| Konu: | TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 3 |
| Tarih: | 03.10.2012 |
BDP GRUBU ADINA ADİL KURT (Hakkari) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de tasarının birinci bölümü üzerine grubumuz adına söz almış bulunuyorum, hepinizi selamlıyorum.
Öncelikle Akçakale'deki üzüntülü olaydan dolayı bu vahim olayın bir daha tekrarlanmamasını arzu ediyor, ölen vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Yaralılara acil şifalar diliyoruz. Tabii ki umarım bu tür ölüm vakaları karşısında biz Meclis olarak sadece olayları duyduğumuzda bir başsağlığı dileyerek süreci geçiştirmiş olmayalım, takipçisi olalım çünkü bu tarz olaylar, ölüm vakaları her gün maalesef gündemimizde. Artık medyayı takip etmeme gibi bir noktaya geldik çünkü izlediğimiz her haber çatışma haberi, izlediğimiz her haber ölüm haberi, kaos haberi ve maalesef bu konuda Meclis olarak da sorumluluğumuzu layıkıyla yerine getirmediğimiz, bu sorunların önüne geçmek, bu ölüm olaylarının önüne geçmek için bir yol haritası önümüze koymadığımız için bunlar oluyor. Tabii ki üzüntümüzü ifade edeceğiz ama sadece üzüntümüzü ifade etmiş olmakla yetinmememiz gerekir diye düşünüyorum.
Tabii, önümüzdeki bu tasarıya ilişkin, bu tasarının birinci bölümüne ilişkin görüşlerimizi ifade ederken öncelikle "sendika" kavramına bizim nasıl yaklaştığımız çok önemlidir. Şimdi, Türkiye'de alışılagelmiş bir sendika kavramı, yaklaşımı var. Sendika, sadece ücret pazarlığı yapan bir kurum ya da kuruluş olarak algılandı. Zaten böyle algılandığı için de buraya kuruluş olarak da çok rahatlıkla geçmiş yani sendika işverenle sadece ücret pazarlığı yapan kurum olarak algılanıyor.Şimdi, oturtulmuş bu anlayışı siz bertaraf etmeden, ortadan kaldırmadan sendikaya doğru dürüst yaklaşım geliştiremezsiniz. Eğer gerçekten? Ki şimdiye kadar konuşan bütün hatipler, bir şekilde demokratik yaşamın geliştirilmesi için sendikaların varlığının önemi üzerinde durdular, ama sendikayı biz esasında, sadece ücret pazarlığı yapan kurum olarak algılıyoruz. Böyle algılandığı için de maalesef, Bakan da kendini işveren gözüyle görüp yaklaşımını bu şekilde geliştiriyor. Önümüze gelen bu. Yani eğer on ay boyunca toplu iş sözleşmesi yapılmamışsa, sözleşmeler imzalanmamışsa biraz da bu nedenledir. Sadece bu konunun ücret artışlarına yansıması olarak görülüyor ve esas sıkıntı burada. Çünkü işveren açısından, yani Hükûmetin bakış açısından, esasında, bütün olarak yüzde 80 işvereni kollayan ki ağırlıklı olarak, bu kanun tasarısı geçtiği zaman en fazla Hükûmet etkilenecek buradan. Çünkü zaten çalışan işçilerin, yani kayıt altına alınan işçilerin sadece yüzde 8'ine, bu yüzde 8'in içerisinde de kamu kurumlarında çalışan işçilerin yaklaşık yüzde 80'iyle doğrudan Hükûmet muhatap. Bunun dışındaki işçiler zaten bu kapsam dışında tutulmuş.
Sendikal örgütlülük bugüne kadar kadükleştirilmiş, örgütlülük olmasın diye ellerinden gelen ne varsa yapılmış. Artı değerin çoğaltılması üzerine inşa edilmiş bir fikir maalesef burada da karşımıza çıkıyor, yani zengini daha çok zengin eden, çalışanı daha çok haklarından mahrum eden bir anlayış.
Şimdi Hükûmet üyelerine de hatırlatmak gerekiyor burada. Çok değil, daha dört gün önce, beş gün önce siz bir yol haritası açıkladınız ve o yol haritası içerisinde dediniz ki: "Gelir dağılımındaki adaletsizliği ortadan kaldıracağız." 2023 Vizyon Programı içerisindeki temel argümanlarınızdan bir tanesi. Nasıl kaldıracaksınız burada? Yani bu yaklaşımla kaldırmanız mümkün mü? Hele hele Sayın Başbakanın "Çinleşiyoruz." argümanını da bunun yanına koyduğumuz zaman.
"Çinleşiyoruz"dan kasıt neydi? Karın tokluğuna işçi çalıştırıp üretimi artırmak! Türkiye'de, hakikaten o veriyi bilmek istiyorum, Sayın Bakan da bize bunu açıklarsa çok? Bu kastedilen 12 milyon işçinin ne kadarı asgari ücretle çalışıyor, yüzde kaçı asgari ücretlidir? Sayın Bakan bu veriyi bize açıklarsa çok memnun olacağım. Ki tahmin edilen, yüzde 70'in üzerindeki bir rakamdır. Yüzde 70'in üzerinde insanların asgari ücretle geçindiği bir ortamda siz onların toplu iş sözleşmelerini de bu şekilde kadükleştirirseniz adaletli bir yaklaşım geliştirmiş olmazsınız.
Unutuyoruz, demokratik haklarını dile getiren işçilerin cezaevine tıkıldığını unutuyoruz maalesef. Şu anda cezaevlerinde birçok işçi, sadece demokratik haklarını ifade ettikleri için, demokratik yaşama katılmak istedikleri için. Grev hakkını kullanan işçilerin işten atıldığını unutmamamız gerekir. Sayın Bakanın "İlgileniyoruz." demesi yeterli değildir. Kaç aydır o işçiler işten atılmış? Yani ilgilendiniz de ne oldu? İlgilenilen şu: İşten atılan işten atıldığıyla kaldı, yerine "mülayim işçi" alındı. İlgilenilen nokta burası. Yerine başka işçiler alındı, istihdam edildi. TÜİK'in verileriyle ya da SGK kurumunun verileriyle siz sendikalar üzerinden şantaj uygulamaya kalkışırsanız olumlu bir sonuç elde edemezsiniz ki bunun içerisinde bu şantaj var.
Tasarının kendisini de yani madde madde de incelediğiniz zaman karşınıza çok sıkıntı çıkıyor. Mesela "kuruluş" kavramı. Bir örnek vereyim: Herhangi bir iş yerindeki işçiler dernek olarak örgütlenseler ve o dernek tüzüğüne "İş yerinde çalışan işçilerin özlük haklarını gözetir." maddesini koysalar, önümüze getirdiğiniz bu tasarıya göre siz o dernekle toplu iş sözleşmesi yapmak durumundasınız. Kastınız buysa bunu da açık koymak lazım. Ya da bu amaçla bir cemiyet, bu amaçla bir işçi konseyi, bu amaçla bir işçi vakfı kurulsa siz "kuruluş" kavramını ifade ettikten sonra bunların hepsiyle toplu iş sözleşmesi yapmak durumundasınız. Bu kargaşanın önüne geçilmesi için "sendika" kavramını ya da "konfederasyon" kavramını bu metinde ifade etmeniz gerekir, geçirmeniz gerekir, bu maddeyi öncelikle değiştirmeniz gerekir. Bakanın ya da Hükûmet üyelerinin sendikalar üzerindeki tahakkümü, direkt ya da dolaylı olarak bu tahakkümü çağrıştıracak, bu tahakküme zemin hazırlayacak maddelerin burada olmaması gerekir. Bir bütün olarak incelediğiniz zaman bu tahakkümün varlığını görüyorsunuz. Bu tahakkümü niçin yapıyorsunuz? Elbette ki işçiyi açlığa mahkûm etmek için yapıyorsunuz. Bunun başka bir anlamı yok. Demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlamak için yapıyorsunuz.
Sendika demek, sadece işverenle ücret pazarlığı yapan kurum anlamına gelmiyor, sendika bu değildir. Eğer gerçekten sivil toplum örgütlerinin, sendikaların, yarı resmî demokratik örgütlerin toplumsal yaşama, demokratik yaşama katılımını arzuluyorsanız, yaklaşımın bu olmaması gerekir. Bu, hâlâ 12 Eylül darbe hukukunun izlerinin zihnimizde mührünü?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADİL KURT (Devamla) - ?taşıdığını gösteren bir metindir, dolayısıyla bu şekilde geçirilmesi de sakıncalıdır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kurt, teşekkür ediyorum.