| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 11.12.2012 |
MHP GRUBU ADINA ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İnsanlar, harflerle yazar, kelimelerle konuşur, kavramlarla düşünürler. Harfi yanlış olanın yazısı yanlış çıkar, kelimesi yanlış olanın konuşmasında sıkıntı olur, kavramı yanlış olanın da düşüncesinde problem meydana gelir. Çıkış yeri yanlış olanların varış yeri de muhtemelen yanlış olacaktır. İstikamet esastır, yanlış istikamet hiç kimseyi doğru bir yere götürmez.
Üzerinde durduğumuz Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun görevine kısaca bir bakarsak şunlar var: "Türk dili, tarihi, kültürü ve bütün yönleriyle Atatürk ve eserleri üzerinde sosyal ve beşerî bilimler bütünlüğü içinde bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak ve bu konularda seminer, sempozyum, konferans ve benzeri ulusal ve uluslararası etkinlikler düzenlemek, yayınlar yapmak ve bu alandaki çalışmaları desteklemektir."
Türk Dil Kurumunun görevleri arasında da "Türk dilinin kaynak eserlerini tespit ederek incelemek ve yayına hazırlamak, Türkçe ile ilgili yurt içinde ve yurt dışında yapılan araştırmaları takip etmek; Bütünleşik Bilgi Sistemi dâhilinde, arşiv ve dokümantasyon merkezi, bilgi bankaları ve veri tabanları oluşturmak." olarak gösterilmiştir.
Elbette, dil, tarih ve Atatürk'ün anlaşılması ya da anlatılması yalnız Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumunun görevi değil. Bunun, bir bütünsellik içerisinde bütün toplumsal unsurların ve kurumların görevleri arasında olduğunun özellikle altını çizmek istiyoruz.
Bugün üzerinde konuştuğumuz kurum milletleri var eden, kültürel unsurları içeren, değerleri tanımlayan kavramlarla donatılmıştır. Türk milleti yönünden Atatürk, bağımsızlık ve egemenlik iradesinin kavramsal adıdır. Kültür, Türk milletinin süreklilik içinde çağdan çağa devrettiği yaşama ait değerlerin tamamıdır. Dil, Türk milletinin egemenlik ve gelecek şuurudur. Tarih, Türk milletinin dünden bugüne, bugünden geleceğe, yaşama ait, insanlığa kattığı değerler bütündür. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu dil, tarih ve kültürle ilgili sorunları çözmek ve bu konuda toplumu aydınlatmakla görevlidir.
Son zamanlarda Türkiye'de ekonomik sorunlardan daha çok kültürel ve kimlikle ilgili sorunlar tartışılmakta ve ön plana çıkmaktadır. Türkiye'de 20'nci yüzyılın başında olduğu gibi 21'nci yüzyılın başında da dil tarih ve kimlik konuları ağırlıklı olarak tartışılmaktadır.
İnsanlar bilmediklerine düşman olurlar. Düşmanlık, bilgisizliğin ve cehaletin ürünüdür. Türkiye'de yaklaşık yüz yıldır dil, tarih ve kimlik konusundaki bilgisizlik yenilememiştir. Bugün dil, tarih ve kültür sorunları daha da ağırlaşarak devam ettiğine göre demek ki konuyla ilgili kurumlar görevini tam olarak yerine getirememektedir.
Değerli milletvekilleri, bu somut tespiti yaptıktan sonra dil ve tarihle ilgili tespitlere gelelim. Öncelikle, insanların hangi ananın, babanın çocuğu olduğundan daha çok hangi tarihin çocuğu olduğu önemlidir ve tarih, milleti inşa etmede temel gerçekliktir. Tarih bilinci özünde millet bilincidir.
Şair "Tarihin gözleri var surlarda delik delik" der. Gerçekte tarihin gözleri yalnız surlarda değildir; okumasını bilenler ile görmesini becerebilenler için tarih her yerdedir. Her toplum ve insan gerçekte tarihin muhassalasıdır. Tarih, yalnız surun, kalenin, devletin, milletin dününü şekillendirmez; idrake, kimliğe, fikre ve zihniyete de sızarak toplumların geleceğini de biçimlendirir.
Tarih kültürün en önemli öğesidir. Bir millet, tarihinden edindiği deneyim, birikim, heyecan, duygu, inanç, folklor ve gelenekleriyle mevcut durumda ayakta kalma imkânına sahip olur. Tarih sosyal, siyasi, iktisadi ve kültürel süreçlerin aynı zamanda alt yapısını oluşturur. Bir toplumun tarihî deneyimi ve birikimi ne kadar zenginse o toplum o kadar dayanıklıdır. Tarih, talihin ve geleceğin belirleyicisidir.
Türk tarihini, kültürünü ve medeniyetini bilimsel olarak araştırmak ve yayınlar yapmak, tarih, dil ve kültür bilinci yaratmak amacında olan bir kurum üzerinden konuşuyoruz. Konunun ne denli önemli ve hayati olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı? Aslında bu kuruma ne denli görevler düştüğünü yaşadığımız günler ve tartışmalar ortaya koyar niteliktedir.
Bugün Türkiye'de başta cumhuriyet olmak üzere bütün Türk tarihi bir hesaplaşma, Türk dili ise bir meydan okumayla karşı karşıyadır. Türkiye, tarih, dil ve egemenlik ekseninde bir meydan savaşına sahne olmaktadır. Egemenlik ve bağımsızlık iradesinin adı olan Atatürk ile ilgili doğrudan ya da dolaylı haksız eleştiri ve tartışmalar da onun kurucusu olduğu millî devlet üzerinden yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan seksen dokuz yıl sonra Atatürk, Atatürkçü düşünce, Türk dili, Türk tarihi, Türk kültürü yoğun bir yıpratma ve kirletme kampanyasına tabi tutulmaktadır. Atatürk ve Türk milletine yönelik saldırılar giderek kurumsallaşmaktadır. Türk milletine ve kültürüne karşı yapılan saldırıların yalnızca aysbergin görünen yüzlerinden haberdarız.
Türkiye'yi yönetenler, Türk tarihi, coğrafyası, dili, kimliği ve kültürüyle büyük bir hesaplaşma içine girmişlerdir. Yapılan uygulama ve tartışmalardan birkaçına değinmek varılmak istenilen hedefin ne olduğunu ortaya koyar niteliktedir.
Talim Terbiye Kurulu Yönetmeliği ile Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliği değiştirildi. Yeni yönetmelikle, yapılan değişiklikle artık, ders kitapları hazırlanırken Atatürk ilke ve inkılaplarına, laik, sosyal hukuk devletine uygun olma kriteri aranmayacaktır.
Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi yazıldıktan seksen beş yıl sonra "Ayet değildir." diye hatırlandı ve "Tartışılabilir." söylemleri içinde tartışmaya açıldı.
Atatürk'ün "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözüne olmadık anlamlar yüklenerek yazıldıkları yerlerden büyük bir iştahla sökülmeye başlandı.
Millî bayramların ve tarihî günlerin kutlamalarıyla ilgili olarak toplumsal kutuplaşmalar ve tartışmalar açılmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı, Arif Nihat Asya'nın "Bayrak" şiirinin bir bölümünü "Olumsuz duygular yaratıyor." diye müfredattan çıkarma cüretini gösterdi.
Türkiye, başta Eurovision olmak üzere birçok uluslararası yarışmaya Türkçe ile değil, İngilizce ile katılmaktadır. Kültür ve sanat yetkilileri, Türkiye'yi yurt dışında temsilin aynı zamanda Türkçenin temsili anlamına geldiğini henüz öğrenmiş değiller.
Dünlerde "Türkçe ağzımda anamın ak sütü gibidir." diyen şair, "Türk kadınını saran kumaşın markasının bile yabancı olmasından onu kıskanırım" hassasiyeti içinde olan düşünürlerimiz vardı. Nereden nereye gelindiğini varsın yetkililer ve ilgililer düşünsün.
Türkiye'nin büyük kentlerinin ışıltılı sokakları, büyük alışveriş merkezleri İngilizce tarafından fiilen işgal edilmiş durumdadır. Tarihle yüzleşmek adı altında cumhuriyete karşı büyük bir güçsüzleşme, iftira, kin ve suçlama kampanyası devreye sokulmuştur.
Türk milletinin tarihi efsanesi "Ergenekon" kavram olarak bir terör örgütüne ad olarak kullanılmaktadır. Türk tarihinin kahramanları tarihî gerçekliklerle ilgisi olmayacak biçimde filmler, senaryolar ve kitaplar olarak halka sunulmaktadır. Para, rating ve popülerlik uğruna tarih ve gerçeklere ihanet edilmektedir. Bütün bu gelişmelerden daha elim ve vahim olmak üzere Türk milleti dar bir "etnisite" kavramına indirgenerek tartışmaya açılmaktadır. Türk milletinin kanıyla, canıyla tarihe ve gelecek nesillere emanet ettiği "Türk milleti" kavramı, Anayasa'dan çıkarılmak üzere teklif üzerine teklifler yapılmaktadır. Tıpkı bir zamanlar Boşo Efendilerin, Hanazap Efendilerin, Odyan Efendilerin yaptığı gibi bugün de Türk milletine ve tarihine uluslararası fonlardan beslenerek saldıran örgütlü ve etkili güçler, tarihi tersten okumayı ibadet olarak görmektedirler.
Değerli milletvekilleri, Türk milletini etnisiteye indirgeyenler aslında bizzat tarihin kendisine ihanet etmektedirler. Bu güruha göre sanki Ötüken'e Türk Abideleri dikilmemiş, sanki Göktürk Devleti kurulmamış, sanki Divanü Lûgat-it Türk yazılmamış, sanki Alparslan, Bizans'la Malazgirt'te ölüm kalım savaşına girmemiş, sanki Osman Bey Söğüt'ten çıkmamış, sanki Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethetmemiş, sanki Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti'ni ilan etmemiştir! Bu kadar tarihi müktesebatı olan bir milleti siz, bir aşiret, bir kıran, bir etnisite seviyesine indirerek nasıl tartışırsınız, nasıl görürsünüz, nasıl onu başka bir kavimle, aşiretle eş değer tutarak ondan birtakım haklar talep etmeye kalkarsınız? O milletin hepsi bu milleti temsil eden herkesin tamamını kapsamakta ve içine almaktadır. (MHP sıralarından alkışlar) İstiklal Marşı'nızı kim yazmış bir bakın, Kurtuluş Savaşı'nı kimler yapmış bir bakın, Türklüğün manifestosunu kimler yapmış bir bakın. Bu bir kanın, bu bir ırkın, bu bir kavmin, bu bir kafatasının ürünü değil, bu bir kültürün ürünü, kültürün; bunu artık anlayın, anlayın, anlayın! (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Türk milletini etnisite olarak niteleyenlerin amacı Türkiye'yi etnik etnik parçalamaktır. Türk milletini aşiret, Türkiye Cumhuriyetini ise çadır devleti alarak gören bu tâifeye karşı elbette söylenecek çok sözümüz vardır. Ancak iş birlikçi etki ajanları ve görev adamı olanları fazla ciddiye almayı da hak etmiyorlar.
"Türk milleti" kavramı kültürel bir kavramdır. Türk halkı, milletin tarihî müktesebatıdır, üzerinde tasarruf ya da indirim yapılacak bir kavram değildir. Kimse kimseye gelinen bu aşamadan sonra "Gelin, size yeni bir ana baba tayin edelim." demek cüretini gösteremez. Türk'üz, Türk olarak kalacağız. Bunu herkes böyle bilsin.
Bu hasarlı güruh için sorunu çözmek gayet basittir. "Türk"ün yerine "Türkiyeli" kavramını koyalım sorun çözülsün. "Türk milleti" kavramı yerine "Türkiyeli" kavramını koyarsanız sorun çözülecek ama benim de onlara şöyle bir söz söylemem gerekecek: "Türk"ün yerine "Türkiyeli" kavramını koymak istiyorsanız önce uçakla sekiz saatlik bir yolculuk yaparak Ötüken'e gidecekseniz, Ötüken'e. Orada "Ey Türk, yukarıda mavi gök, aşağıda yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir" abidesini göreceksiniz. Orada "Ey Türk" adını "Ey Türkiyeli"ye çevireceksiniz. Sonra yetmedi, oradan da tarihe döneceksiniz ve diyeceksiniz ki: "Ey Göktürk Devleti, artık seni de `Göktürkiyeli' yapalım." diyeceksiniz. O da yetmez oradan bir de Kaşgar'a geçeceksiniz. O "Divanü Lûgat-it Türk"ü "Divanü Lûgat-it Türkiyeli" hâline getireceksiniz. Tarihe gücünüz yeterse geleceği sizinle konuşuruz.
Değerli milletvekilleri, Türk milletine ve tarihine yönelik olarak onca cahilane ve hainane saldırılar sürerken adında "Türk", "Atatürk", "Türk tarihi" ve "Türk dili" gibi kavramlar bulunan kurumların büründükleri ölüm sessizliği de dikkat çekicidir.
Üzerinde durulması gereken ana husus: Türk tarihi, dili, kültürü, kimliği, medeniyeti konusunda başta Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu olmak üzere sorumluluk sahibi çevrelerin görevlerini yerine getirip getirmediği hususudur.
Türk milletinin tarihini, dilini ve kültürünü kirletmeye, kötülemeye yönelik olarak onlarca yayının yapılması bu konuda büyük açığın olduğunu göstermektedir. Televizyonlarda ve toplantılarda tarih, dil, kültür ve Atatürk'le ilgili olarak ne kadar konuyla ilgisi olmayan yarı cahil adam varsa onlar konuşturulmaktadır. Kurumların, aydınların ve yönetimlerin görevlerini yeterince yerine getirememeleri boşluk üretmekte, bu boşluğu da malum tâife doldurmaktadır.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk milletini, dilini ve tarihini bilimsel içerikli araştırma, yayın ve faaliyetlerle güçlendirmelidir. Yalan yanlış ve uydurulmuş ithamlarla Türk Milletini ve tarihini kirletme, yıpratma ve gözden düşürme amaçlı saldırıları karşı toplum kurum tarafından bilgilendirilmelidir. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bilgiyi ve gerçekleri belgelerden, referansları arşivlerden çıkararak halkla daha doğrusu hayatla buluşturacak faaliyetler yapmalıdır. Bilimsel ve gerçek tarihin olmadığı yerleri uydurulmuş ve ideolojik tarihler her yanı istila etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Günümüz dünya olaylarının kilit konuları, ideolojik ve ulusal olmaktan çok, felsefi ve kültürel olacağı yaygın biçimde iddia edilmektedir.
Geleceğin dünyasında ülkelerin medeniliğini ve kalkınmışlığını kişi başına düşen kültür ve sanat eseri miktarı belirleyecektir. Sanat, kültür, edebiyat, sinema, folklor gibi değerler de tamamen dil ve tarihle ilgili sorundur, tabii, bir de özgürlük sorunudur.
Günümüzde kültürün sınırlarının devletin sınırlarını aştığını ortaya çıkaran birçok olgu bize söylenmektedir. Bu gerçeği son etnik ve kültürel çatışmalar daha da belirgin hâle getirmiştir. Asıl olan turizm, ticaret, medya ve İnternet'le birbirine bağlı hale gelen toplumlardan hangisinin daha etkin bir felsefi ve kültürel birikime sahip olduğudur.
Hepinize saygılar sunuyorum, bu bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. [(MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)]