GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:37
Tarih:11.12.2012

BDP GRUBU ADINA ADİL KURT (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Grupta kimse olmayınca Sayın Bakana konuşacağız. Dolayısıyla çoğunlukla bu tarafa bakacağız, kusura bakmayın.

MUSA ÇAM (İzmir) - İktidar partisi bütçeye bu kadar önem veriyor, bu kadar önem veriyor Sayın Başkan!

ADİL KURT (Devamla) - Evet.

Anlaşılan AKP Grubu daha erken saatlerde, bütçenin ilk gününde çok yoruldu, bu işi sonuna götüremeyecekler, anlaşıldı, onu  burada net anladık.

NAZMİ GÜR (Van) - Başbakan yurt dışına gitti?

ADİL KURT (Devamla) - Bugün aslında Meclis TV'nin kuruluş yıl dönümünü müteakip günde böyle bir konuşma  nasip oldu, bu vesileyle Meclis TV'nin kuruluşunu kutluyor, çalışanlarına hem emeklerinden dolayı teşekkür ediyoruz, bundan sonraki çalışmalarında da başarılar diliyoruz.

Değerli milletvekilleri, esasında burada daha önce çözülmesi gereken bir sorunu da daha konuşmamın ilk cümlelerinde dile getirmek istiyorum, o da gazetecilerin özlük haklarıyla ilgili olarak, meslek yıpranması durumuyla ilgili olarak bir düzenlemenin bu Meclisten daha önce geçmiş olması gerekiyor; bu vesileyle daha konuşmamın başında Sayın Bakanın dikkatini çekmek istiyorum, mutlaka bu konuyla ilgileneceklerini ümit ediyorum çünkü her defasında meslektaşlarımız, gazeteci arkadaşlarımız bu konuda isteklerini, taleplerini dile getiriyorlar ama maalesef bugüne kadar pek ilgilenen olmadı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esasında böyle bütçe üzerine ayrıntılı bir konuşma, ayrıntılı bir rapor hazırlamayı arzu ederdim ama içinde bulunduğumuz koşullar basın camiasının getirildiği durum itibarıyla maalesef bütçeyi konuşmak yerine, rakamları konuşmak yerine tablo üzerinde bir resmi paylaşmakta fayda görüyorum.

"Yeni dönem gazetecilik kaideleri" adı altında ya da başlıkları altında topladığım bu görüşlerimi sizlerle paylaşacağım.

Bu kaidelerden ilki bence şu: 1'incisi: Türkiye'de doğruları söylersen dokuz köyden kovulursun, asla onuncu köyün olduğuna inanmayacaksın. Türkiye'de yasalar, düşünce ve fikir özgürlüğünden bahseder. "Düşünce ve fikir özgürlüğü vardır." cümlesinden sonra "ama" diye bir bağlaç vardır. Gazetecileri esas ilgilendiren bu bağlaçtır yani bu bağlaçtan sonra dile getirilenler esas önemli olanıdır.

2'ncisi: Türkiye'de Roboski'yle uğraşacağına Dobrovski'yle uğraşacaksınız çünkü devletin bekasını ancak ülkeyi yönetenler düşünür. Roboski'de 34 yoksul Kürt vatandaşın katledilmesinde "Elbette ki devletimizin bir bildiği vardır." diyeceksiniz ve bu olayın üzerine gitmeyeceksiniz. Kim, nerede, kiminle buluştu, kiminle pişti oldu; bu haberlerle ilgilenirseniz bence makul gazetecilik yapmış olursunuz.

3'üncü kriter olarak şunu ifade edebilirim: İktidarla barışık olmanın yolu lay lum loy gazetecilik yapmaktan geçer. Sayın Bülent Arınç ve beraberindekiler Yemen türküsünü söylerken asla, detone oldular diyemeyeceksiniz, dememeniz gerekir. Tersine, Yemen türküsünü Sayın Arınç'tan dinlerken Zeki Müren'i, Bülent Ersoy'u, Sezen Aksu'yu, Ahmet Kaya'yı, Kavis Ağa'yı, Mıhemet Arif Cizravi'yi dinler gibi yapacaksınız.

4'üncüsü: Zaman zaman muhalefete çamur atmaktan, muhalefete iftira atmaktan kaçınmayacaksınız çünkü bilmelisiniz ki eğer bugünkü iktidar devrilirse bu, sizin de sonunuz olur. Dolayısıyla, iktidarlara yakın görünmenin, iktidarlara yağ çekmenin geçer akçe olduğunu bileceksiniz. Zaman zaman, bulunduğunuz yerlerde herhangi bir grup genci bir arada görürseniz, kızlı-erkekli genç bir grup görürseniz hemen BDP'lileri rahatlıkla suçlayabilirsiniz, manşet atabilirsiniz, diyebilirsiniz ki: "BDP milletvekillerinin çocukları gününü gün ediyor." Şöyle de başlık atabilirsiniz? Ama bu resimlerdekilerin BDP'lilerin çocukları olup olmadığı nasılsa anlaşılmaz, onlar mahkemeye başvursalar dahi hiçbir zaman haklılıkları kanıtlanmaz. Bu ülkede mahkemelerin yalan, iftira haberlerle uğraşacak kadar zamanları yoktur. Onlar, gerçekleri yazanlarla yeterince meşgullerdir. Bu konu güme gider, sizin de attığınız çamur yanınıza kâr kalır. Bunu yaparken de kendinize "Müslüman'ım." diyeceksiniz.

Bakın, daha dünkü bir gazete haberinden söz ediyorum: Buradaki gençler kimdir bilmiyoruz ama "Sayın Murat Bozlak'ın oğlu, kızlarla keyif yaparken" diye başlık atmış Müslüman bir gazete! Müslümanlık buysa ne demek gerekir bilmiyorum ama bunun Müslümanlık olmadığını çok iyi biliyoruz.

5'inci kriteri ifade edeyim: Söylediğin başını yakabilir. Bin düşün, bir yazma, hatta mümkünse hiç yazma. Yeni dönemin temel kriterlerinden bir tanesi de bu, çünkü iktidarların yolsuzluklarını, polisin şiddetini, sınırda katledilen köylüleri yazarsan kendini kodeste bulursun. Bu nedenlerle, her gördüğün, duyduğun, haber değildir. Bunu kafandan çıkarma, yeni dönem gazetecilik bu, her gördüğün şey, haber değildir. Bunun yerine, meşhur halk deyimiyle ifade edeyim: "Bin düşün, bir söyle." derler ya, şimdi burada kriter değişiyor, bin düşün ama hiç söyleme, hiç söylemezsen senin için iyi olur, akıbetin için iyi olur kaidesidir.

6'ncı kaideden söz ediyorum: Başbakana ve iktidar mensuplarına biat et, sonra soru sor. Bakınız, hiç iftira atmıyorum. Sayın Başbakana birçok gazeteci soru sorarken şunu söylemiştir: "Siz bu kadar iyi şeyler yapıyorsunuz, buna rağmen muhalefet sizi niye eleştiriyor?" Bakın, bunlar gazetecilik soruları! Açın, bu özellikle uçaklarda Başbakanla seyahat eden gazetecilerin sorduğu sorular arasında böyle sorular vardır, şablon sorusu vardır. Yeni dönem gazetecilik soru formatından bir örnekti sizinle paylaştığım.

7'nci örnek: Yasaların, öncelikle yönetenleri koruduğunu asla aklından çıkarma. Unutma, mahkemeye düşersen hâkim ve savcılar kanaatini senden yana asla kullanmazlar çünkü onları terfi ettiren siz değilsiniz, iyi hâl ve kanaati, ancak iktidar mensupları için kullanırlar.

8'inci kriteri sizinle paylaşıyorum: Bugünün mağdurları yarın iktidar olduklarında aynı yasalara sığınırlar. İşin kötü tarafı bu.

Şimdi, sizinle birkaç tane gazete başlığı paylaşacağım, sonra esas söylemek istediğim noktaya geleceğim. Değerli arkadaşlar, şimdi, bu 28 Şubat 1997 darbesinden sonraki iki ayrı gazete manşetini sizinle paylaşacağım. Biri Zaman gazetesi, biri o dönem yayın yapan Demokrasi gazetesi. Zaman gazetesinin manşetini sizinle paylaşıyorum. Ne diyordu? Bu, 1 Mart 1997 tarihli gazete manşetidir: "Bir Kere Daha Demokrasi" "Yapılan açıklamayı farklı?" Bu, o dönem Millî Güvenlik Kurulu kararlarına ilişkin haberdi. Düzeltiyorum, 1 Mart dedim, 2 Mart Pazar günkü gazetenin manşeti. "Yapılan açıklamayı farklı yorumlasa da bütün kesimler, demokrasinin korunması ve tansiyonun düşürülmesi konusunda birbirine yakın görüşler açıkladılar. Beklenenin aksine kuruldan kaos değil, iş birliği ve yakınlaşma ile neticelenen mesajlar çıktı." diyor. Bu, o dönemin Zaman gazetesi. Niye söylüyorum, yani niye altını çiziyorum onu da birazdan sizinle paylaşacağım, o dönemin? Yani Millî gazeteyi de sizinle paylaşabilirim, başlığını da okurum: "Artık `Geveze' Türkiye Yok", Millî gazetenin başlığıydı. O dönemin Demokrasi gazetesinin başlığı da şuydu: "MGK Kararları Muhtıra" ve o dönemin HADEP yetkilileri de MGK kararlarını yorumlamışlar ve şu tespit, haberde spottur: "Seçimle gelmiş, seçimle gideceği belli bir hükûmete muhtıra veren MGK, Susurluk kazasıyla ortaya çıkan kontrgerilla ve devlet içindeki gizli örgütlenmelere sessiz kalmaktadır." Şunun için ifade ettim yani bir sonraki kriteri paylaşayım, niye bu iki başlığa bugün atıfta bulunmak ihtiyacı duyduğumu sizinle paylaşacağım.

Bakınız 9'uncu madde olarak benim sıraladığım şu, naçizane: Bu memleketi sen kurtaramazsın. Dünyada ebediyete intikal etmemiş hiçbir Donkişot yoktur. Musa Anter'den ders almadıysan Metin Göktepe'ye bak. O da olmadı, bugün cezaevinde olan 76 gazetecinin iddianamesini oku.

İddianameden bir örnek getirdim. Çağdaş Kaplan'ın iddianamesi: Bakın değerli arkadaşlar, bir gazeteci arkadaşımız, Çağdaş Kaplan, son operasyonlarda tutuklanmış. Şimdi, gazeteci örgütleri, Hükûmeti, Hükûmet mensuplarını her defasında sıkıştırdıkları için hem Sayın Adalet Bakanı hem Sayın Bülent Arınç, bu şahısla, bu arkadaşımızla ilgili olarak şunu ifade etmişlerdir: "Bu, gazetecilik faaliyetinden dolayı tutuklanan bir gazeteci değildir." demiştir. Niçin tutuklanmıştır? "Bir müteahhidi kaçırma fiilinden dolayı?" İftira atmıyorum,. Sayın Arınç'ın komisyon toplantısındaki ifadesinden söz ediyorum. İddianame burada.

Sayın Arınç, böyle bir suçlama yok. İddianamede öyle bir suçlama yok. Kim size o bilgiyi vermişse, kim Sayın Adalet Bakanına o bilgiyi vermişse, kusura bakmayın, yanlış bilgi vermiştir. Tamamında gazetecilik faaliyetleri vardır. Bu genç kardeşimize yazık etmişsiniz. Savcının, hâkimin söylemediği şeyi siz söylemişsiniz. Bakın Sayın Bakanım, emin olun, maazallah, bugün de bir 28 Şubat vakası yaşanırsa Çağdaş Kaplan ve arkadaşları çıkar, bugün burada başlığını size gösterdiğim Demokrasi gazetesinin onurlu duruşunu tekrar sergilerler, o darbe girişiminin karşısında dururlar ve emin olun, bugün her defasında, her fırsatta takla atma gayreti içerisinde olan gazeteler de, böyle manşet atarlar. O nedenle, gerçekleri söyleyen, gerçekleri konuşan, gerçekleri yazan gazetecileri bu şekilde heba etmeyin, yazıktır.

Devam edeceğim Sayın Bakan, tabii, zamanım elverirse daha söyleyecek çok şey var bu konuda. Bakın, bir önemli kriter daha, 10'uncu kriter olarak koyduğum kriter: "Bu kurallara uymazsan sen bilirsin." Çokça bu tehdidi duyduk. Gazetecilerin, köşe yazarlarının tehdit edildiğini ve işlerinden edildiğini biliyoruz. Bunu artık ne Hükûmet üyeleri, ne iktidar mensupları, ne de muhalefet? Kimse artık bunu ne reddediyor, ne inkâr ediyor ve işin kötü tarafı kanıksanan bir durumdur. Gazetecinin, yazarın tehdit edilmesi kanıksandı Türkiye'de. Uyarsan yani bu kriterle ve geride saydığım 9 kritere uyarsan "gününü gün edersin" denir, Başbakanın uçağında bakanların önünde oturursun. Siz bugüne kadar Başbakanın uçağında yolculuk eden bir muhalif gazeteci yazara tanık oldunuz mu hiç? Var mı böyle bir örnek? Sizin Hükûmetinizi eleştirip de, uygulamalarınızı eleştirip de Sayın Başbakanla birlikte uçak seyahati yapan bir gazeteciyi hiç gördünüz mü?

Ve 11'inci kriter de şu: Ya bunlara uyarsın ya da -tırnak içinde ifade ediyorum belki Meclis adabına aykırı bir sözdür, hepinizden özür diliyorum- aptallık edersin. Bir kriter de bu. Yazılmadı, yazılmayan bir kriterden de size söz edeyim.

Geçen seneki bütçe konuşmaları esnasında da dile getirdim, Sayın Bakan, ben hâlâ geçen sene söylediğim noktada duruyorum. TRT'nin Kürtçe korsan yayın yapmasına gönlüm elvermiyor. Bu ayıbı düzeltelim. Bakın, demin AKP'li bir sayın hatip burada TRT'nin yayın yaptığı dilleri tek tek saydı, dili varmadı, -onu saymayı unutmadı, dili varmadı- söylemedi. TRT, niye Kürtçe korsan yayıncılık yapsın? Bunu düzeltin. Getirin yasasını biz düzeltelim, destek veririz size. Yani Kürtçenin, "Kürt" kavramının yasalara geçmesinden neden bu kadar imtina ediyorsunuz? Bunları düzeltmemiz gerekiyor. Bunda hiç kimse kaybetmez bu düzenlemeleri yaptığınızda, tersine bir sıkıntıyı ortadan kaldırmış oluruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL KURT (Devamla) - Değerli Başkan, süremin -herhâlde- siz uyarmadan, son bulduğunun farkındayım. Söylenecek daha başka şeyler de var ama en azından, sıraladığım 11 kriteri bitirme fırsatını buldum.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kurt.