıyorum, istediğim yere bakarım. Eğer bakışlarımdan çok rahatsız oluyorsan diğer tarafta ara salonu var, dinlenirsin.

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sana mı soracak?

BAŞKAN - Lütfen? Lütfen?

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Sataşan odur, sen oturduğun yerde otur.

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sana mı soracağız?

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Sorma zaten. Ben mi sana soracağım. El, kol hareketi yapma; zaten öyle şey yapmışsınız, artık kimsenin şey yapmıyorsunuz?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan?

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar?

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Başkanım, şunları ben susturmak zorunda kalmayayım, lütfen?

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Hadi gel!

BAŞKAN - Siz de Meclise hitap edin lütfen.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - İsterseniz deneyelim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Konuşmanızı tamamlayın Özdal Bey.

BAŞKAN - Tamam arkadaşlar, lütfen.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Biz, zulümler gördük ve ben otuz beş yaşındayım, ben ömrümü hatırladığım her zaman bu zulümle büyüdüm, benim çocuklarım da bu zulümle büyüyor, benden sonraki nesiller de bu zulümle büyüyorsa direnişler de olacak. Bu zulmü yapan kim olursa olsun direnişler olacak. Nasıl ki Erdal Eren yaşı büyütülerek katledildi idam edilerek -ama o idam sehpasına giderken dimdikti, onurluydu- bugün de idam sehpasına bile gitsek dimdik olacağız, onurlu olacağız ve Erdal Eren'leri unutmayacağız. (BDP sıralarından alkışlar) Üniversite yurtlarında bizzat devlet güçleri tarafından katledilen Şerzan Kurt'ları unutmayacağız.

Burada oturduğu yerden halka, halkın temsilcilerine ahkâm kesmek, el kol hareketi yapıp ahkâm kesmek kolay ama? (AKP sıralarından "Bardağı kır." sesleri)

Aslında sürahiyi hak ediyorsunuz ama gerek yok.

MEHMET YÜKSEL (Denizli) - Ayıp ediyorsun, yakışmıyor.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Özdal Bey, tamam.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Ama yapılan şeyi görüyorsunuz değil mi? (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Üçer.