GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:36
Tarih:10.12.2012

AK PARTİ GRUBU ADINA LÜTFİ ELVAN (Karaman) - Evet.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Başta Maliye Bakanımız olmak üzere, bütçe hazırlık çalışmalarını yürüten Maliye Bakanlığı bürokratlarına, bakanlıklarımızın bürokratlarına, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimize çok teşekkür etmek istiyorum ve değerli arkadaşlar, müsaade ederseniz, konuşmama geçmeden önce Sayıştayla ilgili bir açıklama da yapmak istiyorum.

Burada konuşuldu, Meclis Başkanımız gerekenleri de söyledi, bir karar verildi ve çalışmalarımıza başladık ama şunu ifade edeyim: Hükûmetin bu konuda görevi nedir, buna bakmamız lazım. Hükûmetin görevi bütçe kanun tasarısını ve kesin hesap kanun tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmaktır. Bunun dışında hükûmetin herhangi bir sorumluluğu yoktur. Bu nedenle, yani bu olayı hükûmetle ilişkilendirmek son derece yanlıştır.

İkinci husus: Biliyorsunuz, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu 2005 yılında yürürlüğe girdi. 2010 yılında Sayıştay Kanunu'nu çıkardık ve 2012 yılında da Sayıştay Kanunu'nda bir değişiklik yapıldı, bu raporların değerlendirme usul ve esasları değiştirildi. Yerindelik ilkesine açıklık kazandırıldı ve bu usul ve esasların nasıl ve ne şekilde olacağı açıklandı.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Denetimden kaçtı.

LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Şimdi, buradaki temel problem, aslında teknik bir problem çünkü Temmuz 2012 tarihinde, 4 Temmuzda Sayıştay Kanunu'nda değişiklik yapılıyor; raporlar hazırlanıyor, 2012 yılına ait raporlar hazırlanıyor ama bu raporların değerlendirme usul ve esaslarına ait yönetmeliğin çıkarılması ve bunların değerlendirme süreçleri farklı olması nedeniyle Rapor Değerlendirme Kurulu tarafından bu raporların en son çıkan yasa değişikliğine uygun olmadığı belirtiliyor. Sayıştay Başkanlığı bu konuda çalışmalarını yürütüyor ve inanıyorum ki önümüzdeki yıldan itibaren bu raporlar bir bütün olarak gelecek ve Meclisimiz de bu raporları değerlendirecek.

Değerli arkadaşlar, burada, özellikle büyümeye yönelik, gelişmekte olan ülkelerin büyümesine yönelik ve bütçelerin performansına yönelik önemli açıklamalar yapıldı. Türkiye'nin mevcut durumunu değerlendirmek; ekonomik açıdan, sosyal açıdan biz neydik, ne hâle geldik? Peki, dünyadaki durum nedir, kriz nedir? Dünyadaki krizin Türkiye'ye yansımaları nasıl ve ne şekilde olmuştur? Bunları bir bütün olarak değerlendirebilmek için, müsaade ederseniz, dünyadaki son elli yılda nasıl bir ekonomik ve sosyal değişim oluyor, bunun üzerinde durmak istiyorum.

1950-80 dönemine baktığımızda gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelerden çok daha hızlı bir şekilde büyüdüğünü görüyoruz ki gelişmiş ülkelerin dünya ortalama büyümesinden 2 katı daha fazla bir büyüme performansı gösterdiğini görüyoruz. 1980-90 döneminde ise gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler aşağı yukarı aynı büyüme hızına sahipler. 1990 yılından itibaren gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızı gelişmiş ülkelerin büyüme hızını geçiyor ki son on yılda gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızı gelişmiş ülkelerin büyüme hızından aşağı yukarı 4 kat daha fazladır değerli arkadaşlar. Yine bu süreçte bir değerlendirme yapmak istersek, özellikle Çin ve Hindistan'ın gelişmekte olan ülkeler olarak ön plana çıktığını görüyoruz. Aslında, Çin ve Hindistan, gelişmekte olan ülkelerin bir bütün olarak değerlendirilmesini mümkün kılmıyor. Neden kılmıyor? Çünkü gelişmekte olan ülkelerin o büyüme rakamlarına baktığınızda, Çin ve Hindistan'ı çıkarırsanız, çok farklı bir büyüme resmiyle karşı karşıya kalırsınız. Dünya büyümesinin aşağı yukarı üçte 1'ini Çin ve Hindistan karşılıyor değerli arkadaşlar, üçte 1'ini ve projeksiyonlara baktığımızda, bugün Çin ve Hindistan yüzde 25'lik bir hasılaya sahip. 2060 yılında dünya ekonomisinin aşağı yukarı yüzde 50'sine yakınını Çin ve Hindistan elde edecek.

Peki, Amerika Birleşik Devletleri ve avro bölgesi ne durumda? Buna baktığımızda da yine çok farklı bir resimle karşı karşıya kalıyoruz. Nedir o? Bugün aşağı yukarı yüzde 40 mertebesinde dünya ekonomisine sahip olan avro bölgesi ve Amerika Birleşik Devletleri'nin 2060 yılında yüzde 25'ler seviyesine düşeceği ifade ediliyor OECD tarafından, tamamıyla OECD'nin tahminleri. Yine, Çin ve Hindistan bu yıl itibarıyla avro bölgesinin hasılasını geçmiş durumda.

Şimdi, özet olarak değerlendirmek gerekirse, dünya ekonomisinde ağırlık merkezî artık Batı'dan Doğu'ya doğru kaymaktadır. İkinci önemli bir husus: Gelişmiş olan ülkelerin yavaş yavaş ekonomilerinin küçülmeye başladığını görüyoruz. Aslında, demokrasi, özgürlük, insan hak ve hürriyetleri gibi, alanında imaj kaybına uğrayan Batı, bugün reform yapamamakta, yeni değerler üretememekte ve geçmişte kendisinin üretmiş olduğu değerlere de sahip çıkmamaktadır.

Dünyadaki küresel krize baktığımızda da değerli arkadaşlar, özellikle gelişmiş ülkelerin kamu borçlarındaki yüksek artışı görüyoruz, yüksek bütçe açıklarını görüyoruz, düşük büyümeyi görüyoruz, yüksek işsizliği görüyoruz ve jeopolitik risklerle emtia fiyatlarındaki dalgalanmaları görüyoruz.

Peki, bu kriz ne kadar devam edecek? Büyük buhran yedi yıl devam etmiş. İşte, ekonomistler, değişik uluslararası kuruluşlar 2018'de bu krizin sona ereceğini söylüyorlar ama bu krizin ne zaman sona ereceği konusunda net bir fikir söylemek bugün için mümkün değil çünkü belirsizlik her geçen gün artıyor ve dikkat ederseniz, uluslararası kuruluşlar sık sık büyüme rakamlarını, ekonomik göstergeleri revize etmeye başladılar ve aşağı doğru revize ediyorlar. Dolayısıyla krizin ne zaman sona ereceği konusundaki tereddütler hâlen devam etmektedir.

Kriz ortamında Türkiye'nin durumu nedir? Evet, krizin hâlâ devam etmesine ve belirsizliklerin hâlâ sürmesine rağmen Türkiye ekonomisi güçlü bir performans göstermeye devam ediyor. İkinci önemli husus, Hükûmetimizin kriz öncesinde ve kriz sonrasında almış olduğu önlemlerle krizden en az etkilenen ülke oluşumuzdur.

Üçüncü önemli husus ise Türkiye, sağlam makroekonomik temelleriyle, gerçekten dış şoklara karşı oldukça dirençli bir konuma sahiptir ve bundan sonra da sahip olmaya devam edecektir. Neden devam edecektir? Çünkü istihdam yaratan bir büyüme performansıyla, gerçekten mali disiplini elden bırakmayan bir yaklaşımla, sağlıklı bir bankacılık sektörüyle artık risklere karşı güçlü bir koruma alanına sahiptir Türkiye.

Türkiye ekonomisinin başarıyla gerçekleştirdiği gelişim ve dönüşüm, aslında, bizim iktidara geldiğimiz ilk yıllarla kıyaslarsak, finansal ağırlıklı ekonomik programlardan, toplumun gelişmesini amaçlayan, üretimin altyapısını güçlendirmeye çalışan programlara geçtiğimizi görürsünüz. Yine, Türkiye, ihtiyatlı para ve maliye politikaları, kararlılıkla gerçekleştirilen yapısal reformların sayesinde, başta avro bölgesi olmak üzere, birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden kendisini ayrıştırmayı başarmıştır. Reformların hayata geçirilmesinde gösterilen başarılı performans ve oluşturulan istikrar, Türkiye'ye yönelik risk algılamalarını ve yatırımcı güvenini iyileştirmiştir. Türkiye, bu süreçte, bankacılık sistemine para aktarmayan yegâne OECD üyesi ülke olmuştur değerli arkadaşlar.

Müsaade ederseniz, şimdi, büyümeye yönelik bazı değerlendirmeler yapmak istiyorum.

Evet, Türkiye, son 10 yılda yüzde 5'in biraz üzerinde bir büyüme performansı gösterdi. Gelişmiş ülkelerin büyüme performansına baktığımızda, Türkiye'nin, aşağı yukarı 3 katından fazla bir hızda büyüdüğünü görüyoruz; gelişmiş ülkelerden 3 kat daha fazla bir büyüme performansına sahip. Burada kıyaslamalar yapılırken, gelişmekte olan ülkelerin büyüme performansı ve Türkiye'nin büyüme performansı kıyaslanmaya çalışıldı. Eğer siz Çin ve Hindistan'ı çıkarırsanız, gelişmekte olan ülkelerin büyüme performansının Türkiye'nin büyüme performansının oldukça altında olduğunu görürsünüz. Ve bu ülkelerle bir değerlendirme yapmanın da hiç de sağlıklı olmadığını düşünüyorum. Neden düşünüyorum? Bu ülkelerin birçoğunda sosyal güvenlik sistemi yok, temel hak ve hürriyetler yok, demokrasi yok; bir ekmeğe muhtaç insanlar var, evsiz insanlar var. Siz bu ülkelerle Avrupa Birliği müktesebatına aşağı yukarı yüzde 80-90 seviyesine uyum sağlamış bir ülkeyi kıyaslamaya kalkıyorsunuz. Dolayısıyla, bu ülkelerle Türkiye'nin kıyaslanmasının çok doğru olduğunu düşünmüyorum. Çin ve Hindistan'ı çıkardığınızda, 2010 ve 2011 döneminde Türkiye'nin performansına baktığımızda, yüzde 8,8 büyüyen Türkiye karşısında gelişmekte olan ülkeler sadece yüzde 5'lik bir büyüme performansı göstermişlerdir.

Bir başka önemli husus, Türkiye'nin gelişmiş ülkelere yakınsaması, hem ekonomik açıdan hem de sosyal açıdan. Bakın, size bir örnek vermek istiyorum: 2002 yılında kişi başına düşen millî gelirimiz avro bölgesinin yüzde 37,5'iyken, bugün bu oran yüzde 52'ye yükselmiştir yani şu anda biz, kişi başına gelir açısından avro bölgesinin yüzde 52'sine ulaşmış bir topluma sahibiz. Bu, 2002'de yüzde 37 mertebesindeydi. Amerika Birleşik Devletleri'yle kıyaslarsanız, yüzde 23 seviyesinden yüzde 32 seviyesine çıktığımızı görürüz. Dolayısıyla biz gelişmiş ülkelerle olan mesafemizi hızla kapatıyoruz değerli arkadaşlar.

Evet, Türkiye önemli gelişmeler sağladı, AK PARTİ Hükûmeti önemli gelişmeler sağladı, ancak bunlar kolay olmadı. Burada önemli bir hususun da altını çizmek istiyorum. AK PARTİ'nin, iktidara geldiği günden bugüne kadar, bazen darbe teşebbüsleri, bazen muhtıralarla, bazen de farklı yöntemlerle önü kesilmek istendi. Aslında milletimizin önü kesilmek istendi. Yaşlanan ve yürüme moduna giren gelişmiş Batı ülkelerine karşılık; koşmaya başlayan, genç ve dinamik ülkemizin önü bu manada kesilmeye çalışılmıştır.

Türkiye, bazı ülkeler gibi, gelir dağılımını bozan, bölgeler arası gelişmişlik farkını artıran, temel insan haklarını baskı altında tutarak emeği istismar eden bir yaklaşımla değil; özgürlük alanını genişleterek, yasakları kaldırarak, daha güçlü demokratik bir ortam oluşturarak büyümüştür. Hiçbir vatandaşımız özgürlükleriyle ekonomik durumları arasında bir tercih yapma ikilemine sokulmamıştır. Ülkemizde, son on yılda, halkımızın refah düzeyinin yükseltilmesi, büyük ve güçlü Türkiye'nin inşası için, kalıcı, dengeli, sürdürülebilir bir büyüme politikası izlenmiştir. Ülkemizin önü darbe girişimleri ve muhtıralarla kesilmeye çalışılmasına rağmen Türkiye büyümeye ve gelişmeye devam etmektedir.

Türkiye, dünyadaki ekonomik ve toplumsal değişimi çok iyi algılayan, küreselleşmeyi fırsata çeviren, değişime ayak uyduran ülkelerin başında gelmektedir. Bu başarının temelinde, değerli arkadaşlar, bu başarının temelinde, planlı, programlı iş yapma anlayışı vardır. Yine, bu başarının temelinde, neyi, nasıl, ne zaman yapacağını bilen bir iktidar anlayışı vardır. Yine, bu başarının temelinde, ekonomik ve sosyal unsurları demokrasi şemsiyesi altında bir bütün olarak değerlendiren, insan odaklı bir yaklaşım vardır. Tüm bakanlıklarımız, kurumlarımız bu ortak hedefe kilitlenmiştir. Yol haritamız, uzun vadeli hedeflerimizden Orta Vadeli Program'ımıza, sektörel stratejilerimizden bunlara yönelik planlarımıza kadar, ayrıntılı olarak ortaya konmuştur. Bu yaklaşım içinde, değerli arkadaşlar, bir yandan yüksek ve sürdürülebilir bir büyümeyi başardık, diğer yandan da enflasyonu tek haneli rakamlara düşürdük.

Kamu tasarruflarına gelince -burada, bugün gündeme geldi- aslında şunu ifade etmem gerekiyor: AK PARTİ iktidarları öncesi, kamu ürettiğinden daha çok tüketiyordu, az üretip çok tüketiyordu ancak AK PARTİ iktidarı ile birlikte, kamu az tüketip çok üretmeye başladı. Dolayısıyla kamu bir anlamda disipline edildi. Bu rakamlar verildi Sayın Bakanımız tarafından: 2002 yılında kamu tasarrufunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde eksi 4,8 yani siz ürettiğinizden fazla tüketiyorsunuz; bizim dönemimizde daha üst rakamlara, artı rakamlara ulaştı. Kamu açıkları ve kamu borç yükü önemli ölçüde azaltıldı. Kamu açıkları ve kamu borç yükü azaltılırken bir yandan da borç stokunun vade, faiz ve kur kompozisyonu iyileştirilmiş, borç stokunun sürdürülebilirliğiyle ilgili endişeler tamamıyla ortadan kaldırılmıştır.

İstihdama gelince, değerli arkadaşlar, son sekiz yılda 5 milyonun üzerinde istihdam sağlandı. Burada, Uluslararası Çalışma Örgütünün bir ifadesini kullanıyorum, Uluslararası Çalışma Örgütü diyor ki: "Bu kriz döneminde işsizliği en hızlı düşüren ülke Türkiye olmuştur." Bu, Uluslararası Çalışma Örgütünün ifadesi.

Burada, istihdam öncelikli politika çerçevesinde, değerli arkadaşlar, kamu çalışma programları, mesleki eğitim, girişimcilik danışmanlığı, sosyal güvenlik primi desteği, aktif iş gücü programları gibi birçok program uygulamaya konulmuştur. Sadece aktif iş gücü programlarına yönelik size bir örnek vermek istiyorum değerli arkadaşlar: 2012 yılında, şu anda, ocak-ekim itibarıyla 424 bin kişiye mesleki eğitim verilmiştir, 424 bin kişiye. 2002 yılında bu rakam sadece 1.497 idi. İşte istihdamın artmasındaki sırlardan bir tanesi bu, mesleki eğitim programları.

Gelir dağılımı konusu yine gündeme geldi. Gelir dağılımına baktığımızda da aslında belirtilenin tam aksine, Türkiye'nin, gelir dağılımını iyileştirdiğini görüyoruz. OECD şunu ifade ediyor, diyor ki OECD: "Türkiye, gelir dağılımını en hızlı iyileştiren ülke olmuştur." Gini katsayısını 0,44'ten 0,38'e indirmiştir. Katsayının düşmesi, bir anlamda gelir dağılımının iyileştiği anlamına geliyor. Bunu nasıl sağladık? Özellikle sosyal harcamalardaki yüksek artışımız ve Hükûmetimizin istihdam artırıcı politikaları, beraberinde de gelir dağılımında ciddi bir iyileşmeyi getirdi.

Burada, özellikle Sayın Eş Başkan tarafından, BDP Eş Başkanı tarafından bölgeler arası gelişmişlik farklarının önemli ölçüde arttığı ifade edildi. Bölgeler arası gelişmişlik farkı gerçekten artmış mıdır, yoksa bölgeler arası gelişmişlik farkı azalmış mıdır? Müsaade ederseniz, bazı verileri sizlerle paylaşmak istiyorum. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yatırımın payı, 2002 yılında sadece yatırımlardan ayrılan pay yüzde 7 idi. Bugün Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ne yatırımlardan ayrılan pay yüzde 14 olmuştur, tam 2'ye katlanmıştır.

İhracatına gelince: Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin 2002 yılındaki ihracatı sadece 689 milyon dolardı. Bugün Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin ihracatı 6,9 milyar dolar, yani Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin ihracatı tam 10 kat artmıştır değerli arkadaşlar. Türkiye'nin ihracatı 4 kat artarken Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin ihracatı tam 10 kat artmıştır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Lütfi Bey, Gaziantep dâhil mi?

LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Güneydoğu Anadolu Bölgesi ihracatta son sıralarda iken bugün Güneydoğu Anadolu Bölgesi ihracatta Karadeniz Bölgesi'ni geçmiştir, 5'inci sırada. 6'ncı sırada Karadeniz Bölgesi var, 7'inci sırada ise Doğu Anadolu Bölgesi var.

Yeni uygulamaya konulan teşvik sistemiyle eylül ayı itibarıyla teşvik belgesi alanlar aşağı yukarı 20 bin kişinin istihdamını öngörmüş durumdalar. 2010 yılında Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde istihdam edilen kişi sayısı 218 bin. Bu da Türkiye'de 2010 yılında istihdam edilenlerin yüzde 17'sine tekabül ediyor. Yani bir yılda Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde 218 bin kişi istihdam edilmiş.

İşsizliğe bakalım. Nedir Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki işsizlik? 2011 yılında Türkiye'deki işsizlik oranı yüzde 9,8; Şanlıurfa ve Diyarbakır'daki işsizlik oranı ise 2011 yılında yüzde 8,3 değerli arkadaşlar. Şanlıurfa ve Diyarbakır'daki işsizlik oranı yüzde 8,3; Türkiye ortalaması 9,8. Acaba, bölgeler arası gelişmişlik farkı artıyor mu, azalıyor mu?

Yine, 2011 sonu itibarıyla 100 bin gencimize mesleki eğitim verdik Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, 100 bin gencimize.

OSB'lerimiz, organize sanayi bölgelerimiz önemli ölçüde dolmuştur. Yeni OSB yatırımlarına başlıyoruz. Kara, hava ulaştırmasına baktığımızda çok önemli gelişmeler olduğunu hep birlikte görüyoruz, o bölünmüş yollardan sizler de geçiyorsunuz. Dolayısıyla, o bölgeye çok yoğun bir yatırım yapıldığı ve o bölgenin gelişmesine çok önemli katkılar sağladığı herkesçe malum.

Yine şunu da ifade edeyim: Kadın konusu gündeme geldi. O bölgede, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde ÇATOM'lar aracılığıyla bugüne kadar 200 bin kadına -mesleki eğitim dâhil- eğitim verilmiştir değerli arkadaşlarım, 200 bin kadın.

PERVİN BULDAN (Iğdır) - Yeterli değil Sayın Elvan, yeterli değil.

LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Yine, o bölgedeki sağlık göstergelerine bakın, bebek ölümü, anne ölümü, yatak, doktor sayısı, öğretmen sayısı, okulların altyapısı, şunu göreceksiniz değerli arkadaşlar: Türkiye ortalamasını o bölgemiz bu göstergeler itibarıyla, sosyal göstergeler itibarıyla artık yakalamış durumda. Bu kadar büyük gelişmeler var bu bölgede ama bunları görmezden gelip "Bölgede hiçbir şey olmadı." şeklinde  ifadeler kullanmak son derece yanlış.

Kadın: "Bütçede kadın yok." dendi, "Bütçede kadın yok." Herhâlde bütçeye hiç bakılmadı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın bütçedeki bu yıl artış oranı yüzde 63 değerli arkadaşlar ve kadınların iş gücüne katılım oranına bakınız, yüzde 30'u geçmiştir, yüzde 25, yüzde 26'lardan yüzde 30'lara ulaşmıştır.

Yine, kadın istihdamına bakalım. Son sekiz yılda 5 milyon kişinin istihdam edildiğini söyledim. Bunun 2 milyon 675 bini kadın değerli arkadaşlar. Yüzde 50'nin üzerinde kadın istihdamı söz konusu Türkiye'de şu anda. 5 milyon istihdamın 2 milyon 675'i kadın şu anda.

Yine, bölgede SODES gibi, KÖYDES gibi, kalkınma ajansları gibi, kırsal kalkınma kurumları gibi, SUKAP gibi birçok kurumumuz ve programlarımız yürürlükte ve bu yönde çalışmalar da devam ediyor.

Cari açık konusunda da çok kısa,  bir hususu ifade etmek istiyorum. Evet, cari açığımız yüksekti ama cari açığımız aşağı doğru iniyor, buna yönelik çok ciddi önlemler alındı, özellikle ara malı ithalatının yüksekliği söz konusu idi. Bu yönde çok ciddi tedbirler alındı. Öncelikli olarak İhracata  Dönük Üretim Stratejisi Değerlendirme Kurulu kuruldu. Hemen akabinde, girdi tedarik stratejisi oluşturuldu ve uygulamaya başlandı. Yine ithalata bağımlı üretim yapısını değiştirmeyi amaçlayan yeni teşvik sistemi yürürlüğe konuldu. Yine, cari açığımıza önemli bir katkı sağlayacak olan bireysel emeklilik sistemi yeniden dizayn edildi.

Sanayi konusunda, rekabet konusunda yine ciddi ilerlemeler var. Şöyle söyleyeyim: Değerli arkadaşlar, düşük ve orta teknoloji sahibi veya düşük ve orta teknoloji seviyesinde ihracat oranımız yüzde 47 oranında iken bunu biz yüzde 26'ya çektik ve şu anda, orta ve yüksek teknolojiye sahip ürünlerimizin yüzde 70'i ihraç ediliyor, yüzde 70'e ulaştık. Dolayısıyla, özellikle bilgi ve teknoloji yoğun yatırımların üretim yapısının, gerçekten, düşük katma değerli üretim yapısından yüksek ve ileri teknoloji katma değerli alanlara doğru yönlendirilmesi konusunda çok yoğun çalışmalarımız devam ediyor.

Ülkemizi yatırım yapan, üretim ve ihracatını artıran, insanımızın yaşam kalitesini yükselten bir yapıya kavuşturduk. Bir örnek vermek gerekirse, sadece 2011 yılında özel sektör ülkemize 140 milyar dolarlık yatırım yapmıştır. 2002 yılında özel sektör tarafından yapılan yatırım 28,7 milyar dolardır yani özel sektörün bizden önceki dönemde, AK PARTİ öncesi dönemlerde 5 yılda yaptığı yatırımı bugün, özel sektör bir yılda yapabilmektedir. 2003-2011 yılları arasında özel sektörün yapmış olduğu toplam yatırım tutarı 860 milyar dolardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda uluslararası kuruluşlarca gündeme getirilen bir kavram var, o da Kapsayıcı büyüme". Bunun anlamı şu: Ekonomide büyürken sosyal politikaların da uygulamaya konulması, gelir dağılımının iyileştirilmesi, istihdamın artırılması, yaşam kalitesinin yükseltilmesi, bir diğer ifadeyle, toplumun tüm kesimlerinin büyümeden faydalanmasının sağlanması. İşte, Türkiye, gerçekten, bu kapsayıcı büyümeyi dünyada gerçekleştiren ender ülkelerden bir tanesi. Uluslararası kuruluşlar kapsayıcı büyümeyi hedeflerine koymuşlar ancak bunun gerçekleştirilmesinin oldukça zor hatta mümkün olmadığını ifade ediyorlar ama Türkiye, bu kapsayıcı büyümeyi gerçekleştirmiş durumda, hem yüksek büyüme performansı göstermiş hem demokratik standartlarını yükseltmiş hem rekabet gücünü artırmış hem yaşam kalitesini yükseltmiş hem bölgeler arası gelişmişlik farkını azaltmış hem de gelir dağılımını iyileştirmiştir. İşte, birçok ülkenin arzulayıp da gerçekleştiremediği "Kapsayıcı büyüme." dediğimiz şey de tam olarak budur. Türkiye bunu gerçekleştirmiştir. Bugüne kadar söylemimiz, planımız, programımız neyse eylemimiz, uygulamamız da o olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin bu başarı hikâyelerini sadece bizler söylemiyoruz, uluslararası kuruluşlar, ülkelerin üst düzey yöneticileri, parlamenterleri, saygın yazarları da söylüyor. Bakın, sizlere sadece birkaç örnek vermek istiyorum:

Wall Street Journal'den Andrew Peaple bu yıl şöyle bir yorum yapıyor, diyor ki: "İstikrarlı politikası, kuvvetli bankaları ve olumlu demografisiyle Türkiye, gelişen piyasalar arasında yol gösterici hâle geldi."

CNN International'dan bir yorum: "2002'den beri Türkiye ekonomisi 2 katına çıkarak 1,1 trilyon büyüklüğüne ulaştı. AB'ye girmek için yalvaran yoksul ülke Türkiye geçmişte kaldı."

Bir başka yorum, bu defa Wall Streeth Journal'dan bir başka yorum: "Etkileyici gelişimi, Avrupa Birliğiyle uyumu ve Doğu ile Batı arasındaki tarihî köprü olma rolüyle Türkiye, kesinlikle büyük fırsatların bulunduğu bir ülke. Şans cesurlara gülüyor. Bu sebeple, büyük oynamak isteyen girişimciler yarın İstanbul uçağına binebilirler."

Yine, Daily Telegraph'tan bir başka yorum: "Devam eden ekonomik büyümesi ve hükûmetin doğrudan yabancı yatırımı ülkeye çekme konusundaki siyasi kararlılığı Türkiye'yi dünyada yatırım alanında cazibe merkezîne dönüştürdü."

Daily Telegraph'tan bir başka yorum: "Türkiye endüstride bir güç merkezî hâline geldi."

Değerli arkadaşlar, son olarak bütçe performansı üzerinde bir değerlendirme yapmak istiyordum ama sürem kalmadı. Süremin kalmaması nedeniyle konuşmamı sonlandırmak istiyorum.

AK PARTİ iktidarının atmış olduğu sağlam temeller üzerine güçlü Türkiye'nin inşasına, halkımızın refah düzeyinin yükseltilmesine hep birlikte devam edeceğiz. Cumhuriyetimizin 100'üncü yılında da ülkemizin dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmesini hep birlikte sağlayacağız. Uyguladığı vatandaş odaklı politikalarıyla, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim anlayışıyla halka hizmetin?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.

LÜTFÜ ELVAN (Isparta) - ? Hakk'a hizmet olduğuna inanan bir anlayışla vatandaşlarımızın gönlünü kazanmış olan partimiz aynı anlayış ve ilkelerle yoluna devam edecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle 2013 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)  

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Elvan.