| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 44 |
| Tarih: | 18.12.2012 |
BDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına 10'uncu madde üzerine söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, ifade ettiğimiz gibi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak, bugün aramızda olamayan 6 milletvekilimizin sesini burada duyurma, onların bütçe görüşmeleri hakkındaki görüşlerini yansıtmak için kürsüdeyiz. Ben, bugün, Gülsel Yıldırım adına konuşuyorum.
(Hatip tarafından kürsü önüne Mardin Milletvekili Gülsel Yıldırım'ın resmi konuldu)
"Değerli milletvekilleri, bütçe hakkında görüşlerimi ifade etmeden önce, Gülsel Yıldırım olarak size kendi yaşamıma ilişkin birkaç şey ifade etmek istiyorum. Malum, bu kürsüde konuşabilme fırsatı bulamadık. Grubumuzun böyle bir yöntem bulması açısından, en azından kendimizi anlatma fırsatı bulduk.
Değerli milletvekilleri, 1963 Nusaybin doğumluyum, lise mezunuyum ve evli 4 çocuk annesi olarak siyasi faaliyete devam ediyorum. Bulunduğum mekânın neresi olduğu önemli değil. Bugün, Mardin zindanındayım size oradan sesleniyorum ama sonuçta, zindana girmeden önce de benim bir yaşamım vardı ve bu yaşam hâlâ devam ediyor.
Değerli milletvekilleri, tabii bizim yaşadığımız coğrafyada siyaset bir tercih değildir, çoğu zaman yaşamın kendisidir. Çünkü bizim yaşadığımız coğrafya, adı konulmamış bir savaşın, çatışmanın yaşandığı bir coğrafyadadır ve bizim coğrafyamızda çocuklar bu siyasal atmosferin içerisine girer, benim yaşamım da biraz öyle. Aslında, ailemin yaşamına baktığımda, ailem özellikle 1990'lı yıllardaki politik mücadelede koruculuk sisteminin en çok dayatıldığı, bunu kabul etmediğimiz için işkenceden geçirildiğimiz, hatta, babamın bu vesileyle -muhtemelen işkenceye dayanamadı fiziki olarak- yaşamını yitirdiği bir dönemden geliyorum. Yani, siyaset bizim açımızdan bir tercih değil, biraz önce ifade ettiğim gibi. Doğal olarak, benim gibi bir kadının, yani bu kadar baskı içerisinde yaşamış, kendisine yabancılaştırma dayatılmış, kendi kardeşine karşı silahlanması dayatılmış ama bunu reddetmiş, bunun karşısında onurlu bir duruş sergilemiş bir aile geleneğinden gelen birisi olarak politik yaşamın dışında kalmak, hele hele erkek egemen bir sistemin ve savaşın getirdiği baskılarla birlikte, kadın olarak yaşadığım sorunları da ekleyince siyasetin dışında kalmam beklenemezdi.
Tabii ki bizim oralarda, Türkiye'de kadın olarak siyaset yapmak da çok kolay değil. Doğal olarak, bu politikanın içerisine girdiğimde yine aynı baskı, zor politikalar içerisinde oldum. Daha önce, siyaset yaptığım dönemlerde de dönem dönem gözaltına alındım. Daha önce Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandım ve dört ay Mardin Kapalı Cezaevi'nde tutuklu olarak kaldım. Yani, Özgür Parti'den DEHAP, DTP'ye kadar bir çok alanda siyaset yaptım. En son Barış ve Demokrasi Partisinde siyasi faaliyetler yürütürken 15 Ocakta "KCK" adı altında yürütülen siyasi soykırım operasyonunun Mardin ayağında gözaltına alındım ve tutuklandım. Tutukluyken aday oldum. Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku Mardin'de 2'nci sıra milletvekili adayı oldum. Ben içerideydim ama dışarıda hem bağımsız adaylar? Biliyorsunuz, bağımsız olarak seçimlere girdik Mardin'de, 3 milletvekili adayımızla birlikte yarıştık; Sayın Ahmet Türk, Sayın Erol Dora ve ben. Ben cezaevindeydim ama diğer aday arkadaşlarımız seçim çalışmalarında en çok benim adıma faaliyet yürüttüler ve 53 bin oyla seçildim. Ama ne yazık ki bu irade, 53 bin oy? Yani parti listesinden değil, bağımsız adaylarla seçimlere girdim. Şu an cezaevindeyim ve halkın iradesi bir şekilde cezaevinde hapsedilmiş.
Peki, değerli milletvekilleri, gerçekten, sahiden nedir benim bugün Mardin zindanında olmama neden olan şey? Gerçekten, bütün bunların nedenini anlamak, bu "KCK" adı altında yürütülen siyasi soykırım operasyonu nedir, Türkiye'ye ne getiriyor gerçekten AKP Hükûmeti bu politikayla başarılı oldu mu bunu biraz daha ifade etmek istiyorum.
Bugün benim durumumda olan, bu dönemde mevcut 6 milletvekilimiz var. Hatip Dicle'nin milletvekilliği her ne kadar çalınmış olsa da biz hâlâ onu milletvekili olarak görüyoruz 1 de eski milletvekilimiz olmak üzere 7 milletvekili arkadaşımız şu an zindanda. 24 belediye başkanımız, mevcut görevde olan, yani 2009 seçimlerinde seçilen belediye başkanımız şu an zindanda, belediye başkan vekili 19 arkadaşımız şu an bizimle birlikte zindanda. Belediye başkan vekili 13 arkadaşımız, belediye çalışanı 41, belediye meclis üyesi 94 ve il genel meclisi üyesi 13 arkadaşla birlikte toplamda 10 bine varan sayımızla birlikte aslında Türkiye'de siyasi bir soykırıma tabi tutuluyoruz.
Aslında, fiiliyatta partimiz kapatılmış durumda. Yani BDP, aslında sadece milletvekilleriyle ve bu demokratik siyasette ısrar eden, yönetici olması konusunda ısrar eden bir şekilde siyaset yapmaya çalışıyor ama fiilen AKP Hükûmetinin partimizi kapattığını hele hele biz zindandakiler çok daha net olarak görüyoruz. Her gün Mecliste yapılan konuşmalarda, yine diyeyim ki basına yansıyan, kamuoyuna yansıyan durumda BDP'nin sesi neredeyse hiç duyulmuyor. Yani bütçe görüşmeleri açık olmasa herhâlde biz bu görüşmeleri de hiç dinleyemeyeceğiz.
Değerli milletvekilleri, "KCK" adı altında yürütülen siyasi soykırım operasyonunun bir tek amacı var, o da Kürtleri demokratik mücadelenin dışına itmek, Kürtlerin savunduğu Kürtlerin dil, kimlik, kültür hakları, Kürtlerin halk olmaktan kaynaklı kolektif haklarını kullanması talebini bir şekilde ortadan kaldırmak ve bastırmak.
İkincisi, bu ülkede yaşanan savaş politikalarına `dur' diyen, savaşın son bulması için demokratik çözümün gelişmesi konusunda ısrar eden, Kürt sorununun çözümünün inkârdan değil `Kürt sorunu yoktur.' demekle değil, "Evet, Kürt sorunu vardır." Başbakanın Diyarbakır'da dediği gibi `Bu sorun bizim sorunumuzdur.' dolayısıyla Türkiye kendi geçmişiyle yüzleşmelidir ve burada bir halkın gasbettiğimiz hakları yasal ve anayasal güvenceye kavuşmalıdır noktasında bir iradeyle mümkündür. Savaşın ortadan kalkması, çatışmanın ortadan kalkması ölümlerin olmaması müzakerelerin başlatılmasıyla mümkün olacaktır. Bunları söylediğimiz için işte tam da, hâlâ cezaevinde rehin olarak tutuluyoruz çünkü hukuki olarak bizim gerçekten tutulmamızı gerektirecek hiçbir şey yok. Şu an yargılanan şey BDP'nin faaliyetleridir. 8 Marttan `Nevruz'a' 1 Mayısa, kadın çalışmalarına, kadın kotasına, bütün faaliyetlerimiz, bütün çalışmalarımız KCK iddianamesinde suç olarak gösteriliyor. Bizler hep ifade ettik, bunlar suçsa, bu suçları işlemeye devam edeceğiz çünkü bunlar bizim varlık gerekçemiz. Yani bu ülkede demokrasiyi, insan haklarını özgürlüklerini savunmak? `Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir.' denilse de biz buradan, Mardin zindanından şunu görüyoruz ki: Bu, AKP Hükûmetinin hukuk devleti, AKP'ye göre hukuk çünkü istediğini tutukluyor, istediğini devre dışı bırakıyor.
Değerli milletvekilleri, bütçe hakkında da birkaç şeyi ifade etmek istiyorum. Burada izlediğimiz kadarıyla, tabii bizim bu komisyon dönemindeki çalışmalara dâhil olma sürecimiz olmadı, daha çok izleyerek, kamuoyunda tartışarak bu süreci gözlemleme fırsatımız oldu ama görülen o ki bu bütçe halkımızın lehine bir bütçe değildir hesabı verilmemiş bir bütçedir. Örtülü ödeneğe ayrılan payın bu kadar yüksek olduğu bir yerde bu bütçenin bir savaş bütçesi olduğunu çok net görüyoruz. Bizler bu savaş bütçesi olarak hazırlanan ve önümüzdeki dönem daha çok Orta Doğu'da yaşanan çatışmanın, savaşın derinleşeceğini düşündüğümüzde yine ekonomik krizin derinleşeceğini düşündüğümüzde bu anlamda, ciddi anlamda problemli bir bütçe ve kabul edilmemesi gereken, halkımızın lehine olmayan bir bütçedir.
Diğer bir konu: Kadınlar olarak, bu kürsüden de BDP'li milletvekili arkadaşlarımız çok defasında ifade ettiler, bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Toplumsal cinsiyete duyarlı hiçbir yaklaşım yoktur. Yani kadınları yok sayan, emekçileri yok sayan, kendi iktidarını daha çok güçlendirmek için geliştirilen bir bütçe olmuştur. Dolayısıyla, aslında bu bütçenin halkımızın lehine bir bütçe olmadığını bir kez daha burada ifade etmek istiyoruz.
Sonuçta, bu bütçeyi nasıl planlarsanız önümüzdeki dönemi buna göre planlayacaksınız. Biz bu ülkede yeterince savaş, çatışma, acı gördük. Bu ülkenin Orta Doğu halklarıyla, kendi halkıyla, kendi ülkesi içerisinde yaşayan bütün halklarla barış politikası içerisinde yaşaması gerekir bütün enerjisini, bütün politikalarını barış üzerine kurması gerekir ama ne yazık ki bu bütçeyle bir kez daha görüyoruz ki önümüzdeki dönem Orta Doğu'da savaşa, çatışmaya Türkiye'yi hazırlayan, bu konuda da halkın görüşlerini dikkate almayan bir şekilde bütçe hazırlanmış durumdadır. Bundan vazgeçilmesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken şunu ifade etmek istiyorum: Tabii, ben sadece kendi adıma değil cezaevinde bulunan binlerce -on bine varan- arkadaşım adına konuşuyorum. Türkiye'nin temel gündemlerinden birisi Kürt sorunudur. Bütçe görüşmeleri bitiyor ama asıl gündem yarın önümüze yeniden gelecek. Kürt sorunu çözümünde çatışma değil müzakerenin derhâl başlatılması gerekiyor, açlık grevleri döneminde de ifade ettik ana dil üzerindeki yasağın kaldırılması gerekiyor, Sayın Abdullah Öcalan'ın üzerindeki tecridin kaldırılması ve derhâl müzakerelerin başlatılması Türkiye'nin demokratik geleceği açısından daha önemli diyor, bir kez daha Mardin zindanından Genel Kurulunuzu saygıyla selamlıyorum." (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.