GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:40
Tarih:14.12.2012

MHP GRUBU ADINA ALİ ÖZ (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi, ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı ve tüm sağlık çalışanlarını saygılarımla selamlıyorum.

Dünya Sağlık Örgütü, gelişmekte olan ülkelerde sağlığa ayrılan bütçenin yüzde 10'lar seviyesinde olması gerektiğini belirtmektedir. Bugün, ülkemizde bütçeden sağlığa ayrılan paya bakıldığında birçok Afrika ve Asya ülkesinden bile gerilerde olduğumuz görülmekte ve başlı başına çözülmesi gereken bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Bu nedenle, Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının toplam bütçesinin bir an önce yüzde 10'lar seviyesini yakalaması için çalışmalar yapılması gerekmektedir.

2003 yılında, 58'inci Hükûmet, Türkiye'de sağlık sisteminin yapısını değiştirmek için "Sağlıkta Dönüşüm" adını verdiği programla sağlık sisteminin yapısını değiştiren düzenlemeler yapmıştır. İlk olarak, kamu kurum ve kuruluşlarına bağlı hastanelerin Sağlık Bakanlığına devriyle sağlıkta dönüşüm uygulanmaya başlanmış, ikinci adım olarak sağlıkta sözleşmeli istihdam modeli benimsenmiştir. Performansa dayalı döner sermaye ücretine geçilerek çalışanların mali haklarında uçurum olarak nitelendirilebilecek farklılıklar oluşturulmuştur.

2003 yılında başlatılan sağlıkta dönüşümün tamamlanmasının son adımı ise Sağlık Bakanlığı teşkilat yapısını değiştiren kanun hükmünde kararnameyle olmuştur. Bu kararnameyle bakanlığın teşkilat yapısı değiştirilmiş, kurumlar ve kuruluşlar oluşturulmuştur fakat ne yazık ki Hükûmet tarafından sağlık alanında yapılan uygulamalarıyla sağlık parçalı bir yapıya dönüştürülmüş, kamu hastane birlikleriyle hastaneleri özelleştirmenin ilk süreci olan özerkleştirme gerçekleştirilmiş, genel sağlık sigortası ve katılım payı uygulamalarıyla sağlık vatandaşa paralı hâle getirilmiştir.

Sağlıkta çalışan memnuniyeti de göz ardı edilmiş ve çalışanların beklentilerine cevap verilmemiştir. Oysaki sağlıkta sistemin adı ne olursa olsun, başarılı olmanın ilk kuralı sağlık çalışanlarının memnuniyeti ve onların programa verdiği destektir.

Bugün, Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarında 8 farklı istihdam modeli uygulanmaktadır. 657 sayılı Kanun'un 4/A maddesine göre istihdam edilen devlet memuru, 4/B maddesine göre istihdam edilen sözleşmeli personel, 209 sayılı Kanun'un 5'inci maddesine tabi olan personel, 4924 sayılı Kanun'a tabi sağlık personeli, vekil ebe ve hemşire, 4/C'liler, aile hekimliğinde görev yapan sözleşmeli personeller, kamu hastane birliklerinde sözleşmeli olarak görev yapan yöneticiler ve çalışanlar. 2002 yılında sıfır olan sözleşmeli personel sayısı 2011 yılında 100 bini aşmış, Haziran 2011 tarihinde çıkartılan kanun hükmünde kararnameyle tüm kurumlardaki sözleşmeli personel sona ererken Sağlık Bakanlığında sözleşmeli istihdamına devam edilmiş, bugüne kadar geldiğimiz bir buçuk yılda ise yeniden 20 binin üstünde yeni sözleşmeli personel alınmıştır. Sağlık Bakanlığı bununla da yetinmemiş, kamu hastane birlikleri ile birliklerde görevli tüm yönetici ve çalışanları sözleşmeli hâle getirmiştir. 

Sayın milletvekilleri, genel sağlık sigortası tüm vatandaşların sosyal güvenlik altına alınacağı, sağlığın kolay, erişilebilir ve ücretsiz olacağı gibi vaatlerle Hükûmet tarafından getirilmiş, dar teminat paketi, katılım payı, bazı tedavilerin kapsam dışı bırakılmasıyla özel sigortacılık teşvik edilmiş, vatandaş paralı bir sağlık hizmetine mahkûm edilmiştir. Bugün, sağlıkta yüzde 10 ile yüzde 20 ilaç katılım payı alınması, muayene katılım payı olarak 5 TL veya 12 TL ödenmesi, reçete ücreti olarak 3 TL ödenmesi, eş değer ilaç farkı tahsili, reçetede 3'ten fazla ilaç varsa ayrıca kutu başına 1 TL alınması, özel hastaneye gittiğinizde yüzde 90'lara kadar varan farkların tahsili, tetkik farkı ücretleri ve erken muayenede fark ücreti ödenmesi vatandaşı âdeta sağlıkta ekonomik olarak ciddi çıkmazlara sokmuştur. Türkiye'de geçen yıl 294 milyon muayene yapılırken bu yıl bu sayı toplamda 492 milyondur. Hastalardan alınan muayene katılım payı ve reçete parası devletin kasasına 3,5 milyar TL olarak yansımıştır. Türkiye'nin sağlık harcamaları 11 yıl içerisinde 11 kat artmış, 4 milyar 576 milyondan, 45 milyar TL'ye yükselmiştir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de sağlık hizmetlerinin sunumunun kolaylaştırılması amacıyla sevk zinciri kaldırılmış, hizmet sunumunda sağlanan bu kolaylık aynı zamanda hastanelerin ayakta tedavi merkezlerine dönüşmesine neden olmuştur, sağlık ocakları işlevsiz bir konuma düşmüştür. Vatandaş, başı ağrıdığında sağlık ocağı yerine daha iyi hizmet alacağını düşündüğü için hastanelere başvurmayı tercih etmeye başlamış, bu durumda da durumu ciddi olan insanlara hastanelerde yer kalmamış, performans sistemi ve zorluklar neticesinde de hekimler kolay hastaları tercih eder duruma gelmişlerdir. Ameliyat sayılarında son yıllardaki hızlı artış ve hastanelerde muayene sayısındaki yükseliş, Türkiye'de sağlık harcamalarının artmasının en önemli nedenlerinden biri olmuştur. Hâlbuki, tedavi eksenli bir sağlık politikası yerine koruyucu ve önleyici bir sağlık politikası öncelikli hâle getirilseydi, bugün, vatandaşı tedavi etmek yerine vatandaşın hasta olmasının önüne geçilmiş olurdu.

Türkiye'de sağlık harcamalarının artmasında önemli bir etken de ilaç sektörüdür. Özellikle Sosyal Sigortalar Kurumu İlaç Fabrikasının kapatılması ve toplu alımların terk edilmesinin ardından, sektör tamamen ilaç firmalarının kontrolüne bırakılmıştır. Devletin üretim ve pazarlık gücünün ortadan kalkmasıyla birlikte, ilaç harcamalarında önemli bir artış görülmüştür. 2003'te 5 milyar dolar olan kamu ilaç harcamaları 2012'de 14,7 milyar TL olmuştur. İlaç kullanımı da ülkemizde yaygınlaşmış, 2003 yılında 769 milyon kutu ilaç kullanılırken bu rakam 2010 yılında 1 milyar 570 milyon kutuya çıkmıştır. 2006 yılında yapılan bir araştırmada ise Türkiye'de yıllık 500 milyon dolarlık ilaç israfı olduğu gözlenmiştir. Diğer önemli bir nedense, ne yazık ki denetimlerin yeterli olmaması nedeniyle yaşanan suistimallerdir. Özellikle yapılan tetkik ve tahlillerin insan aklını zorlayacak sınırlarda yapılması ve tedavilerin faturalara yansıtılması, denetimsizlik karşısındaki pervasızlığı ortaya koymaktadır.

Değerli arkadaşlar, sağlıkta aslolan hizmet sunumunda kalitedir. Bu da tıp fakültelerinde verilen eğitim ve hasta-hekim ilişkisinin yeniden tesisiyle mümkündür. Sistemin tıp fakültelerindeki öğretim üyelerine muayeneleri kaldırmış ve sadece ders verecek olması, özellikle sağlıkta teorik ve pratik eğitimin yan yana gitmesini ortadan kaldırmış, pratik nosyonu eksik yeni hekimler oluşmasına vesile olacaktır. Türkiye bunun acısını ileriki yıllarda mutlaka çekecektir.

Sağlıkta en önemli adaletsizliklerden biri performansa dayalı döner sermaye sistemidir. Bugün, hekimlerin tamamı bu mevcut döner sermaye sisteminden rahatsız ve şikâyetçidir. Sağlık Bakanlığı tarafından uygulanan performansa dayalı döner sermaye sistemi çalışanlar arasında huzuru bozmaktadır. Hekimler ile hekim dışı sağlık çalışanları arasında, döner sermayeleri arasında uçurumlar oluşmuştur. Aynı zamanda, aynı branşta bir hekimin il merkezinde veya hekim göndermekte zorlandığımız ilçe merkezinde çalışması hâlinde almış olduğu döner sermaye arasında ciddi farklar ve gelir adaletsizliği vardır. Döner sermayelerin emekliliğe yansıtılmaması nedeniyle, bugün sağlık çalışanları emeklilikte büyük bir mağduriyet yaşamaktadır. Yapılan araştırmalara göre, uzman hekimler emekliliklerinde kazançlarının yüzde 75'ini, pratisyen hekimler yüzde 65'ini, hemşireler de yüzde 55'ini kaybetmektedir. Tam gün yasasında doktorlara döner sermayeyi peşin ödemek ve emekliliğe yansımasıyla ilgili kısmi bir düzenleme yapılmış fakat bu düzenleme yeterli olmamıştır. Bu düzenlemenin döner sermaye gelirinin tamamına ve tüm sağlık çalışanlarına yapılması esastır.

Ülkemizdeki doktor ve hemşire eksikliğinin yabancı doktor ve hemşire getirilerek kapatılması mümkün değildir. Özellikle özel sektör için ucuz iş gücü anlamına gelen bu düzenlemeyle, ülkelerinde aylık 200 dolara çalışan ve sağlık hizmeti kaliteleri tartışmalı olan doktorlar ülkemize gelecektir. Bu düzenleme, ileri dönemde sağlık personeli istihdamına zarar verecek, ücretlerin düşürülmesine neden olacaktır.

Yeni uygulamalardan birisi de gönüllü sağlık hizmeti ve sağlık gözlemciliğidir. Bunun benzerini daha önce İçişleri Bakanlığında fahri trafik müfettişleri olarak gördük ve sonuçlarını da hepimiz biliyoruz. Bu uygulamadan da vazgeçilmeli ve bunlara denetim görevi verilmemelidir.

Getirilen yeni uygulamalardan birisi de sağlık hizmeti sunumu sırasında veya bu görevlerden dolayı personele karşı işlenen suçlar münasebetiyle hukuki desteğin verilmesidir. Burada, sağlıkta son zamanlarda artan şiddete mutlaka değinmemiz gerekmektedir.

Şiddetin önlenmesi yolunda adımlar atılması gerekirken, maalesef iktidar, şiddetin sonucunda çalışanlara hukuki destek vermeyi marifet saymaktadır. Bu, doğru bir yaklaşım değildir. Şiddetin ortadan kaldırılması ve şiddete yol açan faktörlerin bir an önce engellenmesi için mücadele edilmelidir.

1991 yılı mezunu bir hekim olarak, meslek hayatım boyunca, sizin iktidarınız dönemine kadar, hekimlerin şiddet mağduru olarak ölümle sonuçlanan vakaları olduğunu ben hatırlamıyorum. Eğer bunu sayın bakanımız kayıtlarda hatırlıyorsa bizlerle ve kamuoyuyla paylaşmasını özellikle istirham ediyorum.

Bu döneminizde, özellikle İstanbul'daki göğüs hastalıklarından bir profesörü, yine Giresun'da bir doktor arkadaşımızı, son olarak Gaziantep'te Ersin Arslan ve nihayet SABİM'e yapılan şikâyet sonucunda intihar ederek hayatına otuz yaşında, ömrünün baharında son veren değerli meslektaşımız Sayın Melike Erdem'i de huzurlarınızda anmadan, hepsine rahmet dilemeden geçemeyeceğim.

Şiddet, sağlıkta çok önemli bir sorun hâline gelmiş. Özellikle, sağlık çalışanları üzerine bu şiddeti körükleyen siyasilerin söylemlerindeki dikkatsizlik ve sağlık çalışanlarına bilgilendirme amaçlı, belki de iyi niyetli kurulmuş olan bir kurumun, sağlık çalışanları üzerinde ciddi baskı oluşturan SABİM'in yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyorum. Hükûmeti bu konuda, özellikle SABİM'e gelen ve Sağlık Bakanlığı bütçesi sırasında sayın bakanın vermiş olduğu SABİM'deki şikâyetlerle alakalı istatistikî oranları yeniden gözden geçirmeye? Bu oranların gerçekle bağdaşmadığını ifade etmek istiyorum.

Tabii ki hastanelerde ulaşmanın kolaylığı, aşırı iş yükü, aşırı yoğunluk münasebetiyle sürekli iş yükü artan hekimlerde, sağlık çalışanlarında ciddi bir tükenmişlik sendromu yaşandığını hepimiz bilmekteyiz. "Sağlıkta Dönüşüm Programı"nızda sağlıkta hizmet verenleri önemsemeyen, onların sosyal, ekonomik ve özlük haklarını iyileştirmeyen uygulamalarınız bir gün mutlaka sizi bu gerçeklerle yüzleştirecektir. Biz, hatırlatmalarımızı yapmak istiyoruz. Elbette ki on yıllık süre içerisinde tek başına, tek yetkili bir iktidarın iyileştirmeler yapmasını beklemek doğaldır. Dünyada, değişen dünya şartları ve teknolojik gelişmelerle bunları başarmanız, yanlış ve yanlı tutumlarınızı eleştirmemize engel değildir.

Bu düşüncelerle, 2013 yılı bütçesinin yüce milletimize ve sağlık çalışanlarına hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öz.