GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:36
Tarih:10.12.2012

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz aldım. AK PARTİ Grubunun 2013 yılı bütçesini nasıl değerlendirdiği konusunda fikirlerimi sizlerle paylaşmayı arzu ediyorum.

Burada, çıkan bütün konuşmacıların ifade ettiği gibi teknik ve temel bilgi, anayasalarda, gelişmiş ülkelerin anayasalarında, demokrasilerde en önemli etkenlerden birisi, merkezî idarenin denetlenmesi açısından en büyük haklardan bütçe hakkı. Anayasa'da da teminat altına alınmış bu hak, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, Parlamentoya sunulan bu süreç içerisinde, milletvekilleriyle siyasi parti gruplarının yaptığı değerlendirmeler, Hükûmet tarafından hazırlanan bu çalışmaların bir siyasi söylem içerisinde, hem politikalarını hem geçmişle ilgili yaptığı değerlendirmeleri hem de gelecekle ilgili yeni perspektiflerini ortaya koyması açısından çok önemli.

Özellikle, bütçenin hazırlanmasında başta Sayın Maliye Bakanına, tüm bakanlıklarımızın personeline ve bakanlarımıza ve uzun bir maraton içerisinde Plan ve Bütçe Komisyonunda çalışan komisyon üyelerine, Başkanına ve komisyon personeline sizler adına teşekkürlerimi borç biliyorum.

Değerli milletvekilleri, bu, bizim AK PARTİ iktidarı döneminde hazırladığımız 11'inci bütçe. 10 bütçeyi hazırladık, 10 bütçenin sonuçları milletimiz tarafından takdir edildi, bu noktaya doğru getirildi.

Bütçeler, güvenli olmalı. Bütçeler, kullanıcıları tarafına itimat verici olmalı. Bakın, eskiden bütçeler yapılırken tüm piyasa, iş âlemi, sivil toplum örgütleri, sendikalar "Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütçe nasıl yapılır? Acaba, sonuçları ne olacak?" diye değerlendirmeye tabi tutarlar ve bütçeler "Bütçe içerisinde gizli, bizim daha erken görebildiğimiz takdirde buradan menfaat elde edebileceğimiz bir sonuç var mı?" diye ince eleyip, sık dokunan araçlardı. Niye? Çünkü bütçeyi yaptıkları zaman sonuçlarının ne olacağını ne hükûmetler bilirdi ne de piyasadaki bu bütçeden faydalanmaya çalışan, bütçeyi okuyup ona göre kendisiyle ilgili değerlendirmelerini yapanlar ona göre kanaatlerini oluşturmaya gayret ederlerdi. Ama AK PARTİ iktidarı döneminde, on yıllık yaptığımız bütçe içerisinde, sadece bir veya birkaç yıl hariç olmak üzere, bütçe hedefleriyle bütçe gerçekleşmeleri arasında çok büyük bir uyumun olduğunu görürsünüz.

Nitekim, on yıldır, AK PARTİ iktidarı süreci içerisinde, piyasa yapıcıları, sivil toplum örgütleri ve kanaat önderleri AK PARTİ iktidarının yaptığı bütçeye güven duyduğundan dolayı "Bu rakamlar afaki olmuştur, şu söylenenlerin hiçbiri gerçekleşmez, bunu söylediler ama sadece bunlar vitrinlere, tribünlere konuşmak anlamındadır." diye ifadeleri, düşünceleri silmişlerdir. AK PARTİ iktidarının hazırladığı, Türkiye Cumhuriyeti  hükûmetlerinin hazırladığı bütçeye güven ileri bir seviyeye gelmiştir. Bütçelerin en büyük özellikleri, bu bütçede toplanan kaynakların adil bir şekilde dağıtılması gerekmektedir.

Bizim bütçelerimiz içerisinde 2003'teki yaptığımız bütçe ile 2013 bütçesi arasındaki bütçeleri kıyasladığınızda, değerlendirmeye kalktığınızda sağlığa, adalete, eğitime, emniyete ve toplumun her kesimine fayda sağlayacak, refah seviyesini artırmaya yönelik bütçe olduğunu hep beraber takdir edersiniz. Özellikle, bütün dünyanın Türkiye Cumhuriyetindeki son on yıldaki gelişmeleri sitayişle, takdirle karşıladığı bir dönemde, hatta daha önce başka ülkeler örnek alınırken, şu anda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak gururla ifade ediyorum ki başka ülkeleriden bütçe yapmalarıyla ilgili bizim bakanlarımızdan, bizim hükûmetlerimizden bu gerçekleşmenin, bu başarının altındaki sır nedir diye bizden bilgi alma noktasına doğru gelenlerin var olduğunu görüyoruz ama bunu muhalefete anlatmak mümkün değil.

On yıllık süreci izledim, on yıllık bütçe konuşmalarında siyasi parti genel başkanları neler söylemişler diye baktım. Hepsi ilk konuşmalarında ve son konuşmalarında "Bu bütçe sosyal adaleti gerektirmiyor, bu bütçe rakamları gerçekleri ifade etmiyor, bu bütçede şöyle söylemişsiniz ama bunlar tutmayacak." demişler, bugün de aynısını duyduk. Yani on yıldır, AK PARTİ  hükûmetleri zamanında hazırlanan bütçeyi kamuoyu anlamış fakat maalesef, muhalefet partileri bundan zerre kadar nasibini almamış, zerre kadar değerlendirmelerini yapamamışlar. Kendilerine de tavsiye ediyorum, önceki genel başkanları, şimdiki genel başkanları döneminde veya parti sözcülerinin grupları adına yaptıkları  konuşmalarda bütçeyle ilgili yaptıkları değerlendirmelerine bir baksınlar, bir de bütçe gerçeklerinin sonuçlarını değerlendirsinler, hangi noktaya geldiğini, nerelerde yanlış söylediklerini ve milletten karşılığını niye alamadıklarını herhâlde daha iyi bir şekilde bulmuş olurlar.

Bakın, değerli milletvekilleri, on yıldır Türkiye'yi idare ediyoruz, on yılı bir ay geçtik. bu süre içerisinde seçimler gördük, genel seçim yaptık, mahallî idareler seçimleri yaptık, 2 Anayasa referandumuna gittik. 2002 yılı 3 Kasımında yüzde 34'le iktidara geldik, 2004 yılında mahallî idarelerde yüzde 42'ye çıktık. 2007 yılında yüzde 47 oy aldık, 2011 yılında yüzde 49 küsur oy aldık. Bugün de anketlere baktığınızda anketlerin büyük bir kısmı AK PARTİ'nin oyunu yüzde 51 ile yüzde 55 arasında gösteriyor. Yani bu bütçe halka refah getirmiyorsa, halkın ihtiyaçlarına karşılık vermiyorsa, onların istekleri doğrultusunda bir sonuç ulaştırmıyorsa herhâlde -buradan bir tarafta ifade edilen bir iddia varsa- burada biri yanlış anlıyor ama o yanlış anlayan halk değil, halk gerçekleri görüyor, sandık başına gittiği zaman Türkiye Büyük Millet Meclisini sandıkta denetliyor, diyor ki?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, TRT şimdi yayını kesti, Mustafa'nın konuşmasını veriyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Yayını kesmedi, sen farkında değilsin.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bana bak, niye veriyor senin konuşmanı?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Kamer Genç, sen farkında değilsin.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır, niye konuşmanı veriyor?

BAŞKAN - Sayın Genç? Sayın Genç?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, bakın, yani bu Mecliste başkalarının konuşmasını vermiyor, bunun konuşmasını veriyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Kamer Genç, sen farkında değilsin, otur!

KAMER GENÇ (Tunceli) -  Bana bak, senin konuşmanı niye veriyor?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -Otur? Otur sen oraya? Farkında değilsin.

BAŞKAN - Bir dakika, Sayın Elitaş? Sayın Elitaş?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Otur, TRT kesmedi yayını.

BAŞKAN - Sayın Elitaş? Sayın Elitaş?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, şimdi TRT yayını kesti bunun konuşmasını veriyor, spor yayınını vermiyor, bunun konuşmasını veriyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Yayını kesmedi, otur yerine.

BAŞKAN - Sayın Elitaş, bir dakikanı rica edeceğim.

Sayın Genç, şu ana gelinceye kadar herkes istediği gibi bu kürsüde konuştu.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Yahu, böyle olur mu? Efendim, yanlış yapılıyor.

BAŞKAN - Canım, doğrusunu sana onaylatmak mecburiyetinde değil ki!

KAMER GENÇ (Tunceli) - Siz Meclis Başkanısınız. Şu anda TRT spor yayınını kesti, Mustafa'nın konuşmasını veriyor.

BAŞKAN - Kim, neyi, nasıl düşünüyorsa bu kürsüde konuşuyor Sayın Genç, yapmayın. Bakın?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, bu ne gücü, nereden geliyor?

BAŞKAN - Şu ana kadar ne güzel bu müzakereleri götürüyoruz, yapmayın lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bana bak, yiğitliğin varsa, yiğitlik varsa çık, konuşalım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Kamer otur yerine, Kamer! Otur yerine, otur!

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama yalnız sana şey ediyor. Böyle bir şey olur mu ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Otur, bak, Genel Başkanın orada, otur! Genel Başkanına ayıp ediyorsun, Genel Başkanına saygısızlık yapıyorsun, otur!

KAMER GENÇ (Tunceli) - Yahu, bu devlette hak, hukuk diye bir şey var.

BAŞKAN - Sayın Genç, yaptığınız doğru değil. Yaptığınız doğru değil Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sen Meclis Başkanı olduktan sonra bu Meclisi batırdın yahu! [AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)]

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Genç, Kamer, Genel Başkanına saygısızlık yapıyorsun, otur!

BAŞKAN - Sayın Genç, şu ana gelinceye kadar herkes bu kürsüden istediği gibi konuştu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bak, orada genel başkanlar varken milletvekilleri konuşmaz. Saygısızlık yapma, otur!

KAMER GENÇ (Tunceli) - Senin niye konuşmanı veriyor? Niye benim konuşmamı vermiyor?

BAŞKAN -  Yani her defasında böyle? Bütçe müzakerelerinde bu türlü tatsızlığın yapılması doğru değil.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Otur yerine! Genel Başkanın varken sen konuşma! Otur yerine!

KAMER GENÇ (Tunceli) - Gücün varsa gel benimle konuş, çıkalım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sen benim muhatabım değilsin, git!

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sen benim muhatabım değilsin!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - O zaman çekil, otur yerine!

BAŞKAN - Sayın Elitaş? Sayın Elitaş bir dakikanızı rica edeceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Dürüstçe davranın, herkese dürüstçe davranın.

BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen yerinize oturunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Başkasının konuşmasını vermiyor, bunun konuşmasını veriyor. Böyle olur mu!

BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen yerinize oturunuz! Bakın, bu doğru değil, İç Tüzük'e de uygun değil. Şu ana kadar hangi hatip nasıl istiyorsa bu kürsüden konuştu, hiçbir laf atma da olmadı. Bu işi sonuna kadar böyle götürsek kim kazanacak? Parlamento kazanır, hepimiz kazanırız.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Parlamentoyu suçlama, eşit davranın ya! Meclis Başkanlığı çok keyfî davranıyor. TRT spor yayınını kesti, Mustafa Elitaş'ın konuşmasını veriyor.

BAŞKAN - Eşit davranıyorum. Şu ana kadar ben eşit davrandım ve hiç kimse de eşit davranmadığım konusunda bugünkü birleşimde kimse bir şey söylemedi. Lütfen.

Sayın Elitaş, siz devam edin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, bu dönem, buradan, kürsüden konuşan milletvekili, yine oradan bu kişi çıkmıştı "Niye böyle yapıyorsunuz?" diye, çok güzel?

BAŞKAN - Lütfen, siz Genel Kurula hitap edin Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Genel Kurula hitap ediyorum Sayın Başkan, milletvekillerine anlatıyorum.

Burada kürsüde konuşan bir milletvekili demişti ki arkadan Başkana dönerek: "Sayın Başkan, şu korsan yayını kesin." Sayın Başkan, korsan yayını kestiğin için teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bakın, bütçe büyüklüklerini incelediğiniz takdirde, bütçe gerçekleşmelerini ve Türkiye'deki büyümeyi, gayrisafi yurt içi hasıladaki artışları değerlendirdiğiniz takdirde, on yıllık süre içinde sürekli bir artışı görürsünüz, sadece bir yıl hariç; bir yıl hariç olan yıl da 2009 yılıdır.

Ne zamanki dünya ekonomisinin lokomotifi, en önemli gücü olan Amerika Birleşik Devletleri'nde 2007 yılında kıvılcımlarını, işaretlerini ortaya koyan, 2008 yılının Eylül ayında da büyük bir patlamayla sesini duyuran banka krizine, finansal krizine giren meseleyi 2007 yılından itibaren AK PARTİ iktidarları o ışığı görmüş, o olumsuz ışığı, patlamanın getireceği sesi, kıvılcımı görmüş? Nitekim, 2008 yılında ortaya çıkan olumsuzlukla ilgili, 2007 yılı sonu itibarıyla başlamak üzere, 2008 de dâhil, 2009'da da devam ettirmek üzere, biz dünya ekonomisindeki global krizle ilgili nasıl mücadele edebiliriz diye varsayımlarımızı ortaya koymuşuz, yasal düzenlemeleri de beraberinde gerçekleştirmişiz.

Nitekim, dünya ekonomileri hâlâ, beş yıldır, 2007'de  Amerika Birleşik Devletleri'nde başlayıp 2008 yılında patlayan o büyük krizin olumsuz etkilerinden kurtulamazken bugün, Türkiye dünyaya örnek ülke olarak gösterilmeye başlanmıştır. Niye? Krizin sesini daha önceden hissedebildiği için, krizin geleceğinin sesini daha önceden duyabildiği için, o patlamayı hazırlıklı olarak karşılayıp bütün korunaklarını aldığından dolayı Türkiye Cumhuriyeti bu krizden en uygun şartlarda gitmiştir.

Sayın Başbakanımızın bir sözü vardı "Kriz Türkiye'yi etkilemeyecek, kriz Türkiye'yi teğet geçecek." diye ifade etmişlerdi. Maalesef, buradan, anlamayan, algılayamayan, bunu tam olarak değerlendiremeyen, muhalefetin sadece "hayır" demekten başka bir şey olmadığını düşünen muhalefet bu konuyu farklı konulara doğru getirdi ama bugün, hem Türkiye'deki ekonomistlerin hem dünyadaki iktisatçıların genel kabul görmüş ilkeleri "Türkiye Cumhuriyeti devleti yüz yılda bir görülebilecek en büyük global krizi en hafif bir şekilde atlatan, teğet de geçirmeyen bir ekonomi büyüklüğüne ulaşmıştır." deme noktasındalar. İnşallah, bunu da muhalefet partileri herhâlde halkın kendilerine verdiği mesaj doğrultusunda en iyi şekilde algılamış olurlar diye düşünüyorum.

Bakın değerli milletvekilleri, dünyanın en büyük ekonomisi Amerika Birleşik Devletleri'nin dünya ekonomisindeki payı yüzde 21.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - 2008'deki eksi büyümeyi ne yapacaksın? Onu nasıl izah edeceksin?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Hangisini?

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Delip geçen teğeti diyor!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - 2008'deki eksi büyümeyi nasıl izah edeceksiniz?

BAŞKAN - Lütfen, değerli arkadaşlar?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Şandır, Sayın Günal, ona cevap vereceğim, hazır, şimdi.

En büyük ekonominin dünya ekonomisi içindeki payı yüzde 21, Avrupa Birliğinin dünya ekonomisi içindeki payı yüzde 19; ikisinin toplamı yüzde 40 yani bu ülkelerde ortaya çıkan bir rüzgâr, kelebek etkisiyle bütün ekonomileri olumsuz yönde etkileyecek bir pozisyona sahip.

Amerika Birleşik Devletleri, son aldığı kararlarla, istikrar politikalarıyla belki bu krizi atlatabilmek için gayret gösterebiliyor ama Avrupa Birliği ülkelerinde siyasi bir gelecek, siyasi bir beklenti, siyasi bir birliktelik ortada olmadığından dolayı, Avrupa Birliği bu krizi atlatamamanın büyük bir sıkıntısını çekiyor.

Bizim ihracatımızda en önemli unsurlardan birisi Avrupa Birliği ülkeleriydi ama az önce ifade ettiğim gibi, 2007-2008 yılındaki dünya ekonomisindeki olumsuz gelişmeleri değerlendirebilen iktidar, Hükûmet, aldığı tedbirlerle birlikte, Avrupa Birliğine yaptığımız ihracatta belirli oranda bir düşmeye, 8-10 milyar dolarlık bir eksilmeye rağmen diğer pazarları, alternatif pazarları en iyi şekilde değerlendirerek o bölgelere, Afrika ülkelerine, Uzak Doğu ülkelerine ihracatını artırmış ve o tarafa doğru TİM bir taraftan, Sayın Başbakan bir taraftan; Dışişleri Bakanımız, ekonomiden sorumlu, ihracattan sorumlu bakanımız iş âlemiyle birlikte dünyayı karış karış dolaşıp o bölgelere ihracatı artırmak için ellerinden gelen gayreti göstermiştir.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Hangisi, o mu, bundan önceki mi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Nitekim, bu yıl da inşallah 150 milyar dolarlık bir ihracat gerçekleşme noktasına doğru gelecek.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Sayın Elitaş, simultane tercümeden dinliyoruz. Bilerek yapıyoruz?

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Başka türlü anlayamıyoruz yani?

BAŞKAN - Sayın Elitaş, lütfen devam ediverin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Başkan, arkadaşlar?

BAŞKAN - Ama bakın, aranızdaki samimiyeti, hukuku biliyorum ama bu yolu açtığınız anda buradan bu Genel Kurulun idaresi zorlaşıyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Ben onlara cevap vermiyorum efendim.

BAŞKAN - Lütfen siz devam edin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Başkan, sadece gülümsüyorum, cevap vermiyorum efendim.

BAŞKAN - Hayır, efendim; bakın, işte, bu işin nereye varacağını ben de kestiremiyorum sonra. Siz Genel Kurula hitap edin, aranızdaki samimiyeti biliyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bizim yaşımızdakilerin çok iyi bildiği bir konu var; belki, şu anda 18 yaşında, 20 yaşında olan gençlerimizin bilmediği, hayal dahi kuramadıkları bir konu var. O da enflasyon meselesi. Ne zaman ki 67 dünya petrol kriziyle birlikte yaşamaya başladı tüm dünya, Türkiye de 1971 yılıyla birlikte enflasyonla tanışmaya başladı. O dönemde dolar fiyatı 9 liradan 15 liraya devalüe edildi ama sabit kur sistemi olduğundan dolayı bastırılmış enflasyonlar münasebetiyle o dönemde -hatırlarsanız- 12 Mart muhtırası geldi. Arkasından, belirli, kör topal gitti ve 1977 yılında tekrar farklı bir noktaya doğru geldi. 1977 yılında, ilk defa, Cumhuriyet Halk Partisinin çok partili siyasi hayata girdiği ve tek başına kazandığı, Güneş moteller vasıtasıyla ortaya çıkardığı koalisyonlarla kurduğu bir hükûmetle karşılaşıldı. O dönem içerisinde yapılan ekonomik çalışmalar, ekonomi bilmeyen yönetimin idaresiyle birlikte sonuç, 12 Eylül darbesi ve 24 Ocak kararları oldu. 24 Ocak kararlarıyla, bir baktık ki yüzde 100'lere yakın bir enflasyonla uyanmak mecburiyetinde kaldık.

Enflasyon 2003 yılına kadar Türkiye'de bir canavardı. 2003 yılındaki bütçe konuşmalarını, siyasi parti gruplarının yaptığı konuşmaları değerlendirdiğinizde, tek konuları "Enflasyon canavarını nasıl alt edeceğiz?" diye ifadelerden, konuşmalardan öteye geçemezdiniz ama şimdi, 18 yaşında olup, bundan sonraki ilk seçimde, 2014 yılındaki mahallî idareler seçiminde oy kullanacak kardeşlerimizin, evlatlarımızın akıllarının ucundan dahi geçmeyen enflasyon canavarı bitti. Niye? AK PARTİ iktidarı döneminde enflasyon canavarının canı alındı da onun için bitti.

Değerli milletvekilleri, bakın, size Türkiye ekonomisindeki enflasyonlu geçen yılların nasıl olduğunu, nasıl seyrettiğini, hafızalarınızı bir tazelemek adına ifade etmek istiyorum. 1990 yılında 60,3; 91'de 66, 94'te 106, 95'te 93, 96'da 80, 98'de 84, 99'da 65, 2000'de 55, 2011'de 6,45.

EMİN ÇINAR (Kastamonu) - 2002'yi söyle.

FARUK BAL (Konya) - 2002'yi de söyle.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Yani 2002'yi de söylüyorum, yüzde 45.

EMİN ÇINAR (Kastamonu) - Hayır, efendim.

FARUK BAL (Konya) - Yüzde 29!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - TÜFE yıllık ortalamayı?

FARUK BAL (Konya) - Sor!

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, Sayın Bal, siz hukukçu olduğunuz için anlamazsınız, ekonomist arkadaşlara sorarsanız, ekonomist arkadaşlar bilir?

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ben de anlamadım Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Ekonomist arkadaşlar bilir; TÜFE o, yıllık ortalamayı söylüyorum?

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Şimşek'e sor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakın, yıl sonu itibarıyla, yıl sonu olanı söylüyorum? Yıl sonunu söylüyorum?

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Birbirinizden haberiniz yok sizin!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakın, yıl sonunu söylüyorum... 1990 yılık ortalama 60,3; yıl sonu 60,4. 2002 yıllık ortalama yüzde 45, yıl sonu 29,7.

FARUK BAL (Konya) - Hah!

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Okuyabiliyormuşsun, aferin!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, Sayın Bal, bunlar hukuki terimler değil, bunlar ekonomik terimler; yanınızdaki Akçay bunu bilir ama onu ifade etmiyor, siz Akçay'la dışarıda konuşursanız, ortalama enflasyon ile yıl sonu enflasyonunun ne olduğunu çok iyi anlarsınız. Ortalama enflasyon benim cebimden çıkan para demektir, yıl sonu enflasyonu o demek değildir. Onun için, Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlara sorabilirsiniz. Hukuki meselelerde siz belki kendinizi otorite sayabilirsiniz ama ekonomi konularında, lütfen, Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarla değerlendirmede bulunursanız, herhâlde onlar bu konuda da size katkı sağlamış olurlar diye düşünüyorum.

Bakın, değerli milletvekillerim, biraz önce konuşma yapan siyasi partinin sayın genel başkanları Diyanetle ilgili bizi eleştirdiler. 2002 yılında -burada 2002 yılından muhalefetten kalan arkadaşlarımız vardır muhakkak, iktidardan da olan arkadaşlarımız var- biz köy köy, kasaba kasaba, ilçe ilçe gezerken özellikle köylerden istedikleri iki mesele vardı: "Bir, ebe istiyoruz. İki, imam istiyoruz." Hele öyle ki köyler arası mesafe 5 kilometre.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Hiç öğretmen isteyen olmadı mı?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Köyde yaşayan vatandaş diyor ki: "Cenazemi kaldırmak için ya mevtayı ben öbür köye götürüyorum ya da öbür köyden rica minnet namaz vakitleri dışında hoca efendiyi getiriyorum, cenazesini kıldırmaya gayret ediyorum." Ama şu anda, hamdolsun AK PARTİ iktidarları döneminde, geçmiş dönemlerde, 1993 yılından 2003 yılına kadar bu ülkede Diyanete?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Sayın Elitaş, şov yapma!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - ?bir imam alınmamıştır ama 2003 yılına kadar geçen dönemdeki eksiklikleri telafi etmek adına?

İZZET ÇETİN (Ankara) - Din tacirliği iflas etti, haberin olsun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - ?biz, köylerdeki imamsız camileri imamsız bırakmadık. O camilerle ilgili imam atamalarını yaptık, hatta birlikte 2005 veya 2007 yılında kadrosuz olan sözleşmeli imamları Plan ve Bütçe Komisyonunda değerlendirip ve birlikte çalışarak hocaları, sözleşmeli imamları kadroya atama şansına, şerefine hep birlikte ulaştık.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sen o yıllarda ANAP il başkanı değil miydin Kayseri'de?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetlerinden önceki dönemde 20 bin cami imamsızdı. Artık olması gerektiği gibi her caminin bir imamı var.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) - Yalan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Çok şükür bu noktaya doğru geldik. Eksik varsa söyleyin atamasını yapalım. Diyanetten sorumlu Sayın Başbakan Yardımcısı burada. Sayın Milletvekilim, eksik varsa söyleyin Sayın Başbakan Yardımcısına, onu yapalım, tekrar kadro ihdas edelim birlikte. O şeref de, o sevap da bize nail olsun.

İZZET ÇETİN (Ankara) - ANAP'taydın o zaman, ANAP'ta il başkanı.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen hatibin sözünü kesmeyin.

Kendi düşüncelerini söylüyor. Lütfen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Türkiye genelinde 60 bin köy bulunuyor. Bu 60 bin köye, her köye bir imam atadığımızı düşündüğünüzde dahi, mevcut Diyanet İşleri Başkanlığının personelinin yarısına yakınına tekabül ediyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - O zaman siz ANAP'ta değil miydiniz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Hükûmet olarak sadece daha önce engellenmiş olanların önüne set çektik, kadroları faal hâle getirdik. Yani bunu eleştirmek yerine herhâlde alkışlamak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü, bu millet inancına, itikadına sadıktır; inancını, itikadını yaşayabilmek için, camide cem olup toplanabilmek için imamlara ihtiyacı olduğunu herhâlde hep beraber biliriz diye düşünüyorum.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Din tacirliği iflas etti, haberin olsun. Para etmiyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakın değerli milletvekillerim, biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Başkanı, her doğan çocuğun borçla doğduğunu ifade ettiler.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) - O soruları Başbakana sorun Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Kendileri 4.420 dolar diye ifade ettiler ama Ekonomist dergisinin yaptığı araştırmayı inceledim, her doğan vatandaş Türkiye'de 4.232 dolar borçlu olarak doğuyor; doğru söylüyor.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Ya, Kalkınma Bakanlığında vardır o, niye oradan almadınız?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Ama 2001 yılında, her doğan Türk vatandaşı da 3.250 dolar borçla doğuyordu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Siz de o zaman ANAP'ta Kayseri İl Başkanıydınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Tanal?

Bakın, geliyorum örneğe. Şimdi, mesela Amerika Birleşik Devletleri'nin kişi başına geliri 48.147 dolar, kişi başına borcu 36.588 dolar. Fransa'nın kişi başına geliri 44.401 dolar, borcu 36.773 dolar. Yunanistan'ın kişi başına geliri 27.875 dolar, kişi başına borcu 36.133 dolar. Türkiye'deki kişi başına borç 4.232 dolar, kişi başına gelir 10.673 dolar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Ankara) - Türkiye'nin borcundan haberin yok, nüfusu bilmiyorsun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Yani şimdi bunu hesap uzmanlığı yapanlara anlatmak zor ama pazarda, manavda satış yapan vatandaşa anlatmak çok kolay çünkü onlar bu hesabı iyi bilirler.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Türkiye'nin borcu ne kadar, onu söyle Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Hesap uzmanları gelirler, evrak üzerinden denetleme yaparlar, olan hesapları değerlendirirler, ona göre bir rapor yaparlar ama hayatın içinde yaşayan insanlar bunun nerede, ne olduğunu çok iyi bilirler.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hesap uzmanlarından çok kazık yemişsin sen Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - 2002'de kişi başına 3.250 dolar borcu olan bir ülkenin millî geliri 3.431 dolar.

Bakın, değerli milletvekilleri, bir yıl çalışacaksınız, emek vereceksiniz, ter dökeceksiniz. Alın terinizin birikimi 3.450 dolar ama yıl sonunda "Biz bir hesaplaşalım, mahsuplaşalım." dediğinizde 3.230 doları vereceksiniz, geriye kalacak size 200 dolar ama şimdi 2012 Türkiye'sindeki Türk vatandaşı ne diyor: "Ben bir yıl çalıştım, emek verdim, alın teri döktüm. 10.673 dolar para kazandım?"

ALİ ÖZ (Mersin) - Kayseri'de herkes pastırma mı satıyor?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - "?Borçlarımı tasfiye etmek istiyorum, alacaklılarımla helalleşmek istiyorum. Sayın Kılıçdaroğlu'nun dediğine göre 4.420 dolar, Ekonomist'in dediğine göre de 4.232 dolar verdiğim takdirde 6 bin dolarlık para benim cebimde kalıyor, istediğim yere harcayabiliyorum." Yani bunu pazarlarda mal satanlara, pazarcı esnafına, bakkala sorduğunuz zaman çok kolay bu hesabı yaparlar diye ümit ediyorum. Bakın, değerli milletvekilleri, bir de faiz meselesini gündeme getirdiler. Doğru, faiz önemli bir risk. Faizi kimse vermek istemez çünkü faiz ülke ekonomisinin kaynaklarından, milletin birikimlerinden, bütçesinden, ödediği vergilerden elde edilen, başkalarına transfer edilen bir kaynak demektir ama bu faizi biz getirmedik. Bu faizi biz bir anda Türkiye ekonomisini uçuruma itip de ortaya çıkarmadık.

Bakın, değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisinin faize bulaştığı yıl özellikle 1998 yılı, 1999 ve 2002 yıllarıdır. Türkiye ekonomisinin faize girdiği yıllardan? Bakın, düşünebiliyor musunuz, vergi gelirleri milletin alın terinden kazandığı paralardan ödenen bir kaynak fazlasıdır. 100 lira gelir elde edersiniz, 20 lirasını götürürsünüz, devlete vergi olarak verirsiniz. Gelir vergisiyse 30-35 liraya kadar bunu ödersiniz çünkü kazanmadığınız sürece vergi ödemeniz mümkün değil. Kazanırsınız, devletin bütçesine bu vergiyi verirsiniz.

Şimdi, 2001 yılının Türkiye'sine bakın, fotoğrafına. Bu konuya girmek istemiyordum ama Sayın Bahçeli 2006'yla 2012 değerlendirmesini yaptı. Doğru bir değerlendirme. Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarımız "Niye eski defterleri karıştırıyorsunuz?" diye bizi eleştiriyorlar ama değerli milletvekilleri, bütçe konuşuyoruz.  Bütçe bir dönemin fotoğrafıdır. O fotoğraftaki yansımaları bir sonraki dönemde iyi görebilmeniz gerekir. Eğer siz o fotoğrafı, nasıl bir durumda olduğunuzu değerlendirme imkânı bulamazsanız, onları gözlemleyemezseniz gelecekle ilgili noktada ne olduğunu bilemezsiniz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Kendi kendinizle mukayese edin.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Hangi dönemin bütçesi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakın, 2001 yılını söylüyorum. Bu milletten 100 lira vergi toplanmış ama toplanan vergiler faizi ödemeye yetmemiş. 3,3 lira daha ilave kaynak yapmışız, demişiz ki Hans'a, George'a: "Ey, Hans, George; benim topladığım vergilerle bu faiz ödemelerini, senin ödemelerini, senin iştahını doyuramıyorum; 3 lira daha bana borç ver, onun da faizini vereyim, al sana bu ödemeyi yapayım." 2002 yılında yüzde 85'i gitmiş, vergi gelirlerinin yüzde 85'i faiz ödemelerine gitmiş.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Elitaş, 2002'de sen Anavatanda İl Başkanı değil miydin? Sen Anavatanda niye siyaset yaptın, ayıp değil mi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Ama şu anda, 2012 yılında vergi gelirlerinin yüzde 14'ü faiz ödemelerine gidiyor. Değerli arkadaşlar, faizin olmasını istemeyiz ama aldığınız para, borç aldığınız kaynak verimli yerlerde kullanıldığı takdirde, açıkçası bu, tekrar millete yeniden kaynak olarak geri dönme imkânını sağlamış olur.

Bakın, değerli milletvekilleri, Sayın Kılıçdaroğlu burada bir şey ifade etti, dedi ki: "Yurt dışından bir vatandaş oturduğu yerde tuşa basarsa?" Elektronik ortam öyle oldu, Türkiye de elektronik ortama AK PARTİ iktidarı sayesinde girdi. Şimdi, Iphone'larınızdan, Blackberry'nizden veya herhangi bir telefonunuzdan İnternet'e bağlandığınız takdirde, burada Wi-Fi'yle bağlandığınız takdirde, eğer paranız varsa tuşa bastığınız anda siz de borsadan hisse senetleri alabilirsiniz. Bu aldıkları hisse senedi bir yıl içerisinde 1 milyon dolara 500 bin dolar para kazandı. Ya, Allah aşkına, benim bir servetim var. O ne? Borsadaki şirketlerim. Borsadaki şirketlerim bugün 1 milyon dolar ediyorsa, bir sene sonra 1,5 milyon dolar değere çıkıyorsa bu, Türkiye'deki mal varlıklarının, Türkiye'deki sabit sermayenin değerlenmesi demektir.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Konuyu çarpıtma, öyle değil! Senin aklın ermez o konuya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, bakın, Sayın Kılıçdaroğlu bu hesabı çok iyi bilir. Şu anda borsada işlem görenlerin yüzde 75'i, yüzde 80'i yabancılar; Hans alıyor, George satıyor. Bu hesapta eğer Türkiye'nin bir zararı varsa, Türk Hükûmetinin, Türk vatandaşının cebinden çıkan bir kaynak varsa nereye bakılır? Merkez Bankası rezervlerine bakılır. Eğer, Merkez Bankası rezervlerinde bir azalış varsa?

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Amma attın be!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Merkez Bankası rezervleri 100 milyar dolardan, 90 milyar dolara düşerse o zaman Sayın Kılıçdaroğlu'nun dediği doğrudur. Nasıl doğrudur? Milletin biriktirdiği dövizler, altınlar, tüm kaynaklar Hans'a peşkeş çekilmiştir.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sen cevap veremedin, Başbakanın versin. Senin cevabın olmadı, Başbakan versin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Ama şimdi Hans alıyor, George satıyor.

Şimdi, alan Hans, George'ye bakmış, 500 bin dolar para kazanmış, o hevesle, heyecanla alıyor, diyor ki: "Türkiye ekonomisi öylesine güçlü, öylesine bir gelişme içerisindeki, ben bu kaynağı aldığım takdirde tekrar bunun üzerine para kazanırım." İşte, bu hesabı bu şekilde yaptığınız takdirde doğrularla karşılaşırsınız.

Bir de değerli milletvekilleri, Sayın Kılıçdaroğlu, cezaevindeki tutuklu, hükümlü sayılarıyla ilgili bir şey ifade etti. 2005 yılında Cumhuriyet Halk Partisiyle birlikte çıkardığımız bir Ceza Kanunu vardı. O dönem içerisinde  infaz süresi? 100 gün hapis cezası alan bir vatandaş, 40 gün yatıp çıkıyordu. Ama 2005 yılında yaptığımız değişiklikle birlikte 100 gün hapis cezası alan vatandaş, 67 gün yatıp çıkma mecburiyetinde kaldı, niye? Cezalar caydırıcı olsun diye biz bu yasal düzenlemeyi yaptık.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Tutuklulardan bahset, tutuklulardan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -  Artı, yine muhalefet partilerinin itiraz ettiği 12 Eylül 2010 tarihindeki Anayasa halk oylamasında yaptığımız yargının önünü açma hedefleriyle birlikte? Bakın, değerli milletvekilleri, 2011 yılında Yargıtayda bekleyen, yargıda bekleyen 1 milyon 200 bin dosya vardı. Bunlar düyuna kalırdı, babadan oğla geçen davalar devam ederdi ama 1 milyon 200 bin dosya, 800 bin dosyaya düştü, yargı hızlandı. E, şimdi, hapishanelerde? Eğer yargıda bir suç varsa, onunda sonuçları varsa yani "Yargı bu hesabı yapmasın, yargı bu incelemeyi, değerlendirmeyi yapmasın." dediğiniz takdirde bunlar açıkçası cezayı, suçluyu iltifat etmek, taltif etmek anlamına gelir.

Değerli milletvekilleri?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bir konuyu?

BAŞKAN - Sayın Elitaş, süreniz doldu. Size, sözlerinizi tamamlamanız için ek süre veriyorum. Lütfen tamamlayın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Bakın, değerli milletvekilleri, 1923 yılından 2002 yılı sonuna kadar Türkiye Cumhuriyeti devleti,394 milyar dolar ihracat yapmış, 2003 yılından 2012 yılına kadar gelen süre içerisinde de 1 trilyon dolar ihracat yapmış. Yani, 9.500 ayda yapılanı biz 40 ayda gerçekleştirmişiz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - İthalat ne kadar?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri, 1993 yılından 2002 yılına kadar gelen süre içerisinde 253.300 milyar dolarlık ihracat yapılmış, yani on yılda o kadar ihracat yapılmış; biz bu son on yılda biraz önce ifade ettiğim gibi 1 trilyon 9 milyar dolarlık ihracat yapmışız.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) - İthalat ne kadar?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Yani, başkalarının 120 ayda yaptığını biz 20 ayda yapmışız. Aradaki fark bu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - O zaman ANAP il başkanıydın, bahsettiğin dönemde ANAP il başkanıydın. Siyaseti bu kadar ayaklar altına almayın!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi değerli milletvekilleri, Sayın Kılıçdaroğlu bir şey söyledi, şu belgeyi söyledi. Bu belge 6 paragraftan oluşuyor. Ben buradan Sayın Kılıçdaroğlu'na "Ne yazıyor okur musunuz?" dedim. Sayın Kılıçdaroğlu işine geldiğini okudu.

Bakın, o dönemi iyi hatırlayın. 15 Temmuz 2011, Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisini protesto ediyor, boykot ediyor. Diyor ki: "Ben yemin etmeyeceğim, gelmeyeceğim."

Değerli milletvekilleri, şunu biraz sonra dağıtacağım sizlere. Cumhuriyet Halk Partisini düştüğü açmazdan kurtarabilmek adına, bizim grup başkan vekili arkadaşımızla genel başkan yardımcısı arkadaşımızın yaptığı Cumhuriyet Halk Partisini kurtarma operasyonudur. Bakın, ne diyor burada: "12 Haziran seçimleri sonrasında bazı milletvekillerinin yemin etmeyerek yasama faaliyetlerine katılamamaları eksikliktir."

İZZET ÇETİN (Ankara) - Hiç yakışmıyor, senin kalıbına yazık.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Son seçimlerle birlikte 95 seviyesinde temsil edilen Türkiye Büyük Millet Meclisinde, anayasa yapma hedefi bir an önce yapılmalıdır ama Sayın Kılıçdaroğlu bir televizyon programında kendisine sorulan "Sayın Kılıçdaroğlu, bu milletvekilleri seçildikleri takdirde Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Parlamentoda görev yapamazsa ne olur?" sorusuna aynen şöyle cevap vermiştir, demiştir ki: "Hukuk ne derse, yargı ne derse o olur."

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Bravo!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Nitekim, anayasa profesörü -şu anda genel başkan yardımcısı mı, değil mi bilmiyorum ama- o milletvekiline sordukları soruya da "Bunlar seçilseler dahi Parlamentoda görev yapamaz." demiştir.

Öte yandan, Cumhuriyet Halk Partisinin duayen yargıçlarından Sabih Kanadoğlu diye bir kişi var, o kişiye de sordular, Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı: "Sayın Kanadoğlu, bu milletvekilleri şartları uygun olmamasına rağmen milletvekilleri seçildikleri takdirde Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapabilir mi?" Sayın Kanadoğlu mealen "Zinhar yapamaz." dedi.

Bakın, değerli milletvekilleri, Sayın Kılıçdaroğlu; eğer şu metnin tamamını okuma imkânınız olsaydı herhâlde milletvekili arkadaşlarımız bunu net bir şekilde anlama imkânı bulmuş olurlardı. Burada sadece bir tavsiye vardır. Kime tavsiye var? Yargıya tavsiye var. (CHP sıralarından gürültüler) Diyor ki: "Anayasa'yı özgürlükçü yorumlayın, Anayasa'yı geniş yorumlayın. Böyle yorumladığınız takdirde Türkiye'deki bu problemin önünü açabilirsiniz." Ama şu altında imzasını gösterdiğiniz bu belgeyle ilgili konuda, bizim grup başkan vekili arkadaşımıza, AK PARTİ Grubuna "Böyle bir taahhütte bulundular ama sözlerinde durmadılar, söz namustur." diye ifade etmek, açıkçası bunu tam olarak okumanın mecburiyetini de beraberinde getirir.

BAŞKAN - Sayın Elitaş, lütfen tamamlayın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bu bütçenin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.