GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI MÜCADELE VE ULUSLARARASI DAYANIŞMA GÜNÜ?NE İLİŞKİN
Yasama Yılı:2
Birleşim:22
Tarih:23.11.2011

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli üyeler; 25 Kasım kadına yönelik şiddetin önlenmesine yönelik Barış ve Demokrasi Partisi adına gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, dün, Türkiye'de 16 ilde eş zamanlı olarak, başta Asrın Hukuk Bürosu avukatları olmak üzere, partimizin il ve ilçe yöneticileri, belediye başkan yardımcıları ve meclis üyelerimize yönelik, parti çalışanlarımıza yönelik "KCK" adı altında bir operasyon daha yapıldı. Bu operasyonu şiddetle kınıyorum.

Yine operasyon sırasında Diyarbakır'da bir eve yapılan baskında, Gülşen Çelik adlı bir kadın arkadaşımız, kadına yönelik şiddeti protesto ettiğimiz bu hafta içerisinde, yine bir kadın polis tarafından dövülerek gözaltına alınmıştır. Devlet şiddetinin kadına yönelik şiddet bağlamında geldiği noktayı göstermesi açısından önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 25 Kasım 1960'da, Mirabel kız kardeşler, Dominik Cumhuriyeti'nde diktatörlüğe karşı mücadele ederken tecavüze uğrayıp, katledildiler. Aradan otuz dokuz yıl geçtikten sonra Birleşmiş Milletler 25 Kasımı Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü olarak ilan etti.

Ben, bugün vesilesiyle, başta Mirabel kız kardeşler olmak üzere, özgürlük mücadelesinde, insan hakları ve demokrasi mücadelesinde devlet şiddeti nedeniyle yaşamlarını yitiren bütün kadın arkadaşlarımızı saygı ve minnetle anıyorum.

Değerli arkadaşlar, biz kadınlar tarihteki ilk sömürge ulusun kadınlar olduğunu, tarihimizin henüz kadınlar tarafından yazılmadığını, uygarlık tarihinin zorla yazılan sayfalarında kadına dayalı toplum, yaşam, sevgi ve adalet olgusunun kaybettirilmek istendiğini biliyoruz. Yine namus, mülkiyet, ayıp, günah, soy sürdürme kavramlarının arkasına gizlettirilen kadın gerçekliğinin bin yıllardır cinsiyetçi bir tercihle karşı karşıya bırakıldığını, her anlamda kırıma uğradığını da biliyoruz. Bu nedenle, beş bin yıldan beri erkek egemen sistemle biz kadınlar arasında süren bu savaşın adına bizler "Kadın cins kırımı" diyoruz. Bugün de tarihin bu en uzun süren ve tüm acımasızlığıyla arkasına kadın cinayetlerini, kırılmış kadın kişiliklerini ve uruğlarını bırakarak devam ettiğini görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, kadın sorunu gibi evrensel bir sorununun çözümünün zor olduğunun elbette ki bilincindeyiz fakat Türkiye siyasal tarihine baktığımızda AKP'nin iktidara geldiği 2002'den bu yana yani on yıldır kadına karşı kırım politikalarının genişleyerek ve derinleşerek gelişim gösterdiğini söylemek mümkündür. Son yıllarda kadın cinayetlerinde yüzde 1.400, kadına yönelik cinsel saldırılarda yüzde 30'luk artışın olması bunu göstermektedir.

Dünyada kadına yönelik şiddete karşı ciddi tedbirlerin alındığı bir dönemde elbette ki, ülkemizde de birtakım yasal değişiklikler yapıldıysa da zihniyette bir değişimin olmadığını da özellikle ifade etmek istiyorum. Zihniyette de yaşanmayan bu değişim nedeniyle kadın cinayetlerine, töre, namus, gelenek söylemleriyle meşruiyet kazandırılmaya çalışılmaktadır.

AKP iktidarı döneminde artan namus gerekçeli kadın katliamlarında AKP'nin topluma yayıp egemen kılmaya çalıştığı muhafazakârlaşma paradigmasının etkisi büyüktür. Bu paradigmayla aile kurumu cinsiyetçi bir yaklaşımla ele alınmakta, kadın aile kurumuyla özdeşleşen bir nesne olarak değerlendirilmekte, kadının yeri evidir algısı güçlendirilmekte ve en önemlisi de kadını özgür iradesi olan bir birey olarak görmeme yaklaşımı geliştirilmektedir. Bu yaklaşım nedeniyle kadınla ilgili bakanlığa da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ismi verilmiştir.

İşte, kadın erkek eşitliğine inanmayan ve kadınlara "En az üç çocuk doğurun." talimatı verecek kadar kadın iradesine saygı duymayan Başbakan bu paradigmanın sürdürücüsüdür değerli arkadaşlar.

Bu zihniyete karşı kadın özgürlük mücadelesini sürdürenler kendileriyle birlikte erkeği de dönüştürmekte, erkeği evde egemen, devlete karşı köle olan gerçekliğiyle yüzleştirmektedir. Mücadele alanında bilinçleşen ve iradeleşenkadınla, erkeği demokratik bir çizgiye çekmektedir.

Bu nedenledir ki, özellikle Kürt kadınlarındaki gelişme düzeyi devletin ve Başbakanın son dönemde korkulu rüyası hâline gelmiştir. Onun içindir ki, Başbakan, başta milletvekillerimiz olmak üzere BDP'li kadınlara fütursuzca saldırmakta, âdeta psikolojik bir şiddet uygulamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bizler erkek egemen anlayışın tipik örneği olan ama kadın hakları edebiyatı yapmaya devam eden Başbakanı Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü'nde bizlere uyguladığı psikolojik şiddet nedeniyle bir kez daha kınadığımızı buradan ifade etmek istiyor, kadın özgür olmadan toplumun özgür olmayacağını  bir kez daha sizinle paylaşmak istiyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)