GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:104
Tarih:15.05.2013

ÖZDAL ÜÇER (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuz önerisi hakkında söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu selamlıyorum.

Ülkemizin en önemli sorunlarından birini ben devlet sorunu olarak tanımlayacağım çünkü genel olarak "Kürt sorunu" olarak tabir de ediliyor sanki Kürtler sorunmuş gibi, ama tarihsel olarak sınıflandırılacak ve tanımlanacaksa Kürtlere karşı uygulanan devlet politikaları hep sorun olagelmiştir. Bugün bir çözüm aşamasına girmiş ve... Kürt halkına Sayın Abdullah Öcalan'ın çağrısı üzerine geri çekilmelerin başladığı bir dönemde devletin ve Hükûmetin de kendi üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi beklenirken, sayısı on binleri bulan siyasi tutsakların derhâl serbest bırakılması gerekirken, özgürlüklerine kavuşması gerekirken maalesef haksız, hukuksuz bir şekilde rehin alınmaktalar.

Bütün kamuoyunun beklentisi şu: Bunca operasyon yapıldı, haksız yere, hukuksuz bir şekilde bunca insan gözaltına alındı, gözaltında işkencelere maruz kaldı, cezaevinde tutukluluk hâlinde işkencelere maruz kaldı ve bu haksızlıklar yetmiyormuş gibi cezaevinde hastalanıp tedavi görme hakkından yoksun bırakılanlar oldu. Sağlıklı bir tedavi yapılmadığı için hastalıkları ilerleyenler oldu, hafızasını yitirenler oldu, kanser olanlar oldu, yaşamını yitirenler oldu ama bunlara yönelik bir duyarlılık girişimi asla olmadı. Beklentiler; demokrasinin geliştirilmesi, hak ve özgürlüklerin tanınması, çözüm için karşılıklı sorumluluk adımlarının atılması doğrultusundayken daha çok şiddeti tırmandıracak, daha çok zulmü artıracak bir politika uygulanıyor. Hem perhiz hem lahana turşusu. Şimdi, "KCK operasyonları durdurulmuş." deniyor ama Van'da, Diyarbakır'da çocuklar, gençler, bizzat devletin polisi tarafından katlediliyor.

Suriye'deki patlamadan bahsediliyor. İşte, tam terör bu ama bu teröre karşı ortak bir duruş sergilenmiyor. Ama bu teröre göz yumanlar sınırdan kilolarca, tonlarca bombaların ihracının yapılmasını sağlayanlar kimlerdi? Hangi devletin içişleri bakanını ondan sorumlu tutacağız, hangi devletin dışişleri bakanını ondan sorumlu tutacağız, hangi devletin başbakanını, emniyet müdürünü, genelkurmayını ondan sorumlu tutacağız? Hani sınırlardan kuş uçurulmuyordu? Tonlarca bomba bir kentin içine geliyor ama bununla ilgili istihbarat yok, bununla ilgili bir bilgi yok ama 1 Mayısta eylem yapan Dilan'ın elindeki su şişesi bomba olarak kabul edilip ona bomba atılıyor, ona kurşun sıkılıyor. Hangi emniyet teşkilatı, hangi devletin emniyet teşkilatı kendi vatandaşı... İşçinin, emekçinin hakkı için slogan atıyor, terörist oluyor ama bizzat o bombaları taşısın diye sınırda birilerine göz yumuluyor. Bunlar bu ülkenin gerçekliği, işte devlet sorunu bu. Bu ülkede kendisine vergi veren ve kendisine vatandaşlık sorumluluklarını yerine getiren binlerce, yüz binlerce insan hapislere tıkılır, işkence tezgâhlarından geçirilir ama uluslararası güçlerin hegemonyasına hizmet eden terör güçlerine de destek olunur. Bir kamyon bomba Reyhanlı'nın ortasına kadar geliyor, her türlü istihbarat kabiliyetiyle övünen devlet o bomba yüklü kamyonu tespit edemiyor. Buna kimi inandırabileceksiniz? Kimi kandırabileceksiniz bu konuda? Eğer samimiyet varsa sorumluluklar derhâl yerine getirilir.

Geri çekilmeler başlamış ve bunun üzerinde dünya bir coşku yaşıyor. Binlerce yıldır bir arada yaşayan halklar, çoluk çocuk, genç yaşlı, herkes barış olacak özlemiyle, karşılıklı adımlar atılacak özlemiyle bir şekilde umut içinde ama Van'da, Bingöl'de, Urfa'da ve değişik illerde koruculuk dayatılıyor. Van'da kaç korucuya kadro verildi? Neden korucuya kadro verildi? Neden yeni silahlar dağıtıldı? O korucuya verilen silah... "Dünyanın en güçlü ordularından birine sahibiz." diye övünen bir devletin korucuya ihtiyacı mı var? Mademki güçlü bir ordu var, mademki güçlü bir devlet, neden korucudan medet umulsun? Bunları sorgulamak gerek. Eğer o insanlar çok seviliyorsa... Bakın bakalım, 80 bin küsur korucu var, bu ülkede 18 yaşını dolduran herkese işsizlik maaşı bütün demokratik dünya ülkelerinde olduğu gibi, ödensin o zaman görün bakalım kimler, hangi mecburiyetten dolayı nasıl iş yapacak. Birçok insan koruculuğu zorla kabul etmek zorunda kalmış çünkü "Koruculuğu kabul etmezsen köyünü yakarım, yıkarım, çocuklarını öldürürüm." diye tehdit alan binlerce insan olmuş ama koruculuktan nemalanan ve devletin verdiği silahı kendisi için güç olarak kullanan, çete kuran, tefecilik yapan, katillik yapan, insanları katleden insanlar da oldu ama suç işleyenler yargılanmadı, halk bir şekilde mağdur edilmeye çalışıldı. 5 bine yakın köy yakıldı. Sayısı henüz belirlenmemiş milyonlarca insan köyünden göç etmek zorunda kaldı, göç etmeyenlere de "Korucu olmazsan burada barınamazsın." tehditleri yapıldı. Koruculuk için bir çözüm beklenirken atılan adımlar... "Mevzuat gereği mülakatlarla biz korucular aldık." deniyor.

Cezaevlerinin boşalması beklenirken her gün yeni gözaltılar oluyor.

Faili meçhul cinayetler son bulsun, artık devlet güçleri insanları katletmesin, demokrasi gelişsin beklentisi olurken Diyarbakır'ın ortasında bir slogan attı diye bir Kürt genci devletin polisi tarafından katlediliyor. Lanet olsun!

Eğer barış olacaksa samimiyetle olacak. Bizler kadar barışa hasret başka bir toplum yok. Biz barıştan bahsederken bizler sanki muhtacız da sizler muhtaç değilmişsiniz gibi, barışı talep etmek bir düşkünlükmüş gibi tavırlar artık çözüm getirmiyor. Özgürlük uğruna direnen ve binlerce şehidi olan bir halk hareketi var ve bütün gücüne rağmen bir barış talebi, onurlu bir barış talebi... Ve bu barışın tesis edilebilmesi için gereken koşullar biraz adalet, biraz özgürlük, demokrasi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Oraya söyle, oraya.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Yok, sizler de sorumluluk sahibisiniz. Demokrasinin...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Asla değil, asla değil.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Bu ülke on yıllık bir devlet politikasıyla yönetilmedi. Kürtlere zulmün tarihçesi on yılla sınırlı değildir hatta yüz yılla da sınırlı değildir. Binlerce yıldır silsile yoluyla gelen zulümlere karşı direnen bir halkın barış umutları sadece kendisi için değildir. Zilan'da, Dersim'de, Amed'de, Mahabad'da, Kamışlı'da, Serekani'de, Halepçe'de katledilen Kürtlerin, birlikte yaşadıkları insanlarla barış talebinde bulunması ve barış için "Onurlu bir barış istiyoruz, demokratik bir çözüm istiyoruz, demokratik bir çözüm için siyasi özgürlükler olmalı, karşılıklı adımlar atılmalı, siyasi rehineler serbest bırakılmalı, ana dil serbest olmalı, demokratik, sosyal haklar tanınmalı, kendini yönetim hakkı olmalı." talebinde bulunanlar eğer bu konuda bir karşılık bulursa o zaman barış olur. Barışa teminat olacak tek şey hak ve özgürlüklerdir.

Dile özgürlükten bahsediyoruz. Bugün Gençlik Haftası başlangıcı ve bugün Kürt Dil Bayramı. Bütün Kürdistan'da bütün Kürtler tarafından, dünyanın her yerindeki Kürtler tarafından bayram olarak kutlanıyor ama bunu kabul eden bir devlet var mı? Yok. Kürtlerin dili kabul edilmemiş ki bayramı kabul edilsin ama onca zulme, onca inkâra rağmen Kürtler dilini konuşuyor, bayramını kutluyor.

Kürt Dil Bayramı bütün Kürtlere ve bütün özgürleşme talebinde olan halklara kutlu olsun.

Teşekkürler. (BDP sıralarından alkışlar)