| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 5 |
| Tarih: | 09.10.2012 |
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin bu hafta Meclisin gündeminin belirlenmesinde Suriye'de yaşanan olayların araştırılması için bir komisyon kurulması talebini öngören önergesinin gündeme alınması konusunda söz almış bulunmaktayım.
Şekil şartının gereği lehte, aleyhte gibi bir konumlanma yapılması gerekiyor ama konu Suriye olunca bunun lehi, aleyhi yok; Milliyetçi Hareket Partisi olarak görüşlerimizi ifade etmeyi bir gereklilik görüyorum.
Değerli arkadaşlar, bir sonuç olarak söylemek gerekirse bugün Suriye'de bir iç savaş yaşanmaktadır. Bugün Suriye'de muhalifiyle, rejimiyle yaşanan savaşta Müslüman kanı akmaktadır; kardeş kardeşi boğazlamaktadır. Sonuç budur. Sebebi sorgulayarak, birbirimizi suçlayarak bu sonucu ortadan kaldıramayız. Ne yazık ki bölgemizde çok uzun zamandan bu yana birtakım projelerin gereği, o proje sahiplerinin verdiği silahlarla bu bölge insanı birbirini kırmaktadır. Cumhuriyetimiz, Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulduğu günden bu yana bu bölge içi çatışmalara hep mesafeli durmuştur. "Yurtta sulh, cihanda sulh." bir ataletin, bir aymazlığın, bir pısırıklığın ifadesi değil ama dış politika stratejisi olarak Türkiye Cumhuriyeti devletini kuranlar, kurucu irade bu bölgedeki barışı temin etmek için bu bölgenin çok önemli bir aktörü olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin konumunu, bu türlü çatışmalara müdahale etmeyeceği şeklinde, ifadenin gereği "Yurtta sulh, cihanda sulh." ilkesini dış politikanın temel argümanı olarak belirlemiştir ve biz, bunun doğrultusunda bu bölgedeki iç çatışmalara, savaşlara bugüne kadar katılmamışızdır ama bugün bölgemizde müttefiki bulunduğumuz küresel güçler bir proje uyguluyorlar ve ne yazık ki bu küresel projenin bir ucu da bize dayanıyor, bizi hedefliyor. Ama biz "Henüz bize ulaşmadı." diye bir aymazlık içerisinde hemen kapımıza kadar ulaşan bu olaylara karşı maalesef bigâne, seyirci, hatta yanlış bir tavır, yanlış bir duruşla muamele ediyoruz, muhatap oluyoruz. Değerli arkadaşlar ama sonucu şu: Irak'ta, Libya'da ve diğer Müslüman ülkelerinde "Bahar" diye ifade edilen bu yangın; sonucu ölüm, sonucu yıkım ve ne yazık ki iç savaşların yaşandığı bölgelerde tarihin tüm dönemlerini incelerseniz göreceksiniz ondan sonra birlikte yaşama imkânı kalmıyor. Balkanlar böyle parçalandı, Orta Doğu böyle parçalandı, Afrika böyle parçalandı. Şimdi bizim coğrafyamızı da, yüzlerce yıl birlikte yaşamış, hısım olmuş, kanları birbirine karışmış insanları bir farklılığın üzerinde ayrıştırıp, cepheleştirip çatıştırarak bu coğrafyayı parçalamak ve bu küçülen parçaları kolay kontrol ederek, kendi projelerini yürütmek iddiasındaki küresel güçlerin maalesef oyununa geliyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, İktidar Partisinin, AKP Hükûmetinin Suriye politikasını veya Orta Doğu politikasını tenkitimizin gerekçesi bu.
Siz bu ülkeyi yöneten bir iktidarın sorumlusu olarak, sorumlu iktidar olarak dünü bilmezseniz, dünde yaşananların sebeplerini ve sonuçlarını öngöremez, iyi tahlil edemezseniz bugün yaşadığınız olayları anlamakta zorlanır, geleceği de doğru öngörmezsiniz, öngöremezsiniz. Şimdi yaşadığımız şey maalesef, Türkiye'nin savaşa katılma, savaşın eşiğine kadar gelme gibi bir çaresizliğin içine düştük. Ne yapacağız? 4 Ekimdi galiba, yanlış hatırlamıyorsam veya 20 Eylülden sonra yaşanan hadiselerle, Şanlıurfa'nın Akçakale ilçesine düşen top mermisiyle hayatını kaybeden çocuklarımız, on iki yaşındaki Ayşegül, sekiz yaşındaki Zeynep, on dört yaşındaki Fatoş, anneleri Zeliha ve yavrusunu korumak için kendini feda eden Gülşen Özer isimli vatandaşlarımız hayatlarını kaybedince aklımız başımıza geldi. Bu savaş, bu yangının ülkemizi de saracağını, insanımıza da zarar vereceğini görebildik, Hükûmet görebildi zannediyorum.
Çıkartılan tezkere aslında bir savaş tezkeresi değil. Yani Türkiye kendi ülkesine saldıranlara karşı, kendi milletinin ölümüne sebep olanlara karşı bu ülkenin Türk Silahlı Kuvvetlerini kullanmayacak da ne yapacak? Bu saldırıya karşı bir tedbir geliştirmeyecek mi? Yani, Türkiye Cumhuriyeti devleti komşularına veya bütün dünyaya "Siz bana saldırırsanız ben de kendimi korumak durumundayım." demeyecek mi? Bu tezkereyi bu anlamda alınız lütfen. Ama, gelinen nokta itibarıyla söylüyorum, maalesef uygulanan politikaların sonucunda AKP İktidarının Suriye olayında, Suriye konusunda ortaya koyduğu öngörülerin hiçbiri olmamıştır. "Beşar Esad gidecek." denilmiştir, gitmemiştir. "Beşar Esad'ın gitmesi için işte Avrupa Birliği ülkeleri, NATO ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri bizimle beraber olacak." demişsinizdir, bu umuda kapılmışsınızdır, olmamışlardır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararını çıkartamamışsınızdır. Sonuç itibarıyla, bugün bir ateş topu olarak Suriye, Türkiye'nin kucağında kalmıştır ve yangın Türkiye'ye sıçramış bulunmaktadır. Ne yapacaksınız?
Bu sebeple söylüyorum: Değerli arkadaşlar, devlet adamı, siyaset adamı dünü bilerek bugünü doğru anlamak, geleceği de doğru öngörmek mecburiyetinde. Zamanında ve yeterince tedbiri alamazsanız o yangın sizi kuşatıyor, bir çırpınış içerisinde yanlışı yanlışla devam ettiriyorsunuz. Bu sebeple söylüyorum.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu tezkereye evet oyu verirken asla AKP İktidarının Suriye politikalarını desteklediğimizin ifadesi değil bu, ama Türkiye'ye saldırılmasına müsaade etmeyeceğimizi, bunun için Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin tüm imkânlarının kullanılması gerektiği? Bizim aslında verdiğimiz evet oyu bir yetki değil, bir görevlendirme. Biz Türk Silahlı Kuvvetlerini Türkiye'yi savunmak üzere görevlendirdik bu tezkerede.
Bir ayrı şey, dünü yaşadık, Irak'ın kuzeyinde Birinci Körfez Savaşı sonrasında oluşturulan siyasi varlığın yirmi beş yıldır desteklediği PKK saldırılarının acısını hep beraber yaşıyoruz. Aynı acıya, Suriye kaynaklı bir saldırıya karşı tedbir geliştirmeyecek miyiz? Yani, dün Irak'ın kuzeyinde yaşadığımız ve işte, aymazlıkla karşılayıp, hatta koruyup kollayarak gelişmesine kol kanat gerdiğimiz Kuzey Irak'taki varlık, aynı şekilde Suriye'de de mi olsun? Suriye'den kaynaklanacak Türkiye'ye karşı saldırıya tedbiri bugünden almanın neresi yanlış? Milliyetçi Hareket Partisinin desteği, Hükûmetin politikalarını desteklemekten çok öte, Türk Silahlı Kuvvetlerine bir görev vermektir: "Türkiye'ye saldırılmasına müsaade etmeyin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin caydırıcılık gücünü, bu konudaki kararlılığını bütün dünyaya gösterin. İki: Aynen Irak'ın kuzeyinde olduğu gibi, Suriye'nin de kuzeyinde veya kuzeydoğusunda Türkiye'ye bir tehdit ve saldırı merkezi hâline gelecek bir alanın oluşmasına engel olunuz." Bunu yapmak mecburiyetindeyiz; bunu yapmazsak Türkiye Cumhuriyeti devletinin geleceğini, Türk milletinin birliğini koruyabilmemiz mümkün değil. Milliyetçi Hareket Partisinin bu tezkereye desteğinin gerekçesi budur, amacı budur. Bunu, savaş tezkeresi olarak nitelemek ve Türkiye'yi, Türkiye Cumhuriyeti devletini, Türk Silahlı Kuvvetlerini saldırgan olarak nitelemek yanlışlıktır, haksızlıktır ve bütünüyle bühtandır, bunu asla kabul edemeyiz.
Bu sebeple, öyle bir komisyonun kurulmasından ne fayda umulmaktadır bilmiyorum ama bu sebeple bu gerçekleri ifade etme gereğini duydum, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.