| Konu: | SPORDA ŞİDDET VE DÜZENSİZLİĞİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ (S.S.: 80) |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 23 |
| Tarih: | 24.11.2011 |
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünden beri, bu görüştüğümüz yasayla ilgili buraya çıkan her arkadaşımızın konuştuklarıyla gruplarının davranışı arasında büyük bir farklılık var ve hiç kimse içine sindirmiyor. Dün de söyledim, Sayın Bakanımıza da bir soruyla ilettim, dedim ki: "Bakın, dünyada 222 ülkede 654 tane tutuklu yazar ve gazeteci var. Bunlardan 70 tanesi bu ülkede, içeride. Bunlarla ilgili -ve sizin gazeteci kimliğiniz de var, hukukçusunuz da- bunlarla ilgili hiç kimsenin kılı kıpırdamıyor ama sırtı kalınlar olunca kıyamet oradan kopuyor." Biz kimsenin mağdur olmasını istemiyoruz yani biz, sefalette eşitliği de asla istemeyiz ama bir hakkaniyet de aramak bizim de görevimizdir.
Şimdi, bu şikeyle ilgili başlayan operasyon, sekiz ayda, bu veya ikinci kez, hangi güçtür bunları getirip tartıştıran? Ve burada, bizim dışımızda oy birliğiyle bir karar alınıyor. Demek ki bu insanların sırtı kalın. Bu insanlar bu ülkeye hâkim, siyasi partilere hâkim, egemen, istedikleri gibi yön veriyorlar. Onun için, biz de diyoruz ki: "Gerçekten eğer siz, vicdanınıza karşı bir sanık sandalyesine oturmak istiyorsanız, ilk önce?" Düşüncelerini ifade edenlerin bu ülkede cezaevinde olduğunu hepimiz biliyoruz. Son günlerde "KCK operasyonu" adı altında binlerce insanın nasıl tutuklandığını biliyoruz. Şu an 50'ye, 60'a varan hukukçu gözaltında İstanbul'da, yarın özel mahkemelere çıkacak. Ne söyleniyor? "Efendim, diyalog kuruldu." E, peki, günaydın, bu avukatlar her gün İmralı'ya gidip görüştüklerinde, daha onlar İstanbul'a gelmeden onların görüşmeleri Adalet Bakanlığının masasına konulmuyor muydu, Sayın Başbakanın önüne koyulmuyor muydu veyahut da MİT'in veyahut da Genelkurmayın, yetkili birimlerin masasına bu notlar gitmiyor muydu? Gidiyordu. "Efendim, o notlarda `Vurun, öldürün.' talimatı vardı." Eğer bu altı yedi yıllık süre içerisinde bu notlar size geliyorsa ve bunlar, avukatlar daha bu mesajı iletiyorsa sizin buradan yargılanmanız lazım. Demek ki siz bu suça gözünüzü yumdunuz, siz bu suça dâhil oldunuz.
Bir taraftan çıkıp diyorsunuz ki: "Efendim, biz, 1938'lerdeki, 1937'lerdeki Dersim'de yaşanan olaylardan dolayı özür diliyoruz devlet adına." Büyük bir erdemliktir, kutluyorum. Eğer 1915'lerle yüzleşmiş olsaydık 1938'ler yaşanmayacaktı, 1938'lerle yüzleşmiş olsaydık PKK süreci yaşanmazdı, bugün çatışmalar yaşanmazdı. Bir özür erdemliktir ama siz bir taraftan bir özür derken? Bugün dağda bulunanlar işte Seyit Rızaların torunlarıdır, Dersimlidirler, Kürtlerdirler. Yani dün Sason'dan bahseden Sayın Başbakan, Sason'da ne olup bittiğini bilmiyor mu? Biliyor. Sason'da da olup bitenler? O coğrafyada yaşayanların torunlarıdır bugün kavga edenler. Şimdi, onların torunlarını yok etmeye çalışacaksınız, bir taraftan da dönüp diyeceksiniz ki: "Olanlardan dolayı özür diliyoruz." Bunlar birbiriyle çelişir. Eğer bu politikalardan dolayı insanlar dağa gitmişse, ret ve inkâr politikalarından ve asimilasyon politikalarından ve atalarına karşı uygulanan zalimane politikalardan dolayı dağa gitmişlerse sizin de dönüp onları hayata dâhil etmek gibi bir göreviniz vardır.
Siz, Terörle Mücadele Yasası'nı hayata geçirerek? Bakın, bu çifte standartlardan birkaç örnek vermek istiyorum. Yıl 2009; Demokratik Toplum Partisini Anayasa Mahkemesi kapattı. Benim seçim bölgemde, Muş'ta insanlar sokağa çıktılar "Hayır, bizim demokratik zemindeki temsilcilerimizi Parlamentodan atamazsınız, partimizi kapatamazsınız." dediler. Bulanık'ın merkezinde bir iş yerinden ateş açıldı, 2 insan yaşamını yitirdi ve 10 insan da yaralandı. Arkasından, o saatlerde güvenlik önlemleri almayan devlet, ölümden hemen sonra bir tankla, bir panzerle gitti o katilleri oradan aldı, bir helikopterle ta Mardin'e kadar götürdü. Sonra ne oldu biliyor musunuz? O katilleri alıp götürdüler, mahkemeyi Muş'tan Samsun'a -Samsun'a gittik, saldırıya maruz kaldık- Samsun'dan Ankara'ya aldılar. Altı ay içerisinde katiller aklandı ve sokağa çıkıp "Benim partimi, demokratik zemini bize kapatmayın." diyen insanlar, 50 tane insan şu anda sekiz ve on yıl arası ceza aldılar. 50 insan şu an Muş cezaevinde yatıyor ve bunlar masum. Bir tek basın açıklaması yaptıkları için bu insanlar şu anda cezaevinde ama bunların sorunlarıyla ilgilenmiyorsunuz. Küçücük bir pankart açıp beş yıldır cezaevinde olan okuryazar olmayan anneler cezaevinde ama bunlara körsünüz, bunlara sağırsınız, bunlarla ilgili küçük bir şey yapmazsınız.
Mesela cezaevlerinde şu anda 200 insan ölümle pençeleşiyor Sayın Bakanım ve alınan raporlar sonucu bunların, bu insanların büyük bir çoğunluğu üç beş ay ya yaşar ya yaşamaz. Bunları Adalet Bakanlığına sunduk. Hani "Hukuk devletiyiz." diyorsunuz, hukuktan bahsediyorsunuz. Geçenlerde bu insanlardan birini kaybettik. Bu insanların çoğu on sekiz, yirmi yıldır cezaevinde, artık ölümle pençeleşiyorlar ve kimi kanser, kiminin gözü görmüyor, kiminin kasları tutmuyor. Bu insanlarla ilgili kılınız kıpırdamıyor ama bu ülkede imparator olanlara karşı özel yasalar çıkarıyorsunuz. Bakın, PKK'den veyahut da siyaseten cezaevinde olanların bir doktora gidiş gelişinde yaşanan o hayat hikâyesini bir bilseniz, bir vahşet yaşanıyor ama Ergenekon'dan ve şikeden cezaevinde olanların nasıl bir muameleyle karşı karşıya olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bakın, asker olanlar, elini kolunu sallayarak, tutuklu da olsa, gidip GATA'da yatıyor. GATA'dan taburcu olduğu zaman da "Ben bir hafta daha evimde dinleneceğim" diyor, gitmiyor. Yargı buna karışmıyor, kolluk kuvvetleri buna karışmıyor. Hatta, geçen gün, bir asker, GATA'dan, gıyabi tutuklaması olmasına rağmen? İçinizde? Arkadaşlar hukukçusunuz, bakın, bizi buradan alıp götürdüklerinde milletvekiliydik, kapıda elimize kelepçeleri vurdular ama o adamlar elini kolunu sallayarak gidip GATA'da yatıyor, çıkıp evine gidiyor, sonra çıkıp nereye gidiyor? Rusya'ya gidiyor, bilmem Orta Doğu'nun hangi ülkesinden geçiş yapıyor ve bunun adına hukuk diyorsunuz! Gücü olanlar bu işte.
Ergenekon'dan da, yani generallerin nasıl pazarlık sonucu tahliye olduklarını hepiniz biliyorsunuz. Güçlülerin, sermayenin nasıl devreye girdiğini, kendi adamlarını nasıl kurtardıklarını hepimiz biliyoruz ama? Hani cumhuriyet kimsesizlerin cumhuriyetiydi; cumhuriyet demek ki zenginlerin cumhuriyeti, cumhuriyet sırtı kalın olanların cumhuriyetidir. İşte böyle bir cumhuriyete karşı isyanımız var. Onun için, diyoruz ki, bu olup bitenlere karşı?
Bakın, ben, kırk, kırk beş yıllık Fenerbahçeliyim, bu akşam bu kimliğimi bu masada bırakıp ayrılıyorum. Yolculuğum da Çarşı'ya doğru gitmektir. Daha vicdan sahibi olanlara, oraya doğru gitmektir.
Şimdi Futbol Federasyonu buralarda tur atıyor değil mi. Ne yaptı geçen gün? Bu, Çarşı denilen grup, Van depremiyle ilgili ne yaptı? Beresini, atkısını, eldivenini attı "Duyarlı hâle gelin toplum" dedi. Aynı Futbol Federasyonu, hani bugün özgürlüklerden bahseden, Beşiktaş'ı 20 milyar lira mahkûm etti. Şimdi, bu kadar zalimsiniz, bu kadar zalim davranırsınız, gelir buradan da hak, hukuk ve adalet ararsınız.
Ben, herkesin vicdanına karşı sanık sandalyesine oturup?
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) - Beşiktaşlı oldun mu?
SIRRI SAKIK (Devamla) - Oldum. Eğer tabii kabul edilirse ben Çarşı'ya doğru hareket hâlindeyim çünkü bu haksızlığı içime sindiremiyorum. Ben, çünkü, güçlülerden yana değilim, ben mazlumlardan yanayım, ben herkesin başını yastığa koyduğunda biraz önce bu saydığım olayları bir film şeridi gibi gözünün önünden geçirmesini düşünüyorum. Herkesin hukukun ve huzurun ülkesine ihtiyacı var. Benim de son sığınacağım liman hukuktur ama ne yazık ki burada hukuk da gasbediliyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) - Hukuk değil, tam tersine egemenlerin gücü var.
Hepinize saygılar sunuyorum.