GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI MÜCADELE VE KALICI ÇÖZÜM YOLLARININ ARAŞTIRILMASI AMACIYLA VERİLEN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, 22/11/2011 SALI GÜNÜ GENEL KURULDA OKUNARAK GÖRÜŞMELERİNİN BU BİRLEŞİMDE YAPILMASINA İLİŞKİN MHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:21
Tarih:22.11.2011

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu önergenin aleyhine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doğrusu, buradaki bu tartışmada, kadına yönelik şiddet tartışmasında, Türkiye toplumunun, özellikle kadınların büyük beklentisi olan ana muhalefet partisinin, bu gündeme dair bir şey söylemeden gündemi başka bir şeye çevirmesi konusundaki rahatsızlığımızı ifade etmek isteriz. Anlaşılan o ki -bilerek ve isteyerek sataşmada bulunuyorum şimdi- AKP ve CHP, bugün gündeme gelen konuların örtbas edilmesi konusunda anlaşmışlar, ikisi de aslında biraz önce grubumuzun ortaya koyduğu önerge konusunda da, şimdi kadına yönelik şiddet konusunda da konunun tartışılmaması konusunda iyi bir düello yapıyorlar. Burası sanki bir sınıf ve sınıfta yaramaz çocuklar var gibi kendi çözemedikleri sorunları buradan şey yapıyorlar, bunu bir kez daha eleştirerek başlamak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, Kadına Yönelik Şiddet Haftası dolayısıyla bugün kadın örgütleri, kadınlar konusunda duyarlı olan birçok çevre sokaklarda kadına yönelik şiddetin engellenmesi konusunda mücadele ediyor. Bu mücadele sayesinde bu Parlamentoda da önemli değişiklikler yapıldı kadına yönelik şiddet konusunda. Yapılan bu yasal değişiklikler ne yazık ki sorunun çözümünü getirmedi, hâlâ uygulamada çok ciddi sorunlar var. Eğer AKP Hükûmeti döneminde kadına yönelik şiddet bütün yasal düzenlemelere göre, biraz önce Sayın Hatibin burada övünerek yaptığı düzenlemelere göre hâlâ yüzde 1.400'lere varıyorsa, hâlâ kadınlar öldürülüyorsa, kadın yönelik şiddet konusunda engelleme yapılmamışsa burada bir sorun var demektir. Tam da sorun buranın tablosu, biraz önce de gördüğümüz tablo, erkek egemen zihniyet. Aslında bu kürsüde de erkekler kendi durduğu noktadan "Bugün de bu konuyu nasıl gündem dışı bırakırlar, nasıl kendi gündemini tartışırlar, nasıl olur da kadınlar burada tartışılmaz, eşitlik politikalarını nasıl ortadan kaldırırız"ın kavgası içerisindeler. O yüzden, burada başlamak zorundayız. Eğer kadın erkek eşitliği olmasa bu ülkede gerçek anlamda şiddet devam edecektir. Eşitsizliğin getirdiği nokta şiddettir. Bunun birçok şeyi var, özel alanda oluyor, kamusal alanda oluyor, sokaklarda oluyor, siyasal alanda şiddet oluyor. Yıllardır feministler "Özel alan politiktir." diye mücadele ettiler, özel alandaki sorunların, şiddetin görünür kılınması için mücadele ettiler, bugün önemli bir noktaya gelindi. Yine siyasal şiddet, burada da görüyoruz aslında, her gün grubumuz yaşıyor ama siyasal olarak kadınlara yönelik siyasal şiddeti en çok da bu ülkede muhalif olan demokratik, sol, Kürt kadın siyasetçiler yaşıyor. "KCK" adı altında yürütülen operasyonlarda 400'e yakın kadın siyasetçi şu an cezaevinde. Bugün 2 tane seçilmiş kadın milletvekilimiz hâlâ cezaevinde. Prof. Büşra Ersanlı daha iddianamesi hazırlanmadan, AKP tarafından, bu kürsüde suçlu bile ilan edildi. İşte siyasal alanda da gelinen durumda bu noktadayız. Aslında, kadın politikasının Türkiye'de neden görünür olmadığının nedeni bu. Bu konuda bir zihniyet değişimi var.

Bakın, burada grubu bulunan bütün partilerden milletvekilleriyle İsveç'te bir programa katıldık. AKP de, CHP de, MHP de vardı, biz de vardık. Orada kadına yönelik şiddet konusunun, kadın eşitlik politikalarının ne kadar önemli olduğunu oradaki refah düzeyiyle, kadının gelişmişlik düzeyiyle, kadına yönelik şiddetin işte yüzde 3'lerde olması sürecinde ne kadar önemli olduğunu gördük. Bunun için zihniyet değişimine ihtiyaç var.

Ama kadın erkek eşitliğine inanmayan, bunun politikasını yapan bir Hükûmet, yine kota konusunda -yine bu kürsüde biraz önce söyledi- kotaya inanmayan, kotanın yasal güvenceye kavuşmasını istemeyen bir Hükûmet nasıl olur da kadın erkek eşitliği konusunda, kadına yönelik şiddet konusunda adım atabilir? Mümkün değil. O yüzden uygulamada bu sorunlar çıkıyor, o yüzden kadına yönelik şiddeti engelleyemiyoruz. Her gün eşi, sevgilisi tarafından, bilmem kim tarafından erkek şiddetine maruz kalıyor.

Bir diğer şiddet boyutu daha var LGBT örgütlerine yönelik. Bunlar hiç konuşulmuyor bile. Bu şey de nasıl homofobik bir yaklaşım var, herkes bilir. Her gün trans bireyler katlediliyor. Niye? O geleneksel yaklaşımla alakalı bir durum. Şiddet politikasını ortadan kaldırabilmek ancak ve ancak toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamakla, bunun da mücadelesini vermekle başlar. Bu kürsüde bunun kavgasını yürütemeyiz. Biz BDP'li kadınlar olarak biliyoruz, cinsiyet eşitliği politikasının ne kadar zor olduğunu biliyoruz, kendi deneyimimizden biliyoruz. Eminim ki buradaki siyasi partilerdeki kadın vekiller, kendi erkek arkadaşları ile erkek vekillerle aynı sorunları yaşıyor. Çünkü erkekler, geleneksel olarak hâkim oldukları, kendilerini haklı gören yaklaşım içerisinde kadınlara söz hakkı bile tanımıyor. Bir çerçeve çizmiş durumda, o çerçeveye uyuyorsanız iyi kadınsınız, değilseniz fenasınız; hatta bu ülkenin Başbakanının tabiriyle canisinizdir. Eskiden de kadınlara böyle hitap edilirdi. Şimdi bu politikaları nasıl değiştireceğiz? Buradaki tiyatro sahnesiyle mi! Zihniyeti değiştirmek durumundayız, aksi takdirde, gerçek anlamda eşitlik politikaları yaşama geçmediği sürece buradan bir şey olmaz. Bu hepimizin sorunu, siyasi partiler üstü bir sorundur, hele biz kadınların sorunudur. Biz bunu en çok nerede yaşıyoruz? İşte fabrikalarda yaşıyoruz, sokakta yaşıyoruz, Van depreminde yaşadık, siyaset yaptığımız alanlarda yaşadık, her yerde ayrımcı politikalarla karşı karşıya geliyoruz. Buna karşı mücadelemizi yürütüyoruz, yürütmeye de devam edeceğiz. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü'nün nedeni de bu mücadeledir, direniştir. Faşizme karşı direndikleri içindir, kendi eşitlik politikalarında, özgürlüklerinde ısrar ettikleri içindir Dominik Cumhuriyeti'ndeki Mirabel kız kardeşlerin direnişi, bugün biz onları devraldık; o yüzden de, tekçi, cinsiyetçi, milliyetçi yaklaşımlara karşı tabii ki direneceğiz, eşitlik politikalarının yaşama geçirilmesini isteyeceğiz.

Bakın, bugünlerde önemli bir gelişme var; İstanbul Sözleşmesi diye bilinen sözleşme imzalanacak. Umarız ki iktidar, oradaki taahhütlere çekince koymadan imzalar ve hemen buraya getirir. Bu önemli bir adımdır. Biz, iyi olana da iyi diyoruz, ama iyi olmayan şeyler var. Buradaki zihniyet iyi değildir, ayrılıkçı yaklaşım iyi değildir, tekçi yaklaşım iyi değildir.

Bakın, biraz önce bu kürsüde insanların inançlarıyla dalga geçildi. Müslüman olanlar olmayanlar meselesi. Hatta bu kürsüde bizim Zerdüşt olduğumuza dair şeyler yapılıyor; böyle şey yakışıyor mu, Türkiye'yi yönetiyorsunuz. Türkiye'de herkes var; kadınlar var, gençler var, Müslümanlar var, gayrimüslimler var, Zerdüştler var, Aleviler var. Şimdi, onun karşısındaki buradaki bu ayrımcı tutumu, ötekileştirici yaklaşımı biz nasıl kabul edebiliriz? Buna zemin sunmak bile kabul edilebilir bir şey değil. Hele biz kadınlar, bu milliyetçiliğe, bu ötekileştiren, birbirini, bir inancı başka inanca yuhalatan, onun üzerinden başkasına hakaret eden yaklaşımları kesinlikle kabul etmiyoruz. Bunu buradan bir kez daha reddettiğimizi ifade etmek istiyoruz.

Yine, sayın milletvekilleri, biz, Türkiye'nin tablosuyuz. Burada sorunlarımızı çözeceğiz, bu sorunları çözebilmek için tartışmak gerekir. İşte, araştırma önergelerinin nedeni bu Türkiye'de var olan sorunları araştırmak, sonuçlarını tartışmak, sonuçları doğrultusunda Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu politikaları üretmek. Bu politikalar üretilmediği sürece ne yazık ki burada bu şey devam edecektir. Bence Türkiye'ye yakışmıyor bu durum, bizce yakışmıyor Türkiye'ye. Burada çok daha önemli sorunlarımız var.

Bakın, önümüzde yeni dönemde Anayasa tartışmaları var. Anayasa'yı kadınlar olarak da biz önemsiyoruz çünkü Anayasa'da toplumsal cinsiyet eşitliğinin garanti altına alınması, sadece bir maddesinin değil, bütün maddelerinin eşitlik politikasına göre ele alınmasını önemsiyoruz. Yine, kotanın anayasal güvenceye kavuşturulmasını istiyoruz çünkü bunlar kadınların hem siyasette hem toplumsal yaşamda, sosyal yaşamda, ekonomik yaşamda kendisini ifade etmesinin olanağıdır. 5 bin yıllık erkek egemen sistem karşısında pozitif ayrımcılık uygulanmadan baş etmek mümkün değildir. Hele böyle zaten az olan sesimizi başka başka gündemlerle kısmaya çalışan bir ortamda nasıl biz bunu yapacağız? Bu mesele karşısında herkesin kendi partilerindeki duruşu, partizanlığı bırakarak -partizanlık bize bir şey kazandırmıyor- bunun üzerinde durması lazım. Örneğin, Milliyetçi Hareket Partisi, bizim verdiğimiz her önergeye, BDP verdi diye "BDP'yle yan yana durmayız, `Hayır' diyoruz." diyor. Biz öyle demiyoruz, Milliyetçi Hareket Partisi vermişse, haklıysa da bu mesele önemli bir meseledir, yan yana durma meselesi değildir, siyaseten ayrı durabiliriz, politikalarınızı beğenmeyebiliriz ama ortak noktada ortak davranmak durumundayız, aksi taktirde demokrasi gelişmez. Burada kavga etmekten, birbirimizi aşağılamaktan, hakaret etmekten öteye bir şey de geçmez. Kadınlar olarak, özellikle kadın vekillerin burada yeni bir dil kullanması önemlidir. Erkek egemen dile karşı gerçekten toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı, eşitlikçi, özgürlükçü bir dil kullanmak hepimizin görevi ve sorumluluğudur diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)