| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 44 |
| Tarih: | 18.12.2012 |
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben bugünkü konuşmalarımı Mardin Cezaevinde bulunan Gülser Yıldırım Vekilimiz adına yapacağım.
(Hatip tarafından kürsü önüne Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım'ın resmi konuldu.)
Ben, 2010 şubat ayında yapılan KCK operasyonuyla birlikte gözaltına alındım ve 16 şubat itibarıyla tutuklandım. 2 yıldan fazla bir süredir Mardin Cezaevinde kalıyorum. Bugün BDP Grubumuzun özellikle tutuklu milletvekillerimize böyle bir olanak sağlamasının, bizim sesimizi en azından bu kürsüde dile getirme konusunda böyle bir yöntem bulmuş olmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü biz, halkın iradesiyle seçilmiş milletvekilleriyiz. Nerede olursak olalım bu bizim açımızdan önemli değil; önemli olan durum, halkımızın bize verdiği iradedir. Bu iradeyi en iyi şekilde, bulunduğumuz her alanda kullanma konusunda da halkımıza verdiğimiz sözün gereğini yerine getireceğiz.
Değerli milletvekilleri, cezaevinde olmam itibarıyla aslında cezaevinde yaşanan sorunları çok daha iyi biliyorum. Şimdi, bu konuşmamda biraz? Yarın biliyorsunuz 19 Aralık ve "Hayata Dönüş" adıyla yapılan operasyonun, katliamın yıldönümü. Dolayısıyla, cezaevinde yaşayanlar olarak biz, aslında cezaevi koşullarının nasıl olduğunu çok iyi biliyoruz. Hele hele demokrasi, insan hakları ve özgürlükler konusunda mücadele verenlerin, sürekli yargı baskısıyla karşı karşıya kaldığı bir ülkede, aslında bizim talebimiz bulunduğumuz her alanda baskıyla karşı karşıya kalıyor. O yüzden cezaevinde bulunan insanların, bunları protesto etmesi için bir yöntemleri var, o da `açlık grevleri'.
Bizler de 12 Eylül 2012 tarihinde, biliyorsunuz, Türkiye'de ana dil üzerinde yasağın kaldırılması, Sayın Abdullah Öcalan'ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanarak müzakere sürecinin başlatılması konusunda bir açlık grevi başlatmıştık. Bizim açlık grevimiz altmış sekiz gün sürdü ve neyse ki ölümler olmadan sonlandırıldı ama hâlâ taleplerimiz ortada duruyor. Ama 2000 yılında, 19 Aralıkta yapılan operasyonda böyle bir şey olmadı. O dönem F tipi koşullarını, F tipine geçiş sistemini eleştiren tutuklu ve hükümlüler açlık grevlerine başladılar ve bu açlık grevlerini daha sonra ölüm orucuna dönüştürdü devrimciler ama buna müdahale edildi. Görünen o ki açlık grevleri 20 Ekimde başlamıştı, müdahale 19 Aralıkta geliştirildi. Sonra ortaya çıkan belgelerde biz gördük ki aslında bu operasyonun açlık grevleriyle falan alakası yok.
`Tufan belgesi' diye bir belgeden bahsediliyor, plandan bahsediliyor. Bu plana göre aslında Hükûmet -dönemin Hükûmeti- 11 Ekimde cezaevlerine müdahaleyi planlamış zaten. Açlık grevlerinin başlangıç tarihi 20 Ekim yani F tiplerine geçiş öncesi, bir şekilde `Cezaevlerinde kontrolümüz yok, devletin gücünü orada göstereceğiz.' diye operasyon hazırlığını yapmış, açlık grevleri sadece buna bahane olmuş. Kaldı ki 12 Aralıkta dönemin Adalet Bakanı diyor ki: `Biz F tiplerine geçişi durduruyoruz, erteliyoruz.' Ama 19 Aralıkta müdahale ediliyor ve 30 insan, 2'si asker 30 tutuklu insan yaşamını yitirdi.
Şimdi, biz hâlâ, bu operasyonun gerçekleriyle açığa çıkarılmasını bekliyoruz. `Hayata Dönüş' adı altındaki? O zaman Hükûmete `Biz müdahale etmeseydik ölüm oruçlarında daha çok insan ölecekti.' diye Türkiye kamuoyunu, Türkiye toplumunu kandırmaya çalışan, aslında bizi uyutmaya çalışan yaklaşımının ne kadar sahte olduğunu bir kez daha gösteriyoruz; tarih bize gösteriyor.
Değerli milletvekilleri, ama şunu ifade etmek isteriz: Hâlâ 19 Aralığın travmasını yaşıyoruz. Türkiye 19 Aralık cezaevi operasyonunu, katliamını araştırmadığında, sorumluları yargılamadığı sürece, Türkiye'de gerçek anlamda insan haklarının olması mümkün değildir.
Bakın, İnsan Hakları Haftası'nı geride bıraktık. İnsan Hakları Haftası'nda yapılan etkinliklerin hepsine bakın, tamamı, neredeyse F tipi cezaevlerindeki hak ihlallerine yöneliktir. F tipleri Türkiye'de ciddi anlamda bir travma yaratıyor, F tipleri bir işkencehaneye dönüşmüş durumda. Öyle `işkenceye sıfır tolerans' diye ifade edilen şeyin gerçek olmadığını biz biliyoruz; hele cezaevinde yaşayanlar olarak, bir odada yaşamak durumunda olanlar olarak bunu çok daha iyi biliyoruz.
Buradan, cezaevinden, Mardin Cezaevi'nden bir kez daha uyarıyoruz Hükûmeti: F tipi cezaevleri gerçeğini ortaya çıkarmak, özellikle 19 Aralığın sorumlularını ortaya çıkarmak ve yargılamak bu Hükûmetin sorumluluğu altındadır. Eğer gerçekten insan haklarından, demokrasiden, işkenceye sıfır toleranstan bahsediliyorsa 19 Aralığın hesabı sorulmalıdır, bu hesap sorulmadıkça Türkiye'nin karnesi hep zayıf kalacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.