| Konu: | MHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 7 |
| Tarih: | 11.10.2012 |
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi tarafından verilmiş olan grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu Genel Kurul salonunda uzun süredir yerel yönetimlere yönelik sistemli bir siyasi linç kampanyasının yürütüldüğünü ve bunun sonuçlarının demokrasi açısından, ülkenin geleceği açısından son derece ağır olduğunu defalarca buradan paylaştık. Bugün Milliyetçi Hareket Partisinin tepki göstermiş olduğu bu operasyonların BDP'li yerel yönetimler nezdinde hangi aşamaya geldiğini defalarca bu kürsüden söyledik. Bugün 36 belediye başkanımızın cezaevinde bulunduğu, 260'a yakın seçilmiş belediye meclis üyesi ve il genel meclis üyemizin cezaevinde bulunduğu, 100'e yakın belediye çalışanının cezaevinde bulunduğu bir partinin yerel yönetimlerine yönelen saldırılarından bahsediyoruz ve bugüne kadar "KCK operasyonları" adı verilen bu operasyonlar kapsamında söz konusu iddianamelerde arkadaşlarımız hakkında şiddet unsuru içeren tek bir çakıya bile rastlanmamıştır. Tamamen arkadaşlarımızın hizmet üretme noktasında ya da kendi partisinin siyasi çalışmalarının gerektirdiği, kendi halkının özgürlüğüyle ilgili düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında dile getirmiş olduğu söylemler ve yaptığı çalışmalardan kaynaklandığını tekrar buradan belirtmek istiyorum.
Bu arkadaşlarımız yaklaşık üç yıldır cezaevindeler, ana dilde savunma talepleri var çünkü cezaevlerine alınmalarının temel sebebi ana dilin özgürce kullanılması, kamusal alanda kullanılması, yerel yönetimlerde daha iyi, daha etkin, halka ulaşılabilir bir hizmet verme noktasında ana dilin kullanılmasıyla ilgili ısrarlarıdır. Yani arkadaşlarımız bu ısrar nedeniyle cezaevlerine alınıyorlar ve bu savundukları ana dilde kendilerini ifade etmek istiyorlar, savunma yapmak istiyorlar ama üç yıldır bu savunma hakkı bile maalesef AKP'nin yönlendirdiği yargı tarafından gasbedilmiştir.
Geçen hafta yapılan AKP'nin kongresinde, genel kurulunda 2023 vizyonunda biliyorsunuz "Ana dilde savunmanın önü açılacak." deniyor. "Kürtçenin kamusal alanda kullanılması belli bir takvim veya yol haritası verilmeden sağlanacak." diyor. Yine, Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç'ın ana dilde savunmayla ilgili yapmış olduğu açıklamalar var. Şimdi, doğrusu biz neye inanacağımızı şaşırdık. Bir taraftan vizyonunuzda "Ana dilde savunmanın önü açılacak." deniyor, bir taraftan Hükûmetin, herhâlde en yetkili birkaç ilgili bakanından olan Sayın Bülent Arınç, ana dilde savunmanın mutlaka sağlanması gerektiğini söylüyor ama diğer taraftan üç yıldır ana dilde savunma yapamadıkları için arkadaşlarımız çalışmalarından, halkından, ailelerinden, çocuklarından uzak tutulacak şekilde siyasi rehine olarak cezaevinde tutuluyorlar.
Bakın, KCK operasyonları kapsamında yapılan operasyonların tamamı, belediyelerimizi, yerel yönetimlerimizi tamamen işlevsiz kılmak, tamamen itibarsız kılmak ve halkla olan bütün bağlantısını koparmak amacıyla yapılıyor. Batman Belediyesine operasyon yapılıyor, Batman Belediyesinin içerisinde bulunan tüm dosyalar ve tüm bilgisayarlar kamyonlara doldurularak, emniyet binalarına götürülüyor. Şimdi, burada kamusal hizmetin sürekliliğiyle ilgili bir ilke de ihlal edilmiş oluyor. Amaç zaten ertesi gün belediyeye gelen vatandaşın hizmet alamaması ve bu noktada da Barış ve Demokrasi Partisi yerel yönetimlerini suçlaması.
Van'la ilgili durumu geçen gün de paylaşmıştım. Deprem görmüş bir ilde daha deprem yaralarını sarmadan 6 belediye başkanı eş zamanlı olarak göz altına alınıyor ve bununla ilgili 4 belediye başkanımız maalesef tutuklanarak cezaevine gönderiliyor. Bununla ilgili özellikle AKP'nin yerel yönetimlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısının vermiş olduğu talimatlardan bahsetmiştim. Bakın, 3 Haziran 2012 Bitlis konuşması, klasik, Sayın Genel Başkan Yardımcısının sürekli söylediği bir teori var. BDP'li belediye başkanları -yani "BDP'li belediyelerde herhâlde tonlarca para olduğunu düşünüyor- dağa taşa para gönderiyorlar, hizmet vermiyorlar." diyor. Bu eksende gelişen ve operasyonların siyasi bir operasyon olmadığını söyleyen konuşma, son cümlesi şöyle bitiyor: "Yargı, kim suç işlemişse cezasını verecektir. Bu noktada suç işleyenler de kendilerine dikkat etmelidir." 3 Haziran 2012 Bitlis konuşması ve hemen 6 Haziranda Bekir Kaya'nın da aralarında bulunduğu 6 belediye başkanımız tutuklanarak cezaevine gönderiliyor.
Yine, Çorum konuşması, Erzurum konuşması Sayın Genel Başkan Yardımcısının sadece böyle bir talimat verdiğini göstermiyor, aynı zamanda cezaevine gönderilen arkadaşlar hakkında da kesin bir hükmün verildiğini içeriyor. Bakın, ne diyor? Yine, ön kısımlarını okumayacağım. "Ancak, özellikle BDP'li belediyelerin, yöneticilerin, başkan ya da idarecilerinin KCK operasyonlarıyla içeri alındıklarını ve suçlu olarak tutuklandıklarını görüyoruz." diyor. Cümlenin devamı aynı şekilde, demin bahsettiğim şekilde devam ediyor. Burada "suçlu olarak tutuklandıkları" ifadesi başlı başına bir hukuk katli anlamına geliyor. Çünkü, biliyoruz ki "masumiyet karinesi" ve "suçsuzluk ilkesi" diye bütün evrensel hukuk ilkelerinde geçerli olan bir ilke var. Yani mahkemelerin kesinleştirmiş olduğu bir karar ya da bir hüküm yoksa siz, bir tutuklanan kişiyi, soruşturma, kovuşturma süreci devam eden kişiyi suçlu olarak ilan ederseniz, orada açıkçası hukuku yönlendirmiş olursunuz, masumiyet ve suçsuzluk ilkesi karinesini de ihlal etmiş olursunuz. Bununla ilgili Türk Ceza Kanunu'nun "Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" başlığındaki 288'inci maddesini okumak istiyorum: "Bir olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma veya kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar savcı, hâkim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." Bakın, biz burada özellikle BDP'li belediyelere yönelik ayrımcı uygulamaları dile getirirken sizler sürekli karşı çıkıyorsunuz.
Eğitim destek evleri dokuz yıldır faaliyet yürüten, savaş mağduru, göç mağduru, deprem mağduru, yoksulluk mağduru öğrencilerimize destekleyici kurs hizmetleri veren veya onları satranç, müzik, resim, farklı atölye çalışmalarıyla toplumsal yaşama daha dinamik bir güç olarak katmaya çalışan hizmetlerdir ve sosyal belediyeciliğin de en önemli ayaklarından biridir. Dokuz yıldır yapmış olduğumuz eğitim destek evlerine yönelik hiçbir rahatsızlık yokken, birdenbire bir düğmeye basılıyor, operasyon startı veriliyor ve ardı sıra hemen eğitim destek evlerimiz kapatılıyor. Üstelik, millî eğitim müdürlükleriyle yapmış olduğumuz protokollere rağmen bu süreç işletiliyor. Bakın, niye ayrımcı yaklaşılıyor? Çünkü eğitim destek evleri kapsamında, şu anda Maltepe Belediyesinde yedi eğitim evi, Fatih Belediyesinin bilgi evleri, Bandırma Belediyesinin eğitim destek evleri, Elâzığ Belediyesi okuma evleri, Güngören Belediyesi bilgi evleri, yani listeyi oldukça uzatabiliriz, neredeyse onlarca belediyede eğitim destek evini farklı adlar altında veren birtakım çalışmalar var. Bunlarla ilgili hiçbir kapatma süreci yok ama BDP'li olunca farklı birtakım gerekçelerle kapatılıyor. Bakın, biz size, BDP'li ya da diğer siyasi parti gruplarındaki belediye başkanlarıyla uğraşacağınıza, kendi belediyelerinize bakmanızı tavsiye ediyoruz.
Seçim bölgem olan Bingöl'deki, Bingöl basınındaki birkaç haberi paylaşacağım. Okullar susuzluktan kırılıyor, deposu olmayan okullarda lavabolar kapatılıyor, su deposu olan okullar birkaç saatlik ihtiyaca cevap verirken, deposu olmayan okullar çareyi lavaboları kapatmakta buluyor. Bu durum, salgın hastalıklar için ciddi riskler taşıyor. Mirzan Mahallesi Muhtarı, Yeşilyurt Mahallesi Muhtarı ve onlarca muhtarımızın Bingöl basınında yer alan demeçleri? Bakın, tüm bir ramazan ayı boyunca Bingöl'de, deyim yerindeyse, ramazan ayını Bingöl'e zehir eden bir belediye pratiğiniz var. Ramazan ayı boyunca, "Sahurda abdest alacak su bulamıyoruz, namaz kılamıyoruz." diye Bingöl basınına açıklamalarda bulunan, belediyeye yürüyen Bingöl halkının sıkıntılarını sizin takdirinize bırakıyorum.
Belediye işçileri, Bingöl'de asgari ücretle çalışanlar 4 aylık maaşlarını hâlâ alamadılar; 6 aylık maaşları vardı içeride. Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'la üç kez bu konuyu görüştüm.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Sağ olsun, herhâlde ilgilendiği için 2 maaş verildi ama hâlâ 4 maaşlarını asgari ücretle geçinenler alamıyor. Aynı şekilde -sürem bittiği için- buraya Muş'la ilgili, Ağrı'yla ilgili, Bitlis'le ilgili, Mardin'le ilgili pek çok yerel basında çıkmış haberi getirmiştim. Özellikle belediyeler ve yerel yönetimlerle ilgili bir çalışma yapmak istiyorsanız önce kendi yerel yönetimlerinize bir yoğunlaşın, halkın sıkıntılarını, esnafın sıkıntılarını bir dinleyin, ondan sonra yerel yönetimlerin nasıl demokratikleşeceğini birlikte tartışırız.
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.