GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AB İLE TAM ÜYELİK SÜRECİNDE YAŞANILAN SORUNLARIN TESPİTİ HAKKINDA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GENEL KURULUN BİLGİSİNE SUNULMAK ÜZERE BEKLEYEN DİĞER ÖNERGELERİN ÖNÜNE ALINARAK, 24/11/2011 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI BİRLEŞİMDE YAPILMASINA İLİŞKİN CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:23
Tarih:24.11.2011

UMUT ORAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü'nü ben de kutluyorum ve Hükûmetin ataması yapılmayan öğretmenlerimize sözünü tutmasını beklediğimi ifade ederek sözlerime başlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz başlayalı 20 başbakan, 30 hükûmet, yarım yüzyıl geçti. Bu çorbada Adnan Menderes'ten İsmet İnönü'ye, Turgut Özal'dan Bülent Ecevit'e, sağıyla soluyla bütün hükûmetlerin tuzu var. Çünkü Avrupa Birliği bir hükûmetin değil bütün hükûmetlerin politikası, bir başbakanın değil bütün milletin politikası. Avrupa Birliği üyeliği bir devlet politikası. Bu yüzden, 1999 yılında adaylığımız açıklandığı zaman hep birlikte siyasi reformları başlattık. Bu adımları 74 milyon hep beraber verdik, iktidarıyla muhalefetiyle hep birlikte. Geldik 3 Ekim 2005 tarihine. Tam üyelik için masaya oturduk. Hükûmet ne yaptı? "2012 yılında tam üye oluyoruz." dedi, bayram ilan etti. Tandoğan Meydanı'nda, Ankara'da gündüz gözüyle havai fişeklerle kutladı. Hatta o tarihte Kızılay Meydanı'nda bir de saat dikti. "2012'de tam üye olacağız." diye o saati kurdu. Bilmiyorum, o saat yerinde durmuyor, herhâlde o saat bozuldu.

Bugün nereye geldiğimize baktığımız zaman eleştirmemiz gereken bir husus var, özeleştiri yapmamız gereken bir husus var. Bu konuda Hükûmet samimi davranmadı. Halkı, halkımızı kandırdı. Tabii, bu konuda Avrupa Birliği de samimi davranmadı. Avrupa Birliği de bu konuda masum değil. O da çifte standartlı davrandı ve ipe un serdi. Aradan tam altı yıl geçti değerli arkadaşlarım, tam üyelik için kapatmamız gereken 33 tane fasıldan sadece 1 tanesini kapattık.

Geçen yıl Bütçe Plan Komisyonunda Sayın Bakan Bağış konuşmasında "Hedefimiz 2014-2020 bütçesine dâhil olmak." diyordu. Ne demek bu? Yani tam üye olmak. Peki, ben sormak istiyorum, hiçbir fasıl kapatmadan nasıl tam üye olunuyor, var mı bunun bir örneği?

Bir ay önce Avrupa Komisyonu İlerleme Raporu açıklandı. Siyasi alanda, demokratikleşme alanında ileri gitmemişiz, tam tersi geri gitmişiz. Sayın Egemen Bağış alınmasın ama direksiyon onda ancak taşıdığı uçakta bütün bir millet var, 74 milyon var. Millet bize, yüce Meclise bir görev vermiş. İktidar icraatını yapacak, muhalefet de uyarısını yapacak. Yani millet diyor ki, bize diyor ki: "Hükûmeti uyar, kaza bela gelmesin." Pilot, Hükûmet bu noktada, uçuş kulesi de muhalefet. Peki, biz de bunu yapacağız, biz de muhalefet olarak uyarımızı yapacağız.

Şimdi, yine, Sayın Bakan ifadesinde "Biz bu reformları Avrupa Birliği üyeliği için değil, vatandaşlarımızın hak ettiği yüksek yaşam seviyesine kavuşmaları için yapacağız." dedi. Şimdi, gelin bir bakalım neymiş bu yüksek yaşam seviyesi.

Bakın, iki hafta önce Londra'da sokaklarda binlerce genç protesto ettiler, hükûmeti protesto ettiler. Ne istiyordu bu gençler? Parasız eğitim. Gösterilerini yaptılar, dertlerini anlattılar ve dağıldılar. Peki, bizde ne oldu? "Parasız eğitim istiyoruz." pankartı açan 2 öğrenci, Berna ile Ferhat on dokuz ay tutuklu kaldı. Bugün tam 500 öğrenci, 1 değil, 5 değil, 15 değil, 500 öğrenci tutuklu. Tek talepleri parasız eğitim. Türkiye'nin hak ettiği seviye bu mu değerli arkadaşlar?

Bir başka konu: Basın özgürlüğü. Hükûmete sormak istiyorum: Avrupa'da, basılmamış kitabın toplatıldığı başka bir ülke var mı? Avrupa'da, basılmamış kitabın yazarının tutuklu bırakıldığı başka bir ülke var mı? Peki, bir başka soru? Nedim Şener dünyada basın kahramanı ama Türkiye'de tutuklu. Basın özgürlüğü listesini açıp bakıyorum. Listeye baktığım zaman ilk sıralarda İsveç, Hollanda; Hükûmetin beğenmediği Hırvatistan 62'nci sırada; daha ilginci, Gabon 107'nci, Zimbabwe 123'üncü sırada. Peki, soruyorum: Türkiye kaçıncı sırada? Türkiye 138'inci sırada basın özgürlüğünde. Türkiye'nin hak ettiği seviye bu mu değerli arkadaşlar?

Değerli milletvekili arkadaşlarım, geçen gün gazilerimizle beraberdim. 19 Ekim tarihinde gazilerimiz terörü lanetlemek için -24 şehit verdiğimiz günün ertesi günü- ve şehitleri anmak için bir gösteri yaptılar. Maalesef gösteride tekerlekli sandalyeli gazilerimize Başbakanlık koruma polisleri müdahale etti. Vatan uğruna kolunu bacağını feda eden gazilerimizin protezleri yerlere dağıldı. Bunun adı ne? Bunun adı işkence, bunun adı faşizm. Bu Hükûmet döneminde depremzededen gaziye, hamile kadınlardan işçilere kadar herkes biber gazı yedi, herkes cop yedi, herkes dayak yedi. Var mı bunun Avrupa'da bir örneği? Bu mu Türkiye'nin hak ettiği çağdaş uygarlık?

Değerli milletvekilleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde en çok ceza alan ülke maalesef Türkiye. En çok başvuru yapan 2'nci ülke yine maalesef Türkiye çünkü uzun tutukluluk süreleri ile insan hakkı çalınıyor. Sadece insanların hakkı çalınmıyor, insanlar canını da kaybediyor. İşte, Kaşif Kozinoğlu, işte Kuddusi Okkır. Bu millet buna layık mı?

Masumiyet karinesi kalmadı. Bu ülkede savcılar suçu ispatlamaya çalışmıyor, insanlar suçsuz olduklarını ispatlamaya çalışıyorlar. Adil yargılama yok ama özel yetkili mahkeme var. Türkiye bunu hak ediyor mu?

"Kuvvetler ayrılığı" ilkesi yok oldu. Kanun hükmünde kararnamelerle Meclis baypas edildi. Özerk kurumlar Hükûmete bağlandı. Eskiden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda bir adalet bakanı, bir de müsteşar vardı. Şimdi, Adalet Bakanı var, Müsteşar var, Müsteşar Yardımcısı var, Personel Müdürü var, Akademi Başkanı var, yok yok. Yüksek yargı ilk kez blok oylamayı gördü bu dönemde. Deniz Fenerinde savcı görevinden alındı, siyaset adalete dokundu. Çocuk yaşta kıza tecavüz eden 26 kişi de Yargıtayda iyi hâlden sebep buldu. Yani bu uçak Brüksel diye havalandı 2005 tarihinde ama rota şaştı. Çağdaş demokrasi derken, totaliter bir sisteme doğru yol alıyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu Hükûmet döneminde kadının çalışma hayatına katılımı düştü ama kadına şiddet yüzde 1.400 arttı. Engellilerin sosyal ve siyasal yaşama katılımını sağlayacak fiziksel düzenlemeler maalesef yapılamadı. Gelir adaletsizliği arttı, sosyal devlet çürüdü. Bakın Van'da yaşananlara; depremden ölmeyen soğuktan ölüyor, depremden ölmeyen açlıktan ölüyor ya da kış günü yazlık çadırlarda yangından ölüyor.

Türkiye'nin çocukları her alanda iyi yaşamayı hem de çok iyi yaşamayı hak ediyorlar. Bu yüzden Avrupa Birliği politikası bir devlet politikası. Bu işi Hükûmet tek başına götüremez. Benim önerim, bir Meclis araştırması komisyonu kuralım, süreci araştıralım, nerede sorun var, birlikte ortaya koyalım.

Bakın, Hırvatistan ne yaptı? Aynı tarihte üyelik sürecine başladığımız Hırvatistan 2013 yılında tam üye oluyor. Bir ulusal izleme komitesi kurdu. Bu komitenin başkanlığını da ana muhalefet partisine verdi. Biz tabii bunu sizden istemiyoruz, böyle bir şey de beklemiyoruz. Ama diyoruz ki: Gelin, birlikte bir izleme komitesi kuralım, hep birlikte bu süreci yürütelim. Ayrıca, geçen de Plan ve Bütçe Komisyonunda da rica ettim, Sayın Bakan Bağış buraya gelsin, bu kürsüye çıksın ve yüce Meclisi, Türk milletini Avrupa Birliği sürecinde hem ilerleme raporuyla ilgili bilgilendirsin hem bundan sonraki yol haritasıyla ilgili bilgi versin.

Değerli arkadaşlarım, Büyük Atatürk ne diyor: "Bizim başka milletlerden eksiğimiz yok, cesuruz, zekiyiz, çalışkanız." Gelin, hep birlikte bu millet için çalışalım, zekamızı kullanalım, cesur olalım, bütün duvarları el birliği ile yıkalım ve bu hedefe hep birlikte ulaşalım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)