GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:45
Tarih:19.12.2012

BDP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin 15'inci maddesi hakkında Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçmişten bugüne kadar devletin zindan politikasının amacı, ezme, yıldırma ve korkutmadır. İşkence görmeyen, cezaevinde yatmayan hemen hemen Kürt kalmadı. 12 bin kişiye yakın siyasetçi şu anda zindanlardadır. Aslında bu işkence? Davut Ağa Kışlası'ndan, Ziverbey Köşkü'nden, Sinop'tan, Metris'ten, Mamak'tan, Diyarbakır zindanından geçmeyen demokrat ve yurtsever kalmadı.

İşkence sistemi değişik yöntemlerle, şu veya bu şekilde hâlen devam etmektedir. Gün geçmesin ki Kürt halkına yönelik "KCK" adı altında bir operasyon gerçekleştirilmesin, cezaevinden cezaevine nakil sırasında ayaklarına pranga, ellerine kelepçe vurularak nakledilmesin. Bu da yetmiyor, kadın, erkek tutuklu ve hükümlüleri soyma, onur kırıcı bir şekilde yapılanlar işkence değil de nedir? Pozantı, Şakran cezaevlerinin durumu ortada değil mi? Çocuk tutsaklara yönelik keyfî tutum işkence değil mi? İmralı'da tutulan Sayın Öcalan'ın üzerindeki tecrit işkence değil mi? Allah aşkına, kim, bunu, nasıl izah edebilir? Bu nasıl insan hakkıdır? Bu nasıl bir insanlıktır? Adaletsiz güç zalimlik değil midir?

AKP Hükûmetinin -2002 yılından itibaren- iktidarı devraldığı günden bugüne kadar tutuklu kişiler her geçen gün artmıştır. Bugün, Türkiye cezaevlerinde bulunan tutuklu sayısı, 1980 darbesi dönemini aratır hâle gelmiştir. Kenan Evren'in yarım bıraktığı görevi bugün AKP Hükûmeti devralmış durumdadır. Bir ülkede tutuklu ve hükümlü sayısının on yılda 60 bin kişiden 130 bin kişiye çıkması, normal şartlar ve toplumun suç eğilimi ile açıklanamaz. Ancak AKP Hükûmetinin sorunlara bir bütünsellik içerisinde yaklaşmadığının, kendisi gibi düşünmeyeni cezaevlerinde tecrit etmeyi ve bitirmeyi hedeflediğinin bir göstergesidir. Demokratik, toplumsal muhalefetin cezaevine atıldığına dünyada başka ülkede rastlamak mümkün değildir.

Türkiye'de yaşayan bütün halklar, toplumsal muhalefet kesimleri üzerinde etkili bir politika oluşturmak isteyen Hükûmet, bu politikanın dışında kalmak isteyenleri ötekileştirip "çete", "terörist" gibi söylemlerle tutuklatıyor, hukuk dışı, uzun süreli tutuklama ve yargılamalarla cezaevinde tutuyor.

Türkiye en çok hükümlü ve tutuklu sayısında dünyada 4'üncü sırada, siyasi hükümlü sayısında ise dünyada 1'inci sıradadır. Bu ülkede demokrasi ve özgürlükler askıya alınıyor, yeni cezaevleri inşa ediliyorsa, bunun adı "faşizm" değil de nedir?

Asılsız polis fezlekelerinin kopyası olan, delili olmadan ve hiçbir suç isnadı olmamasına karşın aklın ve mantığın alamayacağı suç isnatlarıyla milletvekilleri, belediye başkanları, gazeteciler, akademisyenler, parti yöneticileri ve üyeleri ile çeşitli eylem ve etkinliklerde demokratik haklarını dile getiren kişiler tutuklanarak hayatlarının bir bölümünü cezaevinde geçirmeye zorlanmaktadır. Bu nedenle, hâlâ 8 milletvekili cezaevinde bulunmaktadır. Partimizin 38 belediye başkanı ve belediye başkan vekilleri içeride. Gazetecileri en çok tutuklayan ülkelerin başında Türkiye geliyor.

Cezaevlerinin kapasitesi 121.804 kişilik olmasına rağmen 31 Mart 2012 tarihi itibarıyla 132.369 kişi cezaevinde bulunmaktadır. Türkiye Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün hazırladığı rapora göre 9.083 kişinin yatacak yeri bulunmamaktadır. Bu hâliyle Türkiye yarı açık bir cezaevi durumundadır.

7 Mayıs 2012 tarihli Avrupa Birliği Raporu'nda son yıllarda doluluk oranlarıyla sorun yaratmaya başlayan cezaevleri konusunda Türkiye'yi uyarmalarına rağmen, bu tutuklamaların endişe verici olduğunu, denetlemelerin, denetlemeye ilişkin standartların Birleşmiş Milletler standartlarına uyacak şekilde geliştirilmediğini bildirmesine rağmen, hâlen her gün "KCK" adı altında tutuklama furyaları devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cezaevlerinin insanlık dışı koşulları, F ve D tipi uygulamaları, özel uygulamalı cezaevi ve daha birçok hukuk dışı uygulamalar, AKP'nin iktidar hırsını ortaya koyan, muhalif kesimleri susturmaya, bastırmaya, ezmeye çalışan bir yaklaşım değil midir?

F ve D tipi cezaevlerinde tecrit uygulaması başlı başına bir işkence olmaya devam etmektedir. Sadece 2012 yılında 25 tecrit ve izolasyon, 5 bin disiplin cezası, 318 haberleşme ve benzeri hakların engellenmesi olmak üzere 3.014 hak ihlali yaşanmıştır.

Türkiye'de cezaevleri tam bir sağlıksızlığı yaratırken, cezaevlerinde tutulmak zorunda bırakılan kişilere sağlık hizmetleri ulaştırılmamaktadır. 2012 yılının ilk on ayında 1.142 sevk ihlali uygulaması, 222 sağlık ihlali gerçekleşmiştir. Hastane ortamında tedavisi yapılması gereken tutuklu ve hükümlülerin sevkleri yapılmamakta ya da uzun süre geciktirilmektedir. Bunun yanı sıra hastalar kelepçeli olarak muayene edilmeye zorlanmakta, bu uygulamayı kabul etmeyenler ise tedavi ettirilmeden cezaevine geri götürülmektedir.

Adalet Bakanlığı tarafından, Türkiye cezaevlerinde ağır hasta mahkûmların sayısı 520 olarak açıklanmıştır. Bakıma muhtaç hükümlü ve tutuklular, serbest bırakılması gerekirken, kaderlerine terk edilmiştir. Gerçek dışı bir ifadeyle hasta mahkûmların tedavilerinin sürekli olarak gerçekleştirildiği ifade edilmesine rağmen, bu söylemlerin ne kadar boş ve yalan olduğu ortadadır. Sadece 2011 yılı içerisinde 39 mahkûm, 2012 yılının ilk on ayı içerisinde 24 mahkûm yaşamını yitirmiştir, 57 kişi yaralanmıştır, 171 kişi işkenceye maruz kalmıştır.

Türkiye cezaevlerinde, tecrit ve izolasyonun yarattığı sorunlarla birlikte, temiz su, yeterli ve sağlıklı gıda gibi temel ihtiyaç maddelerinin karşılanmaması sonucu mahkûmların sağlıklarında ciddi bozulmalar ve zehirlenmeler meydana gelmektedir.

AKP Hükûmetinin 2002 yılından bugüne kadar olan iktidar süresi boyunca yaptığı en iyi işlerden birincisi, işçileri, emekçileri yoksullaştırıp kendi çevresini zenginleştirme; ikincisi ise her gün yeni cezaevleri yapıp içlerini doldurmaktır. Bitlis ilinin sahip olduğu E tipi cezaevinin dışında, şimdi Tatvan ilçesinde de 2013'te yapımına başlanacak olan açık bir cezaevinin planlanmakta olduğu açıklanarak, sanki fabrika müjdesi veriliyormuş gibi, Bitlis halkıyla alay edilmektedir.

Bizler, Barış ve Demokrasi Partisi olarak, Türkiye'de sevginin, barışın, kardeşliğin egemen olmasını, hiçbir işe yaramayan hapsetme mantığından ve bunun sonucu olan baskıcı politikalardan vazgeçilmesini, keyfî uygulamalar, baskı politikaları, işkencelere son verilmesini, hasta ve siyasi tutsakların serbest bırakılmasını istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün, Bitlis'le ilgili, Sayın Bitlis Milletvekilinin itirazlarına maruz kalmıştık ama?

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Sataşma var.

HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) - ?burada gördüğünüz gibi, gerçekten, Bitlis'te -Sayın Maliye Bakanımız burada- eğer bir yatırım yapılmışsa, eğer bir fabrika yapılmışsa, eğer bir atölye inşa edilmişse, şurada hesaplar önlerindedir, bir gözden geçirsinler lütfen. Onun için, Sayın Bitlis Milletvekilimizin uzun süre belki Bitlis'e gitmediğinden dolayı olup bitenlerden? Belki de unutmuştur, belki de görmemezlikten gelmiştir. Onun için?

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) - Kürsüye gelme davetiyesidir bu.

HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) - İşte kendisi burada, görüyor.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Ya onlar kentsel dönüşüm?

ALTAN TAN (Diyarbakır) - Ya bir tane cezaevi az az, 4-5 tane yapmanız lazım. Bir tane kime yeter yahu? Bir sürü adam girecek, daha milletvekilleri girecek.

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) - Sırf kürsüye çıksın diye söylüyor bunları.

HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) - Bizim öyle kürsüye çıkma hevesimiz fazla değil. Yani şunu söyleyeyim size?

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) - Vedat Bey'i davet ediyorsunuz.

HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) - Evet.

Biz, her zaman, ülkemizin kalkınması için, özellikle Bitlis'in kalkınması için elimizden gelen çabayı sarf etme arzusundayız. Ancak, söylendiği gibi öyle Bitlis güllük gülistanlık bir yer değil. Sayın Bakanımız Bitlis'e gelmiş görmüştür, Sayın Başbakan gelip görmüştür, Sayın Başbakan yardımcıları görmüştür; Bitlis bir köye dönüşmüştür. Ben onu ifade etmek istiyorum.

Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Zenderlioğlu.